Şimdi Ara

Mehmet Ali Birand'ın suskunluk ortamında hiçe sayılan yazısı...

Daha Fazla
Bu Konudaki Kullanıcılar: Daha Az
1 Misafir - 1 Masaüstü
5 sn
36
Cevap
0
Favori
1.292
Tıklama
Daha Fazla
İstatistik
  • Konu İstatistikleri Yükleniyor
0 oy
Öne Çıkar
Sayfa: 12
Sayfaya Git
Git
sonraki
Giriş
Mesaj
  •  Mehmet Ali Birand'ın suskunluk ortamında hiçe sayılan yazısı...
    Dağa çıkışları durduramadıkça...

    Hemen hergün TV ve gazetelerimizde Silahlı Kuvvetlerimizin PKK'ya karşı mücadelede kazandığı başarılar, uzun uzun anlatılıyor. Ancak asıl önemli olanın, dağdakileri indirmekten fazla, dağa çıkışları engellemek olduğunu unutuyoruz. O zaman da, kamuoyunda hayal kırıklığı yaratıyoruz.


    Bugün sizlere belki hoşunuza gitmeyecek bazı gerçeklerden söz edeceğim. Kızmadan önce lütfen biran için, haklı mıyım haksız mıyım düşünün, ondan sonra tepki gösterin.



    Türk Silahlı Kuvvetleri, aylardan beri PKK'ya karşı sürekli operasyonlar düzenliyor. Öncelerinde Kuzey Irak sınırı ve Kandil'e yönelik bombardımanlar, ardından da orta çaplı kara harekatları gerçekleştirildi. Şu sıralarda da, sınırın hem Türkiye, hem de Kuzey Irak tarafında bu mücadele sürüyor.



    Amacı, dağlardaki teröristi aşağı indirmek ve Türkiye'ye geçişlerini engellemek.



    Hemen hergün TV'lerinizde, medyanızda bu mücadelenin haberlerini izliyorsunuz.



    Hayatını tehlikeye atarak bizi korumaya çalışan askerlerimizle övünüyoruz. Övünmekte de çok haklıyız. Ancak bazen öylesine abartıyoruz ki, kamuoyunun güvenini sarsacak başlıklar atıyoruz.



    Son birkaç aydaki yayınlara bakın yeter.



    Öyle sloganlar ve öyle haberlerle ortaya çıkıyoruz ki, işin ciddiyeti bozuluyor.



    Her hafta mutlaka bir “PKK dağıldı” ve “panik” havasından söz ediyoruz. Kaçan liderler, öldürülen komuta kademesi ve abartılı ölü rakamları. Bunları alt alta koyduğunuzda, birde bakıyorsunuz, PKK'nın neredeyse tüm mevcudu öldürülmüş. Oysa, adamlar hala etrafta dolaşabiliyor, askerimizi şehit edebiliyor.



    Medya'nın bu yaklaşımı, TSK'ya moral vermek adına sergileniyor. Oysa, tam aksine kamuoyundaki güvenin azalmasına neden oluyoruz.



    Bunca abartı, bunca dev slogan toplumu yoruyor. TSK'ya da moral vermiyor. Gereksiz bir erozyona yol açıyoruz.



    Özetlemek gerekirse, kamuyounu haberdar eden makamlar da, bizler de daha dikkatli hareket etmek zorundayız.

    Yukarda yazdıklarım, PKK terörüyle ilgili madalyonun bir yanı. Bunun bir de öbür yanı var.



    BARİ DAĞA ÇIKIŞI DURDURALIM...



    Eminim hatırlayacaksınız, bir süre önce Kara Kuvvetleri Komutanı Org. İlker Başbuğ, asıl soruna parmak basmıştı.



    Dağ'a çıkışı durduramazsak, PKK'yı yok edemeyeceğimize dikkat çekmişti. Bunu gerçekleştirmek için dağ yollarına mayın döşemekten söz etmemişti.



    Asker teröristle son derece başarılı bir mücadele yürütüyor. Terörizme mücadele ise sadece askerin görevi değil.



    Siyasetçiler artık işin kolayına kaçarak PKK'yı askere havale etmekten vazgeçmeli. Ekonomik sosyal kültürel alanlarda yeni adımlar atmalı.. Askerin dağlardaki başarısını kalıcı kılacak paketleri devreye sokmalı. PKK'ya katılımı engelleyecek cazip seçenekler yaratmalı..

