umarım konuyu yukarı cıkarmama kıızmıyorlardır.Sabitlenmeyince bu sekıl ypmak zorunda kalıyorum.Kusura bakmayın arkadaşlar
merak ettim bu hikayeler üstünde uzun süre düşünüyor musun yoksa birden mi ilham geliyor ?
Düşünerek yazmaya kalkarsan hiçbişey yazamazsın. Yazmaya başladıktan sonra tabiki düşünebilirsin. Aslına bakarsan yazmaya başlayınca zaten düşünmeye de başlıyorsun. Ama yazmaya başlamadan düşünemeye başlarsan bişey yazman çok zor. Tıpkı bisikletin yürümeden dengede durmaması gibi birşey.
Kusura bakmayın soru bana sorulmamıştı ama ben atlayıverdim. :)
planlayarak yazmıyorum. birden aklıma geliyor, bundan güzel bir hikaye cıkar diye düşünüyorum. Yazıyorum:)
saygılarımla
ikinize de teşekürler
HİKAYEMİZE KALDIĞIIZ YERDEN DEVAM EDİYORUZ-------------------------------
Ertesi sabah, günün ilk ışıkları ile birlikte, Hazar kendisine verilen görevi yerine getirmek için harekete geçmişti. Öğlene doğru bu işi bitirmeliydi. Topkapı’daki minibüs yazıhanesine geldiğinde içeride iki adamın beklediğini gördü. Ayakta bekleyen bu iki adamı selamlayarak koltuğuna serildi.
-“Beyler bugün sizi ailemiz için önemli bir görev bekliyor. Özelliklen sizi seçtim, çünkü bu işi becerebilecek kişiler olduğunuza inanıyorum. Hedefimiz ailemizin cebinden çalınan paraları geri almak. Bunu yapmak için de biraz gürültüye ihtiyacımız olacak. Şimdi biriniz yanımda on beş senedir çalışıyor, biriniz ise desteklediğimiz örgütün adamlarından. Bizi bir meyve ağacı gibi düşünelim. Köklerimiz Tagaylar, gövdemiz örgüt, meyveleri ise bizleriz. Ve bugün bu meyvelerden bir ya da başarabilirsek iki tanesi ağacımızdan düşecek. Ama unutmayın ki meyveler de ağaçların gölgesinde korunur. Siz bugün bu hayattan gidecekseniz ama her zaman bir kahraman olarak yaşayacaksınız. “ dedi Hazar nutuk atar halde.
İki adam birbirlerine bakarak, kararlı halde hep bir ağızdan “başaracağız “ diye haykırdılar.
-“ Evet başaracaksınız. İstihbarat servisleri geçenlerde hazırlattığımız yem bombacıları yakaladılar. Bizim ise şu anda peşimizde dahi değiller. Kundaklama olayları ile medya da sadece o tarafa çekildi. İstihbarat şu an için yanımızdan dahi geçemeyecek. Belediyenin trafik kameralarını takılmayacağız, çünkü metrobüs duraklarından sadece iki tanesinde trafik kamerası mevcut değil. Birincisi Merter, ikincisi ise Bahçelievler durağı. İkinizin de nerelerde bomba patlatacağınız zarfların içinde yazılı. Özellikle iki metrobüsün yan yana getirildiği anı bulun. Şimdi eğer yakalanacak olursanız ki böyle bir durum söz konusu değil. Yakalandığınız an sizi vuracak keskin nişancılarımız belirli yerlerde bekleyecek. Bu yüzden herhalukarda konuşmamız olacaksınız. Bunu sakın unutmayın. Çocuklar size son söyleyeceğim, unutmayın ki amaç propaganda yapmak. Bunun kahramanı sizler olacaksınız. “
Hazar, elinde tuttuğu iki büyük sarı zarfı adamlara verdi. Zarflar isimlere göre ayrılmıştı. Adamlar kendi zarflarını alıp Hazar’ı selamlayarak odadan çıktılar. Hazar adamların çıktığını gördükten sonra telefonuna sarıldı.
-“ Alo, Adil Abi, adamlarından dört tane keşkin nişancı ayarla abi o gün konuştuğumuz yerler koydurt. Ben adamları yolladım Bir saate kalmaz patlatacaklar “
İnsanların yavaş yavaş dolmaya başlaması ile Kapalıçarşı da sesler yükselmeye başlamıştı. İki tane kadın İngiliz turist ellerinde fotoğraf makineleri ile dükkanların fotoğraflarını çekiyordu. Dükkanlar ise bu turistlere mal satmak için yarış içerisindeydi. Fakat İngiliz turistler sadece bir tane dükkana doğru yöneldiler. İçeride iki kişi duruyordu. Bunlar Tuğrul ve Berkant’tı.
