Şimdi Ara

Cihat Yaycı ; Şaka mı bu? BOSPHORUS ‘muş… Yazıklar olsun!!!

Daha Fazla
Bu Konudaki Kullanıcılar: Daha Az
2 Misafir - 2 Masaüstü
5 sn
22
Cevap
0
Favori
707
Tıklama
Daha Fazla
İstatistik
  • Konu İstatistikleri Yükleniyor
3 oy
Öne Çıkar
Sayfa: 12
Sayfaya Git
Git
sonraki
Giriş
Mesaj
  • Cihat Yaycı ;  Şaka mı bu? BOSPHORUS ‘muş… Yazıklar olsun!!!
    Cihat Yaycı ;  Şaka mı bu? BOSPHORUS ‘muş… Yazıklar olsun!!!TÜRK DEGS / TURK MAGS (@turkdegs) on Xtwitter
    Cihat Yaycı ; ❗️Şaka mı bu? BOSPHORUS ‘muş… Yazıklar olsun!!! ❗️BOĞAZİÇİ dururken, NATO’da BOSPHORUS kullanılmaması için yıllardır @tcsavunma ve @TC_Disisleri mücadele ederken, ❗️Kendi ülkemizde Türkçe isimler kullanılmaması ne acı? @tcbestepe @UABakanligi @TC_istanbul…
    https://twitter.com/turkdegs/status/1758829941808898559



  • Uluslararası bir fuar ise bosphorus denebilir. Reklam ve pazarlamaya daha uygun. Marka gibi olmuş. Bir tur şirketi mesela doğu anadolu turunda, yurt dışında mount ararat diye pazarlıyor, ağrı dağı demiyor.

    < Bu ileti mobil sürüm kullanılarak atıldı >
  • Bu nasıl bir duyar

    < Bu ileti mobil sürüm kullanılarak atıldı >
  • Hee sorsan hepsi Türkçe duyarı kasar Arapça Kürtçe konuşana tabela asana her türlü sözü söylemeyi hak görür Türkçe konuşalım edelim der ama iş batı dillerine gelince savunmak için saçmalamada zirveye çıkarlar :) Siz değil misiniz Turkey savunucuları :)

  • Uluslararası bir fuarsa mecburen İngilizcesini yazmak zorundasınız; yapacak bir şey yok. Batı ülkelerinde Şam'a da Damascus diyorlar, hiçbir Suriyeli'nin böyle duyar kastığını görmedim.

  • Cihat Yaycı ;  Şaka mı bu? BOSPHORUS ‘muş… Yazıklar olsun!!!
    Cihat Yaycı ;  Şaka mı bu? BOSPHORUS ‘muş… Yazıklar olsun!!!x (formerly twitter)
    Bosphorus Global (@BosphorusGlobal) on X
    https://twitter.com/BosphorusGlobal

    Şakşakçının yanlışlıkla iktidar yandaşı firmaya savaş açması! Cihat Yaycı ;  Şaka mı bu? BOSPHORUS ‘muş… Yazıklar olsun!!! 




    < Bu mesaj bu kişi tarafından değiştirildi Guest-7735754F2 -- 18 Şubat 2024; 12:51:32 >
  • ülke elden gidiyeah

    < Bu ileti mobil sürüm kullanılarak atıldı >
  • Aklınızca arapça yüceltmek için kıyas yapıyorsunuz. Eğer kullanılacaksa Batı dillerinden sadece ama sadece İngilizce tercih edilebilir çünkü global dünya dili. Ne fransızca ne yunanca ne italyanca ne ispanyolca kullanılamaz asla kullanılmamalı.

    fransızca yunanca falan tercih edilseydi arapçaya laf ediyorsunuz diye serzeniş yapabilirdiniz ki bunu bizde yapardık hayırdır ne fransızcası derdik.

    lakin siz olayı sulandırıp arapça şovenizmi yapma derdindesiniz....


    laf olsun torba dolsun karşıtlık çıksın kavga çıksın amacında olduğunuz taaaa bayıldığınız çöllerden bile anlaşılıyor...

  • Bu kadar hassas ise İstanbul demesin, Kayseri demesin, Ankara demesin, Efes demesin. Alayı "yabancı" çünkü. Liste böyle uzar gider.