    Gerçekten de, herşeyini bırakıp dağa çıkan genci ikna edemediğimiz sürece, PKK yaşamaya devam edecektir.



    Her şeyden önce, bir durup düşünelim.



    Gencecik adam niye gidiyor?



    Bölgenin koşullarını bilenler, bu soruya çok kolaylıkla “neden gitmesinler?” diye yanıt verebilirler.



    İş yok...



    Gelecek yok... Fakirlik diz boyu...



    Bir de itilip katılma var...



    Bütün bu koşullar, gençlerin gözünde dağa çıkmayı cazip hale getiriyor.



    İstediğimiz kadar asker yığalım... İstediğimiz kadar operasyon yapalım... Hatta isterseniz Kuzey Irak'ı istila edelim.



    Dağa çıkışı ve PKK'ya katılımın cazibesini yok edemediğimiz sürece hiçbir işe yaramaz.



    Medya'da büyük başlıklar atalım.



    PKK'nın dağılmak üzere olduğunu, panik içinde kaçıştıklarını yazalım, çizelim nafile...



    Sadece kendimizi aldatmış oluruz.



    Ankara'dakiler, askeriyle siyasetçisiyle başbaşa verip, çözüm için başka yöntemler düşünüp uygulamaya koyamadıkları sürece, sonuç alamayacağız.



    Bu konuda bütün suçu siyasetçiye de yüklemememiz gerekiyor. Zira, zaman zaman öyle dönemlerden geçiliyor ki, siyasetçinin attığı bazı adımlara her kesimden tepki geliyor.



    Zira herkesin kendine göre bir çözümü var.



    Bir türlü ortak politika oluşturamıyoruz. Herkesin kendi reçetesi var ve diğerinin reçetesine itiraz ediyor.



    O zamanda PKK, şu sıralarda olduğu gibi darbe yiyor, morali bozuluyor, psikolojik çöküntü yaşıyor, ancak bir süre sonra toparlanıyor. Kayıplarının yerine yenilerinin geldiğini görünce morali düzeliyor.



    Medya da bütün bu gerçekleri görüyor, biliyor, ancak hamaset ile üstünü örtmeye çalışıyor.



    Ancak, bilmemizde yarar var.



    Sadece kendi kendimizi aldatıyoruz.



    Boş yere insanlarımız ölüyor.



    Gereksiz kahramanlık öyküleriyle hiçbir yere varamayacağımızı artık görmemiz gerekiyor.

    Alıntı:http://hurarsiv.hurriyet.com.tr/goster/haber.aspx?id=9004131&yazarid=69


    ---------------------------------------------------------
    Radikal Gazetesi yazarı Hamza Aktan'ın yorumu:

    HAMZA AKTAN (Arşivi) Tartışma kültürünün olgunlaştığı bir ülkede, önemli mevkilerdeki insanların yaptığı itirafların yankı uyandırması ve beraberinde yeni özeleştiriler getirmesi beklenir. Türkiye’de ise işler böyle yürümüyor. Tıpkı Birand’ın yazısından sonra olduğu gibi...




    Eleştiri ve tartışma kültürünün olgunlaştığı bir ülkede, o ülkenin önemli mevkilerindeki insanlarının özeleştirileri veya itiraflarının yankı uyandırması, tartışmalar doğurması, beraberinde yeni özeleştiri veya bu mahiyette itiraflar getirmesi beklenir. Bu da o ülkenin esas gerçeklerinin, yani tahrifata uğramamış gerçeklerinin gün yüzüne çıkmasına olanak sağlar, toplumun ilgili konuda bir adım ilerlemesine kapı aralar.

    Türkiye’deki ‘özeleştiri kültürü’ ise böyle bir zincirlemeyle ilerlemiyor, kendine has bir ‘izlek’te hapsoluyor. Çok şeyler anlatan itiraflar, bunu dile getiren kişinin şahsi eksiği olarak kabul görüyor. Yahut, o kişi resmi tezin, genel geçer bilginin faydasına olmayacak bir özeleştiri ya da itirafta bulunuyorsa, bu durumda büyük ihtimalle zamanlamasını şaşırıp, hata işlemiş bir ‘saf’ veya başka ‘emel’ler peşindeki bir ‘hain’ gibi algılanıyor. Nihayet, özeleştiriyi yapan, yaptığıyla kalıyor. Dile gelen şey de örgütlenmiş bir suskunluğun içinde kaybolup gidiyor.

