GİRÂN Acıyı sırtlanmak gözlerinde Küfeci sabiler gibi ıssız ayaz Katran kösnüler çarşısında Yüreğini kusan ciğersizler öldü Bir idam gibi gece ağır sessizlik Uzak bir ümit gibi doğdun Mayınlar döşenmiş olasılıklara Emperyal amerikan tenteneli Obez korseleri kafatasında Canavar patronlar da ölecek Kepaze yardakçılar da Kör kılınçlar gibi çaresizsen Kimsesizsen aç, susuz bir rüya gibi Kaldıysan devrimsiz, tütünsüz, üryan Hınçla sürdüysen çorak tarlasını umudun Saray vantriloklarını vurmak hakkındır Çeteci yoldaşlar uğurlardın Asit kuyularında erimemiş künyesi Gerilla hüznü kaplar kalbindeki Küba’yı Puroların bile bir anlamı vardır şimdi Bir mesajı vardır o yosma burjuvaya Şu dağlarda deşildi ceninler Neneler, bacılar kurşuna dizildiler Şu pervazda tecavüz edildi Mazlumların, gariplerin cesedine Dönüştü rütbeliler, iblislere Nahiyeler tutulmuş dört koldan Eşkaller adressiz, eşkıya tetikte Bakışlar namlu, bronşlar cinnet Minik elleri üşür aşiret kızlarının Bir idam gibi gece ağır sessizlik JİYÂNÂ Bereket İşhanında ihtiyar çocukluk Kadim anılar tutar elinden götürür Kavganın gözlerinden öperek Saçaklarda gök nehirleri, sur rengi Kongre zabıtları, manifesto bildirileri Kuşatma, şahına kadar pulat Ve çiğdemin toprağı paramparça edişi Hırçın telaş, örselenmiş üstelik Yine hangi sevdaya kuyulandın Yine gömleğinin düğmesi kabir kıyamet Fişlenmiş, atom gülleri Dinamit gamzesi yollar ökse çubuğu Erinmemiş serüven Henüz çiğnenmemiş tarih Kollar ardında bağlı Yiğitler kanar her yandan, yorgun süvari Hoyrat yelelerde bir hışım heves Asuri ve Keldani Yine hangi sevdaya kuyulandın Gömleğinin düğmesi kabir kıyamet Kevoklar kanatlanır buklelerinden Gün gelir, biter kara kahır Romantik burjuva solcuları Din tüccarı sağcılar ölür Kuşatma, şahına kadar pulat Boş kovanlarda heba gençlik Yeniden bulacak saadeti Kavganın gözlerinden öperek ZUHUR Şevlerde, zistan kasvetleri davudî Maşrık ve mağrib Çözülmüş sonsuz gözlerinde aşkın Sürgünler yaşamınla sevişirken Sokulmuş koynuna acı gülüşler Vurulmuş düşlerin Mojende ok bahçesi Hançerende hançerler Rûberû sevdamız Asit çukurlarında yiten fidanlara Yakılan köylerin hatırasına hasret Bir matem gibi saran yorgun geceyi Bu ağırbaşlı surlar Kardeş çocuklardır Yan yana, omuz omuza Süngülemez yâreni Dağlarımız delila Künyelerimiz dilan Uzun Mehmed’in yüreği kaplar Dicle’yi Yılmaz’ın zulme sıkılmış yumruğu Yeşerir kollarında emekçi zarokların Umudun Hevsel’i filizlenir Deniz kirlenmez lağım sularıyla İşkenceyle, kahpelikle boğuşan Elmaslar kirlenmez Düşmekle çamura Elbet çiçeklenir Mezopotamya bir gün Adaletle, cesaretle, sevdayla Dilsizler, dile gelir Susulanlar kusulur İşte intikam mevsimi Puşt yüreklerden Öc almak gerektir ROHAT Siyasi çengiler bırakmaz yakanı Sırtın maziye sıla, tüter cıgaran Raconların gül ırzına geçilmiş Mahallesiz caddelere dönülmüş Adı büyük aşk olmuş orospuluğun Kahpeye şeref olmuş Hayın namussuzluk Şimdi çeyiz sandıkları kan pınarı Ve irin nehridir oyalı yazmalar İhanetin mavzerine isyan türküsü Zırhına erlik çekiçidir saplanan Cengâverler, destanlar günüdür Seğmenler tayfundur taylarında Hey Karacadağlım İşte senin vaktindir Şimdi, şimdi ey