Şimdi Ara

Dünya Petrol Krizi - Peak Oil (13. sayfa)

Daha Fazla
Bu Konudaki Kullanıcılar: Daha Az
2 Misafir - 2 Masaüstü
5 sn
3.089
Cevap
40
Favori
189.791
Tıklama
Daha Fazla
İstatistik
  • Konu İstatistikleri Yükleniyor
4 oy
Öne Çıkar
Sayfa: önceki 1112131415
Sayfaya Git
Git
sonraki
Giriş
Mesaj
  • quote:

    Orijinalden alıntı: vezir

    Şu anda ise Şubat 2009dayız.. EIA raporlarına ve bazı çevrelerce savunulan görüşlere göre yazının yayımlandığı tarihten 2 ay önce petrol üretim miktarı zirve platosuna ulaşmıştır.. 2010 başından itibaren ise düşmeye başlayacaktır.. Benim savunduğum görüş ise bu gruba giriyor.. Sanırım kötümserlerin orta hallisi grubuna dahil oluyorum..

    ben şu an petrolün tepe noktasına ulaştığını sanmıyorum , ancak düşüş olduğu bir gerçek aynen borsa gibi bir müddet düşüşten sonra yine yükselecektir. Ancak tepe noktasına ne zaman gelir 2015 daha mantıklı bir tarih belki de daha iyimser olduğum için artık hangi gruba giriyorum bilmiyorum ama iyimserlerin olduğu taraftayım sanıyorum.

    Geçiş için yapılacak adımlar çok yavaş ilerlemekle beraber bu resesyon dönemi yenilenebilir kaynakların değerlendirilmesi için büyük bir fırsat ,işallahbu durumu dünya iyi değerlendirir yoksa nükleere aşaırı yüklenme dönemi yeniden açılabilir.Hepimiz iyi biliyoruz ki üretimin artışı için elektrik üretmek şart kısa vadede büyük talepleri ise nükleer termik santraller karşılayabilecektir.
    Veya Türkiyede olduğu gibi doğalgaza yüklenebilirler. Avrupalılar bizden akıllılar ileride sıkıntı yaratabilecek ve rusya'ya bağımlı olabilecekleri kaynağa çok da güvenmeyecekleri ortada geriye avrupa için nüklleri maksimumda çalıştırmaktan başka çareleri kalmıyor.

    Ne olursa olsun dünya tarihi açısından karanlık çağların başında olduğumuz ve yeni savaşların her an başlayabileek duruma getiren politik ve ekonomik sıkıntıların olacağı bir dönemin içindeyiz.geçmişe baktığımızda 1929 bunalımı 10 sene sonra bir dünyasavaşına neden olmuş , şimdiki dünyamızın globoleşme durumu ve hızını düşünürsek bu zaman yarıya belki üçte bire düşmesi gayet yüksek bir olasılıktır.Bunun ilk işaretini bekleyeceğimiz yer Çin deki olası ayaklanma ve gösterileri beklemek olacaktır. Çünkü zaten üç kuruşa 18 saat çalışan işçiler işsiz kalmaya başlamışlar ve açlık asyadan başlayarak büyük bir bunalıma neden olabilir. Eğer bir kıvılcım olacak ise benim beklentim bunun Asya'dan geleceğidir.10-15 yıl önce orta doğu derdim ama görünüşe bakılırsa arapların keyifleri yerinde , israil ve çevresinin durumu malum 15 yıldır ezilmelerine rağmen ciddi bir baskıyı karşı tarafa veya dünyaya gösterebilmiş değiller. Geriye Asya ve Çin kaldı gibime geliyor. Çin'i Amerika son yıllardır üretim üssü olarak kullanarak susturmayı başardı , bu ülkedeki yöneticilerin de sorunları ötelemek işlerine geldi , ama şimdi durum tersine dönüyor tabiiki 2-3 ayda birşey olmayabilir ama 2-3 dsende çok şey değişecektir.

    Bu tür saptalamalar yazıda da benzer şekilde dile getirilmiş sanki kedi yazmak istediğim birçok şeyi topluca birileri yazmış ama sonuçta hepimiz aynı kaynakları okuyoruz çok normal bir durum oluyor.

    Hadi hayırlısı diyelim.

    Alıntıları Göster
    Vezir bey, sizin görüşünüz ''iyimserlerin kötümseri'' grubuna giriyor.. Tabi burada iyimserlerin en iyimserlerinin de ''petrolün hiç bitmeyeceğini ve sürekli yenilenen bir kaynak olduğunu'' savunduğunu da hatırlatmak lazım.. Yazıya göre tabii.. Bana göre ''polyannacılık'' tabii..

    Açıkçası ben de zirve platosunu ve ham petrol üretiminin düşüşe geçeceği ve ne olursa olsun artık artırılamayacağı tarihi merak ediyorum.. Ama şu 2008 Temmuzunda stokların zorlanması ve fiyatların tarihi tavanını görmesi önemli bir işaret.. En azından ben öyle algılıyorum.. Tarih hangi bilim adamlarını haklı çıkaracak, hangilerini haksız çıkaracak göreceğiz.. Tahminim 2010 senesi içerisinde artırılamayacağının açıklanması..

    Ayrıca petrolün yeni dönemde ''serbest piyasa kuralları'' ile alış verişi yapılmayacak.. Petrol fiyatlarının 265 doların üstünde olması ABDnin ''outbid'' yani devredışı kalması demek.. Devamlı üreten Çin ve Hingistan devletleri serbest piyasa kurallarının geçerli olduğu düzende bütün petrole hakim olabilir, piyasayı yönlendirebilirler.. Fiyatların batı ülkelerini ''Outbid'' ettiği noktada aşağıdaki resim devreye girecektir..



    Bu resim uluslararası petrol çekme haklarının ve doğalgaz çekme haklarının ülkelere dayatılması demek.. Özellikle Çin ve Hindistana..

    Yani ''outbid'' noktasından sonra artık para değil güç konuşacak.. Hatta Türkiye'nin de bu kaynak savaşlarında önemli görevler alabileceğini tahmin ediyorum.. Eğer alırsak ''petrol çekme kotamız'' artabilir.. Bunun pazarlıkları tahmin ediyorum muhakkak yapılmıştır..

    Artık epey kaynak bu konuda mevcut ve her türlü oluşumda dile getiriliyor.. Bir yerden sonra ''aklın yolu birdir'' devreye girdiği için hep aynı sonuca ulaşıyoruz.. Bilimin de güzel tarafı burada zaten..

    Çin'de yaklaşık 20 milyon göçmen işçi küresel mali krizden dolayı işsiz kalmış ve köylerine geri dönmüş. Üstelik Çin yönetimi işsiz kalanları ''sosyal patlamaya karşı önlem'' amacıyla fişliyormuş..




  • quote:

    Orijinalden alıntı: hazardousmen

    Vezir bey, sizin görüşünüz ''iyimserlerin kötümseri'' grubuna giriyor.. Tabi burada iyimserlerin en iyimserlerinin de ''petrolün hiç bitmeyeceğini ve sürekli yenilenen bir kaynak olduğunu'' savunduğunu da hatırlatmak lazım.. Yazıya göre tabii.. Bana göre ''polyannacılık'' tabii..

    Açıkçası ben de zirve platosunu ve ham petrol üretiminin düşüşe geçeceği ve ne olursa olsun artık artırılamayacağı tarihi merak ediyorum.. Ama şu 2008 Temmuzunda stokların zorlanması ve fiyatların tarihi tavanını görmesi önemli bir işaret.. En azından ben öyle algılıyorum.. Tarih hangi bilim adamlarını haklı çıkaracak, hangilerini haksız çıkaracak göreceğiz.. Tahminim 2010 senesi içerisinde artırılamayacağının açıklanması..

    Ayrıca petrolün yeni dönemde ''serbest piyasa kuralları'' ile alış verişi yapılmayacak.. Petrol fiyatlarının 265 doların üstünde olması ABDnin ''outbid'' yani devredışı kalması demek.. Devamlı üreten Çin ve Hingistan devletleri serbest piyasa kurallarının geçerli olduğu düzende bütün petrole hakim olabilir, piyasayı yönlendirebilirler.. Fiyatların batı ülkelerini ''Outbid'' ettiği noktada aşağıdaki resim devreye girecektir..



    Bu resim uluslararası petrol çekme haklarının ve doğalgaz çekme haklarının ülkelere dayatılması demek.. Özellikle Çin ve Hindistana..

    Yani ''outbid'' noktasından sonra artık para değil güç konuşacak.. Hatta Türkiye'nin de bu kaynak savaşlarında önemli görevler alabileceğini tahmin ediyorum.. Eğer alırsak ''petrol çekme kotamız'' artabilir.. Bunun pazarlıkları tahmin ediyorum muhakkak yapılmıştır..

    Artık epey kaynak bu konuda mevcut ve her türlü oluşumda dile getiriliyor.. Bir yerden sonra ''aklın yolu birdir'' devreye girdiği için hep aynı sonuca ulaşıyoruz.. Bilimin de güzel tarafı burada zaten..

    Çin'de yaklaşık 20 milyon göçmen işçi küresel mali krizden dolayı işsiz kalmış ve köylerine geri dönmüş. Üstelik Çin yönetimi işsiz kalanları ''sosyal patlamaya karşı önlem'' amacıyla fişliyormuş..

    Alıntıları Göster
    Tabii biz burada yazarken Rusya boş durur mu? Durmaz tabii ki..

    quote:

    Eski Sovyetler Birliği ülkeleri, batılı ülkeleri korkutan bir işbirliğine imza attı. Rusya'nın başı çektiği "Ortak Güvenlik Antlaşması Örgütü" mensubu 7 ülke 'hariçten gelecek tehditlere' karşı ortak silahlı güç kurmak için anlaştı!

    ORTAK ACİL MÜCADELE GÜCÜ

    Rusya Devlet Başkanı Dimitriy Medvedev, Moskova'daki toplantının ardından yaptığı açıklamada Rusya, Özbekistan, Belarus, Kazakistan, Kırgızistan, Tacikistan ve Ermenistan'ın bugün yapılan zirvede 'ortak acil müdahale' gücü kurma konusunda anlaşmaya vardığını söyledi.

    Medvedev, tüm liderlerin böyle bir güce ihtiyaç olduğu konusunda aynı görüşü paylaştığını belirterek, bu gücün detayları konusunda bilgi vermedi.



    Yeni Çar Putin'in danışmanlarından biri de Kasparov olmalı.. Çok iyi santranç oynuyorlar..

    Tek muallakta kaldığım düşünce Rusya'nın Çin ve Hindistan tarafında yer alıp almayacağı.. Almanya-Fransa-ABD ve İran bloğunun karşısında Çin ve Hindistan var.. Rusya ise bu oyunda tarafsız mı kalıcak? Ne tarafa kayıcak bilemiyorum ama iyi santranç oynadıkları malum..

    Gerçi son Gürcistan Osetya savaşında Saakaşviliyi tufaya getirip ABD'nin kucağına oturtan ve BTC nin T ayağını da ABDnin himayesine almasını sağlayan da Rusya idi.. Yine de yeni Çar'a güven olmaz..

    quote:

    ABD, terör örgütü PKK’nın İran kolu PJAK’ı da terörist örgüt olarak ilan ettiğini duyurdu.


    Yolda bir adam yürüyordur.. İki tane hararetli bir şekilde kavga eden genç görür.. Gençler kavga ederken adamın yanına yaklaşırlar.. Sonra adam da kavganın içinde bulur kendini.. Bir de bakmış ki cüzdan gitmiş..

    Ben ABD-İran ilişkisini bu kavga eden iki gence benzetiyorum..

    ABD ve İran'ın düşman olduğunu zannedenler yanılıyorlar.. Kendi iç tüketimini karneye bağlamış, nükleer enerji tüketimi için adımlar atmış ve petrollerini batıya güvenli bir şekilde sevketme sözü veren İran'ın bir de uzakdoğu ile sınır bölgesi olması dolayısıyla iyi bir müttefiktir..



    < Bu mesaj bu kişi tarafından değiştirildi hazardousmen -- 5 Şubat 2009; 12:05:41 >




  • quote:

    Orijinalden alıntı: hazardousmen

    Tabii biz burada yazarken Rusya boş durur mu? Durmaz tabii ki..

    quote:

    Eski Sovyetler Birliği ülkeleri, batılı ülkeleri korkutan bir işbirliğine imza attı. Rusya'nın başı çektiği "Ortak Güvenlik Antlaşması Örgütü" mensubu 7 ülke 'hariçten gelecek tehditlere' karşı ortak silahlı güç kurmak için anlaştı!