    Birand’ın örgütlenmiş suskunluğa kurban giden yazısı

    Gazeteci Mehmet Ali Birand’ın 23 Mayıs 2008 tarihli Posta gazetesindeki şaşırtıcı ve önemli yazısı da kaderi itibariyle örgütlenmiş suskunluğa kurban giden yazılardan biri olacak herhalde.

    “Dağa çıkışları durduramadıkça” başlıklı yazısına, “Bugün sizlere belki hoşunuza gitmeyecek bazı gerçeklerden söz edeceğim” sözleriyle başlayan Birand, hem meslektaşı gazetecilere hem de okuru ve izleyicisi durumundaki insanlara hitaben yazıyordu. Birand, gazeteciler olarak PKK ile ilgili haberleri gerçeğinden çok farklı bir şekilde aktardıklarını, yani bilinçli bir dezenformasyon ürettiklerini itiraf edip, bunun yarattığı sonuçlar üzerinden bir özeleştiri yapıyordu.

    Deneyimi ve becerisiyle nam salmış, ülkenin uzun yıllardır en popüler gazetecisi, şimdinin de en çok izlenen anchorman’i, ülkenin en önemli politik meselesini gerçeğinden çok farklı şekilde yansıttıklarını, dolayısıyla okuru ve izleyicileri yanılttıklarını olabilecek en açık haliyle anlatıyordu.

    “Son birkaç aydaki yayınlara bakın yeter” diyordu Birand; “Öyle sloganlar ve öyle haberlerle ortaya çıkıyoruz ki, işin ciddiyeti bozuluyor. Her hafta mutlaka bir ‘PKK dağıldı’ ve ‘panik’ havasından söz ediyoruz. Bunları alt alta koyduğunuzda, bir de bakıyorsunuz, PKK'nın neredeyse tüm mevcudu öldürülmüş. Oysa, adamlar hala etrafta dolaşabiliyor, askerimizi şehit edebiliyor. (...) Medya'nın bu yaklaşımı, TSK'ya moral vermek adına sergileniyor. Oysa, tam aksine kamuoyundaki güvenin azalmasına neden oluyoruz.”

    “Özetlemek gerekirse” diyordu Birand, “Medya da bütün bu gerçekleri görüyor, biliyor, ancak hamaset ile üstünü örtmeye çalışıyor. Ancak, bilmemizde yarar var. Sadece kendi kendimizi aldatıyoruz. Boş yere insanlarımız ölüyor. Gereksiz kahramanlık öyküleriyle hiçbir yere varamayacağımızı artık görmemiz gerekiyor.”

    Herhangi bir köşe yazısı değil

    Mehmet Ali Birand, bu itiraf ve özeleştirisini her ne kadar pragmatist bir temele dayandırarak yapsa da veya bundan güç alarak bunları kaleme alabildiği işaretini verse de söylediklerinin o günün herhangi bir köşe yazısı olarak algılanamayacağı, bunun bambaşka bir özellikte yazı olduğu ortada. Öyle ki, soğukkanlı davranmayıp söylemek gerekir; son bir kaç yılın en önemli medya olaylarından bir tanesi de bu yazının kendisi.

    Ancak tahmin edebileceğimiz sebeplerden, bu yazı örneğin muadil taraflardan, popüler anchorman ve gazetecilerden (örneğin Ali Kırca, Mehmet Barlas, ve bilumum haber spikeri ile gazetelerin yayın yönetmenlerinden) beraberinde yeni itiraf ve özeleştiriler getirmedi. Sözü söyleyen kişi ne derece popüler ve kayda değer biri olsa da bu gerçekleşmedi. Herhangi bir muhabir için doğal olarak haber değeri de taşıyan bu yazı, Kürt meselesine resmi tezin dışında bakan bir-iki yer dışında haber dahi yapılmadı.

    Can Dündar ile Rıdvan Akar’ın tam da 2007’nin ilk sınır ötesi harekatının tartışıldığı günlerde Milliyet gazetesinde yayınladıkları yazı dizisindeki ifadeler de aynı suskunluğa kurban gitmişti.

