Zaman dediğimiz algı, aslında bir anı bir başka anla kıyaslama yöntemidir. Bunu bir örnekle açıklayabiliriz. Bir cisme vurduğumuzda bundan belirli bir ses çıkar. Aynı cisme beş dakika sonra vurduğumuzda yine bir ses çıkar. Kişi, birinci ses ile ikinci ses arasında bir süre olduğunu düşünür ve bu süreye "zaman" der. Oysa ikinci sesi duyduğu anda, birinci ses sadece zihnindeki bir hayalden ibarettir. Sadece hafızasında var olan bir bilgidir. Kişi, hafızasında olanı, yaşamakta olduğu anla kıyaslayarak zaman algısını elde eder. Eğer bu kıyas olmasa, zaman algısı da olmayacaktır.
Kısacası zaman, beyinde saklanan birtakım hayaller arasında kıyas yapılmasıyla var olmaktadır. Eğer bir insanın hafızası olmasa, beyni bu tür yorumlar yapmaz ve dolayısıyla zaman algısı da oluşmaz. Bir insanın "ben otuz yaşındayım" demesinin nedeni, beyninde söz konusu otuz yıla ait bazı bilgilerin biriktirilmiş olmasıdır. Eğer hafızası olmasa, ardında böyle bir zaman dilimi olduğunu düşünmeyecek, sadece yaşadığı tek bir "an" ile muhatap olacaktır.
Nobel ödüllü ünlü genetik profesörü ve düşünür François Jacob ise, Mümkünlerin Oyunu adlı kitabında zamanın geriye akışı ile ilgili şunları anlatır:
Tersinden gösterilen filmler, zamanın tersine doğru akacağı bir dünyanın neye benzeyeceğini tasarlamamıza imkan vermektedir. Sütün fincandaki kahveden ayrılacağı ve süt kabına ulaşmak için havaya fırlayacağı bir dünya; ışık demetlerinin bir kaynaktan fışkıracak yerde bir tuzağın (çekim merkezinin) içinde toplanmak üzere duvarlardan çıkacağı bir dünya; sayısız damlacıkların hayret verici işbirliğiyle suyun dışına doğru fırlatılan bir taşın bir insanın avucuna konmak için bir eğri boyunca zıplayacağı bir dünya. Ama zamanın tersine çevrildiği böyle bir dünyada, beynimizin süreçleri ve belleğimizin oluşması da aynı şekilde tersine çevrilmiş olacaktır. Geçmiş ve gelecek için de aynı şey olacaktır ve dünya tastamam bize göründüğü gibi görünecektir.33
Beynimiz belirli bir sıralama yöntemine alıştığı için şu anda dünya üstte anlatıldığı gibi işlememekte ve zamanın hep ileri aktığını düşünmekteyiz. Oysa bu, beynimizin içinde verilen bir karardır ve dolayısıyla tamamen izafidir. Gerçekte zamanın nasıl aktığını ya da akıp akmadığını asla bilemeyiz. Bu da zamanın mutlak bir gerçek olmadığını, sadece bir algı biçimi olduğunu gösterir. Zamanın göreceliği, rüyada çok açık bir biçimde yaşanır. Rüyada gördüklerimizi saatler sürmüş gibi hissetsek de, gerçekte herşey birkaç dakika hatta birkaç saniye sürmüştür.
Zamanın göreceliği, bilimsel yöntemle de ortaya konmuş somut bir gerçektir. Einstein'ın Genel Görecelik kuramı ortaya koymaktadır ki zamanın hızı, bir cismin hızına ve çekim merkezine uzaklığına göre değişmektedir. Hız arttıkça zaman kısalmakta, sıkışmakta; daha ağır daha yavaş işleyerek sanki "durma" noktasına yaklaşmaktadır.