    ORTAK ACİL MÜCADELE GÜCÜ

    Rusya Devlet Başkanı Dimitriy Medvedev, Moskova'daki toplantının ardından yaptığı açıklamada Rusya, Özbekistan, Belarus, Kazakistan, Kırgızistan, Tacikistan ve Ermenistan'ın bugün yapılan zirvede 'ortak acil müdahale' gücü kurma konusunda anlaşmaya vardığını söyledi.

    Medvedev, tüm liderlerin böyle bir güce ihtiyaç olduğu konusunda aynı görüşü paylaştığını belirterek, bu gücün detayları konusunda bilgi vermedi.



    Yeni Çar Putin'in danışmanlarından biri de Kasparov olmalı.. Çok iyi santranç oynuyorlar..

    Tek muallakta kaldığım düşünce Rusya'nın Çin ve Hindistan tarafında yer alıp almayacağı.. Almanya-Fransa-ABD ve İran bloğunun karşısında Çin ve Hindistan var.. Rusya ise bu oyunda tarafsız mı kalıcak? Ne tarafa kayıcak bilemiyorum ama iyi santranç oynadıkları malum..

    Gerçi son Gürcistan Osetya savaşında Saakaşviliyi tufaya getirip ABD'nin kucağına oturtan ve BTC nin T ayağını da ABDnin himayesine almasını sağlayan da Rusya idi.. Yine de yeni Çar'a güven olmaz..

    quote:

    ABD, terör örgütü PKK’nın İran kolu PJAK’ı da terörist örgüt olarak ilan ettiğini duyurdu.


    Yolda bir adam yürüyordur.. İki tane hararetli bir şekilde kavga eden genç görür.. Gençler kavga ederken adamın yanına yaklaşırlar.. Sonra adam da kavganın içinde bulur kendini.. Bir de bakmış ki cüzdan gitmiş..

    Ben ABD-İran ilişkisini bu kavga eden iki gence benzetiyorum..

    ABD ve İran'ın düşman olduğunu zannedenler yanılıyorlar.. Kendi iç tüketimini karneye bağlamış, nükleer enerji tüketimi için adımlar atmış ve petrollerini batıya güvenli bir şekilde sevketme sözü veren İran'ın bir de uzakdoğu ile sınır bölgesi olması dolayısıyla iyi bir müttefiktir..

    Alıntıları Göster
    http://forum.donanimhaber.com/m_22635659/mpage_3/key_/tm.htm#28725173

    yukarıda rusyanın 2 kolu olacağını ve nereden harekata geçeceğini vermiştim. Bir kolu fillandiya işgali sonrası isveç üstünden olcak diğer kolu iran ile birleşerek türkiye üstünden olacaktır.

    ayrıca hangi şehirlere atom bombasıo veya kimyasal saldırı yapılacağı da vermiştim .Belki tekrar hatırlamakta yarar var.

    http://forum.donanimhaber.com/m_22635659/mpage_3/key_/tm.htm#28725067

    stockholm , örebro , Avesta isabet alacak ve çatışmaları yönlendirecek bazı şehirlerdir.hangi şehirlerin bombalanacağını kırmızı bayrak ile belirtilmiş olmasına dikkat çekmek isterim.

    Türkiyenin durumunu es geçiyorum, kimsenin morali şimdiden bozulmasın.




  • quote:

    Orijinalden alıntı: vezir

    http://forum.donanimhaber.com/m_22635659/mpage_3/key_/tm.htm#28725173

    yukarıda rusyanın 2 kolu olacağını ve nereden harekata geçeceğini vermiştim. Bir kolu fillandiya işgali sonrası isveç üstünden olcak diğer kolu iran ile birleşerek türkiye üstünden olacaktır.

    ayrıca hangi şehirlere atom bombasıo veya kimyasal saldırı yapılacağı da vermiştim .Belki tekrar hatırlamakta yarar var.

    http://forum.donanimhaber.com/m_22635659/mpage_3/key_/tm.htm#28725067

    stockholm , örebro , Avesta isabet alacak ve çatışmaları yönlendirecek bazı şehirlerdir.hangi şehirlerin bombalanacağını kırmızı bayrak ile belirtilmiş olmasına dikkat çekmek isterim.

    Türkiyenin durumunu es geçiyorum, kimsenin morali şimdiden bozulmasın.

    Alıntıları Göster
    Vezir bey, ben Putin'in Hitlerin 1929 Buhranından sonra ortaya çıkarak ve yönetimi ele geçirerek Rusyayı, Fransayı, ABD'yi, İngiltere'yi karşısına alarak yaptığı aptallığı tekrarlamayacağını düşünüyorum.. Tarih ne gösterir bilinmez ama Rusya, Almanya'yı, Fransa'yı ve ABD'yi karşısına almak istemeyecektir.. Bölgesel bir güç olma konusundaki adımları sürer hatta bizim topraklarımızın bir kısmına da göz dikebilirler ama küresel hegemon gibi bir yönetime AB ve ABD tarafından izin verilmez sanırım..

    Putin'de hiç Hitler tipi yok..




  • quote:

    Orijinalden alıntı: vezir

    http://forum.donanimhaber.com/m_22635659/mpage_3/key_/tm.htm#28725173

    yukarıda rusyanın 2 kolu olacağını ve nereden harekata geçeceğini vermiştim. Bir kolu fillandiya işgali sonrası isveç üstünden olcak diğer kolu iran ile birleşerek türkiye üstünden olacaktır.

    ayrıca hangi şehirlere atom bombasıo veya kimyasal saldırı yapılacağı da vermiştim .Belki tekrar hatırlamakta yarar var.

    http://forum.donanimhaber.com/m_22635659/mpage_3/key_/tm.htm#28725067

    stockholm , örebro , Avesta isabet alacak ve çatışmaları yönlendirecek bazı şehirlerdir.hangi şehirlerin bombalanacağını kırmızı bayrak ile belirtilmiş olmasına dikkat çekmek isterim.

    Türkiyenin durumunu es geçiyorum, kimsenin morali şimdiden bozulmasın.

    Alıntıları Göster
    rusya olayı benim için o kadar büyük bir bilinmezki. iran ve rusya son dönemlerde ciddi atak içindeler, buna ilişkin bilgileri hergün gazete ve dergilerde görüyoruz. ama hakikaten içerleri dolu olarakmı gelişiyor bu ülkeler bilemiyorum.
    en son iran uzaya uydu gönderdi, kendi yaptı diyende var rusyadan aldı diyende.. malesef günümüzde inanılmaz bir bilgi kirliliği var, doğru veriyi seçip değerlendirmek o kadar zorki.

    gelecek yıllarda rusya ve iranın başı çektiği enerji kaynağı sahibi ülkelerin bir oluşuma gireceğini düşünüyorum. enerji sahibi ülkelerin de eskisi gibi amerika sömürüsüne prim tanımayacağınıda düşünüyorum. amerikanın para ve sermayeden daha önemli bir kozu var bana göre, oda teknoloji. bilgi kirliliği burada benim öngörülerimi engelliyor işte. rusya teknoloji konusunda hangi noktada bilemiyorum, kestiremiyorum. Vezir Bey'in yukarıda bahsettiği teorideki savaş ta o yüzden çok bilinmez benim için. mevcut durumda rusya ve iran cephesinin mevcut teknolojileri ile amerikayla başetmeleri zor gözüküyor. eğerki yukarıda bahsettiğiniz gibi bir savaşa girecekse rusya elinde de ciddi bir teknoloji birikimi olması gerekir, ki bunun yansımalarını da günümüzde görmemiz gerek sanıyorum..




  • quote:

    Orijinalden alıntı: elysion

    rusya olayı benim için o kadar büyük bir bilinmezki. iran ve rusya son dönemlerde ciddi atak içindeler, buna ilişkin bilgileri hergün gazete ve dergilerde görüyoruz. ama hakikaten içerleri dolu olarakmı gelişiyor bu ülkeler bilemiyorum.
    en son iran uzaya uydu gönderdi, kendi yaptı diyende var rusyadan aldı diyende.. malesef günümüzde inanılmaz bir bilgi kirliliği var, doğru veriyi seçip değerlendirmek o kadar zorki.

    gelecek yıllarda rusya ve iranın başı çektiği enerji kaynağı sahibi ülkelerin bir oluşuma gireceğini düşünüyorum. enerji sahibi ülkelerin de eskisi gibi amerika sömürüsüne prim tanımayacağınıda düşünüyorum. amerikanın para ve sermayeden daha önemli bir kozu var bana göre, oda teknoloji. bilgi kirliliği burada benim öngörülerimi engelliyor işte. rusya teknoloji konusunda hangi noktada bilemiyorum, kestiremiyorum. Vezir Bey'in yukarıda bahsettiği teorideki savaş ta o yüzden çok bilinmez benim için. mevcut durumda rusya ve iran cephesinin mevcut teknolojileri ile amerikayla başetmeleri zor gözüküyor. eğerki yukarıda bahsettiğiniz gibi bir savaşa girecekse rusya elinde de ciddi bir teknoloji birikimi olması gerekir, ki bunun yansımalarını da günümüzde görmemiz gerek sanıyorum..

    Alıntıları Göster
    rusyanın savaş açısından teknolojisi amerika ile başedebilir ama uzun süre sürdürülebileceğini sanmıyorum. Her savaş için kaynaklar ve para sonsuz gibi harcanabilmelidir. Ellerindeki konvaksiyenel güç birkaç ayda savaşarakbiter yenilerinin yapılması için para ve sanayinin sürdürülebilir olması gerekir.Amerikanın gücüne hiçbir ülke birşey diyemesede 2009 dan başlamak üzere ekonomik olarak dağılmayı nasıl karşılayacağı konusunda ciddi süphelerim mevcut . Özellikle petrol satış birimi euroyab dönerse 5 sanede yıkılması mümkündür. Bunu hazard beyin vermiş olduğu kaynakta güzelce anlatmışlar daha tamamını biteremedim ama çok ciddi teşhisler yapılmış. Şunu hiçbir zaman unutmayınız ki uzun sürecek bir savaşta logistik bakımdan ABD her zaman eksi yönde yenik başlayacaktır. Sürdürülebilir bir güç logistik anlamda para ve petrol ile mümkündür yoksa gökyüzündeki uçaklar birer birer inmeye mahkumdur. Bu yönden rusyanın logistik açısdan büyü kbir üstünlüğü vardır. Bunu engellemek için ABD rus sınırının veya etkisinin olduğu her yere üs kurma yoluna gitmektedir. Buralardan ikmal yapabilmek için. Ama unutmayalım ki ilk vurulacak yerler de buraları olacaktır.




  • quote:

    Orijinalden alıntı: vezir

    rusyanın savaş açısından teknolojisi amerika ile başedebilir ama uzun süre sürdürülebileceğini sanmıyorum. Her savaş için kaynaklar ve para sonsuz gibi harcanabilmelidir. Ellerindeki konvaksiyenel güç birkaç ayda savaşarakbiter yenilerinin yapılması için para ve sanayinin sürdürülebilir olması gerekir.Amerikanın gücüne hiçbir ülke birşey diyemesede 2009 dan başlamak üzere ekonomik olarak dağılmayı nasıl karşılayacağı konusunda ciddi süphelerim mevcut . Özellikle petrol satış birimi euroyab dönerse 5 sanede yıkılması mümkündür. Bunu hazard beyin vermiş olduğu kaynakta güzelce anlatmışlar daha tamamını biteremedim ama çok ciddi teşhisler yapılmış. Şunu hiçbir zaman unutmayınız ki uzun sürecek bir savaşta logistik bakımdan ABD her zaman eksi yönde yenik başlayacaktır. Sürdürülebilir bir güç logistik anlamda para ve petrol ile mümkündür yoksa gökyüzündeki uçaklar birer birer inmeye mahkumdur. Bu yönden rusyanın logistik açısdan büyü kbir üstünlüğü vardır. Bunu engellemek için ABD rus sınırının veya etkisinin olduğu her yere üs kurma yoluna gitmektedir. Buralardan ikmal yapabilmek için. Ama unutmayalım ki ilk vurulacak yerler de buraları olacaktır.

    Alıntıları Göster
    Enerji bakanımızın 2009 yılında bütçe düzenlemeleri yapılırken yaptığı sunuş konuşması..

    http://www.enerji.gov.tr/duyurular/2009_Butce_Konusmasi.pdf

    Kamuoyuna böyle açıklamalar yapıyorsa kendi de ham petrol üretiminin düşeceği anı büyük bir ihtimalle biliyordur ya da tahmin etmeye çalışıyordur..

    Gece uykuları kaçıyor olmalı..




  • quote:

    Orijinalden alıntı: hazardousmen

    Enerji bakanımızın 2009 yılında bütçe düzenlemeleri yapılırken yaptığı sunuş konuşması..

    http://www.enerji.gov.tr/duyurular/2009_Butce_Konusmasi.pdf

    Kamuoyuna böyle açıklamalar yapıyorsa kendi de ham petrol üretiminin düşeceği anı büyük bir ihtimalle biliyordur ya da tahmin etmeye çalışıyordur..