    Kıvrıkoğlu’nun Demirel’e söyledikleri

    “Çankaya'daki 'Şam Zirvesi'nin tutanakları” başlıklı yazı dizisinden, 1999’da dönemin Genelkurmay Başkanı Hüseyin Kıvrıkoğlu’nun Cumhurbaşkanı Süleyman Demirel’e söylediği çok önemli bir sözden haberdar olmuştuk. Kıvrıkoğlu, Abdullah Öcalan’ın Suriye’den çıkarılması için başlatılan siyasi ve askeri kampanyayla ilgili Demirel’e “Tabii burada basının kabahati aslında bizce çok fazla... Basın neredeyse bizim orada seferberlik ilan ettiğimizi, bütün birlikleri oraya kaydırdığımızı, birtakım işlere başladığımızı, terhisleri durdurduğumuzu ifade etti. Bunların hiçbiri yapılan işler değildi” diye yakınmıştı. Bir Genelkurmay başkanı, medyanın muharebesinden ürker hale gelmişti...

    İliştirilmiş (embedded) Amerikalı muhabirlerle dalga geçen Türk gazeteciler, o gazeteciler gibi fiziki olarak bile bulunmadıkları, dolayısıyla gözlemleyip duyumsayamadıkları askeri operasyon ve PKK eylemleriyle ilgili son derece heyecanlı ve inançlı bir yayın yapıyorlar. Uzun süredir tek haber kaynakları Genelkurmay’ın rutin ve birkaç cümleden ibaret açıklamalarından başka bir şey olmayan gazeteciler, hayali, özensiz ve basmakalıp metinler üreterek, esas gerçeği saklıyor, sanal bir gerçek örüyorlar. Birand’ın dediği gibi, onlar da bu gerçeğin farkındalar, ancak yine de yapıyorlar bunu.

    Medya 12 Eylül’ün ötesine geçemedi

    PKK ile mücadelede daha 80’lerin ortalarında TRT’de başlayan “Anadolu’dan Görünüm” ve “Perde Arkası” gibi operasyonel ve psikolojik harp amaçlı programların dili ve bakış açısının ötesine geçememiş, bunu denemekten aciz bir medyadan haber alıyoruz. Mehmet Ali Birand, muhtemeldir ki bu, gerçeği çarpıtma ve devletin yararına bir hale getirmek için binbir türlü yolu deneme çabasından yorulmuş ki, alışık olmadığımız bir ses yükseltiyor. Bu tür haberleri en heyecanlı sunan ve bundan en çok izleyici toplayan kişi olmasına rağmen yapıyor bunu.

    Kürt meselesinin bütün veçhelerinin hapsedildiği gerçek dışılık sarmalı, şimdiye kadar medya ayağında hep bir adım önde işledi. Oysa, bu sarmalı kıracak, ona yeni bir kanal açacak samimiyet ve ‘hakkaniyet inancına’ ihtiyacımız var. Birand gibi ‘celebrity’lerin sözlerini dahi, rahatımızı bozan bir gerçeğe işaret ediyor diye saklamaya çalışmadığımız bir samimiyet ve cesaret olmalı bu.

    Manzara iç karartıcı gibi görünse de önümüzde duranın şu olduğunu söyleyebiliriz artık: Gazeteciliğin mutfağındaki herkesin apaçık bildiği “gerçeği tahrif etme” çabası, bir meslek sırrı olarak daha fazla kalamayacak; 80’lerden bu yana birer birer ortaya çıkan Kürt meselesindeki gerçekler gibi ‘medya meselesi’ndeki gerçekler de açığa çıkacak.

    H. Aktan: Gazeteci



    < Bu mesaj bu kişi tarafından değiştirildi [cins] -- 31 Mayıs 2008; 1:35:31 >







  • Birileri hep öyle yazacaktır,
    Toplumumuz şundan İBARET oldukça:

    Askere gitmeden önceki sokak turlarında: "En büyük asker bizim asker!"
    ve
    Bir Şehit memleketinde getirilince: "Şehitler ölmez, vatan bölünmez!"

