Şimdi Ara

İsmail Öztaş'dan hikayeler (4. sayfa)

Daha Fazla
Bu Konudaki Kullanıcılar: Daha Az
3 Misafir - 3 Masaüstü
5 sn
110
Cevap
0
Favori
3.115
Tıklama
Daha Fazla
İstatistik
  • Konu İstatistikleri Yükleniyor
0 oy
Öne Çıkar
Sayfa: önceki 23456
Sayfaya Git
Git
sonraki
Giriş
Mesaj
  • quote:

    Orjinalden alıntı: ismailöz

    e eleştirin dedik de bu kadar abartın demedik deep kardeşim. ona bakarsan cümleye de buyuk harfe başla.

    Biliyoruz ayrı yazılacagını. hızlı yazdıgımdan ayırmamısım

    lütfen düzgün seyler söyleyin


    benim gibi "de" ekine hassasiyeti olan arkadaşlarımız da mevcut. bu yüzden ben de yazı yazarken imla kurallarına dikkat ederim. çoğu arkadaşımız da dikkat eder.

    kendinizi edebiyata adadıysanız bu gibi durumlar sizin için teferruat olmasa gerekir.

    güzel türkçemizi forumda da güzel kullanalım. kullanmayanlara örnek olalım.
  • o yüzden takma adın ingilizce. Yazılarımda bulursan saygı duyarım. Ama konuşma dilinde bulursan duyma

    quote:

    güzel türkçemizi forumda da güzel kullanalım. kullanmayanlara örnek olalım.


    noktadan sonra büyük harfle yazılır

    saygılarımla
  • Bize örnek olman lazım.

    Teşekkür ederim.

    Dikkat etmeye çalışırım.
  • demek istediğim konuşma dili olarak yazdığımız için bazı hatalar olabilir
  • quote:

    Orjinalden alıntı: Deep Impact

    "de" ekine hassasiyeti olan arkadaşlarımız da mevcut.


    mesela ben severim 'de' meselesini
    dede de, dededen kalan dede yadigarı deveyi dede-deve meselesi hakkında defaten dedesine değinirken defetmişti ama devede de densizlik olup dedenin dedesinin dedesine de saygısı yoktu ki dedeye saygısı olsun ...



    < Bu mesaj bu kişi tarafından değiştirildi C4 -- 21 Kasım 2007; 0:55:20 >
  • yukarı
  • tartışmanıza gerek yok arkadaşlar.iki tarafta haklı durumda
  • dizi tadındaki hikayemize kadığımız yerden devam ediyoruz....



    - Yer: Irak – Türk Askeri İstihbarat Merkezi –



    En eski medeniyetlikleri ev sahipliği yapmış bu eşsiz güzellikteki yer artık yok olmaya yüz tutmuştu. Bağdat zamanında dünyanın hatırı sayılır şehirlerinden biriydi. Ama artık savaşın verdiği zalim ve acımasız saldırılar sonucu yerle bir olmuştu. Her gün hiç durmadan bombaların düştüğü bu ülkede, halk artık yaşayamaz hale gelmişti. Amerikan ordusu ile Irak’taki direnişçiler arasında yaşanan belki de sonu bitmeyecek bu savaşın Ortadoğu’daki halkı korkutmaktaydı. Amerika ile sınır komşusu haline gelen Türkiye ise burada Iraklıların ve Amerikalıların haberi olmadan istihbarat çalışmalarına devam ediyorlardı. Bu istihbarat bürosu bir konsolosluk gibi duruyordu ama bazı bölmelerinde çalışan askeri istihbaratçılar görevlerini gizlice yürütüyorlardı. Bu istihbaratçılar Amerikalıların neler yaptıklarını, Iraklıların ne tepki verdiklerini, Türkiye’ye karşı herhangi bir planın olup olmadığı, bundan sonra neler yaşanacağı gibi konuları Türkiye’deki birimlere bilgi veriyorlardı. Bu birim 1971 yılında, İngiltere’nin Ortadoğu’daki hâkimiyetinden sonra kurulmuştu. O zamanlar bu istihbaratçılar, İngiltere’den sonra Ortadoğu’ya Amerika’nın gireceğini haberlerini vermişlerdi. Nitekim 1992 sonrasında artan ABD faaliyetleri sonucu Irak şimdi ABD’nin kontrolü altında.

