Lise zamanları. Ergenliğin en içten yaşandığı zamanlar. Sanata, edebiyata takmışım. Tabi birtakım objektif travmatik "kanon" olaylar gerçekleşmiş. Yirmilerin ortasının az ötesindeyim, hala boğuşuyorum bunlarla. Lise 2'de felsefeye ilk adımı nihilizmle atmışım, tam bir DH'liye yakışacağı üzere. Hayata karşı tuttuğum yası, nefreti sanatsal bir şekilde ifade etmeye çalışıp, felsefe demişim. Yorumlar tahmin edeceğiniz gibi gelmiş. Beş paragraflık bir yazıya gelen "Burası konu dışı kardeş millet karı kız konusu açar biz de onlara gireriz" yorumuna çok güldüm. Yazıların hepsini okuyan insanlar da çıkmış, minnettarım onlara, zamanlarını ayırdıkları için. Ergenlik buhranı denmiş, zamanla geçer denmiş, ne içtiysen bize de ver denmiş. Maalesef geçmedi. Hala neden veya ne için yaşadığımı bilmiyorum. İşin daha kötüsü, çoğu hissimi kaybettim. Senelerce kullandığım ilaçların katkısı olmadı değil buna. Aynı buhran sadece farklı kıyafetlerle hala burada. Büyük bir değişim yaşamışım, neredeyse 180 derece. Lise vaktinde sanat, edebiyat, estetik diye ölen ben, mühendis, pragmatist, taş kalpli, güzellik ve sanat algısını yitirmiş birisi oldu. Bir cümle hikaye, roman, şiir okumadım yıllardır. Heykele bakınca mermerin fiyatını düşünür, bir tabloya bakınca sahip olmak isteyebileceğim sahte bir statü sembolü görür oldum. Lisedeki halim bunu hayal edemezdi herhalde. Çok yalnızım. Gerçek bir bağlantı hissedebileceğim hiç kimseye sahip değilim. Hayatımın hiçbir amacı yok, sadece rasyonel olarak bana en çok fayda getirebilecek şeyleri seçip uyguluyorum. Para kazandım, kazanmaya devam ediyorum. Beni mutlu edeceğini zannediyordum, etmiyor. Şimdi yıllık kazancımı artırmaya çalışıyorum, belki bir üst seviyede atladığım bir şey vardır. Filmler, diziler, insanlar, müzik, tecrübeler, hepsi aynı. Ben de hep aynıyım, yeni hiçbir bir şey yok, robot gibiyim. Acı yok, mutluluk yok, amaç yok, ilham yok, anlam yok, ana fikir yok. |
Bildirim