    Ve askerler ve siyasetçilerin siyaseti ve 200 yıllık resmi ideoloji sorguya çekilmedikçe...
  • sağolasın cins güzel yazılar
    medyamız deveye benziyor eğri büğrü
    buda millet olarak tepkisizliğimizden ve düşünme pratiğimiz olmamasından kaynaklanıyor
  • Bugün İzmir'de, İstanbul'da, Ankara'da yaşayan, faşist güdülerininde etkisiyle emperyalizmin bölücü etkinlikleri tuzağına düşmüş kürt kökenli bir Türk vatandaşı olsaydım, kendimden farklı olarak gördüğüm diğer Türklere sadece bana buralarda yaşama fırsatı verdikleri için minnettar olurdum. Zira eğer mezopotamya'da ayrı bir devlet olarak yaşıyor olarak bugünlere gelmiş olsa idim bugünkü gelişmişliğimin neresinde olabileceğimi sorgulardım. Din-Ağa feodalitesi içinde kullluktan vatandaşlığa ulaşıp ulaşamayacağımı sorgulardım.

    Yediğim çanağa pisletmek yerine;
    Benim kültürüm ne?
    Demokrasi benim neremde? diye sorgulamadan edemezdim.
  • quote:

    Orjinalden alıntı: lehrer35

    Bugün İzmir'de, İstanbul'da, Ankara'da yaşayan, faşist güdülerininde etkisiyle emperyalizmin bölücü etkinlikleri tuzağına düşmüş kürt kökenli bir Türk vatandaşı olsaydım, kendimden farklı olarak gördüğüm diğer Türklere sadece bana buralarda yaşama fırsatı verdikleri için minnettar olurdum. Zira eğer mezopotamya'da ayrı bir devlet olarak yaşıyor olarak bugünlere gelmiş olsa idim bugünkü gelişmişliğimin neresinde olabileceğimi sorgulardım. Din-Ağa feodalitesi içinde kullluktan vatandaşlığa ulaşıp ulaşamayacağımı sorgulardım.

    Yediğim çanağa pisletmek yerine;
    Benim kültürüm ne?
    Demokrasi benim neremde? diye sorgulamadan edemezdim.


    Sayın @lehrer35
    Size cevap vermemek "dilsiz şeytan" olmak oluyor, o yüzden düşüncelerinize yanıt vermek gerekiyor.
    En ağır nitelemenizden başlamak gerekiyor: "Yediği çanağa pisletmek!" ne demek!
    Bu deyimi, mevcut düzene başkaldıran kürtler için kullanmışsanız onların cevap hakkı onları ilgilendirir de,
    Eğer bir şekilde ülkemde hayatını sürdüren kürtleri kapsıyorsa sormak gerek:
    Kim kimin çanağını yalıyor?
    Alpaslan'ın ordusunun en önüne yerleştirilen alevi kürtler mi sizin çanağınızı yalayan?
    Çaldıran'dan beri tabağındaki yemeğini paylaşmaya Müslüman Kardeş Türk'ü davet edenler mi?
    Fatih'in hocası olan Irak'lı kürt Molla Gürâni hazretleri mi kâselis hâşa!
    Yavuz'a edeple bîat eden İdris-i Bitlisî'nin münevver Kürtleri mi?
    Ermenilerden sonra-Türklerden önce burada oturan bu ülkenin en eski yerleşik halkı mı?
    Yoksa ihanet eden arap unsur da dahil Türk'ün bağımsızlık savaşına katılan tek unsur olan Kürt mü?
    Ya da coğrafyasındaki petrol, ingilize, amerikana, araba peşkeş çekilen kürt mü?
    Kürtler Lozan ile 4 devlet arasında paylaşılmasaydı, Ortadoğu'nun en zengini olurdu,
    O zaman gelişmişliğin neresine gelebileceklerini birlikte görürdük...
    Emperyalist işgalden kurtulunca kardeşi yok sayan yüzyıllık zihniyete yazıklar olsun esas!
    Hem kimden kime yaşama fırsatı verilmiş de minnettar olunuyormuş sorarım,
    1923'den beri dili, kültürü, dini, mezhebi düzenin her aleti ile asimile edilmek istendiği halde mi minnet!!!
    Tunceli'de 1926 doğumlu bebek bırakmayan fikrin jetlerine ve bombalarına mı!
    10.000.000 insana "kuyruklu" diyen nebatilere mi!
    Demokrasiniz daha insanlara ana dilinde şaka yapma hakkını bile dün henüz kabul etti!
    (TRT'de kürtçe yayın kabul edildi-30 MAYIS 2008 günlü gazeteler)
    Minnet duyulacak biri varsa o da araplar altın bulmak için Afyonlu askerin barsaklarını deşerken,
    Efelerin harim-i ismetine tecavüz edip hamileleri süngü ile delen Yunan'a kurşun sıkan Şırnak'lıya minnet etmelisiniz.
    Çünkü o Şırnak'lı Tatarların evinde Atatürkün o minnet duygusunun kanıtları sergileniyor bilesiniz.
    Bizler hâla işin burasını aşamamışsak, Birand'lar daha çok yazar halimizi...
    Ve daha çok fidanlar vurulup tertemiz alnından yatar...