    Savaş bitmişti ama kalıntıları halen sürüyordu. Misket bombalarının verdiği kimyasal zararlar şimdi serbestçe etrafta dolanıyordu. Hiçbir şeyden habersiz çocuklar savaş alanlarını, oyun oynama alanına çevirmişlerdi. Bu alanlardan biri de Askeri İstihbarat’ın olduğu yerin arka yıkık sokaklarıydı. Çocuklar neşeyle oynarlarken, o binada olup bitenden habersizlerdi. Binanın üst katında bu istihbarat merkezi bulunuyordu. Siyah kısa saçlı, boyu uzunca, omuzları dik zayıfça birisi normal bir kıyafetle konsolosluktan içeriye girdi. Büyük giriş yerinde çalışanlara hiçbir şey demeden, rahatlıkla etrafta dolaşıyordu. Büyük girişin sağından yürüyerek asansörlerin olduğu yere geldi. Asansörün içerisine girdi. Asansörde 3 tane katı gösteren düğmeler vardı. Adam, 3. kata bastı. Asansör çalıştı ve saniyeler sonra adamın istediği kata gelmişti. Adam asansörün kapısını açmadı. Asansörün içerisinde bulunan aynaya doğru döndü. İçerideki aynanın üzerine beş parmağını dayadı. Ufak bir “çıt” sesiyle asansörün aynalı olan kısmı açıldı. Adam, açılan kısmı kendine doğru çekti ve asansör boşluğunun bu katına yapılmış gizli bir kapıyı gördü. O kapıya da cebinden çıkardığı bir anahtarı soktu. Kapıyı açarak içine girdi. Girdiği kapıyı kapatınca, otomatik olarak aynalı bölümde kapandı ve asansör normal haline döndü. Girdiği kapı, uzunca karanlık bir koridora açılıyordu. Koridordan hızlı adımlarla yürüyerek, geniş bölmelerin olduğu birçok insanın bir takım şeylerle uğraştığı bölüme geldi.

    “ Merhaba Komutanım. Hoş geldiniz “ dedi masasından kalkarak konuşan bir görevli.

    Adam, kafasını sallayarak iyi olduğunu belirtti. Yine hızlı adımlarla üzerinde “ Hakan Albay – Baş Komutan” tabelası olan odaya girdi. Koltuğuna kuruldu. Önünde bir yığın bekleyen dosyalar içerisine gömdü kendini. Odasında dosya yığınlarından başka, susmayan bir telsiz, kıyafetlerin koyulduğu bir dolap bir de büyükçe bir masa vardı. Masasının üzerinde o günün tarihli bir dosya bulunuyordu. “ Bakalım bu günün istihbaratları nelermiş “ dedi kısık sesle. Bir yandan da dosyayı kabından çıkardı. Zımbalanmış kâğıtları okumaya koyuldu.

    “ * Dün gerçekleştirilen ABD operasyonunda, Irak’ta bulunan iki müzeden kâğıtlar çalındı. Ve önemli olduğu anlaşılan bu kâğıtlar Dohuk yakınlarında yakıldı.

    * ABD’nin Bağdat yakınlarında gece yapılan bir operasyonda bir Türk ailesi katledildi. Hiç kimsenin haberi olmadı ve basına sızdırılmadı. Türk ailesi, geçimini baba tarafından yapılan tır şoförlüğünden sağlıyordu. 2004 ten beri Irak’ta bulunmaktaydılar.

    * Iraktaki direnişçiler yarın için bir intihar saldırısı düzenlemeyi planladılar. Ayrıntılar öğlene doğru masanızda bulunacaktır. “

    Kağıtta yazılanlar bunlardan ibaretti ama içindeki bilgiler ve haberler çok önemliydi. Hakan, eline bir kalem alarak rapora karşılık bir rapor hazırlamaya başladı. Bir süre sonra, rapor bittiğinde, raporu bir sarı büyük zarfın içine koydu. Üzerine “ Gizli “ damgasını bastı. Zarfı alarak yerinden kalktı. Odasından sakin adımlarla yürüyerek, postalama bölümüne geldi. Oradaki postalanan zarfların yanına bu zarfı da koydu. Bu bölümden dışarı çıkarken, tam o sırada posta bölümünde çalışan biri arkasından seslendi.

    “ Efendim mektubunuz var “



    Hakan, elini tuttuğu kulptan çekti ve arkasına dönerek görevlinin yanına gitti. Kendisine gönderilen zarfı aldı. “Kimden gelmiş olabilir ki “ diye düşündü. Meraklı gözler içerisinde odasının yolunu tuttu. Zarfı yırtarak açtı, içinden sadece bir paragraflık yazı çıktı:



    “ Hakan Komutan ‘a ,

    Asker sıfatını biraz bırakma zamanı Hakan! Seni aramızda görmek istiyorum. Bu seferki iş büyük. Ülkene borcunu ödemenin vakti geldi.