    < Bu ileti mobil sürüm kullanılarak atıldı >
  • ŞAKACI kullanıcısına yanıt

    Gel bak ben sana anlatayım, Selçuklu zamanına gittik diyelim. İbni Sina'yı bulduk. Desek ki adama gel sana İngilizce öğretelim, adam der ki OĞLUM, BAK İŞİNE. Niye? Adam bilim insanı, bilim öğrenmek istiyor. O zamanının dünyasında bilim Farsça ve Arapça yazılmış. Adam ne yapsın İngilizceyi? Aynı İbni Sina'yuı bu güne getir, de ki gel sana Arapça öğreteyim adam der ki OĞLUM BAK İŞİNE. Anlayabildin mi İsrail düşmanı arkadaş. Bu arada keşke İsrail'e düşman olacağınıza İsrail'i sevseniz, Müslümanlardan nefret etseniz. Türkçe'de çok güzel sözler vardır, mesela senin gibi dost varken düşmana ne hacet gibi.

  • Ha gayret bi 5-10 kişi toplarsan linçlemeye başlayabilirsin..

  • ciddi gereksiz duyar olmuş. uluslararası bir organizasyonda Türkçe isim kullanmak aşırı saçma olmaz mı?

  • NATO'yu Türkçeleştirmek için de başvurmayı düşünmüş mü?

    KAAT

    < Bu ileti mobil sürüm kullanılarak atıldı >
  • Cihat Yaycı ;  Şaka mı bu? BOSPHORUS ‘muş… Yazıklar olsun!!!


    böyle yazmaları lazımdı değil mi? Cihat Yaycı ;  Şaka mı bu? BOSPHORUS ‘muş… Yazıklar olsun!!! 

  • Konudaki yorumlardan da anlaşılacağı üzere bizim insanımızda milli bilinç altyapısı yok. Milli bilinç var evet ama bu bilincin bilgi birkimine ve farkındalığa dayalı temeli yok.

    Bosphorus, Dardanels, Constantinopolis ve Symra gibi kavramları Yunanistan ve Yunan tezlerini destekleyen ülke ve kişiler kullanır. Kullanma sebepleri Türk toprakları üzerinde tarihi hak etmek, buraların sözde çalınmış Yunan (batı) toprağı olduğu tezini savunmaktır.

    Yani adamlar diyor ki -bu topraklar zamanında bizimdi, isimlerini biz koyduk, siz gelip bizden çaldınız ama bakın hala bizim koyduğumuz isimleri kullanıyorsunuz. Dış işleri gibi kurumlarımız da özellikle bu kavramlar yerine Boğaziçi, İstanbul Strait ve Çanakkale Strait terimlerini kullanır. Burası bizim ismini biz koyarız der ki öyledir de.

    < Bu ileti mobil sürüm kullanılarak atıldı >
  • Nat Alianovna kullanıcısına yanıt

    Burada kastedilen durum terimlerin etimolojik kökeni değil öyle bir hassasiyetten bahsedilmiyor. Burada anlatılmak istenen durum Yunan tarafının oluşturmaya çalıştığı bir teamüle karşı farkındalık oluşturmak.

    Yunan tarafı kendi milli tezleri gereği uluslararası alanda boğazlarımız için bu kavramları özellikle kullanıyor. AB, Nato ve BM gibi kurumlarda bu kavramları kullanmak için özellikle bir çaba sarfedip, kendi tezleri için hukuki bir altyapı oluşturma çabasındalar.

    Türk tarafı da bu tezlere karşılık bu toprakların isimlerini kendi belirledikleri şekilde kullanması konusunda hassas davranıp, uluslararası arenalarda kendi terminolojisini kullanıyor.

    Türk ve Yunan dış işleri bu konuda bir mücadele içindeler. Olay bundan ibaret.


    Doğru kullanım için,

    Bosphorus değil Boğaziçi / İstanbul Strait

    Dardanelles değil Çanakkale Strait


    < Bu ileti mobil sürüm kullanılarak atıldı >
  • Navi kullanıcısına yanıt

    Dememesi lazım, elin Ermenisi kendi ülkesinde 500'den fazla Türkçe yer adını depiştirip Ermenice yaptı. Yetmedi dünyaya Türkiye Cumhuriyeti sınırları içerinde olan bir dağın adının Ermenicesini pazarlamaya çalışıyor ve bunu sen de normal karşılıyorsun. Karşılamaman lazım.

    Ermenistan'da Ağrı dağının ismi Ağrı dağı de bakalım ne oluyor, Nişanyan Yunanistan'da birkaç yer adının kökeni Türkçe dedi diye sınırdışı edildi. Biz aynı hassasiyet için böyle duyar mı kasılır diyoruz.