  • Sizin tepkinizde de görüldüğü gibi emperyalistlerin bölücü çalışmalarının etkisine girmemiş kürt bulmak samanlıkta iğne bulmaktan daha zor. Buna en yakın kürt kökenli arkadaşlarımda dahildir. Ben işini seven, sürekli okuyan ve araştıran bir tarih öğretmeniyim. Kürtlerin kökeni hakkında kimsenin net bir bilgiye sahip olmadığına kaniyim. Ancak görünen bir kesinlik var ki, Kürtler Mezopotamya orijinli olamazlar. Eğer Mezopotamya orijinli olsalardı dil ve kültür olarak daha gelişmiş olmaları gerekirdi. bkz. Farslar, Araplar, Ermeniler vb. Kürtler geç evrimleşmiş Orta Asya topluluklarından(biz onların tümüne Türk diyoruz) biri olmalıdırlar.

    Diğer yandan bugünkü birliktelikten en çok yararlananlar kürtlerdir. İllerin devlete verdikleri ile aldıkları karşılaştırılırsa tablo görülür. Ancak durumu bilen ve bununla yetinen/şükür eden kürt yok denecek kadar azdır. Osmanlı'dan gelen (Hicaz ve Kırım'dan sonra "salyanesiz" üç sancaktan biridir Diyar-ı Bekir!) "devlet versin" olgusu bugünde sürmektedir.

    Bunların ötesinde; töreleri, çağdaşa yaşama uyumları, demokrasi anlayışları ortada iken bana bunları "benim kimliğimi tanı" diye dayatmaları bardağı taşıran damla oluyor. Bu kadarına tahammül edilemiyor. Hangi kimliği tanımalıyız? Terörist kimliğimi? tecavüze uğrayan kadınları öldürme kimliğinimi? Kadına, çocuklara söz hakkı tanımama kimliğinimi? Çevreyi pisletme kimliğini mi? Kavgacı, gürültücü kimliği mi? Elbette hepsi öyle değil ama oranlara bakılınca bunlar net olarak görülür.

    Kürtler ayrılırsa diğer etnik unsurlar bundan çok zarar görmezler. Mübadele nedir bilmeleri ve hesaplarınıda buna göre yapmaları gerekir.



