Şimdi Ara

Bir kişiliğim yok

Bu Konudaki Kullanıcılar:
2 Misafir - 2 Masaüstü
5 sn
32
Cevap
8
Favori
6.595
Tıklama
Daha Fazla
İstatistik
  • Konu İstatistikleri Yükleniyor
1 oy
Öne Çıkar
Sayfa: 12
Sayfaya Git
Git
sonraki
Giriş
Mesaj
  • Buraya konu açmadan önce internette biraz araştırdım benim gibileri var mı diye, forumun birisinde birisi tam beni tarif etmiş o yüzden onu aynen yazıyorum buraya. Benim durumumu özetliyor

    herkese merhaba..yaşım ve cinsiyetim önemsiz. size kendi tuhaf hikayemi anlatacağım. amacım kendimi acındırmak ya da derdime çözüm buldurmak değil, sadece paylaşmak. böyle değişik psikolojik vakalar olduğunu göstermek. umarım ilginç bulur ve ilgilenirsiniz.

    kişilik, insandan insana farklılık gösterir. alışkanlıklar belki ama kişilik değişmez. değişmemelidir de. bir insanın el yazısı, imzası, hayata bakışı, başına gelen olayları yorumlaması hep kendine özgüdür. insan güçlükleri kişiliği ile yener. bir insan ne kadar kişiliğini kullanarak olayları değerlendiriyorsa deyim yerindeyse "kas gibi güçlendiriyorsa" o kadar hayatta başarılı olur. yoksa kendine yabancılaşır.

    benim tuhaf bir kişiliğim var. o da kişiliğimin olmaması. kendime çok yabancıyım. bir rengim, karakterim yok. bu ilginç durumu madde madde halinde anlatmaya çalışayım.

    -çocukluğumdan bu yana hep başkalarına özendim..mesela, ilkokuldayken bir arkadaşımın yazısı çok güzeldi. onun yazı stilini taklit ettim uzun süre. sınıf birincisi solak diye ben de sol elle yazmaya başladım..başka bir arkadaşımın jest ve hareketlerini taklit ettim. bende olmayan ve başkalarında gördüğüm meziyetleri hep kıskandım. yani hep bir başkalarına hayranlık, başkalarını beğenme duygusu ve "taklit" vardı içimde. kendi içime hiç girmedim. hiç kendimi tanımadım. hoş, kendi içimde fazla bir şey de yoktu. kendimi çok sıkıcı buluyordum. fiziksel olarak vasattım. başkaları hep konuşkan ve renkliydi. başkalarının notları hep daha yüksekti. süper esprileri hep onlar buluyordu. en güzel kıyafetler hep onlardaydı. başkalarının kişiliğini kopyalıyordum kendime. tabii ki üzerimde durmuyordu. bu sefer mutsuz olup, başka insanlara bakıyordum. işin ilginci, bu yaptıklarımın yanlış olduğunu da içten içe biliyordum.

    -dedim ya kişiliğim yok. daha doğrusu kendimi tanımıyorum. bir süre a iken başka bir süre b takılıyorum. "sen nasıl bir insansın" dediklerinde "valla sürekli değişiyorum" diyorum. giyim kuşamım değişiyor. hayata bakışım değişiyor. kişiliğim oturmadığımdan hep aynı kişi olamıyorum. mesela bir insan ile hoş sohbet ediyoruz ama ertesi gün onun yüzüne bile bakmıyorum. hep bir arayış değil bu yanlış anlaşılmasın. doğruyu bulmaya çalışmıyorum, sadece değişiyorum. sözgelimi, çevremden 10 insana kendimi tarif ettirsem, her biri hakkımda farklı şeyler söyleyecektir.


    - bakın mesela...bir ara sanatın bir dalı ile uğraştım. bu dalda kabiliyetli olduğumu biliyordum. ama bu yeteneğimi geliştirmek yerine "acaba başkaları nasıl yapmış" diye başkalarını taklit ettim. kendime hiç güvenmiyor ve inanmıyordum. halbuki kendi içime dönmem, yaptığım bu sanatı geliştirmem gerekiyordu. ama yapmadım. kendime inanmadım. o kadar güvensizdim ki "benim yaptıklarım iyi olamaz ki" diyordum. "diğerleri nasıl başarmış" diyordum. başkalarının tarzını üstüme giymeye çalışıyordum. olmayınca bu kez başka birine tapıyor, onun tarzını inceliyordum. bu başkalarını inceleyip durmam beni çok yordu ve bu sanatı bıraktım.. halbuki sanat özgünlük gerektirir. farklılık gerektirir. kendini bulman, bu yolculuğu yapman gerekir. bütün sanatçılar olgunluk çağlarında en iyi eserlerini vermemiş midir?