-“ Lan bula bula bizim dükkanı mı buldular “ dedi Tuğrul sinirli halde. Ama bir yandan da dükkanın kapısını açıyordu. Çünkü normal bir dükkan sahibi gibi görünmek zorundalardı.
-“ Abi beni gördüler ondan geldiler” dedi Berkant
-“ Nereden tanıyorsun oğlum bunları “ dedi Tuğrul şaşırmış halde.
-“ Abi, yok tanımıyorum ama tanışacağız. Aşağı sokaktan beri kesişiyoruz kadınla”
İki turist içeriye girerek içerisinin fotoğraflarını çekmek için soru sordular. -“ May we take photos in this place? That’ s nice” ( Buranın içerisinde fotoğraf çekebilirmiyiz? Burası güzel) dedi turistlerden birisi.
- “No madam. No photo only you can buy gold for you or friends “( Hayır bayan. Fotoğraf olmaz. Sadece sizin ve arkadaşlarınız için altın alabilirsiniz) dedi Tuğrul nazik halde.
Berkant hayranlıkla bu iki güzel bayanı izliyordu.
-“ Can i take your telephone number? (telefon numaranızı alabilir miyim?)dedi Berkant bayanlardan birisine yaklaşarak.
Yaklaştığı bayan gülümsemekle yetindi. Tuğrul bir yandan Berkant’ı uzaklaştırmaya çalışırken bir yandan da turistlere altın göstermekle uğraşıyordu. Neyse ki turistler Berkant’ın biraz cana yakın tavırları yüzünden bir şey satın almadan dükkandan çıkmak zorunda kaldılar.
-“ Abi bak gördüğün gibi sırf operasyonumuza mani olmasınlar diye, onlara cana yakın davranarak dükkandan çıkarttım. “ dedi Berkant. Kendini savunuyordu ama bir yandan da gözleri bayanların gidişini izlemekle meşguldü.
-“ Tabi Ato tabi. Eminim öyledir “ dedi Tuğrul
Bu sırada Tuğrul’un cep telefonu çaldı. Arayan, Kıbrıs Ercan Havalimanın’dan adamlarından biriydi.
-“ Tuğrul Komutanım, saat 9.30 itibari ile Selçuk Tagay yanındaki iki finansmanı ile Kıbrıs’a giriş yapmış bulunmakta. Bilgilerinize arz ederim. “
Tuğrul teşekkür ederek telefonu kapadı ve Berkant’a doğru gözleri yöneldi.
-“ Berkant, arayan Kıbrıs’tan. Baba oluyorsun “ dedi Tuğrul biraz da gülerek.
-“ Neee, valla iftira Tuğrul yahu. Mümkün değil. Hangi kız aradı bana söyle adını? “ Berkant şok olmuştu. Hafiften terlemeye başlamıştı.
-“ Hadi bugünlük arayan bayan değildi şakaydı ama elbet bir gün birisi arar. Neyse şakayı bırakıp işe geçelim. Selçuk Tagay az önce Kıbrıs’a inmiş. Bu demektir ki ya kumarhane işine girecekler ya da Rumlarla bir işbirliğine girecekler. Ama sanıyorum ki kara para aklamak için kumarhane işine girecekler. Uyuşturucudan kazandıkları paraları kumarhanede aklayacaklardır. Bunu öğrenmenin tek yolu da senin becerine bağlı. “ dedi Tuğrul düşünceli halde.
-“ Bu Adil her gün buraları kontrole gelmesi gerekiyordu. Raporda öyle yazıyordu. Ve saat yavaş yavaş geçmeye başladı. Bir işle uğraşıyordur, yoksa kesinlikle dediğine göre dükkanları ziyarete gelmeye başlamıştı. “ dedi Berkant. O da şimdi düşünceli hale gelmişti. Tam bu sırada Adil’in sesleri yan dükkanlarda duyulmaya başlandı.Berkant ve Tuğrul dükkanlarının önüne çıkarak Adil’in gelişini izliyorlardı. Tuğrul tekrar içeriye gelerek televizyonun sesini biraz kısmıştı. Tekrar dükkanının önüne geldiğinde Adil’in adamlarıyla beraber Berkant’ın önünde durduklarını gördü.