    < Bu mesaj bu kişi tarafından değiştirildi Guest -- 31 Mayıs 2008; 21:01:35 >




  • Bu tür yazılar, temenniler, laflar, güneydoğu paketleri ile 10 yıllar geçiyor.
    Artık yazılara, laflara vs. karnımız tok.
  • Yapay Zeka’dan İlgili Konular
    Daha Fazla Göster
  • MAB çok itici ve kurnaz birisi benim gözümde. Tamamen ortalığı karıştıracak haber peşinde içten içe bölücülük yaptığını düşünüyorum...
  • Türklerin Türklüğü sevmesi emperyalist etkilenme olmuyor da kürtler milliyetini sevince mi tuhaf oluyor?
    Size ve başkalarına mubah olan hamasetler kürtlere gelince mi günah oluyor?
    Doğrusu Kürtler henüz kendilerini var sayan bir zümre bulamadılar yeryüzünde.
    Bakın siz de yazınızda hemen Türklere eviriverdiniz onları.
    Kenan Evren de karda Türkler yürürken çıkan "kart-kurt" sesine benzetmişti,
    Kar sesinin ülkemize 50.000 ölüye mal olması buna en ağır cevap olmuştur.
    Haksızlığa elbette tepki vereceğiz. Milletini sevmek sünnettir. "Hubb-ul vatan min-el iman" diyen peygamber değil midir?
    Buna emperyalizmin etkisine girmişlik diyorsunuz ya, anadilini konuşmak istemek bölücülükten etkilenmek midir,
    Yoksa en temel insan hukukundan, temel hak ve hürriyetlerden bihaber mi olmaktır.
    O halde sabahtan akşama kadar mehter marşları çalmak; Ergenekon, Asena, Kızıl Elma, Turanizm, "Adriyatikten Çin'e" ne oluyor?
    Hem Kürtler isterse Türki dünyanın tavşan boyundan gelsinler; değişen ne!
    Onlar kendilerini ayrı ve farklı hissetmeleri, ayrı bir ulus duygusu içinde olmaları yetmez mi?
    Bunu, evveliyatı Türk olan Bulgarlar ve Macarlar için demiyorsunuz da müslüman kürdü eze eze neden cacık yaptınız.
    Daha çocuklarına anadilden isimler verilmeye izin verileli on yıl bile olmadı.
    El insaf... Böyle her etki, tepkisini doğurur, fitne yüzyıl sürer gider.
    Nitekim 1845 deki Bedirhani isyanlardan beri süren bu inkâr söylemidir.
    Bir de bir halkın tamamının kimliğini terörle örtüştürerek saptırıyorsunuz,
    Kimliğini bunların Atatürk ve İsmet Lozan'da "Kürt ve türklerin mümessilleriyiz" demişken sizin kimlik inkârınıza
    Diyecek bir şey bulamıyoruz çünkü branşınızı inkâr ederek geliyorsunuz.
    Öte yandan Kürt sancaklarını hem semeresiz göreceksiniz, hem de Batman petrolünü kana kana içeceksiniz,
    E düşün yakamızdan derler size o zaman, niye düşmüyorsunuz elalemin verimsiz illerinden!
    Zaten siz de son cümlenizde kürtlerin ayrılmasından diğer unsurların etkilenmeyeceğini buyurmuşken...




  • Türk kim sizce sn. Was? Bir tanım yapar mısınız?
  • [Cins] yoksunuz uzun zamandır? :)
  • Neden?
    Türkleri tanımlayark kürt sorununu çözeceğinizi mi sandınız.
    Siz İnsan Hakları Evrensel Bildirgesindeki Temel hak ve özgürlükleri söyler misiniz Sn @lehrer.
  • Sorun orada yatıyorda ondan.
    Anadoluda yaşayan, Başbakana göre 36, Almanlara göre 39 farklı etnik yapı var. Bunların hepsine birden TÜRK diyoruz. Anayasamızda da böyle. Kürtler hariç kimsenin Türklükle bir alıp veremediği yok.

    Bir başka topictede yazmıştım. Çok değil bundan 30-40 yıl önce kürtler kürtlüklerinden utanırlardı. Biz çocukken orada olduğunu bilmediğimiz bir kürt kökenli arkadaşımız için kürt kelimesini kullandığımızda bunu hakaret kabul edip ağladığına tanığım. Ne oldu da bu kadar yakın sürede utanılan/istenmeyen bir kimlik "beni tanı" noktasına geldi?

