Şimdi Ara

Diyarbakır şairleri

Daha Fazla
Bu Konudaki Kullanıcılar: Daha Az
2 Misafir - 2 Masaüstü
5 sn
3
Cevap
0
Favori
193
Tıklama
Daha Fazla
İstatistik
  • Konu İstatistikleri Yükleniyor
0 oy
Öne Çıkar
Sayfa: 1
Giriş
Mesaj
  • GİRÂN




    Acıyı sırtlanmak gözlerinde


    Küfeci sabiler gibi ıssız ayaz


    Katran kösnüler çarşısında


    Yüreğini kusan ciğersizler öldü


    Bir idam gibi gece ağır sessizlik




    Uzak bir ümit gibi doğdun


    Mayınlar döşenmiş olasılıklara


    Emperyal amerikan tenteneli


    Obez korseleri kafatasında


    Canavar patronlar da ölecek


    Kepaze yardakçılar da




    Kör kılınçlar gibi çaresizsen


    Kimsesizsen aç, susuz bir rüya gibi


    Kaldıysan devrimsiz, tütünsüz, üryan


    Hınçla sürdüysen çorak tarlasını umudun


    Saray vantriloklarını vurmak hakkındır




    Çeteci yoldaşlar uğurlardın


    Asit kuyularında erimemiş künyesi


    Gerilla hüznü kaplar kalbindeki Küba’yı


    Puroların bile bir anlamı vardır şimdi


    Bir mesajı vardır o yosma burjuvaya




    Şu dağlarda deşildi ceninler


    Neneler, bacılar kurşuna dizildiler


    Şu pervazda tecavüz edildi


    Mazlumların, gariplerin cesedine


    Dönüştü rütbeliler, iblislere




    Nahiyeler tutulmuş dört koldan


    Eşkaller adressiz, eşkıya tetikte


    Bakışlar namlu, bronşlar cinnet


    Minik elleri üşür aşiret kızlarının


    Bir idam gibi gece ağır sessizlik




    JİYÂNÂ




    Bereket İşhanında ihtiyar çocukluk


    Kadim anılar tutar elinden götürür


    Kavganın gözlerinden öperek




    Saçaklarda gök nehirleri, sur rengi


    Kongre zabıtları, manifesto bildirileri


    Kuşatma, şahına kadar pulat




    Ve çiğdemin toprağı paramparça edişi


    Hırçın telaş, örselenmiş üstelik




    Yine hangi sevdaya kuyulandın


    Yine gömleğinin düğmesi kabir kıyamet


    Fişlenmiş, atom gülleri




    Dinamit gamzesi yollar ökse çubuğu


    Erinmemiş serüven


    Henüz çiğnenmemiş tarih




    Kollar ardında bağlı


    Yiğitler kanar her yandan, yorgun süvari


    Hoyrat yelelerde bir hışım heves


    Asuri ve Keldani




    Yine hangi sevdaya kuyulandın


    Gömleğinin düğmesi kabir kıyamet


    Kevoklar kanatlanır buklelerinden




    Gün gelir, biter kara kahır


    Romantik burjuva solcuları


    Din tüccarı sağcılar ölür


    Kuşatma, şahına kadar pulat




    Boş kovanlarda heba gençlik


    Yeniden bulacak saadeti


    Kavganın gözlerinden öperek




    ZUHUR




    Şevlerde, zistan kasvetleri davudî


    Maşrık ve mağrib


    Çözülmüş sonsuz gözlerinde aşkın


    Sürgünler yaşamınla sevişirken


    Sokulmuş koynuna acı gülüşler


    Vurulmuş düşlerin


    Mojende ok bahçesi


    Hançerende hançerler


    Rûberû sevdamız




    Asit çukurlarında yiten fidanlara


    Yakılan köylerin hatırasına hasret


    Bir matem gibi saran yorgun geceyi


    Bu ağırbaşlı surlar


    Kardeş çocuklardır


    Yan yana, omuz omuza


    Süngülemez yâreni


    Dağlarımız delila


    Künyelerimiz dilan




    Uzun Mehmed’in yüreği kaplar Dicle’yi


    Yılmaz’ın zulme sıkılmış yumruğu


    Yeşerir kollarında emekçi zarokların


    Umudun Hevsel’i filizlenir


    Deniz kirlenmez lağım sularıyla