    -bir de insanları "memnun etme" huyum var. kişiğim olmadığından, olmayan bir şeye de saygı göstermedğimden oluyor bu..yani özsaygım da yok..biri benle küsecek, bana kırılacak diye ödüm kopuyor. bir insan "sen şöyle olumsuzsun" deyince o gün bitti benim için.."konuşmazsa konuşmasın, kendi kaybeder umurumda değil" diyemiyorum. biri bana bir konuda darıldıysa kendimde suç bulup, kendimi acımasızca eleştiriyorum. "hata kesin bendedir" diyorum. mesela yine öğrenciyken insanları lüzumsuz över, onlara sık sık hediyeler alırdım. durduk yerde gider yemek ısmarlardım. (ne kadar özsaygı küçültücü) bu iyilik-hediye durumları samimi değildi. bu davranışımın nedenini çözemedim. belki de kendimi insanlara "kişiliğimle" kabul ettiremeyeceğimi bildiğimden dolayı, milleti bu şekilde (hediye-övgü) memnun etmeye çalışıyordum. anlatılan fıkraları bilmemiş gibi yapıp gülüyordum. insanların anlattığı önemsiz şeyleri önemliymiş gibi dinliyordum. sırf ayıp olmasın, kırılmasın diye..... içimde hep bir "başkaları benden iyidir" duygusu var. dedim ya kendimi önemsiz ama başkalarını önemli görüyordum. mesela bir arkadaşımın evine giderken mutlaka ellerim dolu giderim. amacım onu hoşnut etmek. bu yaptığım görgü-nezaketten çok içten içe bir korku. "acaba elim boş gelirsem beni yadırgar mı" korkusu. "ne hediyesi canım kendimi getirdim işte " diye düşünemiyorum. o kadar da düşük özsaygım var, evet.

    -kendimi değersiz olarak gördüğümden ve bildiğimden dolayı, sosyal çevremde kendimi önemliymiş gibi gösterecek davranışlar sergiliyorum. birinden önemli bir haber aldıysam bunu en yakındakine büyük bir şeymiş gibi anlatıyorum. bir tür dedikodu gibi. bazen lafları çarpıtıp, sırf önemli bir şey söyleyen önemli bir insan gibi üçüncü kişilere anlatıyorum. tabii sonra iki kişi arasında ipler geriliyor. kendimi önemliymiş gibi gösterdiğim başka bir duygu da insanlara incir çekirdiği doldurmayan olaylardan dolayı lüzumsuz küsmek, tavır koymak. hani çok önemli biriyim ya(!). kendimi ağırdan satmaya çalışıyorum.

    -sözün özü, hayatta istediğim şeyler şuydu: sağlam bir kişilik. kendimi çok iyi tanımak. kendi tarzını oturtmak. kimsenin peşinden koşmamak. yani kendime özgü olmak. doğru bildiğini yapmak ve bu yoldan şaşmamak.







  • Kisiligini cevren etkiler onlar kisiliksizse sanada bulasir illaki cevrene bak kisiligini anla yani

    < Bu ileti mobil sürüm kullanılarak atıldı >
  • quote:

    Orijinalden alıntı: cntrl

    Kisiligini cevren etkiler onlar kisiliksizse sanada bulasir illaki cevrene bak kisiligini anla yani
    kişilik çevre ile alakalı değildir aslında kişinin özüdür . ben ortaokulda sadist gibi bişeydim insanların canını yakmakdan hoşlanırdım sonradan oturdum düşündüm acaba nasıl hissediyorlardır diye onların duygularını anlamaya çalıştım böylelikle kişiliğimi geliştirdim kendimi geliştirdim. hep başkalarından faydalanma gibi takıntım vardı zamanla aştım bunları, senin yapacağın şey ise psikolojik destek almak. bence insan içinde olanları değiştirebiliyor zamanla değişebiliyor
  • Insanlara kendını sevdırmek zorunda degılsın ıletısım kurmak zorundada degılsın ne yapmak ıstıyorsan nasıl davranmak ıstıyorsan oyle davran bırak gelmek ıstemeyen gelmesın.

    < Bu ileti mobil sürüm kullanılarak atıldı >
  • quote:

    Orijinalden alıntı: caporedattore

    Insanlara kendını sevdırmek zorunda degılsın ıletısım kurmak zorundada degılsın ne yapmak ıstıyorsan nasıl davranmak ıstıyorsan oyle davran bırak gelmek ıstemeyen gelmesın.

    İyide o işler öyle olmuyo işte.

    Kendimden biliyorum. Eğer kendini eğlendirmeyi beceremezse kimse onunla gelmez. Bir süre sonra yalnız kalır. Mutlaka bir iki alanda iyi bir bilgiye sahip olmak gerekiyor yalnız kalmamak için.