    Gece uykuları kaçıyor olmalı..

    Alıntıları Göster
    güzel bir site var gözden geçirmekte fayda var.

    http://www.peakoil.com/




  • quote:

    Orijinalden alıntı: vezir

    güzel bir site var gözden geçirmekte fayda var.

    http://www.peakoil.com/

    Alıntıları Göster
    Şu sıralar Karadeniz ve Ortaasya üçgeninde enerji koridorları üzerinde NATO nun ve İranın hareketliliği var.. Demiryolu inşaaları, liman sözleşmeleri filan konuşuluyor.. Fransa da NATO'nun askeri kanadına girecek.. Son rotüşlar yapılıyor olmalı.. İran'ın yönü de doğuya çevrilecek.. İran'ın ABD ile yakınlaşmasına şaşırmamak gerekir, yapısı gereği ABD nin en iyi müttefiğinin İran olduğunu yazmıştım daha önce.. Sadece bölgede İsrail kaşıntısı vardı o da çözülmek üzere..

    Bizim askerlerimiz de Aden Körfezindeki enerji ve ticaret koridorunun sağlama alınmasında görev alıyor.. Çıkarlarımız gereği Doğuda da mehmetçik görev alabilir belki.. Tabii bu da milletler arası petrol kotasından yüksek pay almamız ve çıkacak enerji krizini daha hafif atlatmamız demek..

    Ekonomik kriz beklenenden hızlı ilerliyor.. Eğer kamyonun bu hızla yokuş aşağı inişi sürerse karneye bağlanma dönemi 2010da herhangi bir ayda gerçekleşebilir..

    Sonrasında da milletler arası petrol ve doğalgaz çekme hakları ile her ülke yıllık petrol ithalatını kabul edip ülkesini ona göre biçimlendirmeye çalışacak.. Bugün 633.000 varil ithal ediyoruz.. Bakalım karne dönemi ne alıcağız?

    Sonra da istikamet Çin, Hindistan ve uzakdoğu.. Çekik gözlülerin bisiklete binip, pirinç yemesini beklemek.. Eğer bisiklete binip, pirinç yemeyi kabul etmezse durum fena.. Kabul edeceklerini de pek zannetmiyorum..

    Dünya petrol krizinde çıkacak en büyük savaş uzakdoğuda çıkacak.. Batıda herhangi bir kızışma durumu olacağını sanmıyorum.. Çünkü bütün planlar uzakdoğuya göre yapılıyor..

    Bu da İbrahim Karagül'ün yazısı.. Yazarımız bazı noktalarda yanlışlar yapsa da çoğu şeyi anlamış.. İstihbarat kaynakları da sağlam olmalı..


    quote:

    İran ABD'yi dize getirdi: Haritalar tekrar çizilecek

    21. Yüzyıl'ı şekillendirecek Avrasya fay hattında, İpek Yolu'nda inanılmaz gelişmelere tanık oluyoruz. Bugün sadece baş döndürücü bir jeopolitik satranç olarak izlediğimiz karmaşık süreç yakın gelecekte çok büyük depremlere yol açacak. 19. Yüzyıl'daki Büyük Oyun'un kat be kat büyük, sert ve heyecan vericisi sahneleniyor. Yeni Ortadoğu'nun değil, yeni Asya'nın değil, yeni dünyanın şekillenişini günlük olarak izleme fırsatı verecek kadar belirgin bir süreç bu. Onlarca yıllık düşmanlıklar, dostluklar, ittifak ilişkileri derinden sarsılıyor.

    Yeryüzünün merkez güçleri, bölgesel aktörlerin önünde diz çökmek zorunda kalıyor. Afro-Asya hattında çok önemli güçler devreye giriyor. Atlantik güçleri mevzi kaybediyor ya da bölgesel güçlerin önceliklerine göre politika şekillendirme yolunu seçiyor. Tarih tersine dönüyor. Birinci Dünya Savaşı'ndan bu yana en sarsıcı kırılma, en köklü güç kayması, en hızlı eksen değişimleri yaşanıyor. Bugün sadece söz konusu trafiğe ilişkin adımları sıralayıp bir harita çizeceğiz. Aslında her biri çok ciddi tartışmalara ihtiyaç duyan gelişmeleri not edeceğiz.

    1- Amerika ile İran, 1979'dan bu yana ilk kez bu kadar yakınlaştı. Barack Obama yönetimi, “İran'la birkaç ay içinde aynı masada yüz yüze olma” isteğini açıkça ortaya koydu. İran Cumhurbaşkanı Mahmud Ahmedinejad “eşit ve saygı” esasına göre buna istekli oldukları cevabını verdi. İran'ın nükleer çalışmasını dünyanın öncelikli krizi haline getirenler Tahran'a altın tepsi içinde bir zafer sundular. Şii-Sünni kampları, İran'ı sınırlama projeleri, “şer ekseni” tanımı çöpe atıldı.

    2- İran-ABD diyaloğu gerçekleşirse İsrail bu bölgede hiç olmadığı kadar yalnızlaşacak. Bu durum; kurulduğundan beri İsrail'in karşılaştığı en ciddi daralma anlamına geliyor. Türkiye ve İran gibi bölgesel aktörlerin öne çıkması zaten daralmayı başlatmıştı.

    3- Bu küresel hareketlilik elbette yeni bir Ortadoğu dizayn edecek. Ama ABD'nin tek taraflı Ortadoğu tasarımlarının da sonuna gelindi. Bölge kendi kendini kuruyor, şekillendiriyor. Yeni Ortadoğu bölgenin kendi dinamikleri üzerine kuruluyor.

    4- ABD-İran yakınlaşması Ortadoğu'da Türk-Arap ilişkileri üzerinde daha ileri düzeyde bir yakınlaşmanın temelini oluşturabilir. Türkiye'nin tarihsel birikimi güncellenebilir. Türkiye-İran arasında bir Soğuk Savaş'ın temellerini atabilir.

    5- Obama'nın İran'la ilgili açıklamayı yaptığı konuşmada sarfettiği şu cümleler yeni duruma işaret ediyor: “Ekonomik kriz felakete dönüşebilir. Geçtiğimiz pazartesi Miami, Florida'da 35 itfaiyecinin alınacağı iş için bini aşkın kadın ve erkek sırada bekledi. Geçtiğimiz ay 598 bin kişi işsiz kaldı. Bu, Maine eyaletinde neredeyse herkesin işsiz kalması gibi bir durum.” Ekonomik kriz, Amerika'yı içe kapanmaya, uzlaşmaya, işbirliğini, kendini kurtarma çabasına, yayılmacı politikalarını gözden geçirmeye zorluyor. Aslında krizin kendisi Amerika'yı dize getiriyor, güç kaymalarına zemin hazırlıyor.

    Daha özel bilgiler aktaralım.

    6- Yeni ABD yönetimi Irak'tan çekilirken bütün dikkatini Afganistan-Pakistan'a yöneltti. Obama kabinesi bölgede büyük çıkışa hazırlanıyor. Kriz, Ortadoğu'dan yeni bölgeye kayıyor. Tam bu dönemde Afganistan'daki ABD-NATO birliklerinin Pakistan üzerinden lojistik hattı kesildi. Yeni yollar aranıyordu.

    7- Özbekistan'dan sonra Kırgızistan da topraklarındaki ABD askeri üssünü kapatma kararı aldı. Manas üssü, 2001 yılında Afganistan için açılmıştı. 2005'teki ABD destekli Kadife Devrim tersine döndü. Washington şimdi Tacikistan'la pazarlık yapıyor.

    8- Daha ilginç bir durum var: NATO, üye ülkelere İran hattını tavsiye ediyor. İttifak komutanı General John Craddok; “Destek hattı için İran toprakları kullanılmalı. Bütün taraflarla pazarlık yapmalıyız. Tabii İran'la da. Bu konuda pragmatik bir yaklaşımımız var” diyor.

    9- İran-ABD yakınlaşması gerçekleşirse bu hat devreye girebilir. O zaman, Doğu Karadeniz limanları, Trabzon lojistik istasyon haline gelecektir. Türkiye-İran-Afganistan… ABD ve NATO için en elverişi yollardan biri. İşte o zaman çok büyük bir Karadeniz tartışması yaşayacağız.

    10- ABD Tacikistan'la anlaşırsa, Duşanbe (Tacikistan'ın başkenti), Herat (Afganistan), Meşhed (İran) demiryolu hattı inşasına destek verecek. Türkiye-İran hattı kullanılırsa belki de Doğu Karadeniz'e demiryolu yapımı bile gündeme getirilir.

    11- Afganistan'daki Taliban'ın devrilmesinde ve Saddam rejiminin çökertilmesinde, İran'ın dolaylı desteğini gören Washington, yeniden Afganistan-Pakistan coğrafyasına dönerken benzer bir desteği tekrar sağlamaya çalışıyor.

    12- ABD-İran yakınlaşması, bölgesel dengeleri derinden sarsacağı gibi, küresel düzeyde yeni bir saflaşmayı da beraberinde getirecek. Yine Ortadoğu-Orta Asya enerji kaynaklarıyla boru hattı rekabeti üzerinde de etkili olacak. Türkiye dahil, bir çok ülke, yeni duruma göre yeni pozisyon tanımlaması yapmak zorunda kalacak.

    13- Bütün haritalar yeniden çizilecek, bütün hesaplar yeniden yapılacak, bütün oyunlar yeniden kurulacak, bütün barış ve çatışma stratejileri yeniden tasarlanacak.

    14- Coğrafya kendi oyununu oynadı. Tahran çok büyük bir zafer daha kazandı!



    < Bu mesaj bu kişi tarafından değiştirildi hazardousmen -- 11 Şubat 2009; 20:17:36 >




  • quote:

    Orijinalden alıntı: hazardousmen

    Şu sıralar Karadeniz ve Ortaasya üçgeninde enerji koridorları üzerinde NATO nun ve İranın hareketliliği var.. Demiryolu inşaaları, liman sözleşmeleri filan konuşuluyor.. Fransa da NATO'nun askeri kanadına girecek.. Son rotüşlar yapılıyor olmalı.. İran'ın yönü de doğuya çevrilecek.. İran'ın ABD ile yakınlaşmasına şaşırmamak gerekir, yapısı gereği ABD nin en iyi müttefiğinin İran olduğunu yazmıştım daha önce.. Sadece bölgede İsrail kaşıntısı vardı o da çözülmek üzere..

    Bizim askerlerimiz de Aden Körfezindeki enerji ve ticaret koridorunun sağlama alınmasında görev alıyor.. Çıkarlarımız gereği Doğuda da mehmetçik görev alabilir belki.. Tabii bu da milletler arası petrol kotasından yüksek pay almamız ve çıkacak enerji krizini daha hafif atlatmamız demek..

    Ekonomik kriz beklenenden hızlı ilerliyor.. Eğer kamyonun bu hızla yokuş aşağı inişi sürerse karneye bağlanma dönemi 2010da herhangi bir ayda gerçekleşebilir..

    Sonrasında da milletler arası petrol ve doğalgaz çekme hakları ile her ülke yıllık petrol ithalatını kabul edip ülkesini ona göre biçimlendirmeye çalışacak.. Bugün 633.000 varil ithal ediyoruz.. Bakalım karne dönemi ne alıcağız?

    Sonra da istikamet Çin, Hindistan ve uzakdoğu.. Çekik gözlülerin bisiklete binip, pirinç yemesini beklemek.. Eğer bisiklete binip, pirinç yemeyi kabul etmezse durum fena.. Kabul edeceklerini de pek zannetmiyorum..

    Dünya petrol krizinde çıkacak en büyük savaş uzakdoğuda çıkacak.. Batıda herhangi bir kızışma durumu olacağını sanmıyorum.. Çünkü bütün planlar uzakdoğuya göre yapılıyor..

    Bu da İbrahim Karagül'ün yazısı.. Yazarımız bazı noktalarda yanlışlar yapsa da çoğu şeyi anlamış.. İstihbarat kaynakları da sağlam olmalı..


    quote:

    İran ABD'yi dize getirdi: Haritalar tekrar çizilecek

    21. Yüzyıl'ı şekillendirecek Avrasya fay hattında, İpek Yolu'nda inanılmaz gelişmelere tanık oluyoruz. Bugün sadece baş döndürücü bir jeopolitik satranç olarak izlediğimiz karmaşık süreç yakın gelecekte çok büyük depremlere yol açacak. 19. Yüzyıl'daki Büyük Oyun'un kat be kat büyük, sert ve heyecan vericisi sahneleniyor. Yeni Ortadoğu'nun değil, yeni Asya'nın değil, yeni dünyanın şekillenişini günlük olarak izleme fırsatı verecek kadar belirgin bir süreç bu. Onlarca yıllık düşmanlıklar, dostluklar, ittifak ilişkileri derinden sarsılıyor.