    < Bu ileti mobil sürüm kullanılarak atıldı >
  • Yunan tezlerinin hangi yönüne hizmet edebilir? Boğazlar hem mevzu bahis Bosphorus ve Dardanelles adlarıyla antlaşma metinlerinde geçer; hem de aynı metinlerin tutanaklarında Türk Boğazları diye de geçer. Boğazların Türkiye'nin olduğuna dair Lozan ve Montreux'dan beri herhangi bir şüphe yok. Kaldı ki, birçok yer ismi Yunan zaten. Foça gibi. O zaman kullanmasınlar. Kimse Foça'nın Türkiye'nin egemenliğinde olduğundan şüphe duymuyor; duymaz. ABD'de İspanyolca etimoloji yerler var. Bugün İspanya veya Meksika bu yerlerde hak iddia ediyor mu? Etmez. Zaten Yunanistan da - artık - etmiyor. Bu devirde artık bu saatten sonra edemezler. İstanbul adı da Yunan ama ne Yunanların ne de Türklerin çoğu bunun farkında bile değil. Konstantin'in Şehri diyorlar ya hani. O da Yunan değil. Konstantin bir Latin adı. Peki büyük bir hevesle Konstantin'in Şehri - Konstantiniyye - adını kullanan kim? Osmanlı. Osmanlı Latin mi? Kesinlikle değil. Ama Osmanlı uluslararası prestijinden ve Hıristiyan Aziz yapılmış Roma İmparatoru - ayrıca o zamanki "dünyanın hakimi" olan - Konstantin efsanesine dayalı yerleşik ve popüler gelenekten dolayı bu ismi Rum, Ermeni, Türk ahalinin yaygın biçimde başvurduğu İstanbul'a tercih etti. Osmanlı kısaca bunu yaparak Konstantin'in, Roma'nın emperyal tahtı ve tacı bende, tüm Cihan'ın meşru hakimi ve bu emperyal mirasın ve mülkün sahibi benim dedi. Hıristiyanlar da aslında benim tebaam dedi. Osmanlı zamanla bu cihangir iddiasını destekleyemeyecek biçimde zayıflayınca elbette İstanbul ve Boğazlara sahipliğinden dolayı bizim açımızdan başka sorunlar doğdu ama Sevr'de ve işgal ordularının şehre konuşlanması sürecinde dahi Konstantinopolis dedikleri şehri birisine ilhak ettirmeyi düşünmediler. Şehrin tarihsel ismi algı malzemesi yapılmıştı ama şüphesiz aynı şehrin modern dönemlerde kaderinin belirlenmesinde farklı isimleri değil, döneme özgü çeşitli politik ve sosyal dinamikler rol oynadı.


    Yunan tezleri zaten bugün Ege Sahası ve Doğu Akdeniz odaklılar. Öyle boğazlar odaklı değiller. Belirgin bir istisna adalardaki gayri askerileştirme meselesi çünkü adaların bir kısmı boğazlarla bağlantılı yorumlanıyor. Ama boğazların ismi o meselede de alakasız. Çünkü herkes boğazlara antlaşma metinlerindeki terimlerle yani aynı isimlerle hitap ediyor. Dardanelles ve Bosphorus deyince insanlar Türk Boğazları'ndan başka bir boğaz oluşumu algılamıyor. Bu terimler dillere yerleşmiş. Yabancılar da yagın İngilizce kullanımla hem Turkish Straits diyor, hem de Bosphorus and Dardanelles. İki kullanımda da herhangi bir sakınca bulunmuyor. ABD'nin - gayet mantığa uymaz biçimde - Türkiye'yi istila edeceğine inanan birisinin sözlerini fazla ciddiye almamanızı tavsiye ederim.

    < Bu mesaj bir yönetici tarafından değiştirilmiştir >
    < Bu ileti mobil sürüm kullanılarak atıldı >




  • Nat Alianovna kullanıcısına yanıt

    Yunanın Türk toprakları üzerindeki tarihsel sahiplilik iddialarına zemin oluşturmaya ve Türkiye ile Yunanistan arasındaki sorunların da Yunanistan lehine çözülmesinde bir koz olarak kullanılmasına hizmet ediyor bu stratejik kavramlar. Stratejik kavramlar diyorum çünkü iki ülkenin dış işleri gibi resmi kurumları bu konuda adeta terminolojik bir savaş içerisindeler.