    Tuğrul Bilge “



    Zarfın içerisinden bir de Gaziantep Havalimanından İstanbul’a geliş üzerine kurulu bir uçak bileti çıktı. Hakan;

    “ Buradaki görev şimdilik bitti demek. Acaba bu büyük görev ne?” dedi endişeli gözlerle. Ama bir yandan da dosyalarını topluyordu. Dosyalarını, belgelerini etraftan kaldırdıktan sonra onları bir çanta içerisine koydu. Elinde çantasıyla geldiği yoldan aynı şekilde giriş bölümüne geldi. Geldiğinde kimseyle konuşmadığı gibi şimdi de kimseyle konuşmadı. Konsolosluktan çıktı ve hemen solundaki binaya girdi. Burası sıvaları dökülmüş eski bir binayı andırıyordu. İlk kata girdiğinde kendi kapısına doğru yöneldi. Anahtarını çıkarırken, kapının dibine baktı. Zorlanmış kesici alet izleriyle kaplanmıştı. Daha 8 saat önce burada bu izler yoktu. Hakan, arkasından silahını çıkardı. Kapıyı yavaşça ardına kadar açtı. Evinin içerisine girdiğinde, sanki savaş alanıyla karşılaştı. Her yer dağıtılmıştı. İçeride kimse yoktu ama birilerinin saklanmış olabileceği şüphesiyle silahını beline koymamıştı. Kendi yatak odasına emin adımlarla yürüdü. Yatağını bir kaldırışta ters çevirdi. Yatağın altına bağlamış olduğu silahları oracıkta duruyordu. Hemen eline çantasını aldı. Silahlarla birlikte koşarak evden çıktı. Arka bahçeye park ettiği aracına oturdu. Arabayı çalıştırdı. Ve tozlu toprak yoldan sarsıntılı bir şekilde gitti.

    Sınır kapısına geldiğinde ABD’li görevliler tarafından çevrildi. Yüzündeki derin ve soğukkanlı ifade görevlilerin dikkatini çekmişti.

    “ Pasaportunuz lütfen “ dedi bir görevli.

    Hakan cebinden yeşil gri karışımı bir kart çıkardı. Irak- Türk konsolosluğuna ait bir diplomatik karttı. Görevliler bu kartı görünce zorluk çıkarmadan aracın devam etmesini söylediler. Hakan da böylece Irak sınırından kendi topraklarına geçiş yapmış oldu. Tozlu topraklı yollarda sallanan aracını kontrol etmekte güçlük çekiyordu fakat vatanına gelmiş olması ile bu zorlukları çabucak unutuveriyordu. Aracını Gaziantep istikametine doğru hızlıca sürmeye başladı. Aracını sürerken bir yandan, iç çekiyor niye geri çağırıldığını çok merak ediyordu. Bu sorunun yanıtını ancak İstanbul’a gittiğinde bulabilecekti.

    Saat artık geç olmuştu. Güneş, etkisini şehirlerin üzerinden çekiyor yerini göz kamaştırıcı yıldızlara bırakıyordu. Hakan ise Şanlıurfa ilini de geçerek sonunda Gaziantep’e girmişti. Biraz dinlenmek için aracını yol kenarına çekti. Aracından inerek biraz soluklandı. Dağların ardında yumak haline gelip O’na göz kırpmalarını görünce:

    “ Yıldızlar bile ülkeme geri dönmemi kutluyor.” Dedi gülümseyerek.

