Şimdi Ara

Dünya Petrol Krizi - Peak Oil (70. sayfa)

Daha Fazla
Bu Konudaki Kullanıcılar: Daha Az
2 Misafir - 2 Masaüstü
5 sn
3.089
Cevap
40
Favori
190.307
Tıklama
Daha Fazla
İstatistik
  • Konu İstatistikleri Yükleniyor
4 oy
Öne Çıkar
Sayfa: önceki 6869707172
Sayfaya Git
Git
sonraki
Giriş
Mesaj
  • quote:


    Bu İngiliz etkisi doğru olabilir, ama bu etkinin hakimiyet boyutuna ulaştığını sanmıyorum. Banker bir devletin Türkiye'nin bütün borçlarını ödeyip kurtulması, uzun yıllar boyunca denk bütçe ve açıksız dış ticaretle yaşamasına izin vermesi mümkün mü? Demek ki ulusal irade diye bir şey varmış o zamanlar, ve ülkenin politikasını ciddi ciddi bu ulusal irade belirliyormuş. Evet gemiler İstanbul'a demirliydi, Ankara'ya değil.


    İlk aşamada olmasa bile bizim cumhuriyet kurulurken sürekli olayın içinde olalım, gidişatı sürekli kontrol ederiz, sürekli öldürücü darbeleri yaparız, kontrol altında tutarız dediklerini düşünüyorum..

    Daha doğrusu bunu Lord Kinross harikulade açıklamış..

    quote:

    Lord Kinross, Lozan görüşmeleri nedeniyle İngiliz parlamentosunda yapılan yoğun tartışmalar sırasında "ecel terleri" döker. İngiliz parlamenterler, Lord Kinross'a "büyük bir fırsat ele geçmişken Türklere neden ölümcül son darbenin vurulmadığını" sorarak kurt İngiliz politikacıyı sigaya çekmeye çalışırlar güya…

    İngiliz hâriciyesi, dünyanın en soğukkanlı, en kıvrak, en "derin" hâriciyesi olduğunu Tanzimat'ın ilanından günümüze gelinceye kadar bizim dâhilî işlerimize, tarihimizin akışını, yönünü tayin edebilecek kadar müdahale ederek ispatlamıştır. İngilizlerin "kanına girdiği" bir milletin türlü "karın ağrıları"yla boğuşmaktan, kimyasının bozulması tehlikesiyle karşı karşıya kalmaktan kurtulabilmesi öyle kolay değildir.

    İşte bunun en ürpertici örneklerinden biri, İngiliz Parlamentosu'nda bizim kaderimizin tartışıldığı oturumlarda yaşanmıştır. İngiliz parlamenterlerin "derin" soruları ve sorgulamaları karşısında "ecel terleri" döken Lord Kinross, Lozan'da, Türklere yalnızca teritoryal bağımsızlık vermekle asıl büyük ve ölümcül darbeyi vurduklarını insanın kanını donduran şu cümleyle ifade eder: "Lozan'da Türklere teritoryal bağımsızlık verdiğimiz doğru. Ama Lozan'da öyle bir şey yaptık ki, Türkler bu bağımsızlıklarıyla gerçek anlamda bağımsızlıklarını yitirdiler. Bugüne kadar Avrupa'nın başına bela olan Türklerin ruhunu yok ettik. Türkler, bundan böyle kolay kolay toparlanamazlar."


    Zaman zaman bu bağlantı azalsa da, güçlense de, ben Türkiye'de son 80 senede olan bitenin arkasındaki devleti görüyorum, sürekli yönetim kademesini bir rayda tutma gayreti var, ayrıca ilginçtir İngiltere'nin Türkiye üzerine etkisinden zerre bahsedilmez.. Bugün cumhurbaşkanımıza şövalye nişanı takılabiliyor, artık ne kadar bağımsızız değerlendirmesi size kalmış..

    23te bu kadar bağımlılıktan bahsedilemezdi, çünkü en azından o kurucu kadrolar Osmanlı'nın son bağımsız ruhlu kadrolarıydı, oysa bugün devlet kademelerinde ya da özel sektörde üst kademelerde olanlara bakın, hep Londra'nın ya da ABD'nin küreselleşme okullarından referanslıdır, muhakkak yolları oradan geçmiştir.. İngilizler de zamana bırakmış, yavaş yavaş sindire sindire girmişler kanımıza..