    Bu konuda yazılanlar bende de var bazıları. Zor bir durum. Param olsa ünlü psikologlardan yardım almak isterdim.
  • quote:

    Orijinalden alıntı: marmix

    quote:

    Orijinalden alıntı: caporedattore

    Insanlara kendını sevdırmek zorunda degılsın ıletısım kurmak zorundada degılsın ne yapmak ıstıyorsan nasıl davranmak ıstıyorsan oyle davran bırak gelmek ıstemeyen gelmesın.

    İyide o işler öyle olmuyo işte.

    Kendimden biliyorum. Eğer kendini eğlendirmeyi beceremezse kimse onunla gelmez. Bir süre sonra yalnız kalır. Mutlaka bir iki alanda iyi bir bilgiye sahip olmak gerekiyor yalnız kalmamak için.

    Bu konuda yazılanlar bende de var bazıları. Zor bir durum. Param olsa ünlü psikologlardan yardım almak isterdim.

    Alıntıları Göster
    İlginç bir konu.




  • Boş ver tamamını okumadım ama bende kşilikisizim 10 yıllık 20 tane arkadaşım vr ama sadece 2-3 tanesiyle zor sır payalşırım hiç kimseyle mesajlaşmam.SAygı kimse duymaz sadece korkanlar.
  • Yapay Zeka’dan İlgili Konular
    Duygularım Yok Gibi
    2 yıl önce açıldı
    Daha Fazla Göster
  • quote:

    Orijinalden alıntı: Eru İluva

    Buraya konu açmadan önce internette biraz araştırdım benim gibileri var mı diye, forumun birisinde birisi tam beni tarif etmiş o yüzden onu aynen yazıyorum buraya. Benim durumumu özetliyor

    herkese merhaba..yaşım ve cinsiyetim önemsiz. size kendi tuhaf hikayemi anlatacağım. amacım kendimi acındırmak ya da derdime çözüm buldurmak değil, sadece paylaşmak. böyle değişik psikolojik vakalar olduğunu göstermek. umarım ilginç bulur ve ilgilenirsiniz.

    kişilik, insandan insana farklılık gösterir. alışkanlıklar belki ama kişilik değişmez. değişmemelidir de. bir insanın el yazısı, imzası, hayata bakışı, başına gelen olayları yorumlaması hep kendine özgüdür. insan güçlükleri kişiliği ile yener. bir insan ne kadar kişiliğini kullanarak olayları değerlendiriyorsa deyim yerindeyse "kas gibi güçlendiriyorsa" o kadar hayatta başarılı olur. yoksa kendine yabancılaşır.

    benim tuhaf bir kişiliğim var. o da kişiliğimin olmaması. kendime çok yabancıyım. bir rengim, karakterim yok. bu ilginç durumu madde madde halinde anlatmaya çalışayım.

    -çocukluğumdan bu yana hep başkalarına özendim..mesela, ilkokuldayken bir arkadaşımın yazısı çok güzeldi. onun yazı stilini taklit ettim uzun süre. sınıf birincisi solak diye ben de sol elle yazmaya başladım..başka bir arkadaşımın jest ve hareketlerini taklit ettim. bende olmayan ve başkalarında gördüğüm meziyetleri hep kıskandım. yani hep bir başkalarına hayranlık, başkalarını beğenme duygusu ve "taklit" vardı içimde. kendi içime hiç girmedim. hiç kendimi tanımadım. hoş, kendi içimde fazla bir şey de yoktu. kendimi çok sıkıcı buluyordum. fiziksel olarak vasattım. başkaları hep konuşkan ve renkliydi. başkalarının notları hep daha yüksekti. süper esprileri hep onlar buluyordu. en güzel kıyafetler hep onlardaydı. başkalarının kişiliğini kopyalıyordum kendime. tabii ki üzerimde durmuyordu. bu sefer mutsuz olup, başka insanlara bakıyordum. işin ilginci, bu yaptıklarımın yanlış olduğunu da içten içe biliyordum.

    -dedim ya kişiliğim yok. daha doğrusu kendimi tanımıyorum. bir süre a iken başka bir süre b takılıyorum. "sen nasıl bir insansın" dediklerinde "valla sürekli değişiyorum" diyorum. giyim kuşamım değişiyor. hayata bakışım değişiyor. kişiliğim oturmadığımdan hep aynı kişi olamıyorum. mesela bir insan ile hoş sohbet ediyoruz ama ertesi gün onun yüzüne bile bakmıyorum. hep bir arayış değil bu yanlış anlaşılmasın. doğruyu bulmaya çalışmıyorum, sadece değişiyorum. sözgelimi, çevremden 10 insana kendimi tarif ettirsem, her biri hakkımda farklı şeyler söyleyecektir.