Bunu Einstein'ın bir örneği ile açıklayalım. Bu örneğe göre aynı yaştaki ikizlerden biri Dünya'da kalırken, diğeri ışık hızına yakın bir hızda uzay yolcuğuna çıkar. Uzaya çıkan kişi, geri döndüğünde ikiz kardeşini kendisinden çok daha yaşlı bulacaktır. Bunun nedeni uzayda seyahat eden kardeş için zamanın daha yavaş akmasıdır. Aynı örnek bir baba ve oğul için de düşünülebilir; "eğer babanın yaşı 27, oğlunun yaşı 3 olsa, 30 dünya senesi sonra baba dünyaya döndüğünde oğul 33 yaşında, baba ise 30 yaşında olacaktır.
''Zaman dediğimiz algı, aslında bir anı bir başka anla kıyaslama yöntemidir. Bunu bir örnekle açıklayabiliriz. Bir cisme vurduğumuzda bundan belirli bir ses çıkar. Aynı cisme beş dakika sonra vurduğumuzda yine bir ses çıkar. Kişi, birinci ses ile ikinci ses arasında bir süre olduğunu düşünür ve bu süreye "zaman" der. Oysa ikinci sesi duyduğu anda, birinci ses sadece zihnindeki bir hayalden ibarettir. Sadece hafızasında var olan bir bilgidir. Kişi, hafızasında olanı, yaşamakta olduğu anla kıyaslayarak zaman algısını elde eder. Eğer bu kıyas olmasa, zaman algısı da olmayacaktır. '''
gecmis sadece bizim hafizamizda biriktirdigimiz anilardan ve algiladiklarimizdan ibarettir... gecmis diye birsey yoktur. aslinda akmakta olan sadece simdiki andir. ve o herzaman taptaze ve yepyenidir. eger gecmiste ve gelecekte yasamayi birakirsak bu zamansizliktir. var olan sadece simdiki andir. asil gercek olan, der felsefe.
nilay anlaşıyoruz senle... şimdinin gücü kadar önem verdiğim bişe yok şu hayatta, ama tam uygulamayı beceremedimhala. geçmişimden kolay sıyrılıyorum, 5 dakkalık bunalım dediim gibi, ama bazı yapılacakları geleceğe sallamak biraz var heralde özeleştiri yapmak gerekirse...
simdinin gücü diye bir kitap var bilirmisin onu?
tabi bilirim çok önce okudum. Eckhart Tolle'undu. lisedeyken okumuştum ozamanlar bu şekil kitaplara merak sarmıştım. sınırsız gğç çok etkilemitirç beni bu konuda... anthony robbinsin kitabı...
konusu ne kitabin
''gecmis sadece bizim hafizamizda biriktirdigimiz anilardan ve algiladiklarimizdan ibarettir... gecmis diye birsey yoktur. aslinda akmakta olan sadece simdiki andir. ve o herzaman taptaze ve yepyenidir. eger gecmiste ve gelecekte yasamayi birakirsak bu zamansizliktir. var olan sadece simdiki andir. asil gercek olan, der felsefe. ''
özet olarak bu yazdiklarima benzer seyler..ben kitabin baslarindayim henüz.
sınırsız güç te anthony robbins. bi avukat bu adam benim hatırladıım kadarıylşa ama berbat bi hayatı vardı ama çok sağlam yönetemleri var biliç altına ve beyine dair bitanesini yazcam
Bu gibi konularla ilgilenenlere "Kelebek Etkisi" isimli filmi izlemelerini tavsiye ederim. Ancak beyin yardımıyla zamnda yolculuk gene de pek olağan gibi görünmüyor
kelebek etkisinide izledim şimdinin öenmi ordada güzel vurgulanmıiş. sınırsı gücü anlatıodum bitane yöntem çok hoşuma giderdi, basit belki komik ama işe yaradı. kafanızdaki pisliklerden böyle bi kocaman yay hayal ediyorsunuz tüm çöpleri fırlatı veriyorsunuz böle bişedi...
denedinmi bu yay isini:=)
quote:
Orjinalden alıntı: mikal
Zaman dediğimiz algı, aslında bir anı bir başka anla kıyaslama yöntemidir. Bunu bir örnekle açıklayabiliriz. Bir cisme vurduğumuzda bundan belirli bir ses çıkar. Aynı cisme beş dakika sonra vurduğumuzda yine bir ses çıkar. Kişi, birinci ses ile ikinci ses arasında bir süre olduğunu düşünür ve bu süreye "zaman" der. Oysa ikinci sesi duyduğu anda, birinci ses sadece zihnindeki bir hayalden ibarettir. Sadece hafızasında var olan bir bilgidir. Kişi, hafızasında olanı, yaşamakta olduğu anla kıyaslayarak zaman algısını elde eder. Eğer bu kıyas olmasa, zaman algısı da olmayacaktır.