    Okeeyy?




  • Yazılanların hepsini son derece dikkatlice ve zevkle okuyorum
    Ben konuya sadece bir yazı ile gireceğim ve sonrasında hiç bir tartışmaya katılmayacağım. Çünkü son derece polemiğe-tartışmaya-kavgaya açık bir fikir öne süreceğim.

    100 yıla yakındır yaşadığımız sorunların sebebi şimdiye kadar yazdıklarınızın (bence) hiçbirine tam olarak dayanmıyor. Söylenenler, yazılanlar kısmi kısmi parçalar içerselerde tam olarak gerçeği ifade etmiyorlar. Sorunlarımızın ana nedeni çok nettir. Atatürk de bunu çok net olarak görmüştür.

    Atatürk, Osmanlı'dan geriye kalan Türk toplumunun uygar ve gelişmiş bir toplum olmasını bütün varlığı, benliği ile istiyordu.
    İnsani, vicadani ve çalışkan yapısı ile Türk milletinin diğer tüm toplumlardan daha fazla potansiyeli olduğunu biliyordu.
    Ama tüm bu potansiyelin önünde bir ayakbağı vardı!
    Ölçüt olarak seçtiği (çağına göre) gelişmiş toplumların yapısına, mevcut Türk toplum yapısı ile erişilemeyeceğini tereddütsüz ve net olarak biliyordu. Türk toplumunun dini sebebiyle!

    - Türk toplumunu komple Hristiyan bir topluma dönüştürmesi söz konusu bile olamazdı. İstese de buna gücü yetmezdi.
    - Mevcut haliyle bırakırsa da diğer müslüman ülkelerle aynı kaderi yaşayacaktı: Sömürge-kukla.
    100 yıl önce de böyleydi 2010 yılı itibarı ile de böyle. Müslüman ülkelerin tamamı sömürge ve kukladır. Yapıları gereği geri kalmaya mahkumdur. Bunun istisnası yoktur.

    Atatürk ne başka bir dine dönüştürebiliyor ne de eski haliyle öylece bırakabiliyordu.
    Elindeki tek seçeneği kullandı: Deist bir toplum yaratmaya çalıştı!
    Kağıt üzerinde herkes müslümandı ama hiç bir dini ritüel-ibadet yerine getirilmiyordu.
    Sadece tanrı inancı olan, 1-2 ufak detay dışında hiç bir dini hareket içermeyen bir yaşam tarzı.
    Bu şekilde özellikle 1923-1940 yılları arasında kentlerde deist bir topluluk yaratıldı.
    Bu insanlar yaşamlarında dini referans almadıkları için Avrupa toplumları ile çok rahat anlaşabildiler.
    Avrupa kültürünü benimsediler.
    Devlet görevlileri, idareciler, subaylar, akademisyenler, üniversite öğrencileri, sanatçılar bu deist topluluğun çekirdeğiydi.
    Kurulan kurumlar aracılığıyla da kırsaldan gelen çocuklar, gençler deist dönüşüme uğratılıyordu.
    Atatürk kentleri dönüştürmeyi başarmıştı ama bu değişimi nüfusun büyük çoğunluğunun yaşadığı kırsal kesime ulaştırmaya hayatı yetmemişti.

    İşte bugün yaşadığımız problemin ana kaynağı bu iki topluluktur. Bunların çatışmasıdır
    Deist ailelerden gelen insanlar ile kırsaldan gelen ve hayatının önceliği din olan insanların çatışmasıdır.
    Şu anda devletin ve toplumun bütün kurumları bu yarım kalmış bir operasyonun hurdalarıdır.

    Siz hangi topluluğun içindesiniz?
    Bunun cevabı kolay. Kendi kendinize sorun: Din (ve esasen müslümanlık) ve kuralları hayatınızda ne kadar yer kaplıyor? Kaplıyor dereken siz ne kadar önemsiyorsunuz? Ne kadar yer veriyorsunuz hayatınızda? Bir iki ufak detay, öylesine bir kaç ibadet dışında yok diyorsanız deist toplumun parçasısınız. Bu yüzden diğer kesimi gerici-cahil vb şekilde etiketliyorsunuzdur, sorunların kaynağı olarak görüyorsunuzudr.