    İşkenceyle, kahpelikle boğuşan


    Elmaslar kirlenmez


    Düşmekle çamura




    Elbet çiçeklenir Mezopotamya bir gün


    Adaletle, cesaretle, sevdayla


    Dilsizler, dile gelir


    Susulanlar kusulur


    İşte intikam mevsimi


    Puşt yüreklerden


    Öc almak gerektir




    ROHAT




    Siyasi çengiler bırakmaz yakanı


    Sırtın maziye sıla, tüter cıgaran


    Raconların gül ırzına geçilmiş


    Mahallesiz caddelere dönülmüş


    Adı büyük aşk olmuş orospuluğun


    Kahpeye şeref olmuş


    Hayın namussuzluk




    Şimdi çeyiz sandıkları kan pınarı


    Ve irin nehridir oyalı yazmalar


    İhanetin mavzerine isyan türküsü


    Zırhına erlik çekiçidir saplanan


    Cengâverler, destanlar günüdür


    Seğmenler tayfundur taylarında


    Hey Karacadağlım


    İşte senin vaktindir




    Şimdi, şimdi ey Rohat


    Es esebildiğin kadar yüceltilere


    As asabildiğin kadar karanlıkları


    Vur vurabildiğin kadar alçakları


    Baharda, filizde, yazda, düştesin


    Teke tek dövüşte yenilmeyensin


    Kır kırabildiğin kadar


    Boğ boğabildiğincesi


    Zulüm ellerinde sönmek içindir


    Küfür, çerağında ölmek içindir




    Bırak depreşsin asi depremin


    Bırak sarsılsın dehşetle köpek yürek


    Gökçe canlar yoldaşındır


    Fedaî güller haldaşındır


    Kündeye getirmek senin işindir


    Hey şahid olsun ulu dağlar dumanı


    Arslanlar sırtlanlara


    Onurlu kıyamlar sarmaktadır




    HOZAN




    Kınalı külhanbeyleri


    Yanık efeler bağrı bu dağlar


    Zalime amansız


    Mazluma anne kucağı


    Bu dağlar bre


    Sarmaz iti, çakalı


    Dar gelir sığ heveslilere




    Karanlık hücrelerinde


    Kırgın arzın


    Şerefli bedenlerin çürür


    Sen ruhumuzsun


    Eğilmez hürriyet


    Sen koynumuzun


    Sıcak yüreği




    Firari, fişlenmiş


    Buruk savaşçıların


    Zulmün zindanlarında


    Şimdi kan ağlıyor




    Külhanî sazlarımız


    Sevdana kuyulanmış


    Yorgun şarjörlerimiz


    Mermine hasret


    Gel artık ey asil istiklal


    Gel ve doğrult


    Bizi aşkla yeniden




    Coplanmış yiğitlerin


    Hasretini çığırır bre


    Yankılanır paslı parmaklıklarda


    Tetikler ümitsizdir


    Gel artık gün senindir


    Filize su verir gibi


    Aşka umut aşıla




    LİLİYAR




    Işığı yeşerttik


    Geceyi çatlata çatlata


    Şahid Yıldız Dağları


    Şahid Amed Kalesi


    Bomba atar mermiler öldü


    Riyakâr gaz fişekleri


    Protez yargı süreci


    Kırıtan boşbakanlar hep öldü


    Doğduk kırgın dağlara


    Kuşatarak karanlığı


    Köylerimiz şen şimdi




    Cıvıldıyor gözleri


    Pırıldıyor argın yüreği


    Çağıldıyor nazenin


    Koşuyor sessizliği


    Uçuyor çocuksu


    Uçuyor yararcası feleğini


    Ceylansı zalım dilber


    Deşiyor çatal cevheri


    Nurlarla karaları


    Yüceyle alçakları


    Doğruyor fütursuz


    Doğruluyor canımız




    Devasa halaylarda


    Karanfiller iklimi serin


    Duldasız Liliyar


    Hey hey ah eyler beni


    Kalleşnikoflar önü ayaz


    Mazi silinmez kırağıda


    Nekrofili paşalar davul zurna


    Yakar güzellikleri


    Kavrulur bozkır