Rohat Es esebildiğin kadar yüceltilere As asabildiğin kadar karanlıkları Vur vurabildiğin kadar alçakları Baharda, filizde, yazda, düştesin Teke tek dövüşte yenilmeyensin Kır kırabildiğin kadar Boğ boğabildiğincesi Zulüm ellerinde sönmek içindir Küfür, çerağında ölmek içindir Bırak depreşsin asi depremin Bırak sarsılsın dehşetle köpek yürek Gökçe canlar yoldaşındır Fedaî güller haldaşındır Kündeye getirmek senin işindir Hey şahid olsun ulu dağlar dumanı Arslanlar sırtlanlara Onurlu kıyamlar sarmaktadır HOZAN Kınalı külhanbeyleri Yanık efeler bağrı bu dağlar Zalime amansız Mazluma anne kucağı Bu dağlar bre Sarmaz iti, çakalı Dar gelir sığ heveslilere Karanlık hücrelerinde Kırgın arzın Şerefli bedenlerin çürür Sen ruhumuzsun Eğilmez hürriyet Sen koynumuzun Sıcak yüreği Firari, fişlenmiş Buruk savaşçıların Zulmün zindanlarında Şimdi kan ağlıyor Külhanî sazlarımız Sevdana kuyulanmış Yorgun şarjörlerimiz Mermine hasret Gel artık ey asil istiklal Gel ve doğrult Bizi aşkla yeniden Coplanmış yiğitlerin Hasretini çığırır bre Yankılanır paslı parmaklıklarda Tetikler ümitsizdir Gel artık gün senindir Filize su verir gibi Aşka umut aşıla LİLİYAR Işığı yeşerttik Geceyi çatlata çatlata Şahid Yıldız Dağları Şahid Amed Kalesi Bomba atar mermiler öldü Riyakâr gaz fişekleri Protez yargı süreci Kırıtan boşbakanlar hep öldü Doğduk kırgın dağlara Kuşatarak karanlığı Köylerimiz şen şimdi Cıvıldıyor gözleri Pırıldıyor argın yüreği Çağıldıyor nazenin Koşuyor sessizliği Uçuyor çocuksu Uçuyor yararcası feleğini Ceylansı zalım dilber Deşiyor çatal cevheri Nurlarla karaları Yüceyle alçakları Doğruyor fütursuz Doğruluyor canımız Devasa halaylarda Karanfiller iklimi serin Duldasız Liliyar Hey hey ah eyler beni Kalleşnikoflar önü ayaz Mazi silinmez kırağıda Nekrofili paşalar davul zurna Yakar güzellikleri Kavrulur bozkır Kurur çeşmeler Susar bahçemiz DİLEDA Cigom benim Mahzun ciğerim İki gözümün gülü İki gönlümün Közümün, özümün Ve sözümün Dağlarında bahar Hücrende perperoklar Hürriyet kadar Turnam öksüz Turnam gariban Tutsak kanatlarından Arda kalan Senin yorgun yüreğin Yüreğindir Maral maral göveren Ağlatan hançerleri Havar, havar yiğitler Cigom yitmiş ellere Cigom solmuş, sararmış Toprağın kor bağrında Susmuş mu Susamış mı Cigolar ağlamasın Dağlanmasın dayeler Gülünce gülüşelim Güllerle güle güle Gönlü kırıklarına Bir deva ver ey Hüda Yeşerelim sevdanla Yeşerelim kahırsız Yeşerip yeşerttikçe Kök salalım RONAHİ Eflâtun karanfiller verir Aras Hıncahınç yaşamak Gürbüz kızanlarına Körpe tomurcuklar salınır ekinde Cehennem göğüslerde asi boran Ciğerde iştiyak, çıldırasıya Çatlıyor kısrağın Kanıyor heyben Kanıyor dudakları dikenli demirin Sevdaya set çekmiş saygın çıyanlar Kurulmuş vadilerine haramî Görmemiş tarih böyle hayınlık Böyle maval aynazı Çekirge utanır istilasından Tendürek dağına sor yüceltileri Kato’ya, Cudi’ye, Karacadağ’a Harnupların irkinç hışırtısı Götürür hülyanı gidebildiği cana Çığlığın, akçakavaklar Çığlığın seyelan, külhani Bin yıllık asırlardan mahzun miras Fütursuz, ajitatör, Terme ormanı Umular figanında yeşerir Ronahi, yuvasıdır leylimin Barışın bağını, bahçesini büyütür 82 burç, 82 destan