    - bakın mesela...bir ara sanatın bir dalı ile uğraştım. bu dalda kabiliyetli olduğumu biliyordum. ama bu yeteneğimi geliştirmek yerine "acaba başkaları nasıl yapmış" diye başkalarını taklit ettim. kendime hiç güvenmiyor ve inanmıyordum. halbuki kendi içime dönmem, yaptığım bu sanatı geliştirmem gerekiyordu. ama yapmadım. kendime inanmadım. o kadar güvensizdim ki "benim yaptıklarım iyi olamaz ki" diyordum. "diğerleri nasıl başarmış" diyordum. başkalarının tarzını üstüme giymeye çalışıyordum. olmayınca bu kez başka birine tapıyor, onun tarzını inceliyordum. bu başkalarını inceleyip durmam beni çok yordu ve bu sanatı bıraktım.. halbuki sanat özgünlük gerektirir. farklılık gerektirir. kendini bulman, bu yolculuğu yapman gerekir. bütün sanatçılar olgunluk çağlarında en iyi eserlerini vermemiş midir?


    -bir de insanları "memnun etme" huyum var. kişiğim olmadığından, olmayan bir şeye de saygı göstermedğimden oluyor bu..yani özsaygım da yok..biri benle küsecek, bana kırılacak diye ödüm kopuyor. bir insan "sen şöyle olumsuzsun" deyince o gün bitti benim için.."konuşmazsa konuşmasın, kendi kaybeder umurumda değil" diyemiyorum. biri bana bir konuda darıldıysa kendimde suç bulup, kendimi acımasızca eleştiriyorum. "hata kesin bendedir" diyorum. mesela yine öğrenciyken insanları lüzumsuz över, onlara sık sık hediyeler alırdım. durduk yerde gider yemek ısmarlardım. (ne kadar özsaygı küçültücü) bu iyilik-hediye durumları samimi değildi. bu davranışımın nedenini çözemedim. belki de kendimi insanlara "kişiliğimle" kabul ettiremeyeceğimi bildiğimden dolayı, milleti bu şekilde (hediye-övgü) memnun etmeye çalışıyordum. anlatılan fıkraları bilmemiş gibi yapıp gülüyordum. insanların anlattığı önemsiz şeyleri önemliymiş gibi dinliyordum. sırf ayıp olmasın, kırılmasın diye..... içimde hep bir "başkaları benden iyidir" duygusu var. dedim ya kendimi önemsiz ama başkalarını önemli görüyordum. mesela bir arkadaşımın evine giderken mutlaka ellerim dolu giderim. amacım onu hoşnut etmek. bu yaptığım görgü-nezaketten çok içten içe bir korku. "acaba elim boş gelirsem beni yadırgar mı" korkusu. "ne hediyesi canım kendimi getirdim işte " diye düşünemiyorum. o kadar da düşük özsaygım var, evet.

    -kendimi değersiz olarak gördüğümden ve bildiğimden dolayı, sosyal çevremde kendimi önemliymiş gibi gösterecek davranışlar sergiliyorum. birinden önemli bir haber aldıysam bunu en yakındakine büyük bir şeymiş gibi anlatıyorum. bir tür dedikodu gibi. bazen lafları çarpıtıp, sırf önemli bir şey söyleyen önemli bir insan gibi üçüncü kişilere anlatıyorum. tabii sonra iki kişi arasında ipler geriliyor. kendimi önemliymiş gibi gösterdiğim başka bir duygu da insanlara incir çekirdiği doldurmayan olaylardan dolayı lüzumsuz küsmek, tavır koymak. hani çok önemli biriyim ya(!). kendimi ağırdan satmaya çalışıyorum.

    -sözün özü, hayatta istediğim şeyler şuydu: sağlam bir kişilik. kendimi çok iyi tanımak. kendi tarzını oturtmak. kimsenin peşinden koşmamak. yani kendime özgü olmak. doğru bildiğini yapmak ve bu yoldan şaşmamak.

    evet o son dediği bende de var. kimseyle küs kalmayı sevmiyorum. bilhassa aynı ortamda yaşadığım insanlarsa. acayip derece huzursuz ediyor bu durum beni. millet tınlamıyor. nasıl başarıyorlar anlayamıyorum




  • quote:

    Orijinalden alıntı: MarenviaR

    quote:

    Orijinalden alıntı: Eru İluva

    Buraya konu açmadan önce internette biraz araştırdım benim gibileri var mı diye, forumun birisinde birisi tam beni tarif etmiş o yüzden onu aynen yazıyorum buraya. Benim durumumu özetliyor

    herkese merhaba..yaşım ve cinsiyetim önemsiz. size kendi tuhaf hikayemi anlatacağım. amacım kendimi acındırmak ya da derdime çözüm buldurmak değil, sadece paylaşmak. böyle değişik psikolojik vakalar olduğunu göstermek. umarım ilginç bulur ve ilgilenirsiniz.

    kişilik, insandan insana farklılık gösterir. alışkanlıklar belki ama kişilik değişmez. değişmemelidir de. bir insanın el yazısı, imzası, hayata bakışı, başına gelen olayları yorumlaması hep kendine özgüdür. insan güçlükleri kişiliği ile yener. bir insan ne kadar kişiliğini kullanarak olayları değerlendiriyorsa deyim yerindeyse "kas gibi güçlendiriyorsa" o kadar hayatta başarılı olur. yoksa kendine yabancılaşır.

    benim tuhaf bir kişiliğim var. o da kişiliğimin olmaması. kendime çok yabancıyım. bir rengim, karakterim yok. bu ilginç durumu madde madde halinde anlatmaya çalışayım.