-“ Vay işler iyi galiba he Tuğrul? Baksana kendine bir çırak bile almışsın. “ dedi Adil
-“ Sizin korumanız da işlerimiz tabii ki iyi olur Abi “ dedi Berkant bir anda atlayarak. Bunu demesi ile Adil’in O’na yumruk atması bir oldu. Berkant tek yumrukta yere yığılmıştı.
- “Tuğrul sen yanına çırak alıyorsun ve O’na benim kurallarımı öğretmiyorsun. Aslında bu yumruğu sana vurmalıydım ama yeni dayak yemiştin. Bu çırağa kurallarımı hatırlat. Ona göre davransın “ dedi Adil
Berkant yavaştan ayağa kalkarak;
-“ Kusura bakma Adil Abi. Bilemedim cahilliğime ver. Ben ekmeğimin peşindeyim. Her şeyine kumar oynarım ama hayatıma kumar oynamam Abi “ dedi Berkant
Adil bu lafa biraz yumuşamış görünüyordu.
-“Vay demek kumarcısın he. Poker biliyorsan bir ara oynarız. Bak bu tip şeylere sinirlenmem. Yenebiliyorsan gelip yenersin “ dedi Adil babacan tavırla.
-“ Tamam Abi olur ama yenersem dövmeyin “ dedi Berkant hafif tırsık halde.
Adil gülerek ;
-“ İyi evlat ısındı kanım sana. Zaten benim kanım yumruk atmadığıma ısınmaz “ dedi Adil gülerek. Bu sırada Adil’in gözü televizyona takıldı.
-“ Koş lan aç şunun sesini “ dedi Adil. Adamlardan biri hemen televizyonun sesini açtı. Televizyon son dakika haberine girmişti.
-“ Yayınımıza son dakika bir haberle ara veriyoruz. Yaklaşık on dakika öncesinde Merter ve Bahçelievler metrobüs duraklarında iki ayrı patlama gerçekleşti. Şu an ki bilgilere göre ölü ve yaralılar var mı bilinmiyor. Ekip arkadaşlarımız olay yerine vardıklarında detaylı bilgileri size vereceğiz. “
Kapalıçarşı’da şimdi derin bir sessizlik oluşmuştu. Bayöz dükkanında ise ölüm sessizliği vardı.
bu hafta karanlık devinim yazı dizisine yeni bölüm ekleyemedim. geçirdiğim bir hastalık sebebi ile.
bu hafta persembe inşallah hikayemize devam edeceğiz
saygılarımmmla
HİKAYEMİZE KALDIĞIMIZ YERDEN DEVAM EDİYORUZ
10.HAFTA
-------Bombadan yarım saat önce-Merter-Bahçelievler-----------
Uzunca deri paltosunu sıkıca saran adam, metrobüs köprüsünün dar merdivenlerinden aşağıya doğru iniyordu. Hiçbir güvenlik denetiminin olmadığı bu köprülerde cirit atmak çok kolaydı. Amacına ulaşması için hiçbir engel yoktu. Bilet gişelerine geldiğinde cebinden jetonunu çıkarıp attı. Sırayla dizilmiş boş metrobüsleri seyrediyordu. Bir yandan da etrafına bakıyor, kalabalığı süzüyordu. Vücuduna bağlamış olduğu pimi çekmek için en uygun anı kolluyordu. Eli ceplerindeydi. Ellerinin ucunda bombanın ipi vardı. İlk sıradaki metrobüs yanaşmaya başlayınca, adam da kalabalığın arasına doğru yanaştı. Kimse, o an o adamda bomba olduğunun farkında değildi. İnsanların öndeki kısmı yavaş yavaş metrobüse binmeye başlamıştı. Adam, gözündeki kararlılık ile ellerinin titremesi eşliğinde, bombanın ipini çekti. Yanında duran iki orta yaşlı iki erkek bir anda bombanın etkisi ile havaya fırlamışlardı. Bombanın büyük gürültüsü ile kulakları kesecek uğultular oluştu. Metrobüsün içindeki insanların yüzlerine camlar fırlamıştı. Durakta bekleyen insanlardan bazıları yaralanmış inliyor, bazıları ise oradan kaçmaya çalışıyordu. İnsanlara yardım edecek kimseler yoktu. Etraf kıyameti andırıyordu…
----------------------- Bir hafta sonra----------------------------------------------------------