    Eğer din benim için çok önemli, varlığımın amacı tanrıya kulluk, bana verilen emirlere harfiyen uymak (dolaysıyla Kur'an'ın tüm emirlerine uymaya çalışmak), önemli olan ölümden sonraki hayat diyorsanız ve ana düşünce yapınız bu şekilde ise büyük ihitmal diğer kesimi halkına, değerlerine yabancılaşmış, demokrasiyi sevmeyen, laik, darbeci, dinsiz, okumuş cahil, sapkın vb etiketleri vuruyorsunuzudur.

    İstisnaları, "ben böyle değilim" diye itiraz edenleri bir kenara bırakıyorum.
    Bu çatışma olduğu sürece bu ülkenin ayağında pranga olacaktır.
    Ne batacaktır ne çıkacaktır.
    Çıkış ihtimali yolu bir tanedir: (yine istisna 1-2 devlet dışında) demokrasinin oturduğu gelişmiş uygar devletlerin hepsinin geçmişte geçtiği yol: iç savaş!
    İç savaş yaşanmadan bu "ne batar ne çıkar" konumundan kurtulamayacağız.
    Bugün gelişimiş ülkelerin hepsi bu iç savaş deneyiminden geçmişlerdir.
    Bedelini ağır ödedikleri için demokrasilerinin kıymetini biliyorlar.
    Biz demokrasiyi kucağımızda bedavadan bulduğumuz için kıymetini bilmiyoruz. Daha bunun bedelini ödemedik.




  • Tüylerim diken diken oldu.

    Afalladım bir anda, hiçbir hüküm veremedim! Yanlış mı desem, doğru mu desem!

    Çok ilginç ve düşündürücü tespitler, yalnız bu satırları yazdıktan sonra kaçamazsın. Cemil Meriç'in tespitleri ile çok büyük benzerlikler gösteriyor.

    İç savaş meselesi konusunda biraz daha detay bekliyorum doğrusu, ne yönde bir iç savaş? Dindarlar ve deistler ile mi, alevi-sünni mi, kürt-türk mü?

    Gerekli mi gereksiz mi? İç savaşı yaşayan İran hakkındaki düşüncelerinizi de öğrenmek isterim doğrusu.

    Sorular ardı ardına geliyor, birkaç gün düşünmeliyim.
  • bu iç savaş denemesini 1970 lerde yaşamadıkmı ,sabırım yaşananlardan heberleri yok bu satırları yazanın, belki akla yakın tespitler olarak görülse de LAİKLİK kavramı halen oturmamış anlaşılan. Hükümetin uygulamaları ile kişisel görüşleri arısında çizgi çekilmedikçe bu kavramın bir anlamı olmayacaktır.İnsan yaşayışını dini kavramlar ile çözmek zaten devrimin ruhuna aykırıdır. Devrimin ilk ve en önemli ilkelerinden birisi din ve devlet işlerinin birbirinden ayrılmasııdr bu yapıldığı zaman ne din , ne deistlik ne de farklı bir düşüncenin öne çıkması gibi bir şey olamaz. bugunkü gençliğin böylesine sığ değerlendirmeleri ,gerçekten beni gelcek açısından kaygılandırıyor.

    kişisel olarak farklı düşünmek ve yaşamak başkadır devletin kurumlarının bunu bir ANAYASA çerçevesinde uygulamaya geçmesi ayrı şeydir .Herşeyi tartışmak başka şeydir bazı kavramları devletin kurumlarıyla uygulaması ve denetlemesi başka şeydir . İnsanların cahil olması başka şeydir , devletin acizliği ve cehaleti desteklemesi ayrı şeydir.