Dayanmış içerden onca yıkıma Şarkın bülbülü şavkır Dicle’yi Şavkın, en karanlık yerimi okşar Türküsü başlar söylenemezlerin Kuyumuz yurt olanda Gözlerinin, gözlerinin nağmesi gelir Uzaktan, en uzaktan Ben sana Diyarbekir Sen bana masum Dersim BOTAN Namusun namlusunda göverdiler Eşit paylaşmanın lezzetine vurgun Onurlu partizanlar Bir ceylansı düşe beraber inandılar Kahpeliğe secde eden engereklerden Zamazingo puştlardan Kaşkaval kümelerin Pazarından, mezarından ırakta Kalemle, sahneyle, sazla, aşkla, silahla Dik durmanın kitabını yazdılar Bilekleri Yılmaz Yürekleri Kaya Vicdanları Arif İdrakleri Sezai Bir ceylansı düşe beraber aldandılar Canlarında azmin ve sabrın fişengi Kana kana içtiler sevgiliyi Sevdayla, düşle, umutla Yeşerdikçe yeşerttiler erliği Susmadılar susarcasına Tetikte şarjörün mahiri Alanlarda kavgasının çakırpençesi Mermisi mavzerinde Çıldırasıya tenha Yiğitler dökülür dağların sırtlarına İşte Ömer, diğeri Che Biri Ali, Castro öteki Kapital imansızın çöktüler gırtlağına Civanmert, cengaver Sıkılmış yumruklarla Özgürlüğün marşlarını dinlettiler Tanklara, füzelere kurşunlarıyla Cesaretin cesaretiydiler İhtilalcilerin bir mezarı bile yok tarihte Onlarsa tarihin haysiyeti Haysiyetin tarihi oldular ROZA Yoldular, soydular, kırıştılar İnsanı insanla yıktılar Aşna fişne iskandiller ağında Bıçkınları puluçlarla oydular Adındır, dudağımda asırlık Esrarına amade yalım Adındır, terk etmez, sıddık Vurur yumruğunu Sadrıma sadrıma Hücremin başkenti suskunluğun Gözlerin, yalın kılınç Gözlerin ıssız, kallavi Bir benim şimdi Firari sensizliğin belasında Bir benim tütsülü Voltalı ahrazlığa Şimdi yürek yorgun Virane, ıssız Ansızın yaşlanmış bir gecede Yaşlanmış canına kadar Orostopolluk Sırtlanca, sefil Yığınların tenhasında savrulmuş Yırtılmış bir hecede Kursağıma avazın gelmiş Sevmişem, şahidim dağlar Sevmişem Allah’ına kadar Ölünceye dek değil Ölümden sonra da Yeşerinceye değin Tutuşan ellerimiz Seni yangın bağrımın Avlusuna gömmüşem BEJNA Gözlerin savruk bozkırlar Gözlerin hoyrat Ceylansı, afacan Sevimli taraçalar koylarda Kalyonlar kanyonlarda Herkesten sakladığım Künyeni sayıklar Gözlerin, gözlerin jiyan Perçemin pençeler canı Perçemin perva Vahim, amansız Çitlembikler taç olmuş saçlarına Cimcime sekseklerin Otağıma volkandır Fezan; behişt, benefşe Fezan saflık, insaniyet Sen bana gürül gürül memleket Ben sana hep gurbet kalmışım Biz bizde Diyarbekir Biz bizken masumiyet Biz bizsizsek esaret Bir gün sen de anlarsın O gün sen de ağlarsın Rengin nasıl da ateş Bejna Teninde nehirler ve başaklar Gülüşün nasıl da mermi Nasıl da hançer bakışın Vefakâr boranlara Harfsiz vasiyetimdir Kurutunca yokluğun Beni simana gömsünler SEVDE Çifte dikiş gider sabanlar Fersiz toprağın koynu Fersiz, yetim, analar Kuş uçan, kervan geçen Bostanlar ölgün şimdi Ölgün Dicle denizi Ve çakırkeyif buğdaylar Kahyalar körkandil çeper Mösyölerde bir kültür Nankör çıyanlık Kepenekler mahzun Bağlamalar öksüz Kalleşlik mazinin töresine Şimdi âdet diye bellenen Hicapsız ikirciklik Heybesiz bulvarlarda Cartalı haybeciler salınır Dümenci dubaralar Ertekeden nümayiş İmam kayığındayız sürgit Façalar çiğnedik muttasıl