-“ Patlatmanın ardından tam bir hafta zaman geçti beyler. O günkü patlamalarda 16 insanımız yaşamını yitirdi. Basın yayın organları ve emniyet olayı örgüt bağlantılı olduğunu duyurdu. Örgüt bağlantı olabileceğini ben de biliyorum ama kesinlikle bir işbirlikçi var. Çünkü bu tür bombalı eylemler çoğu zaman daha ses getiren alışveriş merkezlerinde ya da metro istasyonlarında yapılır, ülkenin hem içerden hem de dışarıdan sarsılması sağlanırdı. Bu iş için seçilen yerler merter ve Bahçelievler bu iki durak, güvenlik halkasının en zayıf yeri olması sebebi ile ve en önemli sebebi ise minibüs hatlarının en yoğun olduğu yerler itibari ile planlanmış olabilir. Biz de biliyoruz ki İstanbul’da minibüs hatlarına görünmez olarak Tagaylar sahip.Bu patlamanın ardından E-5 te minibüsler kalksın tasarısı kabul edilmedi. Ve şu anda halen üzerlerinde çalışılmakta. İnsanların çoğu bu tür toplu taşıma araçlarından uzak durarak daha az insanlı olan minibüs ya da kısa mesafe ise taksileri tercih etmeye başladılar. Gerçekten amacına ulaşan bir bomba oldu.” Dedi Tuğrul, bir yandan da ayakta kahvesi ile dolaşıyordu.
Berkant yorgun halde koltuğuna gömülmüş vaziyette Tuğrul’u diniyordu. Hakan, Çaka’nın yanında yer bulmuş Tuğrul’un konuşmasını pür dikkat dinliyordu. Gerçekten zor bir iş ile karşı karşıyaydılar.
-“ Bu araba eylemleri daha ne kadar sürecek sence Tuğrul “ dedi Çaka soğuk ses tonuyla.
-“ Araba eylemleri alt görevlilerimiz sayesinde biraz kontrol altına alınmaya başlandı. Şüpheli kişilerin telefon konuşmaları dinlenemiyor, kısa vadeli telsiz kullanıyorlar. Bu yüzden frekansları saptamak imkansız. İstanbul’da güvenliği sağlayabiliriz ama özellikle doğu bölgelerde birimlerimiz yetersiz. Her an dikkatli olunmak durumunda. Her sokağa kamera yerleştirmek çok güç. Örgütün hakim olduğu sitede, gençlere eylemlerin devam ettirilmesi gerektiği açık açık belirtiliyor. Ama daha uzun süreceğinin kanısında değilim. Yakmak için benzin gerek, istasyonlara şüpheli olanlara verilmemesi, verilenlerin de nüfus cüzdan fotokopilerinin alınmasını istedik. Araç sahiplerinde de bu kontroller yapılacaktır. Böylece yavaş yavaş bu eylemler de son bulacak. Tabi Tagaylar ile örgütün bağlantısı apaçık ortada, bu eylemler bittiğinde yeni eylemler gelir gelmez bilemeyiz. Belki de araba yerine artık 80 li yıllardaki eylemlere başlayacaklardır. “ dedi Tuğrul düşünceli halde.
-“ Yani orman yangınları “ dedi Berkant
-“ Evet orman yangınları yapabilirler. Hem böylece bu işlerden rant da sağlıyorlar. Dağda ise kamp merkezi yapıyorlar, şehirde ise kaçak villa dikiyorlar. Tabi ki gene bir mafya-örgüt ilişkisi olduğu ortada. Şimdi Tagaylara geri dönelim. Berkant ne zaman kumara bekliyor seni Adil”
-“ Her an gel dedi duydun o anda zaten yanımdaydın. Bu bomba olayları bitti, bu ara beraber gideriz. Masaya beraber otururuz. Sen sürekli kaybedeceksin. Ve ben sürekli kazanacağım. Böylece Adil safının içine biraz su serpilmiş olur. Ben tek masaya oturursam, adamın donuna kadar alırım. Sonra adı Donsuz Tagay olur. “ dedi Berkant yerinden kalkarak sigarasını yaktı.
-“Sizin şimdiki harekatınız ne türde olacak Çaka ve Hakan “ diye sordu Tuğrul.
Çaka koltuğundan iyice dikleşerek konuşmaya başladı.