    Yeryüzünün merkez güçleri, bölgesel aktörlerin önünde diz çökmek zorunda kalıyor. Afro-Asya hattında çok önemli güçler devreye giriyor. Atlantik güçleri mevzi kaybediyor ya da bölgesel güçlerin önceliklerine göre politika şekillendirme yolunu seçiyor. Tarih tersine dönüyor. Birinci Dünya Savaşı'ndan bu yana en sarsıcı kırılma, en köklü güç kayması, en hızlı eksen değişimleri yaşanıyor. Bugün sadece söz konusu trafiğe ilişkin adımları sıralayıp bir harita çizeceğiz. Aslında her biri çok ciddi tartışmalara ihtiyaç duyan gelişmeleri not edeceğiz.

    1- Amerika ile İran, 1979'dan bu yana ilk kez bu kadar yakınlaştı. Barack Obama yönetimi, “İran'la birkaç ay içinde aynı masada yüz yüze olma” isteğini açıkça ortaya koydu. İran Cumhurbaşkanı Mahmud Ahmedinejad “eşit ve saygı” esasına göre buna istekli oldukları cevabını verdi. İran'ın nükleer çalışmasını dünyanın öncelikli krizi haline getirenler Tahran'a altın tepsi içinde bir zafer sundular. Şii-Sünni kampları, İran'ı sınırlama projeleri, “şer ekseni” tanımı çöpe atıldı.

    2- İran-ABD diyaloğu gerçekleşirse İsrail bu bölgede hiç olmadığı kadar yalnızlaşacak. Bu durum; kurulduğundan beri İsrail'in karşılaştığı en ciddi daralma anlamına geliyor. Türkiye ve İran gibi bölgesel aktörlerin öne çıkması zaten daralmayı başlatmıştı.

    3- Bu küresel hareketlilik elbette yeni bir Ortadoğu dizayn edecek. Ama ABD'nin tek taraflı Ortadoğu tasarımlarının da sonuna gelindi. Bölge kendi kendini kuruyor, şekillendiriyor. Yeni Ortadoğu bölgenin kendi dinamikleri üzerine kuruluyor.

    4- ABD-İran yakınlaşması Ortadoğu'da Türk-Arap ilişkileri üzerinde daha ileri düzeyde bir yakınlaşmanın temelini oluşturabilir. Türkiye'nin tarihsel birikimi güncellenebilir. Türkiye-İran arasında bir Soğuk Savaş'ın temellerini atabilir.

    5- Obama'nın İran'la ilgili açıklamayı yaptığı konuşmada sarfettiği şu cümleler yeni duruma işaret ediyor: “Ekonomik kriz felakete dönüşebilir. Geçtiğimiz pazartesi Miami, Florida'da 35 itfaiyecinin alınacağı iş için bini aşkın kadın ve erkek sırada bekledi. Geçtiğimiz ay 598 bin kişi işsiz kaldı. Bu, Maine eyaletinde neredeyse herkesin işsiz kalması gibi bir durum.” Ekonomik kriz, Amerika'yı içe kapanmaya, uzlaşmaya, işbirliğini, kendini kurtarma çabasına, yayılmacı politikalarını gözden geçirmeye zorluyor. Aslında krizin kendisi Amerika'yı dize getiriyor, güç kaymalarına zemin hazırlıyor.

    Daha özel bilgiler aktaralım.

    6- Yeni ABD yönetimi Irak'tan çekilirken bütün dikkatini Afganistan-Pakistan'a yöneltti. Obama kabinesi bölgede büyük çıkışa hazırlanıyor. Kriz, Ortadoğu'dan yeni bölgeye kayıyor. Tam bu dönemde Afganistan'daki ABD-NATO birliklerinin Pakistan üzerinden lojistik hattı kesildi. Yeni yollar aranıyordu.

    7- Özbekistan'dan sonra Kırgızistan da topraklarındaki ABD askeri üssünü kapatma kararı aldı. Manas üssü, 2001 yılında Afganistan için açılmıştı. 2005'teki ABD destekli Kadife Devrim tersine döndü. Washington şimdi Tacikistan'la pazarlık yapıyor.

    8- Daha ilginç bir durum var: NATO, üye ülkelere İran hattını tavsiye ediyor. İttifak komutanı General John Craddok; “Destek hattı için İran toprakları kullanılmalı. Bütün taraflarla pazarlık yapmalıyız. Tabii İran'la da. Bu konuda pragmatik bir yaklaşımımız var” diyor.

    9- İran-ABD yakınlaşması gerçekleşirse bu hat devreye girebilir. O zaman, Doğu Karadeniz limanları, Trabzon lojistik istasyon haline gelecektir. Türkiye-İran-Afganistan… ABD ve NATO için en elverişi yollardan biri. İşte o zaman çok büyük bir Karadeniz tartışması yaşayacağız.

    10- ABD Tacikistan'la anlaşırsa, Duşanbe (Tacikistan'ın başkenti), Herat (Afganistan), Meşhed (İran) demiryolu hattı inşasına destek verecek. Türkiye-İran hattı kullanılırsa belki de Doğu Karadeniz'e demiryolu yapımı bile gündeme getirilir.

    11- Afganistan'daki Taliban'ın devrilmesinde ve Saddam rejiminin çökertilmesinde, İran'ın dolaylı desteğini gören Washington, yeniden Afganistan-Pakistan coğrafyasına dönerken benzer bir desteği tekrar sağlamaya çalışıyor.

    12- ABD-İran yakınlaşması, bölgesel dengeleri derinden sarsacağı gibi, küresel düzeyde yeni bir saflaşmayı da beraberinde getirecek. Yine Ortadoğu-Orta Asya enerji kaynaklarıyla boru hattı rekabeti üzerinde de etkili olacak. Türkiye dahil, bir çok ülke, yeni duruma göre yeni pozisyon tanımlaması yapmak zorunda kalacak.

    13- Bütün haritalar yeniden çizilecek, bütün hesaplar yeniden yapılacak, bütün oyunlar yeniden kurulacak, bütün barış ve çatışma stratejileri yeniden tasarlanacak.

    14- Coğrafya kendi oyununu oynadı. Tahran çok büyük bir zafer daha kazandı!


    Alıntıları Göster
    demek ki iran ordularının türkiye üzerinden geçme senaryoları çok da uçuk tahminler değilmiş.




  • quote:

    Orijinalden alıntı: vezir

    demek ki iran ordularının türkiye üzerinden geçme senaryoları çok da uçuk tahminler değilmiş.

    Alıntıları Göster
    Hatta daha uçuğu ise Fransa ve Almanya'nın ABD ile birlikte Çin ve Hindistan üzerine çullanmaları sırasında yakıt ve diğer bilimum ikmallerin Rusya tarafından yapılması..

    Dünya tarihi daha böyle bir şey yazmadı..

    Eğer olur da görebilirsem ''öööeeeehhhh'' diyeceğim..

    Hoş daha nelere öeeehh demiyeceğiz ki.. Hatta demeye başladık bile..

    quote:

    demek ki iran ordularının türkiye üzerinden geçme senaryoları çok da uçuk tahminler değilmiş.



    Vezir bey ben bütün ihtimallerin Çin ve Hİndistan üzerine yapıldğını düşünüyorum.. İran'ın yönü de doğuya bakıyor artık..



    < Bu mesaj bu kişi tarafından değiştirildi hazardousmen -- 13 Şubat 2009; 0:23:24 >




  • quote:

    Orijinalden alıntı: hazardousmen

    Hatta daha uçuğu ise Fransa ve Almanya'nın ABD ile birlikte Çin ve Hindistan üzerine çullanmaları sırasında yakıt ve diğer bilimum ikmallerin Rusya tarafından yapılması..

    Dünya tarihi daha böyle bir şey yazmadı..

    Eğer olur da görebilirsem ''öööeeeehhhh'' diyeceğim..

    Hoş daha nelere öeeehh demiyeceğiz ki.. Hatta demeye başladık bile..

    quote:

    demek ki iran ordularının türkiye üzerinden geçme senaryoları çok da uçuk tahminler değilmiş.



    Vezir bey ben bütün ihtimallerin Çin ve Hİndistan üzerine yapıldğını düşünüyorum.. İran'ın yönü de doğuya bakıyor artık..

    Alıntıları Göster
    quote:


    Dünya finansal piyasaları da demeyeceğiz, zira "dünya finansal piyasaları" demek, bu yukarda bahsettiğimiz elitlerin güdümündeki bir grup palyaço demek. Asıl muhatap olan "Ulus Devletler" mesajı alıyor : "Hodri meydan, seçim yapın. Yıkacaksanız yıkın bakalım, üzerinize çökmesini göze alıyorsanız".


    Ulus devletlerin elinde iki seçenek var: Ya EURO`ya dönecekler, ya dolarda kalacaklar. Zira, arada kalan ulusal para birimleri temelde bu iki para biriminden meşruiyet alıyorlar.


    4. sayfanın ortalarında hatırlarsınız küresel finans baronları ile '' ulus devletler '' arasındaki çatışmayı analiz eden bir yazı üzerine konuşmuştuk..

    Bugün ABD'de uygulanan tüm politikalar doların hiperenflasyonla çökmesi ve küresel sermaye baronlarının oyuncaklarının elinden alınması, onların kurduğu sistemin yıkılması üzerinedir.. 2009 sonlarından itibaren dolar değer bazında tuvalet kağıdına dönmeye başlayacaktır..

    Bugün Obama ''yerli malı yurdun malı, herkes onu kullanmalı'' niteliğinde kanunlar çıkarıyor ve korumacılık politikaları izliyor buna ABD'deki IMF karşı çıkıyor.. Yeri geldiğinde IMF de ''ulus devlet''lerin kontrolüne geçicektir.. Başbakanın IMF ilişkilerini de bu çerçevede değerlendirmek lazım.. Umarım seçim sonrası da aynı seviyede devam eder..

    Yeni dünya düzeninde tek rezerv para değilde ticaret ilişkilerinde lokal paralar devreye girecektir.. Fakat petrol ve doğalgaz, milletler arası anlaşmada belli bir emtia(altın olabilir) ya bağlanmış rezerv para ile alınıp satılacaktır.. Bu rezerv paradan Çin ve Hindistana pek koklatılacağını sanmam.. Bu aşamada devletlerin altına el koyması da gündeme gelebilir..

    quote:

    Cumhurbaşkanı Gül, Moskova'da Rusya Devlet Başkanı Medvedev ile görüştü. Ortak deklarasyona, ilişkilerin geliştirilmesi iradesi yansıtıldı. Gül, Türkiye'nin 1 numaralı ticaret ortağı Rusya ile ticaretin doların aradan çıkarılarak TL-Ruble ile yapılmasına karar verildiğini açıkladı..


    Buraya okuması için vakti olanlara Genelkurmay Başkanımız Başbuğ'un devir teslim törenindeki konuşmasını da ekliyorum..

    http://www.turksolu.org/202/basbug202.htm




  • quote:

    Orijinalden alıntı: hazardousmen

    quote:


    Dünya finansal piyasaları da demeyeceğiz, zira "dünya finansal piyasaları" demek, bu yukarda bahsettiğimiz elitlerin güdümündeki bir grup palyaço demek. Asıl muhatap olan "Ulus Devletler" mesajı alıyor : "Hodri meydan, seçim yapın. Yıkacaksanız yıkın bakalım, üzerinize çökmesini göze alıyorsanız".


    Ulus devletlerin elinde iki seçenek var: Ya EURO`ya dönecekler, ya dolarda kalacaklar. Zira, arada kalan ulusal para birimleri temelde bu iki para biriminden meşruiyet alıyorlar.


    4. sayfanın ortalarında hatırlarsınız küresel finans baronları ile '' ulus devletler '' arasındaki çatışmayı analiz eden bir yazı üzerine konuşmuştuk..

    Bugün ABD'de uygulanan tüm politikalar doların hiperenflasyonla çökmesi ve küresel sermaye baronlarının oyuncaklarının elinden alınması, onların kurduğu sistemin yıkılması üzerinedir.. 2009 sonlarından itibaren dolar değer bazında tuvalet kağıdına dönmeye başlayacaktır..

    Bugün Obama ''yerli malı yurdun malı, herkes onu kullanmalı'' niteliğinde kanunlar çıkarıyor ve korumacılık politikaları izliyor buna ABD'deki IMF karşı çıkıyor.. Yeri geldiğinde IMF de ''ulus devlet''lerin kontrolüne geçicektir.. Başbakanın IMF ilişkilerini de bu çerçevede değerlendirmek lazım.. Umarım seçim sonrası da aynı seviyede devam eder..