    -çocukluğumdan bu yana hep başkalarına özendim..mesela, ilkokuldayken bir arkadaşımın yazısı çok güzeldi. onun yazı stilini taklit ettim uzun süre. sınıf birincisi solak diye ben de sol elle yazmaya başladım..başka bir arkadaşımın jest ve hareketlerini taklit ettim. bende olmayan ve başkalarında gördüğüm meziyetleri hep kıskandım. yani hep bir başkalarına hayranlık, başkalarını beğenme duygusu ve "taklit" vardı içimde. kendi içime hiç girmedim. hiç kendimi tanımadım. hoş, kendi içimde fazla bir şey de yoktu. kendimi çok sıkıcı buluyordum. fiziksel olarak vasattım. başkaları hep konuşkan ve renkliydi. başkalarının notları hep daha yüksekti. süper esprileri hep onlar buluyordu. en güzel kıyafetler hep onlardaydı. başkalarının kişiliğini kopyalıyordum kendime. tabii ki üzerimde durmuyordu. bu sefer mutsuz olup, başka insanlara bakıyordum. işin ilginci, bu yaptıklarımın yanlış olduğunu da içten içe biliyordum.

    -dedim ya kişiliğim yok. daha doğrusu kendimi tanımıyorum. bir süre a iken başka bir süre b takılıyorum. "sen nasıl bir insansın" dediklerinde "valla sürekli değişiyorum" diyorum. giyim kuşamım değişiyor. hayata bakışım değişiyor. kişiliğim oturmadığımdan hep aynı kişi olamıyorum. mesela bir insan ile hoş sohbet ediyoruz ama ertesi gün onun yüzüne bile bakmıyorum. hep bir arayış değil bu yanlış anlaşılmasın. doğruyu bulmaya çalışmıyorum, sadece değişiyorum. sözgelimi, çevremden 10 insana kendimi tarif ettirsem, her biri hakkımda farklı şeyler söyleyecektir.


    - bakın mesela...bir ara sanatın bir dalı ile uğraştım. bu dalda kabiliyetli olduğumu biliyordum. ama bu yeteneğimi geliştirmek yerine "acaba başkaları nasıl yapmış" diye başkalarını taklit ettim. kendime hiç güvenmiyor ve inanmıyordum. halbuki kendi içime dönmem, yaptığım bu sanatı geliştirmem gerekiyordu. ama yapmadım. kendime inanmadım. o kadar güvensizdim ki "benim yaptıklarım iyi olamaz ki" diyordum. "diğerleri nasıl başarmış" diyordum. başkalarının tarzını üstüme giymeye çalışıyordum. olmayınca bu kez başka birine tapıyor, onun tarzını inceliyordum. bu başkalarını inceleyip durmam beni çok yordu ve bu sanatı bıraktım.. halbuki sanat özgünlük gerektirir. farklılık gerektirir. kendini bulman, bu yolculuğu yapman gerekir. bütün sanatçılar olgunluk çağlarında en iyi eserlerini vermemiş midir?


    -bir de insanları "memnun etme" huyum var. kişiğim olmadığından, olmayan bir şeye de saygı göstermedğimden oluyor bu..yani özsaygım da yok..biri benle küsecek, bana kırılacak diye ödüm kopuyor. bir insan "sen şöyle olumsuzsun" deyince o gün bitti benim için.."konuşmazsa konuşmasın, kendi kaybeder umurumda değil" diyemiyorum. biri bana bir konuda darıldıysa kendimde suç bulup, kendimi acımasızca eleştiriyorum. "hata kesin bendedir" diyorum. mesela yine öğrenciyken insanları lüzumsuz över, onlara sık sık hediyeler alırdım. durduk yerde gider yemek ısmarlardım. (ne kadar özsaygı küçültücü) bu iyilik-hediye durumları samimi değildi. bu davranışımın nedenini çözemedim. belki de kendimi insanlara "kişiliğimle" kabul ettiremeyeceğimi bildiğimden dolayı, milleti bu şekilde (hediye-övgü) memnun etmeye çalışıyordum. anlatılan fıkraları bilmemiş gibi yapıp gülüyordum. insanların anlattığı önemsiz şeyleri önemliymiş gibi dinliyordum. sırf ayıp olmasın, kırılmasın diye..... içimde hep bir "başkaları benden iyidir" duygusu var. dedim ya kendimi önemsiz ama başkalarını önemli görüyordum. mesela bir arkadaşımın evine giderken mutlaka ellerim dolu giderim. amacım onu hoşnut etmek. bu yaptığım görgü-nezaketten çok içten içe bir korku. "acaba elim boş gelirsem beni yadırgar mı" korkusu. "ne hediyesi canım kendimi getirdim işte " diye düşünemiyorum. o kadar da düşük özsaygım var, evet.