    Öncelikle dış işlerimizin hassasiyetini göstermek adına nasıl özellikle Turkish Straits kavramlarını kullandığını ve diğer kavramları kullanmaktan kaçındığını gösterelim;

    https://www.mfa.gov.tr/implementation-of-the-montreux-convention.en.mfa

    https://www.mfa.gov.tr/the-turkish-straits.en.mfa


    Lozan ve Montrö antlaşmaları imzaladığında iki tarafta da böyle bir hassasiyet henüz oluşmamıştı ve bugün ki sorunlar henüz şimdiki kadar ciddi bir sorun değildi ayrıca Yunan tarafının böyle emperyalist bir amacı ve bu amaca hizmet edecek tezleri de yoktu. Fakat bugün Yunan tarafında zaman zaman resmi makamlarca da bu emperyalist söylemleri ve bu söylemleri destekleyen tezler dile getirilmekte olmasının yanısıra Türkiye ile yaşadıkları sorunlarda bu tarihsel sahiplik iddialarını bir koz olarak kullanmaya çalışmaktadırlar. Uluslararası platformlarda böyle bir teamül oluşturma hedefleri vardır, Türkiye de bu teamüle karşılık terminolojik olarak da bir mücadele içinde.


    Yani bu durum sizin anlattığınız kadar basit bir durum değil. Kaldı ki bu konuda adı geçen ve sizin de bahsettiğiniz bir şahsın takıntısı yada duyarı değil, Dış işleri gibi uluslararası arenalarda Türk menfaatlerini savunan her kurumumuzun takıntısı hatta politikasıdır.

    Benim de size tavsiyem dış işlerimiz ve uluslararası alanda ülke çıkarlarını savunan diğer kurumlarımızın özellikle son yıllarda neden ve nasıl bu terimleri kullanmaktan son derece imtina ettiğini araştırmanızı öneririm. Ayrıca terminolojinin uluslararası hukukta teamül oluşmasında ne derece önemli olduğuna bakmanızda da sizin için fayda olduğunu düşünüyorum.


    < Bu ileti mobil sürüm kullanılarak atıldı >




  • Eski Açık Sarı Desene kullanıcısına yanıt

    Yunanistan'ın tarihsel tezleri, daha doğrusu Megali İdea Kurtuluş Savaşı ile toprağa gömüldü ve bu Lozan Barış Antlaşması ile mühürlendi. Bu konuda tartışılacak bir vaziyet bulunmuyor. Atina Küçük Asya veya Anadolu'ya dair tezlerini resmi düzlemde terk etti. Kendilerinin tarihte felaket - katastrofi - dedikleri Kurtuluş Savaşı'ndaki hezimetleri uyarınca terk etmek zorunda kaldı.


    Cihat Yaycı'nın kasıntısı çok bariz de, bu kadar kasıntıya lüzum bulunmuyor. Sebebi de basit. İlgili terimler 20 Temmuz 1936'da imzalanan Montreux Boğazlar Sözleşmesi'nin geçerli metninde ve üstüne sözleşme sürecinin tutanaklarında geçiyor. Yürürlükteki Montreux Boğazlar Sözleşmesi'nin resmi metninin Girizgahı:


    Alıntı

    metni:
    CONVENTION CONCERNANT LE RÉGIME DES DÉTROITS, SIGNÉE A MONTREUX, LE 20 JUILLET 1936.
    SA MAJESTÉ LE ROI DES BULGARES, LE PRÉSIDENT DE LA RÉPUBLIQUE FRANÇAISE, SA MAJESTÉ LE ROI DE GRANDE-BRETAGNE, D'IRLANDE ET DES TERRITOIRES BRITANNIQUES AU DELÀ DES MERS, EMPEREUR DES INDES, SA MAJESTÉ LE ROI DES HELLÈNES, SA MAJESTÉ L'EMPEREUR DU JAPON, SA MAJESTÉ LE ROI DE ROUMANIE, LE PRÉSIDENT DE LA RÉPUBLIQUE TURQUE, LE COMITÉ CENTRAL EXÉCUTIF DE L'UNION DES RÉPUBLIQUES SOVIÉTIQUES SOCIALISTES, ET SA MAJESTÉ LE Roi DE YOUGOSLAVIE;
    Animés du désir de régler le passage et la navigation dans le détroit des Dardanelles, la mer de Marmara et le Bosphore, compris sous la dénomination générale de « Détroits », de manière à sauvegarder, dans le cadre de la sécurité de la Turquie et de la sécurité, dans la mer Noire, des Etats riverains, le principe consacré par l'article 23 du Traité de paix signé à Lausanne le 24 juillet 1923; Ont résolu de substituer la présente Convention à la Convention signée à Lausanne le 24 juillet 1923 et ont désigné pour leurs plénipotentiaires 