    İçine bir nefes daha hava çekti. Ülkesinin havasını uzun zamandır koklamıyordu. Bu yüzden sanki bir daha çekemeyecekmiş gibi bu temiz havayı ciğerlerine çekiyordu. Bir süre sonra aracının içine girdi. Tekrar anayola çıkarak havalimanına doğru sürmeye başladı. Yollarda artık gecenin verdiği yalnızlık ile tenhalaşmalar olmuştu. Araçların azlığı, trafik sorununun olmayışı Hakan’ı beklediğinden daha önce havalimanına getirdi. Hemen aracından inerek çantasıyla birlikte havalimanının giriş kısmına daldı. Etrafına bakınarak güvenlik kabinine doğru yürüdü. Güvenlik kabinine geldiğinde korkunç bir gürültüyle karşılaşıldı. Halk etrafta çığlık çığlığa koşuşturuyordu. Hakan, ani bir hareketle sesin geldiği yere baktı. Park ettiği aracı patlamıştı ve cayır cayır yanıyordu. Alevler havaya karışıyordu. Soğuk gözlerle aracının alevler içinde kayboluşunu izledi. Güvenlik kabinindekiler de korku içerisinde ne yaptıklarını bilemediler. Üç görevliden ikisi halkı sakinleştirmeye çalışırken diğer bir görevli ise hala ölü gözlerle yangını izliyordu. Hakan, görevliyi kendine getirmek için bir tokat attı. Görevli kafasını sallayarak kendine gelmeye çalışıyordu. Havalimanına ait itfaiye servisi acil olarak duruma müdahale etti. Ölen ya da yaralanan yoktu. Çünkü Hakan, aracı havalimanın tam giriş kısmına değil yolun diğer kısmına park etmişti. Tokat attığı güvenlik görevlisi şoktan yavaş yavaş çıkıyordu.

    “ O araç size aitti. Polis çağıracağım “dedi görevli hemen.

    “ Dur evlat. Önce kimliğime bak. “ dedi Hakan. Yavaşça cebinden diplomat kimliğini çıkardı. “ Ben İstanbul’a gittiğimde sorgumu veririm. Şimdi acele işim var “ dedi.

    Görevli ise yaşadığı bu olay karşısında direnemedi ve polisler gelmeden Hakan’ı kabinden geçirdi. Patlamanın olduğu yerde belli bir kalabalık toplanmıştı. Ne olup bittiğine bakıyorlardı. Ama Hakan hiç oralı değildi. Usulca silahlarıyla birlikte uçağına bindi. Uçağın koridorundan geçerek kendisine ayrılmış olan koltuğa oturdu. Patlamanın verdiği rahatsızlıktan dolayı uçak, otuz dakikalık bir gecikmeyle kalktı. Uçak havalandığında Hakan penceresinden bulutları seyre dalmaya başladı…


    ---------------------------devamı haftaya perşembe-------------------------------------------------------------------------------------------------




  • off süper. gel de diğer haftayı bekle
  • quote:

    Orjinalden alıntı: beko139

    off süper. gel de diğer haftayı bekle



    arkadaşım işin yok mu senin. o kadar hikaye meraklısısın git otur oku hikayeni. attığın mesajlar aşağıda. foruma bir tek İsmail'in hikayelerini okumak için mi giriyorsun. Madem öyle İsmail sana varsa kitabını yoksa karalamalarını göndersin de zahmet etme ya.

    millet seni İsmail'in yedek kullanıcısı (fake nick) zannedecek. belki de öylesindir. değilsen bile aynen öyle davranıyorsun.

    Son mesajları Son açtığı konular

    Cevap: İsmail Öztaş'dan hikayeler 22 Kasım 2007; 23:35:23
    Cevap: Reenkarnasyon 22 Kasım 2007; 0:05:19
    Cevap: İsmail Öztaş'dan hikayeler 21 Kasım 2007; 23:58:44
    Cevap: İsmail Öztaş'dan hikayeler 18 Kasım 2007; 14:16:03
    Cevap: İsmail Öztaş'dan hikayeler 14 Kasım 2007; 18:39:25
    Cevap: İsmail Öztaş'dan hikayeler 10 Kasım 2007; 16:02:39
    bu filmi hatırlayaan 10 Kasım 2007; 15:22:29
    Cevap: İsmail Öztaş'dan hikayeler 9 Kasım 2007; 10:45:24
    Cevap: BORDO BERELİLER 3-ORMAN İÇİNDE 5 Kasım 2007; 9:15:58
    Cevap: KURTULUŞUMUZ: ÇOCUK 4 Kasım 2007; 16:22:41
    Genişlet
    Cevap: KISKANÇLIK DUYGUSU (gothıc angel arkadaş için) 2 Kasım 2007; 11:35:16
    Cevap: Saygıdan SAYGIYA(4rm4n arkadaşım için) 2 Kasım 2007; 11:32:18
    Cevap: KURTULUŞUMUZ: ÇOCUK 2 Kasım 2007; 11:29:23
    Cevap: KURTULUŞUMUZ: ÇOCUK 1 Kasım 2007; 13:55:12
    Cevap: KURTULUŞUMUZ: ÇOCUK 31 Ekim 2007; 13:08:29
    Cevap: KURTULUŞUMUZ: ÇOCUK 31 Ekim 2007; 10:14:35
    Cevap: KARANLIKTAN AYDINLIĞA 29 Ekim 2007; 10:24:29
    Cevap: KARANLIKTAN AYDINLIĞA 28 Ekim 2007; 23:21:55
    Cevap: KOMUTAN ALİ-BORDO BERELİLER 2(Hikaye) 25 Ekim 2007; 16:37:42
    Cevap: KOMUTAN ALİ-BORDO BERELİLER 2(Hikaye) 24 Ekim 2007; 21:00:05
    Cevap: BORDO BERELİLER( Hikaye-Anlatım) 22 Ekim 2007; 20:53:48
    Cevap: Bordo Bereliler ( Hikaye) 22 Ekim 2007; 20:40:12
    Cevap: Bordo Bereliler ( Hikaye) 20 Ekim 2007; 15:32:47
    Cevap: Bordo Bereliler ( Hikaye) 19 Ekim 2007; 22:17:07
    Cevap: BİR İNSANIN KADERİYLE OYNAMAK 17 Ekim 2007; 20:35:27
    Cevap: CEZA HÜCRESİNDE 15 Ekim 2007; 18:13:10
    Cevap: TÜRKLER,ERMENİLER VE KAPLUMBAĞA(Ödüllü Hikayem) 15 Ekim 2007; 18:09:12