  • quote:

    Orijinalden alıntı: vezir

    bu iç savaş denemesini 1970 lerde yaşamadıkmı ,sabırım yaşananlardan heberleri yok bu satırları yazanın, belki akla yakın tespitler olarak görülse de LAİKLİK kavramı halen oturmamış anlaşılan. Hükümetin uygulamaları ile kişisel görüşleri arısında çizgi çekilmedikçe bu kavramın bir anlamı olmayacaktır.İnsan yaşayışını dini kavramlar ile çözmek zaten devrimin ruhuna aykırıdır. Devrimin ilk ve en önemli ilkelerinden birisi din ve devlet işlerinin birbirinden ayrılmasııdr bu yapıldığı zaman ne din , ne deistlik ne de farklı bir düşüncenin öne çıkması gibi bir şey olamaz. bugunkü gençliğin böylesine sığ değerlendirmeleri ,gerçekten beni gelcek açısından kaygılandırıyor.

    kişisel olarak farklı düşünmek ve yaşamak başkadır devletin kurumlarının bunu bir ANAYASA çerçevesinde uygulamaya geçmesi ayrı şeydir .Herşeyi tartışmak başka şeydir bazı kavramları devletin kurumlarıyla uygulaması ve denetlemesi başka şeydir . İnsanların cahil olması başka şeydir , devletin acizliği ve cehaleti desteklemesi ayrı şeydir.


    Ne ölçüde yaşadık? İç savaş sonuçlandı mı? Tabirimi mazur görsün nlty2000 hocam, netekim paşanın olaya müdahil olmasıyla iç savaş sonlandı diye geçiyor her yerde. Böyle deneme mi olur?




  • quote:

    Ne ölçüde yaşadık? İç savaş sonuçlandı mı? Tabirimi mazur görsün nlty2000 hocam, netekim paşanın olaya müdahil olmasıyla iç savaş sonlandı diye geçiyor her yerde. Böyle deneme mi olur?


    sevgili jay

    ben o günleri yaşadım ve bu bir iç savaş idi.Davulun sesi uzaktan hoş gelir. paşa maşa işi olmadan önce hayatta kaldıysak birkaç yaş küçük olmamızdandır. bu nedenle duymak başkadır yaşamak başkadır
  • vezir hocam, ben o günlerde yoktum lakin olanlar var yanımda. Kemalizm dediğimiz bu akıl almaz şey, iktidarını kaybetmemek adına bir kez daha devreye girmiş ve olaya son vermiştir. Ne sağ, ne de sol, hiçbir ideolojinin kendisinin yerine geçmesini istememesinden mütevellit, noktayı koymuştur. Bir şeyler yaşamış olabilirsiniz fakat bu her şeyin yaşanıp bittiği anlamına gelmez. Koca iç savaş bir darbeyle bitti diyorsanız, ben o halde boşuna yaşıyorum. Kemalizm'in binbir kılıktaki iktidar çabası sona ermedikçe iç savaş bitmez. Yukarıda uzun uzun yazdı diğer arkadaşlar.
  • quote:

    Orijinalden alıntı: jay jay justified

    vezir hocam, ben o günlerde yoktum lakin olanlar var yanımda. Kemalizm dediğimiz bu akıl almaz şey, iktidarını kaybetmemek adına bir kez daha devreye girmiş ve olaya son vermiştir. Ne sağ, ne de sol, hiçbir ideolojinin kendisinin yerine geçmesini istememesinden mütevellit, noktayı koymuştur. Bir şeyler yaşamış olabilirsiniz fakat bu her şeyin yaşanıp bittiği anlamına gelmez. Koca iç savaş bir darbeyle bitti diyorsanız, ben o halde boşuna yaşıyorum. Kemalizm'in binbir kılıktaki iktidar çabası sona ermedikçe iç savaş bitmez. Yukarıda uzun uzun yazdı diğer arkadaşlar.


    sevgili jay,

    kemalizm iktidar mücadelesi değildir ki kazansın veya kaybetsin.Evet 70 lerde bir iç savaş vardı ve nedense ! bıçak gibi bir yılda iç savaş sona ermiştir ve başka şekle bürünmüştür. Şimdi üzerine yüzlerce makale ve onlarca kitap yazılmış bir olayı size anlatmaya çalışmam doğru olmaz. Ben sadece günlük hayyatta yaşananları ve o günlerdeki gençlerin ve halkın ne hissetiğini ifade etmeye çalıştım. Doğru veya yanlış kısmını zaten değerlendirmek bana düşmez. Gerçekleri analiz etmek de zaten aşağı yukarı şimdi uzaktan anlamaya çalışmak kadar kolay olduğunu sanmayınız .