    Kurur çeşmeler


    Susar bahçemiz




    DİLEDA




    Cigom benim


    Mahzun ciğerim


    İki gözümün gülü


    İki gönlümün


    Közümün, özümün


    Ve sözümün


    Dağlarında bahar


    Hücrende perperoklar


    Hürriyet kadar




    Turnam öksüz


    Turnam gariban


    Tutsak kanatlarından


    Arda kalan


    Senin yorgun yüreğin


    Yüreğindir


    Maral maral göveren


    Ağlatan hançerleri




    Havar, havar yiğitler


    Cigom yitmiş ellere


    Cigom solmuş, sararmış


    Toprağın kor bağrında


    Susmuş mu


    Susamış mı


    Cigolar ağlamasın


    Dağlanmasın dayeler


    Gülünce gülüşelim


    Güllerle güle güle




    Gönlü kırıklarına


    Bir deva ver ey Hüda


    Yeşerelim sevdanla


    Yeşerelim kahırsız


    Yeşerip yeşerttikçe


    Kök salalım




    RONAHİ




    Eflâtun karanfiller verir Aras


    Hıncahınç yaşamak


    Gürbüz kızanlarına


    Körpe tomurcuklar salınır ekinde


    Cehennem göğüslerde asi boran


    Ciğerde iştiyak, çıldırasıya


    Çatlıyor kısrağın


    Kanıyor heyben


    Kanıyor dudakları dikenli demirin


    Sevdaya set çekmiş saygın çıyanlar


    Kurulmuş vadilerine haramî


    Görmemiş tarih böyle hayınlık


    Böyle maval aynazı


    Çekirge utanır istilasından




    Tendürek dağına sor yüceltileri


    Kato’ya, Cudi’ye, Karacadağ’a


    Harnupların irkinç hışırtısı


    Götürür hülyanı gidebildiği cana


    Çığlığın, akçakavaklar


    Çığlığın seyelan, külhani


    Bin yıllık asırlardan mahzun miras


    Fütursuz, ajitatör, Terme ormanı


    Umular figanında yeşerir


    Ronahi, yuvasıdır leylimin


    Barışın bağını, bahçesini büyütür




    82 burç, 82 destan


    Dayanmış içerden onca yıkıma


    Şarkın bülbülü şavkır Dicle’yi


    Şavkın, en karanlık yerimi okşar


    Türküsü başlar söylenemezlerin


    Kuyumuz yurt olanda


    Gözlerinin, gözlerinin nağmesi gelir


    Uzaktan, en uzaktan


    Ben sana Diyarbekir


    Sen bana masum Dersim




    BOTAN




    Namusun namlusunda göverdiler


    Eşit paylaşmanın lezzetine vurgun


    Onurlu partizanlar


    Bir ceylansı düşe beraber inandılar


    Kahpeliğe secde eden engereklerden


    Zamazingo puştlardan


    Kaşkaval kümelerin


    Pazarından, mezarından ırakta


    Kalemle, sahneyle, sazla, aşkla, silahla


    Dik durmanın kitabını yazdılar


    Bilekleri Yılmaz


    Yürekleri Kaya


    Vicdanları Arif


    İdrakleri Sezai


    Bir ceylansı düşe beraber aldandılar


    Canlarında azmin ve sabrın fişengi


    Kana kana içtiler sevgiliyi


    Sevdayla, düşle, umutla


    Yeşerdikçe yeşerttiler erliği


    Susmadılar susarcasına


    Tetikte şarjörün mahiri


    Alanlarda kavgasının çakırpençesi


    Mermisi mavzerinde


    Çıldırasıya tenha


    Yiğitler dökülür dağların sırtlarına


    İşte Ömer, diğeri Che


    Biri Ali, Castro öteki


    Kapital imansızın çöktüler gırtlağına


    Civanmert, cengaver


    Sıkılmış yumruklarla


    Özgürlüğün marşlarını dinlettiler


    Tanklara, füzelere kurşunlarıyla


    Cesaretin cesaretiydiler


    İhtilalcilerin bir mezarı bile yok tarihte


    Onlarsa tarihin haysiyeti


    Haysiyetin tarihi oldular