    Türk Heyetinin - Türkiye'nin bu konuda bir kaygısı olmadığına işaret eder biçimde - 22 Haziran 1936 tarihli Montreux Boğazlar Sözleşmesi Taslağı Girizgahı, İngilizler hatta bu Türk Taslağı'nın üzerinden gidiyorlar:


    Alıntı

    metni:
    PROJET DE CONVENTION PROPOSÉ PAR LA DÉLÉGATION TURQUE LE 22 JUIN 1936.
    Préambule.
    La Bulgarie, l'Empire britannique, la France, la Grèce, l'Italie, le Japon, la Roumanie, la Turquie, l'Union des Républiques soviétiques socialistes et la Yougoslavie, Animés du désir de réglementer le passage et la navigation dans le détroit des Dardanelles, la mer de Marmara et le Bosphore, compris sous la dénomination générale de « Détroits », de manière à sauvegarder les intérêts du commerce international dans le cadre de la sécurité de la Turquie, ont résolu de remplacer par une nouvelle convention celle conclue à Lausanne le 24 juillet 1923 qu'ils reconnaissent et déclarent abrogée, et ont nommé à cet effet pour leurs plénipotentiaires respectifs :


    Actes de la conférence de Montreux [concernant le régime des Détroits] : 22 juin-20 juillet 1936 : compte rendu des séances plénières et procès-verbal des débats du comité technique / [introduction par Th. Aghnides] | Gallica (bnf.fr)


    Tüm bunlar Türkiye'nin de Boğazlar (Detroits-Straits) Bölgesi'ni oluşturduğu kabul edilen ilgili Bosphorus ve Dardanelles terimlerini zaten resmen tanıdığını ve - zamanında - başvurmaktan sakınca duymadığını gösteriyor. Hem de Türkiye'nin Boğazlar bölgesindeki egemenliğini tamamlayan ve en az Lozan Barış Antlaşması kadar tartışılmaz Türk egemenliğinin garantisi olan Montreux Boğazlar Sözleşmesi'nde. O zamanki Türkiye bunda bir sakınca duymadıysa Cihat Yaycı'nın bilgisizce yaptığı gibi yersiz ukalalık etmek kimsenin haddine düşmez.


    Hatta bu Yaycı açısından daha da utanç vericidir çünkü kendisi - güya - Lozan ve Montreux üzerinde çalışmış birisi. Bunları biliyor olması gerekiyor ama gelgelelim bilmiyor.


    Emekli amiraller veya şu anki Dış İşleri Bakanlığı mensupları ne yazık ki tarihçi değiller. Bunları unutmayalım. Tutanakları okursanız Dardanelles ve Bosphorus terimlerinin bütün taraflar tarafından kullanıldığını görebilirsiniz. Gösterdiğim üzere resmi antlaşma metninde kullandığını görebilirsiniz. Ama Türk Dışişleri Bakanlığı'nın milli hassasiyetle İstanbul and Çanakkale Straits demesine de kimse takılmaz çünkü aynı yerleri kastettikleri bilinir.


    İsimler önemsizdir gibi iddiam asla olmadı. Ama bu örnekte Bosforus, Bosphorus demekte hiçbir sakınca yok. Foça'ya Foça demekte, Efes'e Efes demekte, Kayseri'ye Kayseri demekte, Rum icadı bir isim olan İstanbul'a İstanbul demekte bir sakınca olmaması gibi.


    Bugün Kayseri'ye Kayseri derken - Imperator Caesar Augustus'tan, Roma İmparatorluğu'nu de facto kurucusu olup malum Caesar'ın küçük yeğeni olan Octavianus'tan geliyor - İtalyanlar orada hak iddia ederler diyor muyuz? Etseydiler ve etseler bile bu bizi kaygılandırır mı? Güler geçeriz. Dalga geçeriz. Bu da aynı durum. Bosphorus-Bosforus dünya kültür mirasına ve çeşitli dillere mal olmuş mitolojik ve coğrafi bir isim. Uluslararası mevzuata girmiş olan ve resmiyeti, yasal kullanımı bu biçimde onaylanmış bir terim. Kullanılabilir. Herhangi bir sakıncası bulunmaz.