    Yeni dünya düzeninde tek rezerv para değilde ticaret ilişkilerinde lokal paralar devreye girecektir.. Fakat petrol ve doğalgaz, milletler arası anlaşmada belli bir emtia(altın olabilir) ya bağlanmış rezerv para ile alınıp satılacaktır.. Bu rezerv paradan Çin ve Hindistana pek koklatılacağını sanmam.. Bu aşamada devletlerin altına el koyması da gündeme gelebilir..

    quote:

    Cumhurbaşkanı Gül, Moskova'da Rusya Devlet Başkanı Medvedev ile görüştü. Ortak deklarasyona, ilişkilerin geliştirilmesi iradesi yansıtıldı. Gül, Türkiye'nin 1 numaralı ticaret ortağı Rusya ile ticaretin doların aradan çıkarılarak TL-Ruble ile yapılmasına karar verildiğini açıkladı..


    Buraya okuması için vakti olanlara Genelkurmay Başkanımız Başbuğ'un devir teslim törenindeki konuşmasını da ekliyorum..

    http://www.turksolu.org/202/basbug202.htm

    Alıntıları Göster
    quote:

    Bugün Obama ''yerli malı yurdun malı, herkes onu kullanmalı'' niteliğinde kanunlar çıkarıyor ve korumacılık politikaları izliyor buna ABD'deki IMF karşı çıkıyor.. Yeri geldiğinde IMF de ''ulus devlet''lerin kontrolüne geçicektir.. Başbakanın IMF ilişkilerini de bu çerçevede değerlendirmek lazım.. Umarım seçim sonrası da aynı seviyede devam eder..


    bu söyleminedense bizim hükümetin başındakiler bir türlü söylemiyorlar ,acaba neden!

    Yerli imalat sanayi çalışmasını yurt dışı ihracata endekslemek çok hatalı bir yaklaşım. İç piyasa yeteri kadar aktif olabilcekiken ucuza dolar karşılığı bu malları vermeye çalışmak bu kriz dönemlerinde çok da akıllıca değil. Dolar ve euro artışı düşünüldüğünde yapılması gereken ilk şey yerli imalat ve adam saat işlerdeki yoğunluğu artıracak ihalelerin açılmasıdır. Aynı şeyi amerika düşünürken bizimkilerin hala yerel hükümet köşe başlarını kapma yarışına girmeleri , hiçbir sorundan bir anlam ve mana çıkaramadığımızın ve uzun vadeli adım atamamızın ilk görünen nedenidir.

    yapılacak olan basit bir şeydir. İkili anlaşmalarla (rusya ile yapılan gibi)aradan kur farkı rantını ortadan kaldırmaktır. mala karşı mal prensibi ilk yüzyıllardan beri çok güzel işleyen en eski ticaret biçimidir.Ara değer olarak değerli maden altın veya bir benzeri baz alınabilir.Mesela buğday vb karma bir mal ara amalı olarak emta değeri vardır. Dünyanın barınacak evden önce yiyecek ekmeğe ihtiyacı vardır. Altın biel zor zamanlarda yenemez. Bu nedenle buğday mısır arpa vb temel ürünler gelecek yüzyılın dolar yerine veya euro yerine geçecek yeni değeri olabilir. Yüzyıllar öncesinin çalışan sistemini terk ederekgelişme adına emeğin sömürülmesi asla G xx numaralı bir şey olamaz.Bunun adı olsa olsa yeni sömürge imparatorluğunun adı konulmamış bir sistemidir.Böyle olmasa idi 1971 geçtiğimiz sistem 40 yılı bulmadan iflas etmez idi. halbuki buğday veya altın baz alınsa en az 100-150 yıl sorun çıkmayacaktır.




  • quote:

    Orijinalden alıntı: vezir

    quote:

    Bugün Obama ''yerli malı yurdun malı, herkes onu kullanmalı'' niteliğinde kanunlar çıkarıyor ve korumacılık politikaları izliyor buna ABD'deki IMF karşı çıkıyor.. Yeri geldiğinde IMF de ''ulus devlet''lerin kontrolüne geçicektir.. Başbakanın IMF ilişkilerini de bu çerçevede değerlendirmek lazım.. Umarım seçim sonrası da aynı seviyede devam eder..


    bu söyleminedense bizim hükümetin başındakiler bir türlü söylemiyorlar ,acaba neden!

    Yerli imalat sanayi çalışmasını yurt dışı ihracata endekslemek çok hatalı bir yaklaşım. İç piyasa yeteri kadar aktif olabilcekiken ucuza dolar karşılığı bu malları vermeye çalışmak bu kriz dönemlerinde çok da akıllıca değil. Dolar ve euro artışı düşünüldüğünde yapılması gereken ilk şey yerli imalat ve adam saat işlerdeki yoğunluğu artıracak ihalelerin açılmasıdır. Aynı şeyi amerika düşünürken bizimkilerin hala yerel hükümet köşe başlarını kapma yarışına girmeleri , hiçbir sorundan bir anlam ve mana çıkaramadığımızın ve uzun vadeli adım atamamızın ilk görünen nedenidir.

    yapılacak olan basit bir şeydir. İkili anlaşmalarla (rusya ile yapılan gibi)aradan kur farkı rantını ortadan kaldırmaktır. mala karşı mal prensibi ilk yüzyıllardan beri çok güzel işleyen en eski ticaret biçimidir.Ara değer olarak değerli maden altın veya bir benzeri baz alınabilir.Mesela buğday vb karma bir mal ara amalı olarak emta değeri vardır. Dünyanın barınacak evden önce yiyecek ekmeğe ihtiyacı vardır. Altın biel zor zamanlarda yenemez. Bu nedenle buğday mısır arpa vb temel ürünler gelecek yüzyılın dolar yerine veya euro yerine geçecek yeni değeri olabilir. Yüzyıllar öncesinin çalışan sistemini terk ederekgelişme adına emeğin sömürülmesi asla G xx numaralı bir şey olamaz.Bunun adı olsa olsa yeni sömürge imparatorluğunun adı konulmamış bir sistemidir.Böyle olmasa idi 1971 geçtiğimiz sistem 40 yılı bulmadan iflas etmez idi. halbuki buğday veya altın baz alınsa en az 100-150 yıl sorun çıkmayacaktır.

    Alıntıları Göster
    İlk devletleştirmeler başladığında;
    Chavez ''Yoldaş bush benden de sosyalist çıktı'' demişti.Obama için de benzeri bir taşlama yakındır.

    Bu aralar koskoca CITIGROUP ve BANK OF AMERİCA nın devletleştirilmesi konuşuluyor.. Devletleştirilip kontrollü olarak iflas ettirileceklerdir.. Çünkü yeni dünya düzeni ve ekonomik sisteminde bu tarz küreselleşme ve global sermaye yapılarını savunan yapılara sahip bankaların yaşayabilmesi mümkün değildir..

    İnsanlar da bırak kapitalizmi kendi haline göçen göçsün, kalan kalsın diyor.. Eğer öyle bir şey yapılsaydı iç savaş bile çıkardı benden söylemesi ki yapmıyorlar, kontrollü iflas her zaman kontrolsüz iflastan iyidir..

    Genelde tarih tahmini yapmaya çalışmam ama yazalım, doğruysa yazmışız deriz.. Gerçekleşme ihtimalinin çok yüksek olması için elimde yeterince veri yok,yazıyorum ama tam olarak ben de güvenemiyorum, ileride revize ederiz belki..

    Şu aralar okuduğum kaynaklar Türkiye'de karne döneminin 2010 başından itibaren başlayacağını söylüyor.. Ocak-Şubat civarı karne dönemine geçebiliriz..

    Dünya ham petrol üretiminin 2010dan itibaren düşüşe geçiceği ve artırılamıyacağını savunan kaynaklara güvenirsek, petrol fiyatları 2009 sonlarına doğru yükselişe geçer ve 200 dolar civarını gördükten sonra karneye bağlanır sanırım.. O da Ocak-Şubat'ı bulabilir..




  • quote:

    Orijinalden alıntı: hazardousmen

    İlk devletleştirmeler başladığında;
    Chavez ''Yoldaş bush benden de sosyalist çıktı'' demişti.Obama için de benzeri bir taşlama yakındır.

    Bu aralar koskoca CITIGROUP ve BANK OF AMERİCA nın devletleştirilmesi konuşuluyor.. Devletleştirilip kontrollü olarak iflas ettirileceklerdir.. Çünkü yeni dünya düzeni ve ekonomik sisteminde bu tarz küreselleşme ve global sermaye yapılarını savunan yapılara sahip bankaların yaşayabilmesi mümkün değildir..

    İnsanlar da bırak kapitalizmi kendi haline göçen göçsün, kalan kalsın diyor.. Eğer öyle bir şey yapılsaydı iç savaş bile çıkardı benden söylemesi ki yapmıyorlar, kontrollü iflas her zaman kontrolsüz iflastan iyidir..

    Genelde tarih tahmini yapmaya çalışmam ama yazalım, doğruysa yazmışız deriz.. Gerçekleşme ihtimalinin çok yüksek olması için elimde yeterince veri yok,yazıyorum ama tam olarak ben de güvenemiyorum, ileride revize ederiz belki..

    Şu aralar okuduğum kaynaklar Türkiye'de karne döneminin 2010 başından itibaren başlayacağını söylüyor.. Ocak-Şubat civarı karne dönemine geçebiliriz..

    Dünya ham petrol üretiminin 2010dan itibaren düşüşe geçiceği ve artırılamıyacağını savunan kaynaklara güvenirsek, petrol fiyatları 2009 sonlarına doğru yükselişe geçer ve 200 dolar civarını gördükten sonra karneye bağlanır sanırım.. O da Ocak-Şubat'ı bulabilir..

    Alıntıları Göster
    Hazardous men, bu değilde günümüzden sonraki 100 sene için ne düşünüyorsunuz? Yani Abd'nin başka gezegen arayışı ve onlara taşınma politikası izlediği sizce doğrumu ve gerçekleşebilirmi?

    Şahsi fikrim gerçekleşecek. İlk önce zenginler gidip gelmeye başlayacak tabi sonra halk sınıfı. Yani 1900'lerde neydik şimdi neyiz. Artık Türkiye gibi 3. dünya ülkelerinde bile ortalama bir vatandaş kasarsa biraz parasını biriktirirse vs kahvaltıyı Antalya'da, öğle yemeğini Ankara'da akşam yemeğini İstanbul'da yiyebiliyor. Yani 1900 yılında herhalde rüyamızda göremezdik. Son 100 yılda olan gelişmeler dudak uçuklatan cinsten, bir kere aldık teknoloji portföyünü, sizce 2100 gibi insanlık Mars'a yerleşecek kadar gelişirmi? Su kaynakları bulduklarını söylüyorlar, bence orada petrolde bulmak olası. Eskiden yaşam olduğu söyleniyor zira.




  • quote:

    Orijinalden alıntı: Fleetwood1991

    Hazardous men, bu değilde günümüzden sonraki 100 sene için ne düşünüyorsunuz? Yani Abd'nin başka gezegen arayışı ve onlara taşınma politikası izlediği sizce doğrumu ve gerçekleşebilirmi?

    Şahsi fikrim gerçekleşecek. İlk önce zenginler gidip gelmeye başlayacak tabi sonra halk sınıfı. Yani 1900'lerde neydik şimdi neyiz. Artık Türkiye gibi 3. dünya ülkelerinde bile ortalama bir vatandaş kasarsa biraz parasını biriktirirse vs kahvaltıyı Antalya'da, öğle yemeğini Ankara'da akşam yemeğini İstanbul'da yiyebiliyor. Yani 1900 yılında herhalde rüyamızda göremezdik. Son 100 yılda olan gelişmeler dudak uçuklatan cinsten, bir kere aldık teknoloji portföyünü, sizce 2100 gibi insanlık Mars'a yerleşecek kadar gelişirmi? Su kaynakları bulduklarını söylüyorlar, bence orada petrolde bulmak olası. Eskiden yaşam olduğu söyleniyor zira.

    Alıntıları Göster
    quote:

    Hazardous men, bu değilde günümüzden sonraki 100 sene için ne düşünüyorsunuz? Yani Abd'nin başka gezegen arayışı ve onlara taşınma politikası izlediği sizce doğrumu ve gerçekleşebilirmi?


    ABD nin 100 yıllık politika ürettiğini düşünmüyorum, belki NASA da bunun üzerine beyin fırtınaları yapılan bölümler vardır ama genel olarak bir politika yapıldığını düşünmüyorum.. Geçmiş 100 yılın kaderini belirleyen en önemli şey fosil yakıtlardı, en başta petrol.. Gelecek 100 yılı belirleyecek olan da yeni enerji kaynağı olacaktır ama bunun ne olacağı, ne zaman petrolün yerini alabilecek verimliliğe kavuşacağı bir muamma.. Teknoloji de enerjilerin artırılabilmesiyle gelişen bir süreçtir, ama eğer enerji olmazsa teknoloji de olmaz, yani bir dialektik gelişim ilişkisi söz konusudur.. Enerji teknolojiyi, teknoloji de enerjiyi tetiklemiştir, fakat bir noktaya kadar, petrol üretiminin artırılabilmesi yerin 6,5 km dibine kadar inebilme imkanına rağmen gerçekleşememektedir.

