Şimdi Ara

BEYİN (kıymetini bilmediğimiz hazine)

Daha Fazla
Bu Konudaki Kullanıcılar: Daha Az
2 Misafir - 2 Masaüstü
5 sn
11
Cevap
0
Favori
912
Tıklama
Daha Fazla
İstatistik
  • Konu İstatistikleri Yükleniyor
0 oy
Öne Çıkar
Sayfa: 1
Giriş
Mesaj
  • Milyarlarca hücreden oluşan beyin, esas itibariyle bioelektrik enerji üretip, bunu dalga enerjiye çeviren ve kendisinde oluşan mânâları bir yandan RUH dediğimiz yapıya yükleyen ve diğer yandan da dışarıya yayan bir organik cihazdır.

    Esasen, beyin, bir yönüyle çeşitli frekanstaki dalgaları, kozmik ışınımı değerlendirerek, programı istikametinde yorumlayan değerlendirme mekanizmasıdır.

    Beyin, tek resmi çok parçalı olarak algılama aracıdır.



  • quote:

    Orjinalden alıntı: cengiz571

    Esasen, beyin, bir yönüyle çeşitli frekanstaki dalgaları, kozmik ışınımı değerlendirerek, programı istikametinde yorumlayan değerlendirme mekanizmasıdır.



    Biraz daha açabilir misin bunu?
  • Bohm ve Pribram'ın görüşleribirleşince , bilim dünyasından, yaşanılan boyuta yeni bir bakış açısı getirildi. Buna göre..
    Zaman ve mekân kavramlarının ötesinde, derindeki bir varlığın hükmünün, başka bir boyuttan gönderdiği projeksiyonların girişim frekanslarını, matematiksel olarak değerlendirerek, gördüğümüz yapılara dönüştürücüsü!." İdi

    BEYİN, “DALGA ANLAMLARI”BİLDİĞİMİZ BOYUTA TRANSFER EDEN
    MUAZZAM BİR CİHAZDIR!
    Bilelim ki, sesle duyduğumuz bir kelime, yapılan işin en son safhasıdır! Olay beyinde, o anda içten, yani kozmik boyuttan; veya kozmik âleme ait bir varlıktan gelen; ya da dıştan yani çevremizdeki algılamakta olduğumuz herhangi bir varlıktan gelen bir impalsla yani bir dalga ışınsal etki ile başlar.
    Bu gelen etki neticesinde, önce beynin biomanyetiği, sonra bioelektriği ve daha sonra da bioşimik yapısı tesir alır. Bioşimik yapı aldığı tesir ile kendisindeki verileri bir araya getirdikten sonra, çıkan neticeyi tekrar bioelektrik kata dönüştürerek, ilgili sinir sistemini uyarır ve hangi organla ilgili bir durum sözkonusu ise olayı ona aktarır. Ve biz, o organdan yansıyan bir eylem olarak, sonucu algılarız!.
    Yani esas olan, dışta algıladığımız ses, görüntü değil; bir üst boyutta cereyan eden dalga-bioelektrik-bioşimik üçlü sistemidir!.
    Şâyet, beynin bu ana çalışma sistemini kavrayabildiysek; anlayacağız ki, önemli olan, kelimenin harf dizilişinden oluşan lisan değil, kelimeleri meydana getiren frekans-titreşimdir!

    quote:

    Orjinalden alıntı: redstorm


    quote:

    Orjinalden alıntı: cengiz571

    Esasen, beyin, bir yönüyle çeşitli frekanstaki dalgaları, kozmik ışınımı değerlendirerek, programı istikametinde yorumlayan değerlendirme mekanizmasıdır.



    Biraz daha açabilir misin bunu?




  • Ya dostum ben bu konuları çok araştırdım ama sokağa çıkıp 2 dk dolaştıktan sonra bütün hevesin kaçıyor insanlar uykudalar ve ölene kadar da uyanamayacaklar ne yazıkki . Bu kadar mesafe katedip bi yerde takılı kalmak çok yoruyor insanı
  • madem ruh manevi bir şey, niye beden gibi maddi bir şeyin içinde duruyor. yani garip gelmiyor mu. soyut bir cismin, somut bir cismin içinde sıkışıp kalması.
  • ikiside ayrı bir varlık değilki ayrıca ikiside somut bulunduğun boyuta göre
    sadece boyut farkı dolayısıyla algılayamıyoruz
    vücudumuzda 5 duyu kapasitesinde olayları değerlendirdiği için hücrenin alt boyutları olan atom ve elektronları,ve dahi kuanklara 60 milyar defa büyüten mikroskoskobun lamıyla bakabilsek, o zaman ayrı ayrı varlıklar olmadığını, hatta daha ilerisi, dalgalardan oluşan holagramik tek bir yapıyla karşılacağız. beden boyutunda yaşadığımız ve bu kurallara göre şartlandığımız için, skalanın çok az bir kesimi algılayabiliyoruz. algılayamadıklarımızada yok hükmünü veriyoruz
    quote:

    Orjinalden alıntı: Lacrima

    madem ruh manevi bir şey, niye beden gibi maddi bir şeyin içinde duruyor. yani garip gelmiyor mu. soyut bir cismin, somut bir cismin içinde sıkışıp kalması.



    < Bu mesaj bu kişi tarafından değiştirildi cengiz571 -- 18 Kasım 2005, 17:42:57 >




  • .



    < Bu mesaj bu kişi tarafından değiştirildi cengiz571 -- 18 Kasım 2005, 17:42:16 >
  • Yapay Zeka’dan İlgili Konular
    OTO SERAMİK KAPLAMA FAYDALI MI?
    6 yıl önce açıldı
    Daha Fazla Göster
  • quote:

    Orjinalden alıntı: cengiz571

    ikiside ayrı bir varlık değilki ayrıca ikiside somut bulunduğun boyuta göre
    sadece boyut farkı dolayısıyla algılayamıyoruz
    vücudumuzda 5 duyu kapasitesinde olayları değerlendirdiği için hücrenin alt boyutları olan atom ve elektronları,ve dahi kuanklara 60 milyar defa büyüten mikroskoskobun lamıyla bakabilsek, o zaman ayrı ayrı varlıklar olmadığını, hatta daha ilerisi, dalgalardan oluşan holagramik tek bir yapıyla karşılacağız. beden boyutunda yaşadığımız ve bu kurallara göre şartlandığımız için, skalanın çok az bir kesimi algılayabiliyoruz. algılayamadıklarımızada yok hükmünü veriyoruz
    quote:

    Orjinalden alıntı: Lacrima

    madem ruh manevi bir şey, niye beden gibi maddi bir şeyin içinde duruyor. yani garip gelmiyor mu. soyut bir cismin, somut bir cismin içinde sıkışıp kalması.




    e böyle hüküm vermek, normal aslında.




  • beş duyunun isteklerine kontrol edebilsek beynimizi daha fazla bölümünü çalıştırarak skalanın biraz daha ilerisini algılayabiliriz

    biz kullanma kapasitemizi bir yerde kendimiz sınırlıyoruz. tıpkı doktorun bir Felçli bir insana yürüyebilirsin istersen çaba sarfedersen diyen kişinin; ben yürümem imkansız deyip kendini kilitlemesi gibi



    e böyle hüküm vermek, normal aslında.



    < Bu mesaj bu kişi tarafından değiştirildi cengiz571 -- 19 Kasım 2005, 12:48:07 >
  • ilk defa 18. yüzyılda Fransız Fourıer herhangi bir modelin ne kadar kompleks olursa olsun basit dalgalarla ifade edilebileceğini ve bu formların orijinal modele dönüştürülebileceğini metamatik olarak ispatlamıştı.
    Bunu tv kameralarının görüntüyü eloktromanyetik frekanslara, tv cihazının da bu frekansları tekrar görüntüye dönüştürmesi şeklinde örnekliyebiliriz. (Fourıer Transforms)

    1960 ve 70`lerde birçok araştırmacı görme sisteminin, dalgaların saniyede ne kadar salınım yaptığını saptayan bir frekans analizörü gibi çalıştığını ispatladıklarını Pribram'a söylediler; ve beynin bu işlemde holografik işlev yaptığı görüşüne vardılar.

    1976 da Berkeley'de, Russell ve Karen de Valois meseleyi keşfettiler.

    Görme merkezi üzerinde yaptıkları çalışmalarda bazı hücrelerin yatay çizgilerin algılanmasında, diğer bazı hücrelerin de dikey çizgilerin algılanmasında devreye girdiklerini buldular; karakter algılayıcı dedikleri çok özel hücrelerin bizim göresel olarak algıladığımız dünyayı gösterdiğini belirttiler.