    ROZA




    Yoldular, soydular, kırıştılar


    İnsanı insanla yıktılar


    Aşna fişne iskandiller ağında


    Bıçkınları puluçlarla oydular




    Adındır, dudağımda asırlık


    Esrarına amade yalım


    Adındır, terk etmez, sıddık


    Vurur yumruğunu


    Sadrıma sadrıma


    Hücremin başkenti suskunluğun




    Gözlerin, yalın kılınç


    Gözlerin ıssız, kallavi


    Bir benim şimdi


    Firari sensizliğin belasında


    Bir benim tütsülü


    Voltalı ahrazlığa




    Şimdi yürek yorgun


    Virane, ıssız


    Ansızın yaşlanmış bir gecede


    Yaşlanmış canına kadar


    Orostopolluk


    Sırtlanca, sefil


    Yığınların tenhasında savrulmuş


    Yırtılmış bir hecede


    Kursağıma avazın gelmiş




    Sevmişem, şahidim dağlar


    Sevmişem Allah’ına kadar


    Ölünceye dek değil


    Ölümden sonra da


    Yeşerinceye değin


    Tutuşan ellerimiz


    Seni yangın bağrımın


    Avlusuna gömmüşem




    BEJNA




    Gözlerin savruk bozkırlar


    Gözlerin hoyrat


    Ceylansı, afacan


    Sevimli taraçalar koylarda


    Kalyonlar kanyonlarda


    Herkesten sakladığım


    Künyeni sayıklar


    Gözlerin, gözlerin jiyan




    Perçemin pençeler canı


    Perçemin perva


    Vahim, amansız


    Çitlembikler taç olmuş saçlarına


    Cimcime sekseklerin


    Otağıma volkandır




    Fezan; behişt, benefşe


    Fezan saflık, insaniyet


    Sen bana gürül gürül memleket


    Ben sana hep gurbet kalmışım




    Biz bizde Diyarbekir


    Biz bizken masumiyet


    Biz bizsizsek esaret


    Bir gün sen de anlarsın


    O gün sen de ağlarsın




    Rengin nasıl da ateş Bejna


    Teninde nehirler ve başaklar


    Gülüşün nasıl da mermi


    Nasıl da hançer bakışın




    Vefakâr boranlara


    Harfsiz vasiyetimdir


    Kurutunca yokluğun


    Beni simana gömsünler




    SEVDE




    Çifte dikiş gider sabanlar


    Fersiz toprağın koynu


    Fersiz, yetim, analar


    Kuş uçan, kervan geçen


    Bostanlar ölgün şimdi


    Ölgün Dicle denizi




    Ve çakırkeyif buğdaylar


    Kahyalar körkandil çeper


    Mösyölerde bir kültür


    Nankör çıyanlık


    Kepenekler mahzun


    Bağlamalar öksüz


    Kalleşlik mazinin töresine


    Şimdi âdet diye bellenen


    Hicapsız ikirciklik




    Heybesiz bulvarlarda


    Cartalı haybeciler salınır


    Dümenci dubaralar


    Ertekeden nümayiş


    İmam kayığındayız sürgit


    Façalar çiğnedik muttasıl


    Erce, âdil, hilesiz


    Bundandır kavlimizden kaçışı


    Geçmişi tam kınalı


    Piyazcı sendikalar


    Kaparoz puştlarının




    Çifte dikiş gider sabanlar


    Cana bir çınar gerek


    Yüreğin, yüreğin gibi serin


    Derin kuyular içim


    Mars olmuş, dumanaltı


    Kaybolmuşam, gel artık


    Karışsın közlerimiz


    Karışsın yeşil…




    HİVDA




    Kül yutmaz kevaşeler hanında


    Hancıyı vurmuş gibi yürek


    Şimdi unutulmuş bir marştadır


    Mavzerlerde mermiler hazan


    Bir umuttur alnımızın çatında




    Sevdalanmış sedanda salıncaklar


    Ay ışığı kokar derin kuyuların


    Gül Hivda… Gülşen Hivda…


    Sen bende hür, ben sende parya


    Ve keşmekeş; yaralar yaralarda