    -kendimi değersiz olarak gördüğümden ve bildiğimden dolayı, sosyal çevremde kendimi önemliymiş gibi gösterecek davranışlar sergiliyorum. birinden önemli bir haber aldıysam bunu en yakındakine büyük bir şeymiş gibi anlatıyorum. bir tür dedikodu gibi. bazen lafları çarpıtıp, sırf önemli bir şey söyleyen önemli bir insan gibi üçüncü kişilere anlatıyorum. tabii sonra iki kişi arasında ipler geriliyor. kendimi önemliymiş gibi gösterdiğim başka bir duygu da insanlara incir çekirdiği doldurmayan olaylardan dolayı lüzumsuz küsmek, tavır koymak. hani çok önemli biriyim ya(!). kendimi ağırdan satmaya çalışıyorum.

    -sözün özü, hayatta istediğim şeyler şuydu: sağlam bir kişilik. kendimi çok iyi tanımak. kendi tarzını oturtmak. kimsenin peşinden koşmamak. yani kendime özgü olmak. doğru bildiğini yapmak ve bu yoldan şaşmamak.

    evet o son dediği bende de var. kimseyle küs kalmayı sevmiyorum. bilhassa aynı ortamda yaşadığım insanlarsa. acayip derece huzursuz ediyor bu durum beni. millet tınlamıyor. nasıl başarıyorlar anlayamıyorum
    hangi burç




  • Woody Allen'ın Zelig filmini tavsiye ederim.

    < Bu ileti tablet sürüm kullanılarak atıldı >
  • quote:

    Orijinalden alıntı: MarenviaR

    quote:

    Orijinalden alıntı: Eru İluva

    Buraya konu açmadan önce internette biraz araştırdım benim gibileri var mı diye, forumun birisinde birisi tam beni tarif etmiş o yüzden onu aynen yazıyorum buraya. Benim durumumu özetliyor

    herkese merhaba..yaşım ve cinsiyetim önemsiz. size kendi tuhaf hikayemi anlatacağım. amacım kendimi acındırmak ya da derdime çözüm buldurmak değil, sadece paylaşmak. böyle değişik psikolojik vakalar olduğunu göstermek. umarım ilginç bulur ve ilgilenirsiniz.

    kişilik, insandan insana farklılık gösterir. alışkanlıklar belki ama kişilik değişmez. değişmemelidir de. bir insanın el yazısı, imzası, hayata bakışı, başına gelen olayları yorumlaması hep kendine özgüdür. insan güçlükleri kişiliği ile yener. bir insan ne kadar kişiliğini kullanarak olayları değerlendiriyorsa deyim yerindeyse "kas gibi güçlendiriyorsa" o kadar hayatta başarılı olur. yoksa kendine yabancılaşır.

    benim tuhaf bir kişiliğim var. o da kişiliğimin olmaması. kendime çok yabancıyım. bir rengim, karakterim yok. bu ilginç durumu madde madde halinde anlatmaya çalışayım.

    -çocukluğumdan bu yana hep başkalarına özendim..mesela, ilkokuldayken bir arkadaşımın yazısı çok güzeldi. onun yazı stilini taklit ettim uzun süre. sınıf birincisi solak diye ben de sol elle yazmaya başladım..başka bir arkadaşımın jest ve hareketlerini taklit ettim. bende olmayan ve başkalarında gördüğüm meziyetleri hep kıskandım. yani hep bir başkalarına hayranlık, başkalarını beğenme duygusu ve "taklit" vardı içimde. kendi içime hiç girmedim. hiç kendimi tanımadım. hoş, kendi içimde fazla bir şey de yoktu. kendimi çok sıkıcı buluyordum. fiziksel olarak vasattım. başkaları hep konuşkan ve renkliydi. başkalarının notları hep daha yüksekti. süper esprileri hep onlar buluyordu. en güzel kıyafetler hep onlardaydı. başkalarının kişiliğini kopyalıyordum kendime. tabii ki üzerimde durmuyordu. bu sefer mutsuz olup, başka insanlara bakıyordum. işin ilginci, bu yaptıklarımın yanlış olduğunu da içten içe biliyordum.