    Cihat Yaycı gibi - Türkiye bu tarz kişilerle dolu - bu konularda yeterli okuma yapmamış veya genelde kuruntularla hareket eden insanlar ne yazık ki bunu anlayamıyorlar. Siyaseti domine ediyorlar ve kuruntuları da haliyle ortalıkta geziyor.


    Hani bence Yaycı'nın kuruntulu itirazının gülünçlüğünü - ülkemizin teminatı Lozan ve Montreux gerçeği ortadayken ve bu ilgili coğrafi terimler bu teminatları mühürlemiş Türkiye tarafından resmen tanınmışken - daha açık gösteremezdim.


    Kaldı ki, biz de Yunanistan'daki birçok yere Türkçe isimlerle veya Türkçe sesletime uyarlanmış halleriyle hitap ederiz. Bu bizim Yunan devletinin toprağında gözümüz olduğu ve onların - en azından Atina Bildirgesi'nden önce - sık sık orada burada iddia ettiği gibi kendi egemenliklerine müdahale eden, topraklarına göz koyduğumuz yeni emperyalistler olduğumuz anlamına mı gelir? Asla gelmez. Mesela Dedeağaç diyoruz. Dedeağaç'ta gözümüz mü var? Hayır. İstediğimiz gibi - Aleksandroupoli demek yerine - Dedeağaç diyebiliriz. İsteyen - artık geldiği veya dilinin etkilendiği coğrafyacılık geleneklerine ve alışkanlıklarına göre - istediği kullanımı benimser. Onların bizi bu konuda zorla alıkoyamayacağı gibi biz de kimseyi bundan zorla alıkoyamayız. Yaycı gibi kuruntulular işte bunu da anlayamıyorlar.


    Eğer onlara gidip Bosforus demeyin derseniz - ki biz resmen antlaşma metinlerinde ve tutanaklarında aslında özel bir sakınca görmeden ve o zamanların uluslararası dilindeki (Fransızca) iletişimde ve resmi mevzuatında bir aksaklık yaşanmaması için Bosforus terimine başvuruyoruz, terim resmen bizim tarafımızdan kabul görüyor - onlar da çıkıp siz de Dedeağaç demeyin der. Ama Dedeağaç demek sonuna kadar hakkımız. Dilimize bu şekilde yerleşmiş. Dedeağaç demekten taviz vermeyip - zaten tıpkı Dedeağaç gibi sakıncası bulunmayacak biçimde - Bosforus demelerine müdahale edersek ciddi çifte standarda düşeriz. Hem de imza atıp tasdik ettiğimiz antlaşma metinleri ve öncesinde sunduğumuz tutanaklarla beraber aşırı belirgin bir çifte standarda düşüyoruz.


    Size imza atıp ratify ettiğiniz dağ gibi uluslararası antlaşma ve sözleşme metinlerini gösterirler. Hem de kendi egemenliğinizi zaten tartışmasız biçimde garantileyen antlaşma ve sözleşme metinlerini gösterirler. Niye - bazılarının yapabileceği gibi - Lozan ve Montreux'a onlarda Bosforus ve Dardanelles şeklinde geçiyor diye burun kıvıralım? Türkiye Cumhuriyeti Dış İşleri Bakanlığı da ilgili antlaşmalardan çekilmediği sürece ilgili terimleri resmen kabul ediyor sayılır. İnternet sitelerini hazırlayan personelleri bunun farkında mı pek emin değilim. Ama "Straits of İstanbul ve Çanakkale" kullanımında da şüphesiz sakınca yok. Bosforus ve Dardanelles'in, Türk Boğazlar Bölgesi unsurlarının modern Türkçede tam coğrafi karşılıkları oldukları aşikar. Açıkladığım ve gösterdiğim gibi Bosforus ve Dardanelles kullanımlarında da Türkiye'nin varlığını ve egemenliğini yasal zeminde garantileyen uluslararası mevzuata dayandığı üzere herhangi bir sakınca olmaması gibi.