    Deneyi ispatlamak için de Fourier denklemlerini kullanarak örnekleri dalga formlarına çevirdiler ve beyin hücrelerini kontrol ettiler. Buldukları, beyin hücrelerinin orijinal örneğe, değişik Fourier denklemlerine uygun tepki gösterdikleri idi.

    Sonuç, beynin görüntüleri Fourier denklemine uygun olarak dalgalara çevirerek algıladığı oldu!.

    Bu deneyler bir çok ülkede tekrarlandı, beynin holograf olarak çalıştığı henüz tam olarak ispatlanamasa da, bu yolda yeterli kanıt sağlandı.

    Böylece görme merkezinin, gördüğü değil; kendisine ulaşan frekanslara göre karar verdiği; ve buna göre de, diğer duyuların dahi araştırılması gerektiği ortaya çıktı!.

    Bu keşiften sonra Alman Herman Von Helmholtz, kulağın da frekans analizörü gibi çalıştığını buldu.

    Bekesy'in çalışmaları da derinin titreşim frekanslarına duyarlı olduğunu gösterdi.. Kokuların osmik frekans sistemi ile, hatta tat alma duyusunun da frekans analizi kanalıyla olduğunu gösteren deliller bulundu.

    Bekesy ayrıca deneklerin, titreşim frekanslarına Fourier Generasyonu denklemleri ile tepki verdiğini keşfetti.

    En heyecan verici deney ise 1930 larda Rus bilim adamı Nikolai Bernstein'a aitti.

    Bernstein siyah bir fon duvar önünde, siyahlar giymiş dansçıların, eklem yerlerine, beyaz noktalar koyarak filme aldı. Dansçılar dans ettiler, yürüdüler, zıpladılar, daktilo yazdılar, çivi çaktılar. Film banyo edildiğinde beyaz noktaların oluşturduğu kompleks ve akan bir hareket gözlendi.

    Bernstein bunları Fourier analizi ile inceledi ve dalga formlarına çevirdi.

    Şaşırtıcı olan daga formuna uygun olarak gelecek hareketin cm'nin oranları nispetinde tahmin edilmesiydi.

    Pribram bu deneyden, beynin hareketleri komple olarak algıladığını ve Fourier'e uygun olarak dalga formlarına çevirdiğini düşündü.

    Bu da öğrenmede, sistemin hızının önce bütünün algılanmasından olduğunu, tek tek parçaların birleşmesi ile olmadığını gösteriyordu.

    Bütün bunlardan hareketle şu sıralarda bilim, beynin fonksiyonlarının açıklanmasında, kesin olmasa da en iyi modelin "hologram" olduğunu kabul etmekte.

    Pribram 1970`lerde teorisinin doğruluğunu ispatlayacak yeterli delil elde etmişti. İlaveten beynin motor merkezlerinin belli bantlardaki frekanslara tepki verdiğini bulmuştu. Fakat onu rahatsız eden mesele, beynimizde görüntü değil de hologram oluşuyorsa neyin hologramı oluşuyordu?... Gerçek ne idi?..

    Örneklemek gerekirse bir masa etrafındaki topluluğun polaroid filmini çekip, resimde birbirlerine girmiş dalgalar yığını görseniz acaba hangisi gerçektir?

    Gözlemcinin gördüğü dünya mı?... Beynin algıladığı dalgalar mı?

    "Holografik beyin" modelinin mantıksal sonucu şu:

    Objektif gerçek diye gördüğümüz dağ, deniz, ağaçlar, evler, lambalar, fincanlar mevcut değil; veya en azından, bizim algıladığımız gibi mevcut değil!...

    Belki de mistiklerin, sufilerin asırlardır söyledigi gibi, gerçek, sadece bir hayal aleminde yaşadığımızdır; ve asıl olan dalgalardan meydana gelen bir senfoninin nağmeleridir. (Frequency Domain)

    Nöro-fizikçi Pribram, burada takıldı; konunun kendi dışında olduğunu düşünüp araştırınca da fizikçi David Bohm'un çalışmalarını buldu!..

    Böylece hem kendi sorusunun cevabını aldı, hem de "tüm evrenin hologram yapıya sahip oldoğunu" öğrendi.




  • beyin denen organımızda acı hissi asla olmaz diyelim kafa tasımızı açtık ve bir iğne batırdık asla acı hissetmeyiz.
  • 
Sayfa: 1
- x
Bildirim
mesajınız kopyalandı (ctrl+v) yapıştırmak istediğiniz yere yapıştırabilirsiniz.