    -dedim ya kişiliğim yok. daha doğrusu kendimi tanımıyorum. bir süre a iken başka bir süre b takılıyorum. "sen nasıl bir insansın" dediklerinde "valla sürekli değişiyorum" diyorum. giyim kuşamım değişiyor. hayata bakışım değişiyor. kişiliğim oturmadığımdan hep aynı kişi olamıyorum. mesela bir insan ile hoş sohbet ediyoruz ama ertesi gün onun yüzüne bile bakmıyorum. hep bir arayış değil bu yanlış anlaşılmasın. doğruyu bulmaya çalışmıyorum, sadece değişiyorum. sözgelimi, çevremden 10 insana kendimi tarif ettirsem, her biri hakkımda farklı şeyler söyleyecektir.


    - bakın mesela...bir ara sanatın bir dalı ile uğraştım. bu dalda kabiliyetli olduğumu biliyordum. ama bu yeteneğimi geliştirmek yerine "acaba başkaları nasıl yapmış" diye başkalarını taklit ettim. kendime hiç güvenmiyor ve inanmıyordum. halbuki kendi içime dönmem, yaptığım bu sanatı geliştirmem gerekiyordu. ama yapmadım. kendime inanmadım. o kadar güvensizdim ki "benim yaptıklarım iyi olamaz ki" diyordum. "diğerleri nasıl başarmış" diyordum. başkalarının tarzını üstüme giymeye çalışıyordum. olmayınca bu kez başka birine tapıyor, onun tarzını inceliyordum. bu başkalarını inceleyip durmam beni çok yordu ve bu sanatı bıraktım.. halbuki sanat özgünlük gerektirir. farklılık gerektirir. kendini bulman, bu yolculuğu yapman gerekir. bütün sanatçılar olgunluk çağlarında en iyi eserlerini vermemiş midir?


    -bir de insanları "memnun etme" huyum var. kişiğim olmadığından, olmayan bir şeye de saygı göstermedğimden oluyor bu..yani özsaygım da yok..biri benle küsecek, bana kırılacak diye ödüm kopuyor. bir insan "sen şöyle olumsuzsun" deyince o gün bitti benim için.."konuşmazsa konuşmasın, kendi kaybeder umurumda değil" diyemiyorum. biri bana bir konuda darıldıysa kendimde suç bulup, kendimi acımasızca eleştiriyorum. "hata kesin bendedir" diyorum. mesela yine öğrenciyken insanları lüzumsuz över, onlara sık sık hediyeler alırdım. durduk yerde gider yemek ısmarlardım. (ne kadar özsaygı küçültücü) bu iyilik-hediye durumları samimi değildi. bu davranışımın nedenini çözemedim. belki de kendimi insanlara "kişiliğimle" kabul ettiremeyeceğimi bildiğimden dolayı, milleti bu şekilde (hediye-övgü) memnun etmeye çalışıyordum. anlatılan fıkraları bilmemiş gibi yapıp gülüyordum. insanların anlattığı önemsiz şeyleri önemliymiş gibi dinliyordum. sırf ayıp olmasın, kırılmasın diye..... içimde hep bir "başkaları benden iyidir" duygusu var. dedim ya kendimi önemsiz ama başkalarını önemli görüyordum. mesela bir arkadaşımın evine giderken mutlaka ellerim dolu giderim. amacım onu hoşnut etmek. bu yaptığım görgü-nezaketten çok içten içe bir korku. "acaba elim boş gelirsem beni yadırgar mı" korkusu. "ne hediyesi canım kendimi getirdim işte " diye düşünemiyorum. o kadar da düşük özsaygım var, evet.

    -kendimi değersiz olarak gördüğümden ve bildiğimden dolayı, sosyal çevremde kendimi önemliymiş gibi gösterecek davranışlar sergiliyorum. birinden önemli bir haber aldıysam bunu en yakındakine büyük bir şeymiş gibi anlatıyorum. bir tür dedikodu gibi. bazen lafları çarpıtıp, sırf önemli bir şey söyleyen önemli bir insan gibi üçüncü kişilere anlatıyorum. tabii sonra iki kişi arasında ipler geriliyor. kendimi önemliymiş gibi gösterdiğim başka bir duygu da insanlara incir çekirdiği doldurmayan olaylardan dolayı lüzumsuz küsmek, tavır koymak. hani çok önemli biriyim ya(!). kendimi ağırdan satmaya çalışıyorum.

    -sözün özü, hayatta istediğim şeyler şuydu: sağlam bir kişilik. kendimi çok iyi tanımak. kendi tarzını oturtmak. kimsenin peşinden koşmamak. yani kendime özgü olmak. doğru bildiğini yapmak ve bu yoldan şaşmamak.

    evet o son dediği bende de var. kimseyle küs kalmayı sevmiyorum. bilhassa aynı ortamda yaşadığım insanlarsa. acayip derece huzursuz ediyor bu durum beni. millet tınlamıyor. nasıl başarıyorlar anlayamıyorum
     Bir kişiliğim yok




  • Ne yapıyorsun peki? İçine kapanık olmak bunlara bir sebep değil,sen ne yapıyorsun?