Kısacası zaman, beyinde saklanan birtakım hayaller arasında kıyas yapılmasıyla var olmaktadır. Eğer bir insanın hafızası olmasa, beyni bu tür yorumlar yapmaz ve dolayısıyla zaman algısı da oluşmaz. Bir insanın "ben otuz yaşındayım" demesinin nedeni, beyninde söz konusu otuz yıla ait bazı bilgilerin biriktirilmiş olmasıdır. Eğer hafızası olmasa, ardında böyle bir zaman dilimi olduğunu düşünmeyecek, sadece yaşadığı tek bir "an" ile muhatap olacaktır.
Nobel ödüllü ünlü genetik profesörü ve düşünür François Jacob ise, Mümkünlerin Oyunu adlı kitabında zamanın geriye akışı ile ilgili şunları anlatır:
Tersinden gösterilen filmler, zamanın tersine doğru akacağı bir dünyanın neye benzeyeceğini tasarlamamıza imkan vermektedir. Sütün fincandaki kahveden ayrılacağı ve süt kabına ulaşmak için havaya fırlayacağı bir dünya; ışık demetlerinin bir kaynaktan fışkıracak yerde bir tuzağın (çekim merkezinin) içinde toplanmak üzere duvarlardan çıkacağı bir dünya; sayısız damlacıkların hayret verici işbirliğiyle suyun dışına doğru fırlatılan bir taşın bir insanın avucuna konmak için bir eğri boyunca zıplayacağı bir dünya. Ama zamanın tersine çevrildiği böyle bir dünyada, beynimizin süreçleri ve belleğimizin oluşması da aynı şekilde tersine çevrilmiş olacaktır. Geçmiş ve gelecek için de aynı şey olacaktır ve dünya tastamam bize göründüğü gibi görünecektir.33
Beynimiz belirli bir sıralama yöntemine alıştığı için şu anda dünya üstte anlatıldığı gibi işlememekte ve zamanın hep ileri aktığını düşünmekteyiz. Oysa bu, beynimizin içinde verilen bir karardır ve dolayısıyla tamamen izafidir. Gerçekte zamanın nasıl aktığını ya da akıp akmadığını asla bilemeyiz. Bu da zamanın mutlak bir gerçek olmadığını, sadece bir algı biçimi olduğunu gösterir. Zamanın göreceliği, rüyada çok açık bir biçimde yaşanır. Rüyada gördüklerimizi saatler sürmüş gibi hissetsek de, gerçekte herşey birkaç dakika hatta birkaç saniye sürmüştür.
Zamanın göreceliği, bilimsel yöntemle de ortaya konmuş somut bir gerçektir. Einstein'ın Genel Görecelik kuramı ortaya koymaktadır ki zamanın hızı, bir cismin hızına ve çekim merkezine uzaklığına göre değişmektedir. Hız arttıkça zaman kısalmakta, sıkışmakta; daha ağır daha yavaş işleyerek sanki "durma" noktasına yaklaşmaktadır.
Bunu Einstein'ın bir örneği ile açıklayalım. Bu örneğe göre aynı yaştaki ikizlerden biri Dünya'da kalırken, diğeri ışık hızına yakın bir hızda uzay yolcuğuna çıkar. Uzaya çıkan kişi, geri döndüğünde ikiz kardeşini kendisinden çok daha yaşlı bulacaktır. Bunun nedeni uzayda seyahat eden kardeş için zamanın daha yavaş akmasıdır. Aynı örnek bir baba ve oğul için de düşünülebilir; "eğer babanın yaşı 27, oğlunun yaşı 3 olsa, 30 dünya senesi sonra baba dünyaya döndüğünde oğul 33 yaşında, baba ise 30 yaşında olacaktır.