    Babaçkolar rıhtımında bir mavi rüzgar


    Aparıyor gönlünü çılgın enginlere


    Bozuk çalsa da bozum havamız leyley


    Çarkına tükürmüşüz bir kere


    Kayarto kopillerin, dalkavuk hırboların


    Ne çiçektir biliriz


    Kokoz kokorozlar da




    Vardakostalar zamazingo


    Voliyi vurmuş godoş hırtapozlar kanişi


    Hey gidi erlik hey şimdi şinanay


    Zartayı çekmiş yiğitler


    Mıshıtçı gebeşlerin melun insicamında


    Sigortası atmış janti yürekler


    Bilenmiş zırzoplara


    Puskun, kıvam bekler




    Ranzam, zulam, soluk resmin


    Saplanır soluğuma


    Can Hivda… Canan Hivda…


    İşte böyle yazıyorum canına


    Hatıran mermidir damarımda


    Dışarda çılgın bir bahar


    İçerde hep kış mevsimi




    LEYLAN




    Ilgım ılgım açar yediverenler


    Ambarlarda yeşerir hamal fidan


    Görsen her biri bir filinta


    Pahabiçilemezdir burada alınteri


    Helal ekmeğin verdiği memnuniyet


    Emeğin kitabı, işhanlarında yazılır


    Komşuluk destandır antik katlarda


    Seni namusluca sevmeyi


    İlkin buralarda öğrendim


    Şırfıntılar sokağında tütün emekçisi


    Avuçlar bilirim, ihtiyar, nasırlı


    Memleketim gibi ak alınları vardır




    Sen hep o küçeden gelirdin canıma


    Eserdi terütaze hivbanu nefesin


    Arzuhalcim, kadife karanfilim


    Daya endamını santimantal bağrıma


    Daya da dinle, çaylardan su içer gibi


    Can feryad, can figan, can yangın yeri


    Bayramlar, matemlere sapmış


    Namlu yürek, aşka, sevdaya kıvrılmış


    Nasıl, nasıl sevmişem bir sevebilsen


    Anlarsın zehir zıkkım geceleri


    Anlarsın, netameli oyundur, heba


    Vurulur denizin, ırmaklarınca




    Kaç dağdır aşılmaz olumuş içim


    İçin için tüter kuyumda bir yara


    Birden hüzünlenir bütün avlular


    Cümle vadilerde zılgıtın kopar


    Derin mutsuzluğun türküsüdür


    Eser, eser korkunç albenin


    Çekilir sürgüler demir koyaklara


    Çekilir hayalimden asi bakışın


    Gömülürüm kendime bir başına


    Tek başına hırgür sensizliğim


    Leylanım, nupelda pervinim




    KAMER




    Birlik aktarında ne burcular vardır ne burcular


    Sürgülenmiş, geçmiş yürek yüreğe


    Aşktan baygın rayihalar, ıtırlar


    Teklik semaverinde fokurdar


    Güzelliğin görgüsü


    Buhurdanlar çağıldar buruk koylarda




    İşte nezaketin zarafeti Sevgilimiz


    Nasıl da salınır incelikler deryasında nasıl


    Hasretiyle kavrulmuş


    Gönüller meclisimiz


    Nasıl da kıvranıyor ateşin firdevsinde nasıl


    Can feryad, can figan, can yangın yeri




    Kâinatın kalbi aşkınla taşar durur


    Çalkalanır gök deryası


    Susar şemsler tekkesi


    Coşar zahirler ardında görklü ehad denizi


    Caşar da deşer ruh dağını


    Dağlaya, dağdağa


    Vur mızrabı canın canına, mühürle ey




    Sırların sırrında belirmiş aşkın karası


    Gömülmüş susuzluğun göğsüne


    Uçsuz umman


    İns aynalarının hirasında


    Bu aynasızlık da ne


    Bu mahşeri ıssızlık kalbe nerden musallat


    Gel dindir gecemizi


    Ölsün sessizliğimiz








  • Şair bilal yavuz şiirleri

  • 
Sayfa: 1
- x
Bildirim
mesajınız kopyalandı (ctrl+v) yapıştırmak istediğiniz yere yapıştırabilirsiniz.