    Niye bir boşnak kökenli Türk Boşnaklığını ön plana çıkarma gereği duymuyor? Ya da diğerleri? Sadece Kürtler bunu duyuyor?
  • kar sesi 50 bin ölüye mal olmuşmuş!kardeşim pkk 78 yılında kurulmadımı.kurulduktan sonra o bölgedeki
    kendisine destek vermeyenlere baskı zulüm yapmadımı.kurşun sıktı o insanlara.80 öncesi demokratik haklar
    ne durumda idi.pkk teröre 84 yılındamı başladı.
    sırf kendisine destek vermedi diye çoluk çocuk kadın erkek yaşlı insanları ne zaman kim katletti.kimseye kökeninden dolayı ayrımcılık yapılmadı.demokratik gelişmenin eksikliklerinden dolayı
    herkes mağdur oldu.bir çok yasak 80 sonrası gelmedimi.
    ana dilini konuşamayan kim.
    ite kaka bir kürt sorunu yaratılmaya çalışıldığını görmüyormusunuz.
    ayrımcılığın ne olduğundan haberiniz yok.
    bu kaldırımda yürüme,otobüse binme,lokantada arka tarafta otur,bu okula çocuğunu gönderme.
    neden?çünkü sen şusun busun.
  • Ben 49 yaşındayım ve bugüne kadar kürtlüğünden kimsenin utandığını görmedim.
    Kendim de Kürtlükle ne iftihar ederim ne utanırım.
    İktidarların Köylerini boşaltarak Laleli'ye sürdüğü birkaç p..zevenk hariç, Kürt denince akla her zaman namus, sadakat ve mertlik gelir.
    Ulusal plânda ise elbette Türküz. Bugüne kadar bir kürdün "Ben Türküm" yerine "ben arabım" dediği görülmemiştir.
    1984'den beri ayrılıkçı örgütün yaptıkları bir yana,
    Aslında Kürtlerin kimseyle bir davası yok, tersine İktidarların kürtleri rahat bıraktığı yok!
    Ya diline, ya mezhebine karışılmıştır. "Şafii" kürtlere "vahşi" diyen insanlar gördük.
    Aleviliği tahkir malzemesi sanıp kürtlere "alevi" diyerek hakaret etmeyi düşünenler duyduk.
    Bakın siz öyle bir ulus olduğu düşüncesine dahi mütehammil değilsiniz. olmasa da önemli değil oysa...
    Önemli olan, kendini öyle sanan bir kimliğe saygı duymak, Kültürünü korumak, kurda kuşa yem etmemek idi.
    Cumhuriyetin bunu başaramadığını görüyoruz.




  • quote:

    Orjinalden alıntı: was
    Bakın siz öyle bir ulus olduğu düşüncesine dahi mütehammil değilsiniz. olmasa da önemli değil oysa...


    Yanılıyorsunuz. Herhangi bir kimlikle alıp veremediğim yok. Kimse kökenini tercih etme şansına sahip olmadı. Benim isyanım "hem kel hem fodulluğa".
    Hem yemeğe katkı sunmayacaksın hem yemeğin en has yerini isteyeceksin. Bu olmaz. Biz boşnak kökenliyiz. Ama evde sadece börekte etnik kökenimizin adı geçer. Kimbilir, belki de atalarımızın Avrupalılar tarafından uğradığı zararlar genlerimize işlemiş olarak bizi bu kadar duyarlı kılıyor bu konulara. Bu coğrafya hepimize yeter. Yeter ki birlik olup üretelim. Bu coğrafyada amaçları olan emperyalistlerin bizi birbirimize kırdırmasına izin vermeyelim.

    En temel insan hakkı "Yaşama hakkı"dır. Buna uymadan diğerlerine geçilemez.




  • quote:

    Orjinalden alıntı: serseri

    MAB çok itici ve kurnaz birisi benim gözümde. Tamamen ortalığı karıştıracak haber peşinde içten içe bölücülük yaptığını düşünüyorum...


    Zaten kendisi TRT'yi dolandırmaktan mahkum olmuş, cezadan kurtulmak için Belçika vatandaşlığına bile geçmişti. Youtube'de bebek katili Apoyla kahvaltı ederken görüntüsünü bulmak mümkün. Talabani'yi de övdüğünü hatırlarım. Şehitlerimiz için 5'ten fazla değilse haber yapmayalım dediği de söylenir.
  • Türklük, Kürtlük, Ermenilik, Rumluk vs...,

    Bunları tartışmak bile INSANLIKTAN ne kadar uzak!

    Insanların doğarken seçemeyecekleri bir özellikten dolayı yargılanması, bu sıfatlarına göre değerlendirilmeleri... Ne kadar utanç verici!
  • @lehrer35, aşağılama sınırını aşıp terbiyesizleşme kademesine yaklaştığını söylemem kimseye fayda sağlamayacak fakat kan basıncımı normale döndürmek adına söylemek zorunda kaldım. Mazur gör...
  • Sakin beyler.
  • 
Sayfa: 12
Sayfaya Git
Git
sonraki
- x
Bildirim
mesajınız kopyalandı (ctrl+v) yapıştırmak istediğiniz yere yapıştırabilirsiniz.