    reenkarnasyon hariç attığın tüm mesajlar hikayelere ait. onların da içeriği belli.

    "ooooffff ne güzel hikaye olmuş beeeee " şeklinde.

    komik oluyorsun.




  • 3 aydır kendisini tanıyorum. msneden konusuyoruz kendisi ile
  • quote:

    Orjinalden alıntı: beko139

    3 aydır kendisini tanıyorum. msneden konusuyoruz kendisi ile


    madem öyle, yazdığı hikayeleri mail atsın sana da fazla merakta kalma. bak bir hafta beklemek zor olabilir. senin için yapabilir bunu ...
  • ya sanane. anam mısın baban mısın kardeşim misin? Neyi nereye yazacagımı sana mı sorucam arkadaşım . Hay allahım ya
  • quote:

    Orjinalden alıntı: beko139

    ya sanane. anam mısın baban mısın kardeşim misin? Neyi nereye yazacagımı sana mı sorucam arkadaşım . Hay allahım ya


    Görüntü kirliliği yaratmışsın ve yazdıklarıyla ilgili hiçbir olumlu yada olumsuz eleştirin olmamış. Anlayarak okuduğunuda sanmıyorum. Sadece alkışlamışsın gözü kapalı. Hikayeleri yazan arkadaşın yerinde olsam ben bunu daga geçmek olarak algılardım.
  • ollabillir ama sanmıoyrum. umursamıyorum da

    saygıllarımla
  • ÖĞRETMENLER GÜNÜ


    Sabah güneşinin ilk pırıltıları gözünü kırpmaya başlamıştı. Her bir günün insanlar için bir önemi vardır. Ama bu günün başka bir önemi vardı. Bu gün 24 Kasım’dı. Öğretmenler günüydü. Küçük Zeynep de yatağından kalkmış annesinin koynunda ağlıyordu. Nedeni ise O’na her türlü bilgileri öğretmeye çalışan öğretmenine hediye alamamıştı. Yoksuldu, diğer arkadaşları öğretmenine türlü türlü hediyeler alabilirdi. Ama O’nun hediye alacak kadar parası yoktu. Hediye alabileceği parayla ailesi eve aş alacaktı belki de. Bu üzüntüyle okulun yolunu tuttu.

    Yolda üzüntülü ve düşünceli halde yürürken, aklına öğretmenine bir yazı yazmak geldi. Belki bu yazıyla öğretmenin gönlünü alabilirdi. Sınıfa gelmişti. Hemen kalem kâğıt aldı eline. Yazmaya başladı. Diğer öğrencilerin ellerinde hediyeleri bekliyordu. İrili ufaklı birçok hediye göze çarpıyordu. Öğretmen sınıfa geldiğinde küçük öğrencileri hemen ayağa kalktı. Ve hemen öğretmenin masasının etrafında sıraya geçtiler. Sadece küçük Zeynep masada değildi. Öğretmen hediyeleri alarak, öğrencilerini sırayla öptü. Zeynep’in ise gözünden yaşlar süzüldü. Diğer öğrenciler hediyelerini verdikten sonra yerlerine oturdular. Öğretmen “ evet çocuklarım. Öncelikle teşekkür ederim. Hediyelere hiç gerek yoktu. Beni çok mutlu ettiniz. Hatırlamanız yeterdi. Şimdi Zeynep arkadaşımızın yazısını dinleyelim.” Dedi. Zeynep bir anda şaşırdı. Öğretmen, nerden gördü elimdeki kâğıdı diye düşündü. O’na okuyacağını nereden bildi. Bunları düşünürken yazısını okumaya başladı.