    Bundan da kızıyorum zaten. Yaycı gibilerin aşırılıkları- böyle bir sorun olmadığı veya olmaması gerektiği halde - sadece sorunlar yaratıyor. Gerçek problemlerin öne çıkmasının gerektiği yerde böyle gereksiz ve içi boş sanal gündemler meydana geliyor. Sanki Atatürk döneminde Türkiye Boğazların resmi adlandırılması konusunda yeterince hassasiyet göstermemiş veya göstermiyormuş gibi boş bir algı yaratıyor. Daha doğrusu Yaycı'nın yaptığı aslında muhtemelen yaratılmak istenen bu arka plan propaganda algıya hizmet ediyor... Hani bakan görecek ki, Atatürk zamanının erken Cumhuriyet Türkiyesi'nin imza attığı uluslararası anlaşma metinlerinde - bu özel coğrafi terimlerin siyasi ve hukuki resmiyetini tasdik eder biçimde - Bosforus ve Dardanelles terimleri kullanılmış. Bağlayıcı olanlar zaten bu antlaşma metinleri, Yunanistan'daki saçma sapan popüler siyasi retorikler ve hem gayri resmi hem de gayri meşru tezler değil. Yunan devletinin Ege bölgesi ve çevresindeki Türkiye aleyhtarı çıkıntılıkları - misal boğazlara yakın Semadirek'i / Samothraki'yi ilgili Boğazlara Bosforus ve Dardanelles diyen mevzu bahis aynı uluslararası mevzuata aykırı biçimde silahlandırmak - da değil.

    Çok hazin, değil mi? Hani bir Türk devlet kurumu ve emekli amirali tarafından - bilinçli veya bilinçsiz - bunun yapılması? Atatürk dönemi icraatlarını böyle bir tane kelime üzerinden kötü gösteren bir algının oluşumuna kapı aralanması. Halbuki ortada olan şey kuruntu, Dedeağaç gibi örneklerden yola çıkarsak bir çifte standart ve Lozan ve Montreux gibi taraflar arasında bağlayıcılık teşkil eden uluslararası anlaşma metinlerinden yola çıkarsak devlet kurucu atalarımızın bu konudaki bilgisine ve donanımına duyulan nahoş bir güvensizliktir. Bu kadar basit. Bir sakınca görselerdi atalarımız bu isimlerin kullanılmamasını teklif eder, bunun için de mücadele ederlerdi. Kendileri sözleşmenin hazırlanma (travaux preparatoires) sürecinde müzakere ederken bu coğrafi terimleri kullanmazlardı. Ama anlaşıldığı üzere herhangi bir sorun görmemişler ki - ben de onlara kalıtılarak görmüyorum - kendi sözleşme taslaklarında bile kullanılan - o zamanki - uluslararası dil Fransızcadaki yerleşik haliyle Bosforus ve Dardanelles demişler. Aleksandroupoli'ye Dedeağaç deriz ve isteyen başkası da bizim gibi oraya Dedeağaç der. Kimse buna yani coğrafyacılığımıza, arzu ettiğimiz coğrafi terminolojiye dayanacak siyasi ve diplomatik söylemimize karışamaz. Ama isteyen de İstanbul tarafındaki boğaza Bosforus der. Uluslararası veya devletlerarası bir etkinliğin ya da girişimin başlığını herkesin daha rahat anlayacağı tarzda, bu biçimde düzenler. Biz de imza attığımız ve ratify ettiğimiz uluslararası anlaşmalar da uyarınca, zaten kendimiz bu coğrafi terimleri resmen kabul ettiğimiz gerçeği de uyarınca prensipte buna karışamayız.


    Konudaki örnekte hem İngilizcedeki yaygın coğrafi kullanıma ilişkin pratik sebeplerden, hem de pazarlama bazında - zaten Türkiye'nin kabul ettiği uluslararası mevzuatın onayladığı biçimde - Bosforus kullanımı belli ki ağır basmış. Bu gayet anlaşılabilir bir durum. ABD'nin Türkiye'yi tıpkı Vietnam ve Irak gibi işgal edeceğini iddia etmiş Cihat Yaycı bu örnekte de gayet mantıksız biçimde konuşmuş. Aşırıya kaçan hisleri aklını bulandırıp sağlıklı düşünmesini önlemiş.

    < Bu mesaj bir yönetici tarafından değiştirilmiştir >




  • 
Sayfa: 12
Sayfaya Git
Git
sonraki
- x
Bildirim
mesajınız kopyalandı (ctrl+v) yapıştırmak istediğiniz yere yapıştırabilirsiniz.