    Yeni enerji kaynağı bulunur ve petrolün yerini alabilirse tabii uzay çalışmaları da tam gaz devam eder ve o dediğin gerçekleşebilir çok sonraları..


    Küreselleşmenin simgesi ''Dolar'' bağı ile bağlı 70 milletten insanın yaşadığı karmakarışık devlet ABD de ''dolar''ın yıkılması sonucu bir kimlik ekseninde ayrışma ve yeniden ''üniter devlet'' postuna bürünmenin olacağını düşünüyorum.. Soru, kimlik ekseninde bölünme olucaksa bölünecekler ''KİM'' dir.. Sahi bunlar birilerinin parmak izlerini alıyorlar, fişliyorlar falan filan.. Neden acaba? Pis kokular bunlar..



    < Bu mesaj bu kişi tarafından değiştirildi hazardousmen -- 25 Şubat 2009; 1:11:26 >




  • quote:

    Orijinalden alıntı: Fleetwood1991

    Hazardous men, bu değilde günümüzden sonraki 100 sene için ne düşünüyorsunuz? Yani Abd'nin başka gezegen arayışı ve onlara taşınma politikası izlediği sizce doğrumu ve gerçekleşebilirmi?

    Şahsi fikrim gerçekleşecek. İlk önce zenginler gidip gelmeye başlayacak tabi sonra halk sınıfı. Yani 1900'lerde neydik şimdi neyiz. Artık Türkiye gibi 3. dünya ülkelerinde bile ortalama bir vatandaş kasarsa biraz parasını biriktirirse vs kahvaltıyı Antalya'da, öğle yemeğini Ankara'da akşam yemeğini İstanbul'da yiyebiliyor. Yani 1900 yılında herhalde rüyamızda göremezdik. Son 100 yılda olan gelişmeler dudak uçuklatan cinsten, bir kere aldık teknoloji portföyünü, sizce 2100 gibi insanlık Mars'a yerleşecek kadar gelişirmi? Su kaynakları bulduklarını söylüyorlar, bence orada petrolde bulmak olası. Eskiden yaşam olduğu söyleniyor zira.

    Alıntıları Göster
    uzaya yerleşme konusunda daha önce bunların aşamalarını ve tarilerini vermiş idim.Ön sayfalarda yazıyor , ancak insanoğlu uzaya gitmeden önce yeraltına yerleşecek. Çünkü çok yakın zamanda başlayacak zincirleme feleketler dünya yüzeyini yaşanmaz derecede harap edecek. Yeraltı şehirleri kurarak medeniyet devamını sağlamak enerji verimlililiğini artırmak ve geleceğe adım atmak ve teknolojiyi geliştirmek için mutlaka izlememiz gereken basamaktır.

    Eğer insanoğlu geçmişini bulmak ve belki de halen deavm eden bazı açıklanamayan olayların kaynağını araştırmak istiyorsa ilk önce toprak altını ciddi bir şekilde araştırması gerekmektedir.eğer gizli bir medeniyet bulurlarsa hiç şaşmam.

    Elimizdeki tüm teknolojik çıkarımlar ve bilgi birikimi binlerce yıl önce bir kez değil defalarca yaşanmış olan sel ,tufan , ani sıcaklık düşüşlerini gören DNA ebeveynlerimizin nasıl hayatta kaldığını halen kutsal kitaplar veya efsaneler dışında ciddi bir açıklama getirememiştir.Bu konuya yoğunlaşmak ileride bir sıkıntıya düştüğümüzde nasıl doğru adım atmamaız gerektiği konusunda bi,r fikir verebilecektir. şahsi kanaatımca so zamanda yapılan kütlesel feleket filmleri insanları bu konuda zihinlerin derin kısımlarında bazı olayları alıştırmak ve çaresizliğine bir bakış açısı getirmektedir.


    quote:

    Orjinalden alıntı: newmonarch

    Hazardous men, bu değilde günümüzden sonraki 100 sene için ne düşünüyorsunuz? Yani Abd'nin başka gezegen arayışı ve onlara taşınma politikası izlediği sizce doğrumu ve gerçekleşebilirmi?

    Şahsi fikrim gerçekleşecek. İlk önce zenginler gidip gelmeye başlayacak tabi sonra halk sınıfı. Yani 1900'lerde neydik şimdi neyiz. Artık Türkiye gibi 3. dünya ülkelerinde bile ortalama bir vatandaş kasarsa biraz parasını biriktirirse vs kahvaltıyı Antalya'da, öğle yemeğini Ankara'da akşam yemeğini İstanbul'da yiyebiliyor. Yani 1900 yılında herhalde rüyamızda göremezdik. Son 100 yılda olan gelişmeler dudak uçuklatan cinsten, bir kere aldık teknoloji portföyünü, sizce 2100 gibi insanlık Mars'a yerleşecek kadar gelişirmi? Su kaynakları bulduklarını söylüyorlar, bence orada petrolde bulmak olası. Eskiden yaşam olduğu söyleniyor zira.




  • quote:

    Orijinalden alıntı: vezir

    uzaya yerleşme konusunda daha önce bunların aşamalarını ve tarilerini vermiş idim.Ön sayfalarda yazıyor , ancak insanoğlu uzaya gitmeden önce yeraltına yerleşecek. Çünkü çok yakın zamanda başlayacak zincirleme feleketler dünya yüzeyini yaşanmaz derecede harap edecek. Yeraltı şehirleri kurarak medeniyet devamını sağlamak enerji verimlililiğini artırmak ve geleceğe adım atmak ve teknolojiyi geliştirmek için mutlaka izlememiz gereken basamaktır.

    Eğer insanoğlu geçmişini bulmak ve belki de halen deavm eden bazı açıklanamayan olayların kaynağını araştırmak istiyorsa ilk önce toprak altını ciddi bir şekilde araştırması gerekmektedir.eğer gizli bir medeniyet bulurlarsa hiç şaşmam.

    Elimizdeki tüm teknolojik çıkarımlar ve bilgi birikimi binlerce yıl önce bir kez değil defalarca yaşanmış olan sel ,tufan , ani sıcaklık düşüşlerini gören DNA ebeveynlerimizin nasıl hayatta kaldığını halen kutsal kitaplar veya efsaneler dışında ciddi bir açıklama getirememiştir.Bu konuya yoğunlaşmak ileride bir sıkıntıya düştüğümüzde nasıl doğru adım atmamaız gerektiği konusunda bi,r fikir verebilecektir. şahsi kanaatımca so zamanda yapılan kütlesel feleket filmleri insanları bu konuda zihinlerin derin kısımlarında bazı olayları alıştırmak ve çaresizliğine bir bakış açısı getirmektedir.


    quote:

    Orjinalden alıntı: newmonarch

    Hazardous men, bu değilde günümüzden sonraki 100 sene için ne düşünüyorsunuz? Yani Abd'nin başka gezegen arayışı ve onlara taşınma politikası izlediği sizce doğrumu ve gerçekleşebilirmi?

    Şahsi fikrim gerçekleşecek. İlk önce zenginler gidip gelmeye başlayacak tabi sonra halk sınıfı. Yani 1900'lerde neydik şimdi neyiz. Artık Türkiye gibi 3. dünya ülkelerinde bile ortalama bir vatandaş kasarsa biraz parasını biriktirirse vs kahvaltıyı Antalya'da, öğle yemeğini Ankara'da akşam yemeğini İstanbul'da yiyebiliyor. Yani 1900 yılında herhalde rüyamızda göremezdik. Son 100 yılda olan gelişmeler dudak uçuklatan cinsten, bir kere aldık teknoloji portföyünü, sizce 2100 gibi insanlık Mars'a yerleşecek kadar gelişirmi? Su kaynakları bulduklarını söylüyorlar, bence orada petrolde bulmak olası. Eskiden yaşam olduğu söyleniyor zira.


    Alıntıları Göster
    quote:

    Korumacılık giderek krizden çıkışın yegâne alternatifi gibi gösterilmeye başlandı. Bugünlerde korumacılık kavramını dillendirenleri iki tarafta toplayabiliriz. Birinci taraftakiler korumacılığı ve devlet kapitalizmini şimdiki krizden çıkışın bir alternatifi olarak gösteriyor. Bu kesime göre ulusal pazarların öneminin giderek artacağı, ulus-devletin yönlendirip düzenleyeceği bir dönem hem gerekli hem de kaçınılmaz. “Ah, şu gümrük birliği, DTÖ anlaşmaları olmasaydı, şimdi her şey daha kolay olurdu” türünden hayıflanmalar da bu kesimin şu sıralar dilinden düşmüyor. Bu yaklaşıma, kriz şaşkını büyük sermayenin bazı kesimleri bile “aslında olabilir” deme aşamasında. Bundan sonrasını artık korumacılık, içe kapanma paklar diyenlerin ikinci cephesini ise dünyanın siyaseten bu çerçevede olacağını/olması gerektiğini isteyenler ya da kapitalizmin başka çaresi yok diyenler oluşturuyor. Aslında bu “başka çare yok” diyenler korumacılık çaresini, bir noktada, üstü örtülü de olsa, istiyorlar. Örneğin bir nasyonal-sosyalistle “sosyalist” bu noktada tam bir siyam ikizi resmi verebiliyor. Bu örnekleri hemen hemen her gün TV ekranlarında görüyoruz. Mesela geçen gün Amerikan tedrisatlı ama sıkı “solcu”, aynı zamanda özel üniversite elamanı “bilirkişiye” TV sunucusu soruyor; “e, Ahmet bey peki sizce bundan sonra nasıl olacak krizin seyri?” Yanıt hazır: “Herkesin içe kapanacağı, korumacılığın artacağı bir döneme gireceğiz.” Ahmet bey nereden biliyor diye sormayın; o zaten öyle olmasını istiyor. Ama ondan öte veriler küreselleşmenin, bu dönemde, geriye gittiğini gösteriyor. Emtia, sermaye ve istihdam dolaşımı kriz nedeniyle en dip noktada. Bu durumu The Economist son sayısında verilerle anlatıyor. Kargo trafiği bir yılda yüzde 23 azalmış, gelişmekte olan ülkelerin net özel sektör borçlanma ve hisse senedi piyasalarına sermaye akışı, bir yılda 1 trilyon dolardan 530 milyar dolara gerilemiş. Öte yandan ILO, 2009’da 30 milyon kişinin işsiz kalacağın tahmin ediyor. ILO bu tahmininde “deglobalizasyon” etkisini öne çıkarıyor.

    Çok ilginç olarak bu verilere dayanarak “gördünüz işte, küreselleşme iflas etti; yeniden ulus-devlet zamanlarına dönüyoruz” diye ortalığa atılan nasyonal-sosyalistlere Soros gibiler de eşlik ediyor. Soros geçen gün “serbest piyasa modelinin sonuna gelindi” gibisinden laflar etmiş. Tabii çok doğal çünkü Soros gibiler devlete sırtını dayamış tekelci mali sermaye düzenini “serbest piyasa” zannediyor. N’apsın, adam öyle yaşamış; öyle görmüş.

    Şimdi birincisi: Küreselleşme, ya da küreselleşmenin içinde bulunduğumuz aşaması yalnızca, emtia, sermeye ve işgücünün küreselleşmesi değildir. Birinci savaş öncesinde de bu alanda benzer istatistikleri yakalayabiliriz. Birinci savaştan önce kapitalist devletin ekonomiye müdahalesi çok daha sınırlıydı. Hatta 1929 bunalımına değin, ulusal devletçi ekonomilerin olmazsa olmazı olan, denk bütçe prensibi, yoğun vergilendirme –birçok ülkede kurumlar vergisi- uygulamaları tam anlamıyla gerçekleşmemiştir. Dolayısıyla etkin bir maliye politikasından bahsetmek mümkün değildi. Yine merkez bankacılığı daha doğrusu ulusal para politikaları 20. yüzyıl başında ancak kurumsallaşmaya başlamıştır. Aslında kapitalizm, başından beri –İngiltere dâhil- devlet kapitalizminin sırtında yükselmiştir. Britanya, sanayiini tehdit eden her gelişmeye önlem almıştır. Birinci savaşa değin, altın standardı, gelişmiş ulus-devletlerin uyguladığı güçlü bir tarife sistemi, ulus-devletlerin savaş sanayiini geliştiren ve alt yapıyı inşa eden, dolayısıyla önemli bir dışsallık oluşturan politikaları hem güçlü bir devlet kapitalizmi yaratmış hem de ikinci savaşa ve faşizme giden sürece damgasını vurmuştur. Örneğin 1860’tan 1933’e kadar uzanan (Nazizm’e giden) süreçte Alman ekonomisinin dinamiklerine bakanlar hem korumacılık olgusunu hem de ulus-devlete dayanan kapitalizmin inşaını görebilirler. Hemen ikincisi: Ulus-devlete dayanan sermaye birikim rejimi kapitalizmin yukarıdaki dönemine aittir. Ve bu kriz işte tam da bu birikim rejiminin radikal bir şekilde son yapılarının tasfiyesinin krizidir. Bu birikim rejimi, yerini küreselleşmeye bırakıyor. Gerçek küreselleşme kriz sonrası başlayacak.