-“ Şemsi’nin kaçırılmadıklarını öğrenince biraz rahatlarlar. Ama dükkana girip çocuğu aldığımızda, Hakan sanıyorum ki üç tezgaha dinleme cihazı koydu. Artık ne zamana kadar bulurlarsa bizim için o kadar zaman kardır. Aldığımız çocuğu da şimdiye öldürmüşlerdir, sadece şunu anladık ki Şemsi, Adil için önemli birisi değil. Çünkü Adil’in kurduğu bu dilencilik sektöründe her an bir tane adam bulunabilir. Belki bulunması zor, güvenilmesi zor bir olay ama bulunur. Dilencileri bitirmek için insanların vicdanına girmek gerekir ki bu da imkansız. Sırf Beyazıt’tan günde beş milyon civarı insan geçiyordur. Bunlardan yüz bin tanesi bir dilenciye 1 ytl atsa, ayda inanılmaz rakam eder. Birçok dilenciye sahipler. Hakan ile yol boyunca en az yirmiye yakın dilenci gördük. Hepsinin tasması, arkasındaki sahiplerinde. Onların tasmaları da Şemsi’ye uzanır. Şemsi de Adil’in köpeği zaten. Dilencilerden aldıkları para ile uyuşturucu alıyorlar ve bundan inanılmaz gelir elde ediyorlar. Kısacası dilencilikten kazandıklarını, uyuşturucu ticaretinde kullanıyorlar. Ve gerçekten takdir edilir bir sistem kurmuşlar. Rusya’da bu tip çete sistemine “merdiven” sistemi denirdi. Basamak basamak zirveye ulaşıyorlar. Dilencilikten, uyuşturucuya gidiyor para, ordan kazanılan da ailenin kasasına. İyi iş gerçekten. Hakan’ın bir planı vardı bana uygun bakalım size uygun mu” diyerek köşesine tekrar yaslandı Çaka.
Şimdi Hakan konuşmaya başlıyordu.
-“ Çaka’nın da dediği gibi gerçekten iyi sistem kurmuşlar. Bizim yapacağımız iş gerçekten çok basit ama ülkede neden uygunlanmıyor bunu anlayamadım. Bir dilencinin aylık getireceği para 3,000 ytl ‘yi bulur. Bunun 2,000 ini zaten Adil alır. Yani dilencilere geriye 1,000 ytl kalır. 1,000 ytl maaşlı birileri olarak düşünelim dilencileri. Ne bir tatillerei var ne de zaman dilimleri. Günde en az 10 saat yolda duruyorlardır. Ayakta ya da oturarak. Biz Beyazıt’tan, Aksaray’dan, Eminönü, Topkapı bu tip semtlerden toplayabildiğimiz kadar dilenciyi toplayacağız. Karakollara dilekçe ile bizim saptadığımız yerleri karakollara bildirirsin. Topladığımız dilencilere devlet aylık olarak 1,000 ytl maaş verecek. Eğer devletten izin çıkmazsa bu operasyon için biz birimimizin hazinesinden sırf bu Tagayların bitene dek onlara maaş verebiliriz. Hem de şu an ki yaşam standartları altında iş imkanı vererek. Örneğin adam sakat değil, bunu işçi görevlerinde ya da yeteneğine uygun bir görevde barındırabiliriz. O parayla zaten kendine bir ev tutacak kadar paraya sahip olacaktır. Sakat olanları ise istihbarat birimlerinde kullanabiliriz. Bu semtlerden hariç olan yerlerdeki dilencileri takip için. Ben, Irak’ta iken bu tip istihbaratlar ile birçok Türk Ailesi’ni kurtardım. Dilenciler böylece Tagaylardan ayrılacak ve uyuşturucuyu elde edecek geliri bulamayacaklar. Kısacası kollarını kesmiş olacağız. Sakallarını değil “ dedi Hakan konuşmasını bitirerek.
-“ Güzel , yetkili birimlere gereken faksları çekeceğim. Fikir güzel “ dedi Tuğrul.
Toplantı bittikten sonra Berkant’ın teklifi üzerine ( Akşama hazırlık diye kandırdı diğerlerini) dünyanın en ünlü oyunlarından birisi olan Texas Hold’em Pokerini oynadılar. Hakan, Berkant’ı biraz zorlasa da o da en sonunda 100 ytl sini bırakmak zorunda kaldı.