    Anlatmaya açalıştığım şey bir iç savaş vardı yoktu tartışması varsa EVET böyle bir seyi oldukça uzun sürecek şekilde bu halkımız yaşadı . Birileri birilerini çok fena şekilde kullandı ve çok canlar yandı, çok analar ağladı bugunkü doğuda şehit olan genç askerlerimiz için benzer şeyler yaşanıyor.

    şunu her zaman aklınızda tutunuz eğerr bugun şu satırları yazabiliyor ve özgürce düşünebiliyorsanız bunda Mustafa Kemal ve felsefesinin büyük bir payı olduğunu biliniz , aksine neler olabileceğini analiz etmek gerekmez çünkü milyonlarca kişi bu uğurda şehit olarak bu felsefeye inanmamış olsa , neler olabilirdi onu düşününüz yeterlidir.

    tabiiki bir devrimin bir ANAYASASı ve bunu koruyacak , kolluyacak kuruluşları olacaktır. Eğer bir krallık olsa idik kralın yasalarıyla yönetilirdik.osmanlı imparatorluğu adı altında küçük bir toprak altına sıkışmış olsa idik zaten kurallarının ne olacağı sonrasının ne olabileceği çok tartışmalıdır.

    neden yaşadığınızı cevaplamak bana düşmez siz hangi gerçekleri yaşamak istiyorsanız onu hissedebilirsiniz ama istediğini yaşamakya gelince sınırları anayasa ve cumhuriyetin çizdiği sınırlar içinde olması gerekir.



    < Bu mesaj bu kişi tarafından değiştirildi vezir -- 28 Mart 2010; 0:18:46 >




  • Kemalizm'in iktidar mücadelesi olmadığı görüşünüze katılamayacağım. Türkiye Cumhuriyeti bunun üzerine inşa edilmiştir. Bir felsefe değildir çünkü her dönem erozyona uğramıştır, uğratılmıştır. Kemalizm = Atatürk olarak görenler var hala. O yüzden kimilerine zor geliyor Kemalizm'in nelere mal olduğundan bahsetmek. Yeri geldi emperyalizmle mücadele için kullanıldı Kemalizm, kimi zaman komünizme karşı Kemalizm denildi, PKK'ye yahut da diğer örgütlere karşı Kemalizm şiarı dillere pelesenk oldu. Cumhuriyet kurulurken milli ekonomi için Kemalizm en büyük silahtı. Turgut Özal zamanında finans kapital ülkeye sızarken de bol bol Kemalizm serpiştirildi. Dindarı da Mustafa Kemal'in ismini kullandı, ateisti de. Cuntacılar da Kemalist idiler sorarsanız, Celal Bayar'lar da, Adnan Menderes'ler de... Kemalizm kendi başına bir şey ifade etmez. O dönemin koşulları ne gerektirmişse, Kemalizm de o yönde kullanılmıştır. Bir devlet duruşudur ve yetki alanında herhangi bir tehlike gördüğünde onu bastırmak için her yola başvurabilir ve bunu da Mustafa Kemal Atatürk'ü kullanarak meşrulaştırır. Ortadaki onlarca, yüzlerce makale, kitap şöyle dursun; Kemalizm hakkında yazılmış doğru dürüst bir eser bile bulmak güçtür. Bahsettikleriniz sonuçlara dair olanlardır. Asıl olan ise bellidir; milliyetçiliği temeline yerleştirmiş bir görüş: Kemalizm. Anayasa ve diğer sınırlayıcı unsurlar da (ordu, milliyetçilik... uzar gider) Kemalizm'in koruyucuları olarak var olmaya devam edeceklerdir. Otonom olarak tanımlayabiliriz bu sistemi. Kısacası; halkla ilişkisi olmayan (ki bunda Atatürk'ün bir kabahati var mıdır yok mudur ayrıca tartışılır) bir Kemalizm günümüze kadar bir şekilde gelmiştir ve halkın huzursuzluğu da dinmeyecektir. Bir tarafta iktidar sevdasıyla Kemalizm, diğer tarafta iktidar olması gereken bir halk. Sonuç belli.