    Küreselleşme, mesela güçlü kıtasal merkez bankalarıdır; küreselleşme kıtasal devletler ve onların kurumlarıdır. Küreselleşme tek dünya parasına gidiş, tek mali piyasa ve ilkönce kıtasal sonra da küresel düzenlemedir. Devam edeceğiz ama hemen söyleyeyim; “bu kriz sonrası kapitalizm korumacılığı öne çıkaracak, ulus-devlet dönemine dönecek” demek, Soros kadar cahil olmayı gerektirir. Tabii bir de Amerika’da Soros gibilerin akademik versiyonuyla dolu üniversite tedrisatı da bu yargı için yardımcı olabilir.


    Hala böyle düşünenlerin olduğunu okuyunca çok şaşırdım doğrusu.. Hele bir de köşe yazarlığı yapmıyorlar mı? Sanırım dünyadan bihaber yaşıyorlar..

    Önümüzdeki dönem küreselleşmenin bittiği korumacılığın, neo-kolonyalizmin, neo-izolasyonalizmin, devletçiliğin, ulus devletlerin öne çıktığı yıllar olucaktır..

    Birileri de hala küreselleşmenin geleceğini zannetsin.. Soros bile uyanmış daha ne demeli..




  • quote:

    Orijinalden alıntı: hazardousmen

    quote:

    Korumacılık giderek krizden çıkışın yegâne alternatifi gibi gösterilmeye başlandı. Bugünlerde korumacılık kavramını dillendirenleri iki tarafta toplayabiliriz. Birinci taraftakiler korumacılığı ve devlet kapitalizmini şimdiki krizden çıkışın bir alternatifi olarak gösteriyor. Bu kesime göre ulusal pazarların öneminin giderek artacağı, ulus-devletin yönlendirip düzenleyeceği bir dönem hem gerekli hem de kaçınılmaz. “Ah, şu gümrük birliği, DTÖ anlaşmaları olmasaydı, şimdi her şey daha kolay olurdu” türünden hayıflanmalar da bu kesimin şu sıralar dilinden düşmüyor. Bu yaklaşıma, kriz şaşkını büyük sermayenin bazı kesimleri bile “aslında olabilir” deme aşamasında. Bundan sonrasını artık korumacılık, içe kapanma paklar diyenlerin ikinci cephesini ise dünyanın siyaseten bu çerçevede olacağını/olması gerektiğini isteyenler ya da kapitalizmin başka çaresi yok diyenler oluşturuyor. Aslında bu “başka çare yok” diyenler korumacılık çaresini, bir noktada, üstü örtülü de olsa, istiyorlar. Örneğin bir nasyonal-sosyalistle “sosyalist” bu noktada tam bir siyam ikizi resmi verebiliyor. Bu örnekleri hemen hemen her gün TV ekranlarında görüyoruz. Mesela geçen gün Amerikan tedrisatlı ama sıkı “solcu”, aynı zamanda özel üniversite elamanı “bilirkişiye” TV sunucusu soruyor; “e, Ahmet bey peki sizce bundan sonra nasıl olacak krizin seyri?” Yanıt hazır: “Herkesin içe kapanacağı, korumacılığın artacağı bir döneme gireceğiz.” Ahmet bey nereden biliyor diye sormayın; o zaten öyle olmasını istiyor. Ama ondan öte veriler küreselleşmenin, bu dönemde, geriye gittiğini gösteriyor. Emtia, sermaye ve istihdam dolaşımı kriz nedeniyle en dip noktada. Bu durumu The Economist son sayısında verilerle anlatıyor. Kargo trafiği bir yılda yüzde 23 azalmış, gelişmekte olan ülkelerin net özel sektör borçlanma ve hisse senedi piyasalarına sermaye akışı, bir yılda 1 trilyon dolardan 530 milyar dolara gerilemiş. Öte yandan ILO, 2009’da 30 milyon kişinin işsiz kalacağın tahmin ediyor. ILO bu tahmininde “deglobalizasyon” etkisini öne çıkarıyor.

    Çok ilginç olarak bu verilere dayanarak “gördünüz işte, küreselleşme iflas etti; yeniden ulus-devlet zamanlarına dönüyoruz” diye ortalığa atılan nasyonal-sosyalistlere Soros gibiler de eşlik ediyor. Soros geçen gün “serbest piyasa modelinin sonuna gelindi” gibisinden laflar etmiş. Tabii çok doğal çünkü Soros gibiler devlete sırtını dayamış tekelci mali sermaye düzenini “serbest piyasa” zannediyor. N’apsın, adam öyle yaşamış; öyle görmüş.

    Şimdi birincisi: Küreselleşme, ya da küreselleşmenin içinde bulunduğumuz aşaması yalnızca, emtia, sermeye ve işgücünün küreselleşmesi değildir. Birinci savaş öncesinde de bu alanda benzer istatistikleri yakalayabiliriz. Birinci savaştan önce kapitalist devletin ekonomiye müdahalesi çok daha sınırlıydı. Hatta 1929 bunalımına değin, ulusal devletçi ekonomilerin olmazsa olmazı olan, denk bütçe prensibi, yoğun vergilendirme –birçok ülkede kurumlar vergisi- uygulamaları tam anlamıyla gerçekleşmemiştir. Dolayısıyla etkin bir maliye politikasından bahsetmek mümkün değildi. Yine merkez bankacılığı daha doğrusu ulusal para politikaları 20. yüzyıl başında ancak kurumsallaşmaya başlamıştır. Aslında kapitalizm, başından beri –İngiltere dâhil- devlet kapitalizminin sırtında yükselmiştir. Britanya, sanayiini tehdit eden her gelişmeye önlem almıştır. Birinci savaşa değin, altın standardı, gelişmiş ulus-devletlerin uyguladığı güçlü bir tarife sistemi, ulus-devletlerin savaş sanayiini geliştiren ve alt yapıyı inşa eden, dolayısıyla önemli bir dışsallık oluşturan politikaları hem güçlü bir devlet kapitalizmi yaratmış hem de ikinci savaşa ve faşizme giden sürece damgasını vurmuştur. Örneğin 1860’tan 1933’e kadar uzanan (Nazizm’e giden) süreçte Alman ekonomisinin dinamiklerine bakanlar hem korumacılık olgusunu hem de ulus-devlete dayanan kapitalizmin inşaını görebilirler. Hemen ikincisi: Ulus-devlete dayanan sermaye birikim rejimi kapitalizmin yukarıdaki dönemine aittir. Ve bu kriz işte tam da bu birikim rejiminin radikal bir şekilde son yapılarının tasfiyesinin krizidir. Bu birikim rejimi, yerini küreselleşmeye bırakıyor. Gerçek küreselleşme kriz sonrası başlayacak.

    Küreselleşme, mesela güçlü kıtasal merkez bankalarıdır; küreselleşme kıtasal devletler ve onların kurumlarıdır. Küreselleşme tek dünya parasına gidiş, tek mali piyasa ve ilkönce kıtasal sonra da küresel düzenlemedir. Devam edeceğiz ama hemen söyleyeyim; “bu kriz sonrası kapitalizm korumacılığı öne çıkaracak, ulus-devlet dönemine dönecek” demek, Soros kadar cahil olmayı gerektirir. Tabii bir de Amerika’da Soros gibilerin akademik versiyonuyla dolu üniversite tedrisatı da bu yargı için yardımcı olabilir.


    Hala böyle düşünenlerin olduğunu okuyunca çok şaşırdım doğrusu.. Hele bir de köşe yazarlığı yapmıyorlar mı? Sanırım dünyadan bihaber yaşıyorlar..

    Önümüzdeki dönem küreselleşmenin bittiği korumacılığın, neo-kolonyalizmin, neo-izolasyonalizmin, devletçiliğin, ulus devletlerin öne çıktığı yıllar olucaktır..

    Birileri de hala küreselleşmenin geleceğini zannetsin.. Soros bile uyanmış daha ne demeli..

    Alıntıları Göster
    Petrol sektörü ile ilgili bir abimden aldığım bilgiye göre Suudi Arabistan Ghawar yatağındaki kaynaklarda kalınlık 300 feetlere kadar inmiş bulunmakta..

    Sanırım petrol bu seviyelerde 35-50 dolar arasında kendine iyice yer edindi ve güç topluyor.. Ekonominin bu hızla düşüşe devam etmesi, petrolün çıkışını engelleyebilir ama düşüşün senenin 3. çeyreği ve 4. çeyreğinde biraz yavaşlaması ile 2009 sonlarına doğru petrolde hafiften hafiften çıkış yaşanabilir diye düşünüyorum.. Eğer böyle bir hareketlenme yaşanırsa bu çıkış da gelecek ''karne'' döneminin işaretleri olabilir.. Tabii karne dönemi öncesinde benzinde 5-6 ytl gibi fiyatları da görebilme ihtimalimiz de yok değil.. Karne döneminden sonra tabii doğal olarak tekrar ekonomi de düşmeye devam eder.. Biraz sancılı olarak tabii..




  • quote:

    Orijinalden alıntı: hazardousmen

    Petrol sektörü ile ilgili bir abimden aldığım bilgiye göre Suudi Arabistan Ghawar yatağındaki kaynaklarda kalınlık 300 feetlere kadar inmiş bulunmakta..

    Sanırım petrol bu seviyelerde 35-50 dolar arasında kendine iyice yer edindi ve güç topluyor.. Ekonominin bu hızla düşüşe devam etmesi, petrolün çıkışını engelleyebilir ama düşüşün senenin 3. çeyreği ve 4. çeyreğinde biraz yavaşlaması ile 2009 sonlarına doğru petrolde hafiften hafiften çıkış yaşanabilir diye düşünüyorum.. Eğer böyle bir hareketlenme yaşanırsa bu çıkış da gelecek ''karne'' döneminin işaretleri olabilir.. Tabii karne dönemi öncesinde benzinde 5-6 ytl gibi fiyatları da görebilme ihtimalimiz de yok değil.. Karne döneminden sonra tabii doğal olarak tekrar ekonomi de düşmeye devam eder.. Biraz sancılı olarak tabii..

    Alıntıları Göster
    Dünya değerli madene yönelmiş durumda olduğunun kanıtlayan güzel bir yazı.


    Altına hucüm edenleri bekleyen tehlike
    Fiyatların yeni rekorlar kırmasıyla, endişeli zenginler altın külçelerini evlerindeki kasalarda biriktiriyor. Newsweek bu değerli maden için alışverişe çıktı

    Yüz onsluk bir altın külçesini elinize aldığınızda, size şaşırtıcı derecede küçük ve daha da şaşırtıcı olarak ağır gelir. Büyükçe bir gofret paketinden daha uzun ve geniş olsa da ağırlığı eski matematik kitabınızla hemen hemen aynı, yani 3 kiloya yakındır. Rengi aklınızdan çıkmaz. Saf altın gerçek altındır. Alyansınız ya da anneannenizin bileziğine benzemez. Tıpkı okyanusun laciverti gibi koyu, yoğun bir sarı ve parlaktır. En sonunda neden İncil’de cennetin sokaklarının onunla kaplı olduğunun yazıldığını anlayabilirsiniz. O gün elimde duran altın külçesinin değeri yaklaşık 100 bin dolardı. Yanımdaki kişi emeklilik çağında, kurulu düzeni olan, başarılı ve hali vakti yerinde bir işadamıydı. Dow Jones’un düşüşü ve Obama’nın teşvik planının kaçınılmaz olarak çok yüksek bir
    enflasyona neden olacağı korkusuna karşı bir tedbir olarak o külçeyi satın aldı. Alışveriş, HSBC Bankası’nın Manhattan’ın merkezinde bulunan şubesinin bodrum katında gerçekleşti. Külçeyi ona verdim, çantasına koydu. Yukarı çıktık, korumaların yanından metal kapılara doğru ilerledik. Dışarı çıkarken ona hoşçakal, dedik ve 100 bin dolarlık çanta taşıyan bu ince uzun adamın arkasından baktım. Bana adını söylemek istemedi, aslında onun hakkında hiçbir şey bilmiyorum. Altını bodrumundaki bir kasada saklıyor. Söylediğine göre, arkadaşları da aynı şeyi yapıyormuş. “Altın alıp bir kenara koyan zeki, akıllı, iyi eğitimli ve iyi niyetli insanların sayısında bir artış var” diyor finans haberlerinin günlük analizlerinin yapıldığı The Gartman Letter adlı bültenin editörü Dennis Gartman.