Tagayların evinin en üst katında şu an toplantı yapılıyordu. Ailenin reisi Sami Tagay, birkaç basın mensubunun cevaplarını yanıtlıyordu. Çünkü 2007 yılının en iyi iş adamı Sami Tagay seçilmişti.
Geniş, yüksek tavanlı, boğaza manzaralı odanın içerisinde beş tane basın mensubu kameramanlar araçları ile hazır beklemekteydi. Sami Tagay ise yaşlı kırışık olan yüzünü düzeltmeye çalışıyordu. Çok sert bir yüzü olmamasına rağmen herkes tarafından korkulan birisi idi. Konuşması yavaş fakat akıcı haldeydi. Basın mensuplarının sorularını sakince oturarak cevaplıyordu.
-“ Sayın Tagay, siz kuyumculuk sanayisinde bir dev kuruluşsunuz. Bunun ilk adımları nasıl atıldı? Bilmeyen gazete okuyucularımız için bir kez daha açıklar mısınız? “ dedi gözlüklü bir bayan basın görevlisi. Sami Tagay’a doğru kayıt cihazını tutuyordu.
-“ Geçen günlerde kaybettiğimiz değerli iş adamı Vitali Hakko, Ağustos 1925 yıllarında Atatürk’ün halka, fes yerine şapka tanıtılmasından ve halkın nabzını ölçmesinden durumu sezerek, Taksim-Beyoğlun’daki tekstil dükkanında binlerce şapka yaparak deposunda gizledi. Şapkanın ülkede çok tutacağını ve kanun olacağını o andan itibaren sezmişti. Nitekim 25 Kasım 1925’te Şapka Kanunu çıkarılarak, halkın şapka takması kanun haline getirildi. Daha tekstil dükkanları yeni yeni şapka üretmeye başladığında, Vitali Hakko, şapkalarını piyasaya sürdü ve bir anda ‘tekel’ yani tek satıcı durumuna geldi. buradan çok büyük gelirler elde etti. Ve dükkanlarını zincirler haline getirmeye başladı. Gelelim bize, biz de Tagay ailesi olarak 50 li yıllarda altının ülkemizde bir yastık altı dar günlerin ilacı olmasından daha başka bir yerde yani takı sanayisinde kullanılacağını görerek tasarımlar ile piyasaya takı şeklinde sürerek tekel durumunda büyük kazançlar elde ettik. Günümüze kadar da bu şekil geldi. Şu anda ülkemizde ve yurtdışında bu yüzden çok saygı duyulan bir şirketiz. “ dedi Sami Tagay. Diğer soruları bekliyordu
-“ Oğullarınız ne işler yapıyor? Üç tane oğlunuz var “
-“ En büyük oğlum Adil, Kapalıçarşı’da emlak dükkanına sahip. Dükkanların emlak işleri ile uğraşıyor. Kendisi bu görkemli şeylerden uzak kalmak istedi. Ortanca oğlum Selçuk, şirketimizin avukatlarından birisi. En küçük oğlum Hazar ise şirketimizin lojistik bölümünde...” diyerek konuşmasını sürdürüyordu Sami Tagay.
Kapının eşiğinde Adil ile Selçuk yan yana toplantının bitmesini bekliyordu.
-“ Hazarı lojistik bölümünden sorumlu tuttu. Yalan da değil, minibüs hattı çekiyor “ dedi Adil pis pis sırıtarak.
-“ Hazar iyi iş becerdi. Bomba herkesin yararına oldu. Kumarhane işini de ayarladım. Tüm şartlarda anlaştık. Kara para aklayacağımız bir yer daha almış olacağız. Sen yavaş yavaş kumarhane müdürlerini seçmeye başlasan iyi olacak.” Dedi Selçuk, Adil’e.
- “ Ben kumarhane müdürünü, beni pokerde yenen adamı yaparım. Böyle bir şey olmayacağı için kumarhane müdürsüz kalır. Güvendiğim adamlardan birisini paravan olarak yollarım. Poker dedim de aklıma geldi. Bugün Emlak ofisinde gece poker var. Birkaç safın donuna kadar alacağım. Hem de şüphelendiğin adamlarla oynayacağım. Tuğrul gelecek dövdürdüğün adam. Gel istersen “ dedi Adil.
-“ Hım o zaman gelip bir görelim. Bazı yeteneklerimi kullanmam gerekebilir. Sadece ailemizin bildiği yetenekleri “ dedi Selçuk. Yüzünde sinsi bir gülümseme oluştu….