Peki ya yaşlanan hücrelerimize ne demeli.Bunları nasıl açıklayabiliriz?Kır düşen saçları?Yoksa tüm bunlarda yaşlılığı algılamanın bir sonucu mu?O halde her zaman genç kalacağımızı düşünüp bunu algılamaya çalışırsak genç mi kalacağız?Peki gücümüz dışındaki güçlerin yaşlanışına ne demeli?Ömrü tükenmiş olan bir yıldızın kaymaması için ne yapılmalı?Öyle yıldızların hafızaları yok ama görevini tamamlayınca gitmesi gereken yeri biliyor.Kim bilir belki hücrelerimizin, akan suyun, uçuşan bulutların da birer hafızası vardır.
trackfind,
sen maddenin zamanla iliskisinden bahsediyorsun. madde sonsuz degil, ama varolus sonsuz.
quote:
Orjinalden alıntı: nil ay
denedinmi bu yay isini:=)
denedim benim çok işime yaradı. bunu sadece bilinçli bi şekilde düüşündüğün kötrü şeyleri atma olarak anlama. bu bilinçaltında senin farketmediklerini atma yöntemi. ben belli zaman aralığında, bir çöpçü olurum ıslık çalarak bilinçaltımda dolaşırım. toplarım tüm pislikleri, bildimi bilmedimi, sade saf beyazı yaratana kadar, uçurumun köşesine yığarım. ve yayı sonuna kadar çekerim. heycanlanırım kopcak diye, böyle daha gerçekçi oluyor, sonra uçtu gitti...
ewet madde de sonsuz değil. bir başlangıcı var; Big Bang. ve dünya kuralları gereği, her başlangıcın bir sonu var. zaten bilim adamları genişlemekte olan evrenin bir noktada geriye döneceğini yani tekrar içe çekileceğini söylüyorlar. yani bu da evrenin sonu olmuş oluyor heralde. ama bunun dışında asıl demek istediğim, mesela zamanın aslında var olmadığını sadece herkese göre değişen bir algı olduğunu konuştuk ya, peki madde var mıdır? bugun bilimadamlarının bu konuda ciddi mesajları var. mesela rüyalarda da madde var, ama gözlerimiz kapalı ve uyur halde olmamaıza rağmen rüyadaki tüm maddeyi algılıyoruz, görüyoruz, hissediyoruz, hatta duyguları bile yaşıyoruz. yani bu bir nevi gözlerine alet takıp herşeyi 3 boyutlu algulatan oyunlara benziyor. rüyamızda ruhumuza görüntüler izlettiriliyor. peki gerçek dediğimiz dünyada da böyleyse? rüyada biri gelse, bak senin bu gördüklerin gerçek değil dese, o insanın aklından şüphe ederiz. olur mu, baksana dokunuyorum, hissediyorum deriz. matrix filmini hatırlayın. dünyadaki yaşadıklarımızdan da bir gün aynen rüyadan olduğu gibi uyandırılırsak?
Bakın şimdi olay şu; Zaman kendisini bıraktığı etkiler ile hissettirir, bu etkiler olmaz ise zaman da olmaz...Zamanın etkileri ise her yöne yayılır yani bir çizgi halinde yayılmaz... Teorik olarak zaman hızlandırılıp yavaşlatılabilir , hatta neredeyse durdurulabilir ama asla sıfır noktasına durdurulamaz, ve de geriye doğru işlemez yani eksi olamaz. İşte bu nedenle geleceğe gidilebilir ama geçmişe gidilemez.
zaman yavaşlatılır dediğin, yani uzaydaki farklı zaman hızını mı kastediyorsun bir de rüyalar hakkında ne diyorsunuz? nerde yaşanıyor rüya? başka bi soru daha: karanlık yerde görüntü olur mu?
yeni mesaja git
Yeni mesajları sizin için sürekli kontrol ediyoruz, bir mesaj yazılırsa otomatik yükleyeceğiz.Bir Daha Gösterme