    “ Yolda yürürken bir fidan gördüm. Birisi onu suluyordu. Hemen düşündüm. Biz de bir fidanız. Ve sulayan sizsiniz öğretmenim. Bizi büyüten, yeşerten sizsiniz. Sonra yoluma devam ettim. Bir kuş gördüm. Kanatlarını hızlı hızlı çırpıp uçuyordu. Siz de bize nasıl kanat çırpılacağınızı öğretiyorsunuz öğretmenim. Sonra simidini arkadaşıyla paylaşan bir çocuk gördüm. Siz bize paylaşmayı da öğrettiniz. Ayağı takılıp yere düşen bir amca gördüm. Tekrar ayağa kalkıp yoluna devam etti. Siz bize hayatta zorluklarla karşılasak bile kalkmayı öğrettiniz. Denizin yanından geçerken bir gemi gördüm. İçinde yolcular vardı. Gemi bir hayat, yolcular da öğrenci ise, siz de kaptanısınız. Siz bize hayatın anlamını öğrettiniz öğretmenim. Cebimden para çıkarıp hediye alamadım ama kalbimden çıkanları size verdim. Öğretmenler gününüz kutlu olsun Öğretmenim”

    Öğretmenin gözünden yaşlar süzülmeye başlar. Belli etmemek için teşekkürlerini eder ve Zeynep’ten yazısını alır. Hediyelerin yanına koyar. Diğer öğrenciler de Zeynep’i alkışlar.

    Akşam olup okul dağıldığında Zeynep evine döner. Evine geldiğinde annesi kızına sarılır. “ Sana bir sürü hediye geldi kızım” der. Zeynep ne olduğunu anlayamaz. Evine girdiğinde hediye paketlerini görür. Bu hediye paketleri sabah, arkadaşlarının öğretmenlerine verdiği hediye paketleriydi. Ve hemen gözü sabah öğretmenine yazdığı yazıya ilişti. Aldı o kâğıdı eline. Arkasına baktı. Öğretmeninin bir notu vardı. Okumaya başladı.

    “ Zeynepçiğim, bugün bana hediye alamadığını gördüm. Aynı şey benim de öğrenciliğim de başıma gelmişti. Öğretmenime hediye alamayıp ona bir şiir yazmıştım. Ben de senin elindeki kâğıdı görünce aynı duruma düştüğümüzü anladım. Yazın o kadar güzeldi ki, diğer arkadaşların ve ben çok beğendik. En çok da ben tabiî ki. Sen diğer arkadaşlarına bir ders verdin. Her şeyin parayla olmadığını, bir ufak yazının bile değerini anlattın. Onlara değerli bir şey öğrettin. Sen bugün onlara öğretmen oldun. Ufacık bir şeyi başkalarına öğretsen bile öğretmen olursun. Sen gözümde öğretmensin artık. Senin de öğretmenler günün kutlu olsun. Bu hediyeleri kabul et. Bir öğretmen olarak bunlar hakkın.”

    Zeynep, öğretmeninin yazdığı bu yazı karşısında çok duygulanır. Öğretmeninin ne kadar mükemmel bir insan olduğunu daha da iyi anlar…


    İSMAİL ÖZTAŞ
    24 Kasın Öğretmenler Günü hikayem. Geçen sene yazmıştım




  • yukarı
  • bu hikayeler çok güzel ama bişey var sanki bir yeri eksik gibi ama çözemedim neyin eksik olduğunu
  • dil kurgusu olabilir umarım onu da zamanla eliştirecegim

    saygılarımlla
  • Hikayelerinizin konuları gerçekten çok iyi. Başlangıçla sonucu çok iyi bağlıyorsunuz. Vaktim oldukça takip etmeye çalışacağım. Başarılar.
  • 
Sayfa: önceki 23456
Sayfaya Git
Git
sonraki
- x
Bildirim
mesajınız kopyalandı (ctrl+v) yapıştırmak istediğiniz yere yapıştırabilirsiniz.