Erce, âdil, hilesiz Bundandır kavlimizden kaçışı Geçmişi tam kınalı Piyazcı sendikalar Kaparoz puştlarının Çifte dikiş gider sabanlar Cana bir çınar gerek Yüreğin, yüreğin gibi serin Derin kuyular içim Mars olmuş, dumanaltı Kaybolmuşam, gel artık Karışsın közlerimiz Karışsın yeşil… HİVDA Kül yutmaz kevaşeler hanında Hancıyı vurmuş gibi yürek Şimdi unutulmuş bir marştadır Mavzerlerde mermiler hazan Bir umuttur alnımızın çatında Sevdalanmış sedanda salıncaklar Ay ışığı kokar derin kuyuların Gül Hivda… Gülşen Hivda… Sen bende hür, ben sende parya Ve keşmekeş; yaralar yaralarda Babaçkolar rıhtımında bir mavi rüzgar Aparıyor gönlünü çılgın enginlere Bozuk çalsa da bozum havamız leyley Çarkına tükürmüşüz bir kere Kayarto kopillerin, dalkavuk hırboların Ne çiçektir biliriz Kokoz kokorozlar da Vardakostalar zamazingo Voliyi vurmuş godoş hırtapozlar kanişi Hey gidi erlik hey şimdi şinanay Zartayı çekmiş yiğitler Mıshıtçı gebeşlerin melun insicamında Sigortası atmış janti yürekler Bilenmiş zırzoplara Puskun, kıvam bekler Ranzam, zulam, soluk resmin Saplanır soluğuma Can Hivda… Canan Hivda… İşte böyle yazıyorum canına Hatıran mermidir damarımda Dışarda çılgın bir bahar İçerde hep kış mevsimi LEYLAN Ilgım ılgım açar yediverenler Ambarlarda yeşerir hamal fidan Görsen her biri bir filinta Pahabiçilemezdir burada alınteri Helal ekmeğin verdiği memnuniyet Emeğin kitabı, işhanlarında yazılır Komşuluk destandır antik katlarda Seni namusluca sevmeyi İlkin buralarda öğrendim Şırfıntılar sokağında tütün emekçisi Avuçlar bilirim, ihtiyar, nasırlı Memleketim gibi ak alınları vardır Sen hep o küçeden gelirdin canıma Eserdi terütaze hivbanu nefesin Arzuhalcim, kadife karanfilim Daya endamını santimantal bağrıma Daya da dinle, çaylardan su içer gibi Can feryad, can figan, can yangın yeri Bayramlar, matemlere sapmış Namlu yürek, aşka, sevdaya kıvrılmış Nasıl, nasıl sevmişem bir sevebilsen Anlarsın zehir zıkkım geceleri Anlarsın, netameli oyundur, heba Vurulur denizin, ırmaklarınca Kaç dağdır aşılmaz olumuş içim İçin için tüter kuyumda bir yara Birden hüzünlenir bütün avlular Cümle vadilerde zılgıtın kopar Derin mutsuzluğun türküsüdür Eser, eser korkunç albenin Çekilir sürgüler demir koyaklara Çekilir hayalimden asi bakışın Gömülürüm kendime bir başına Tek başına hırgür sensizliğim Leylanım, nupelda pervinim KAMER Birlik aktarında ne burcular vardır ne burcular Sürgülenmiş, geçmiş yürek yüreğe Aşktan baygın rayihalar, ıtırlar Teklik semaverinde fokurdar Güzelliğin görgüsü Buhurdanlar çağıldar buruk koylarda İşte nezaketin zarafeti Sevgilimiz Nasıl da salınır incelikler deryasında nasıl Hasretiyle kavrulmuş Gönüller meclisimiz Nasıl da kıvranıyor ateşin firdevsinde nasıl Can feryad, can figan, can yangın yeri Kâinatın kalbi aşkınla taşar durur Çalkalanır gök deryası Susar şemsler tekkesi Coşar zahirler ardında görklü ehad denizi Caşar da deşer ruh dağını Dağlaya, dağdağa Vur mızrabı canın canına, mühürle ey Sırların sırrında belirmiş aşkın karası Gömülmüş susuzluğun göğsüne Uçsuz umman İns aynalarının hirasında Bu aynasızlık da ne Bu mahşeri ıssızlık kalbe nerden musallat Gel dindir gecemizi Ölsün sessizliğimiz |
Bildirim