    < Bu ileti mini sürüm kullanılarak atıldı >
  • quote:

    Orijinalden alıntı: CH3COOCH2CH3

    kişilik çevre ile alakalı değildir aslında kişinin özüdür . ben ortaokulda sadist gibi bişeydim insanların canını yakmakdan hoşlanırdım sonradan oturdum düşündüm acaba nasıl hissediyorlardır diye onların duygularını anlamaya çalıştım böylelikle kişiliğimi geliştirdim kendimi geliştirdim. hep başkalarından faydalanma gibi takıntım vardı zamanla aştım bunları, senin yapacağın şey ise psikolojik destek almak. bence insan içinde olanları değiştirebiliyor zamanla değişebiliyor

    Kisilik buyudukce oturur zaten hocam sana zarar vermedilerse dusunursun ben neden Zarar veriyorum kendini duzeltirsin ama hep kafana biri vursaydi daha beter olurdun

    < Bu ileti mobil sürüm kullanılarak atıldı >
  • quote:

    Orijinalden alıntı: cntrl

    quote:

    Orijinalden alıntı: CH3COOCH2CH3

    kişilik çevre ile alakalı değildir aslında kişinin özüdür . ben ortaokulda sadist gibi bişeydim insanların canını yakmakdan hoşlanırdım sonradan oturdum düşündüm acaba nasıl hissediyorlardır diye onların duygularını anlamaya çalıştım böylelikle kişiliğimi geliştirdim kendimi geliştirdim. hep başkalarından faydalanma gibi takıntım vardı zamanla aştım bunları, senin yapacağın şey ise psikolojik destek almak. bence insan içinde olanları değiştirebiliyor zamanla değişebiliyor

    Kisilik buyudukce oturur zaten hocam sana zarar vermedilerse dusunursun ben neden Zarar veriyorum kendini duzeltirsin ama hep kafana biri vursaydi daha beter olurdun

    Alıntıları Göster
    şu birilerini memnun etme huyu bendede var aman hakkımda kötü düşünmesin acaba saçmaladım mı vs bunun sebebide çok düşünürüm ondan heralde bir kelimeyi söylemeden önce çok düşünmem ama söyledikden sonra 30 kere düşünür kendi kendime kuruntu yaparım yaş ilerledikçe yavaş yavaş aşmaya çalışıyorum




  • quote:

    Orijinalden alıntı: Fusion.

    şu birilerini memnun etme huyu bendede var aman hakkımda kötü düşünmesin acaba saçmaladım mı vs bunun sebebide çok düşünürüm ondan heralde bir kelimeyi söylemeden önce çok düşünmem ama söyledikden sonra 30 kere düşünür kendi kendime kuruntu yaparım yaş ilerledikçe yavaş yavaş aşmaya çalışıyorum

    Alıntıları Göster
    Bütün yeni bilgiler eski bilgilerin karışımından oluşur zaten.

    Siyah ve beyaz birleşir, gri oluşur. Gri siyah ve beyazdan ayrı bir renk değil midir?

    Sen de diğer kişilikleri birleştirip kendi kişiliğini kuracaksın, sen farklı bir kişi olmayacak mısın?




  • quote:

    Orijinalden alıntı: NuTeRX

    Bütün yeni bilgiler eski bilgilerin karışımından oluşur zaten.

    Siyah ve beyaz birleşir, gri oluşur. Gri siyah ve beyazdan ayrı bir renk değil midir?

    Sen de diğer kişilikleri birleştirip kendi kişiliğini kuracaksın, sen farklı bir kişi olmayacak mısın?


    27 yaşındayım, bu konudışı başlıkları içinde bir gence verilmiş en güzel nasihat budur diye düşünüyorum.

    Helal olsun birader...
  • Kendi içime hiç girmedim yazmışsın giremezsin tabi yardım lazım

    < Bu ileti mobil sürüm kullanılarak atıldı >
  • quote:

    Orijinalden alıntı: jocoba

    Kendi içime hiç girmedim yazmışsın giremezsin tabi yardım lazım
    Takip cevap lıcam sonra
  • quote:

    Orijinalden alıntı: Chromer

    Takip cevap lıcam sonra

    Alıntıları Göster



    aklıma bu video geldi..maksatım dalga geçmek değil :))




  • quote:

    Orijinalden alıntı: chewrim




    aklıma bu video geldi..maksatım dalga geçmek değil :))

    Alıntıları Göster
    herkesin yaşayabileceği duygular bunlar kişilik arayışı sonuçta 50 yaşında da olsan mutlaka bir kişilik oluşturmuş olacaksın emin ol




  • 
Sayfa: 12
Sayfaya Git
Git
sonraki
- x
Bildirim
mesajınız kopyalandı (ctrl+v) yapıştırmak istediğiniz yere yapıştırabilirsiniz.