    Cincinatti’de yaşayan hidrolik kontrolörü John Wynocker 15 yıldır altın, gümüş para ve külçeler satın alıyor. Fakat Obama’nın teşvik paketinin kabul edilmesinin ardından daha fazla almaya başlamış. Şakayla karışık bu değerli madeni kendisinin bile bulamayacağı yerlerde sakladığını söylüyor. Altınları gömüp gömmediğini soruyorum. “Belki de” diyor. “Ülkemiz bir süredir borçlu, ekonomi tökezliyor, bir gün emekli olmak istiyorum. Kendimi korumak için başka ne yapabilirim?” Bu delilik mi? İşte şehrin dışında yaşayan, saygın, sıradan biri; dünyanın sonunun geldiği paranoyasıyla hareket ediyor. İşte Wynocker, mali geleceğinin dizginlerini bir kürek yardımıyla elinde tutmak isteyen bir iş- adamı. Altın tüm zamanların en yüksek fiyatına yaklaşarak, 13 Mart’ta ons (28,5 g.) başına değeri bin doları geçti. Altın para ve külçelerini teslim alan Amerikalılar’ın sayısı da artıyor. Dünya Altın Konseyi’ne göre, Amerikalılar 2008’de 600 ton altın külçe ve para satın aldı. 2007’ye göre yüzde 47’lik bir artış var. Tabii bu rakamlar altın çılgınlığının salgına dönüştüğü Avrupa’daki kadar olmasa da, madenin yükselen fiyatı göz önünde bulundurulduğunda gayet dikkat çekici. ABD ekonomisinde yukarı doğru bir hareketlenme var ve alıcılar muhtemelen kendilerini bu dev altından balonun bir parçası olarak görüyor.

    Fakat analistler borsaların kontrol altına alınamaması ve emlâk değerlerinin düşmeye devam etmesi halinde daha fazla insanın güvenilir ve değeri bakımından hükümetlere bağımlı olmayan yatırımlara yönelmek isteyeceği görüşünde. “Kasım’da, kredi krizi ciddi biçimde kontrolden çıkmaya başladığında, insanlar altının tetiğine basmıştı” diyor Amerikan Değerli Maden Borsası Başkanı Scott Thomas. “En başta da emeklilik fonlarının zamanla aşındığını gören anne ve babalar.” Bu arada cengâver yatırım danışmanları da altın için yanıltıcı propaganda yapıyor, hatta bazıları ons başına fiyatın 2 bin 300 dolara yükseleceğini vaad ediyor. “ İnsanlara ‘Panik var. Acele etmeyin’ diyoruz,” diye dalga geçiyor online finans bülteni The Daily Reckoning’in yayıncısı Addison Wiggin.

    Geleneksel olarak iki tür altın yatırımcısı var: Spekülatörler ve stokçular. İlk grup, altının fiyatını belirleyen vadeli işlemler piyasasından faydalanıyor. Genellikle kazandıkları ya da kaybettikleri paranın, altının sahibi olmakla bir bağlantısı yok: Çoğu modern çağ yatırımcısı gibi, altın edinimleri bilgisayar ekranındaki görüntülerden ibaret. Stokçularsa farklı. Onlar altını gerçek bir mal olarak satın alıyor ve kara günler için saklıyorlar. Stokçular her zaman vardı, fakat krizler sırasında sayıları artıyor. 1929 bunalımı sürerken, Başkan Franklin Roosevelt likiditeyi sağlamak amacıyla 1933’te çıkarılan bir kanunla stokçuluğu yasaklamıştı. Altın para ya da külçelere sahip olan herkesten (koleksiyoncular dışında) ellerindekini ons başına 20 dolara paraya çevirmelerini talep etmişti. Kanun 1975’te yürürlükten kaldırıldı ve o zamandan beri satıcılar gerçek, somut altın satıyor.

    Yöntemler çeşitli olsa da, bütün altın satıcıları peşin fiyatın üstüne bir prim ekleyerek altını nereye isterseniz oraya (genellikle de ABD posta servisi ile) gönderiyorlar. Kendi postacımın bir altın külçesini apartmanın posta kutusuna bıraktığını düşünerek, California Newport Beach merkezli bir satış noktası olan Monex’in yetkilisi Michael Maroney’e soruyorum. Postaneler değerli metaller için sigorta oranlarını düşük tutuyor, diye açıklıyor Maroney. “Ne zaman teslim alacağınızı söyleyemeyiz ama asla kaybolmaz.”
    Altın satışları en son 2000’de yaşanması beklenen dijital kıyametten önceki yıl tavan yapmıştı. Kıyametin geleceğini düşünen Amerkilalılar, bodrum ya da arka bahçelerinde silah ve konserve kutularının yanında altın da sakladı. Evinizde çok miktarda altın tutmak sizi bir hedef heline getirir, sigortalama da maliyetli bir iş. Ve altın bir kez çalındı mı eritilmesi ve başka şekle dönüştürülmesi kolay olduğundan onu geri almak neredeyse imkânsız hale gelir. First Federal Coin şirketinin başkanı Nick Bruyer tam da bu nedenle her zaman “iyi bir bankada, iyi bir kasa” önerdiğini söylüyor. Yine de, altın stokçularının mantıkları acil durumda onları yakınlarında tutmak şeklinde işliyor ve bankalara güvenmiyorlar. Cannon Safe şirketinin kasa satışları 2008’de yüzde 43 arttı ve CEO Aaron Baker’in tahminlerine göre yeni müşterilerinin yüzde 30’u kasalarında değerli maden saklıyor. Şirket yeni bir reklam kampanyası üzerinde çalışıyor. “Hiç kapanmayan banka. Siz Cannon kasasısınız.” Kısa süre sonra bu sloganın Wall Street yakınlarındaki reklam panolarında yer almasını umuyor.

    Baskı dönemlerinde, benzersiz nitelikleri ve değerli bir varlık olarak uzun tarihi, altın almayı cazip hale getiriyor. Altın altındır diyor propagandacılar. Parasal değeri yükselip düşebilir ama öz değeri asla değişmez. Altın endüstrisinden insanlar bu durumu şöyle örnekliyor: Ortaçağ’da, bir ons altın parçası bir erkeği baştan aşağı giydirirdi. Bugün bir ons altın parçası (yaklaşık 950 dolar) bir erkeği baştan aşağı giydirir. Sağladığı ağırlık hem psikolojik hem de finansal. “Güneşe benziyor ve mükemmel yansıtıyor” diyor Amerikan Nümizmatik Topluluğu’ndan küratör Robert Hoge. “Dövülerek toz ya da folyo haline getirilebilir; bir tel yapılabilir, şimdiye kadar bilinen en iyi madde. Oldukça yumuşak ve düşük ısıda da eritilebiliyor” diyor Hoge. “Kuşlar bile parlak nesneleri topluyor.”

    En azından milattan önce altıncı yüzyılda, Lidya Kralı Krezus (Krezus’tan zengin, lafından hatırlayın) altın yığınlarının eritilerek standart şekil ve ağırlıklara dönüştürülmesine karar verdiğinden beri altın para harcandı, ticarete konu oldu, stoklandı ve madeni paraların en değerlisi oldu. Modern tarihin büyük bölümünde, devletlerin para birimleri altınla desteklendi, altın standardı olarak bilinen ekonomik bir uygulama enflasyonu sınırlama anlamına geldi. Fakat şimdi altın almanın makul bir yanı var. Tarihi olarak, altın fiyatı dolardaki dalgalanmalarla ters yönde bir ilişkiye sahipti ve bu nedenle nihai enflasyon önlemi olarak görüldü. Kitco şirketi için çalışan ve borsalara kötümser bakan altın analistlerinden Jon Nadler, “Altın, portföyünüzün geri kalanı için hayat sigortasıdır” diyor.

    Nadler boşa konuşmuyor. 1972’de komünist Romanya’dan kaçarken “ceplerim dörtlük ve birlik düka altınlarıyla doluydu” diyor. Hayatında üç kez altın saklamış: Romanya’dan ayrılırken, küçük bir mülk edinirken ve en son da büyük oğlu Harvard’a kabul edildiğinde. Demokratik hükümetlerin ve finansal piyasaların genellikle düzgün işlediği Kuzey Amerika’da, bir insanın kaçarken yanına somut varlıklar alması ihtimali acayip bir durum olarak değerlendiriliyor. Fakat doğal afetler nedeniyle sığınma arayanlar, soykırım ya da Ruanda’daki iç savaştan kaçanlar için, alım satım veya takasta kullanmak üzere somut varlıklara sahip olmak sadece akıllıca değil, aynı zamanda hayat kurtarıcı olabilir. ”Bu yüzden insanlar altını, çağların para birimi olarak görüyor” diyor Nadler.

    Geoff Farnham altına yaptığı yatırım hakkında net bir vizyona sahip. Bu bir tedbir, aşk macerası değil. California’lı emekli yazılım mühendisi altın biriktirmeye, amcasından kalan nadide birkaç altın paradan sonra başlamış. Ama geçen yıl çok daha fazlasını satın almış. Bugün sahip olduğu portföyün yüzde 15’ini bir kasada sakladığı altın paraların oluşturduğunu söylüyor. Gollum’un (J.J.R. Tolkien’in ‘Yüzüklerin Efendisi’ kitabındaki karakterlerinden biri) ‘kıymetlisi’ne yaptığı gibi altınlarını zevkle seyretmeyi çekici bulmuyor. “Neticede sadece bir maden” diyor. “Daha önce olabileceğini düşündüğüm kadar heyecan verici değil.” Aynı zamanda Farnham kim olursa olsun tüm altın meraklılarının bir aşamada en kötü ihtimalin gerçekleşmesinden korktuklarına inanıyor. “Altın almak hayatta kalma gibi bir güdü içeriyor. Sanırım amcam bu yüzden herşeyden önce altın aldı. Ona ihtiyaç duyulacak günü yaşamaktan nefret edeceğim sanırım.”

    Sorunun kaynağı da bu zaten. Küresel ekonomik çöküş ve enflasyon zamanında, kâğıt banknotların değersiz olduğu bir dünyada, iyi niyetle saklanan altınlar ne olacak? Altın külçenizle 7-Eleven’a gidip nasıl bir şişe süt alırsınız? California merkezli Goldline şirketinin yöneticisi Mark Albarian, dolar değersiz olduğunda, bir külçe altınla bir deste dolar satın alabilir ve bunu da süt almakta kullanabilirsiniz diyor. “Aklımıza gelmeyen başımıza gelir diye satın alıyoruz.” GoldMoney adlı bir şirketi yöneten James Turk, bu kıyamet senaryosunu bir adım öteye götürüyor: Mali bir felaket sırasında, altınınızı eritip şekil vererek para haline dönüştürecek ya da bunları değerli bir para birimi için değiştirecek girişimciler ortaya çıkacak.

    Nadler bunu onaylamıyor. Öncelikle, altın satıcılarının kendi kazançları için sistemik bir çöküş korkusunu körüklemelerinin iki yüzlü bir davranış olduğunu söylüyor (kendi de bir perakendeci için çalışmasına rağmen). İkincisi, iyimser olmak için nedenler var. “Bu işler döngüsel olma eğilimindedir. Yaratıcılık, beceri ve insan azmi sorunları çözer. Beyaz Saray’da zinde ve sorunları çözmeye kararlı bir yönetim var.” Ne olursa olsun, altın külçeler ve parçalar kıyamette hayatınızı kurtarmayacak diyor Nadler. “Bence o gün sakinleştirici Cipro ve mermilerle daha rahat edersiniz.” Altının tüm zamanların en yüksek noktasında olduğu konusunda uyarıyor ve çok sayıda insanın yüksek fiyattan altın aldığında neler olduğunu gördüğümüzü söylüyor. Nadler’e göre yapılacak en iyi şey, küçük bir altın satın almak - “Gitmek zorunda kalırsanız Fiji’ye son bir uçak bileti almaya yetecek kadar” - ve sonra da fiyatların düşmesini ümit etmek. Altın düşüşe geçerse, emeklilik fonunuz muhtemelen eski haline dönecek ve siz de hazine için arka bahçenizi kazmak zorunda kalmayacaksınız.




  • 
Sayfa: önceki 1112131415
Sayfaya Git
Git
sonraki
- x
Bildirim
mesajınız kopyalandı (ctrl+v) yapıştırmak istediğiniz yere yapıştırabilirsiniz.