  • halk iktidarı ne demek , sanki oyları başkaları veriyor . İşte verdikleri oylar ile seçilen hükümetler yok mu başta sonucu hepimiz görüyoruz .Hepsi emparyalizme hizmet vermekten gurur duyuyorlar.

    neyse konu dağılacak en azından ben dağıtmış olmayayım. Herşey kitaplardan okuyarak hissedilmiyor farkımız ,burada sanırım.ilgili metinde ''Atatürkçülük'' ve ''Kemalizm '' bilerek farklı kullnılabiliyor .Bu konuda bir yazı koyuyorum.

    http://img459.imageshack.us/img459/9378/kemalizmmiataturkculukmu016pt.jpg

    http://img148.imageshack.us/img148/6425/kemalizmmiataturkculukmu027zp.jpg




  • Ne güzel işte hocam, kendiniz de belirtmişsiniz zaten. Halk sadece damgayı basmakla yükümlü. Kalan hiçbir şeye karışma yetkisi yok. Yukarıdakiler istedikleri gibi atlarını koşturabiliyorlar. Siyaseti halktan başka herkes yapıyor. İktidar, oyu verip izlemekse kabul ediyorum, iktidar bizde.

    Neyse, dediğiniz gibi, konu dağılmasın. Verdiğiniz yazıları da okudum. Teşekkürler.
  • quote:


    sevgili jay,
    kemalizm iktidar mücadelesi değildir ki kazansın veya kaybetsin.Evet 70 lerde bir iç savaş vardı ve nedense ! bıçak gibi bir yılda iç savaş sona ermiştir ve başka şekle bürünmüştür.


    Erzurumlunun dediğine katılabilirim, çünkü Avrupa'da bir şeyleri elde edebilmek için iyi oluşan rekabet işe yaramıştır, yeri geldiğinde bunlar için savaşmayı da göze almışlar, yeri geldiğinde başka şeyleri de kullanmış kendilerini geliştirmişlerdir.. Sürekli dengeli süren rekabet ortamı hepsini birden üst kademeye çıkarmıştır.. Ama ben tabii sürekli kanın gövdeyi götürdüğü bir savaştan bahsetmiyorum, dengeli rekabet benim anladığım..

    Öte yandan 80de olanlara da iç savaş diyemeyeceğim, çünkü onu bir tiyatro olarak algılıyorum, bir grubun eline bazı kitaplar, diğer grubun eline de bazı kitaplar verildi, sonra sürekli arayı kızıştıran asıl grup iyice işi iyice pişirince, üstüne de paşamız hop ''durun'' dedi, sonra cumhurbaşkanımız geldi, bakın ben İngilizce öğreniyorum, bilgisayar öğreniyorum, dünyaya açılıyorum dedi, biz de açıldık.. Bu çok güzel planlanmış İngiliz oyununu iç savaş kategorisine almayalım, çünkü bizim savaşımız değildi.. Çünkü savaş bizim değerlerimizden hiç birinin savunmasını içermiyordu.. Evet kan gövdeyi götürmüş olabilir, çok kötü şeyler yaşanmış olabilir, ama bu deneyimden hiç mi hiç bir şey kazanmadık..

    Mesela bu bilincin oturduğu ülkelerde, o ülkenin milli ve manevi değerlerini değiştirmeye kalksam, Adan Zye her kesim beni sopayla kovalar, muhafazakarı ya da yenilikçisi farketmez, hepsi kovalar.. Halkı da kovalar, üst kesimi de kovalar.. Oysa bunu Türkiye'de yapmaya kalktığınızda konjonktürel durum uygunsa çok kolayca başarabilirsiniz, belki milli duygularla daha kolay oynayabilirsiniz, dine karşı daha hassas olunduğundan daha çok tepki alınabilir..

    Biz bu bilinci tekrar kazanırmıyız bilemiyorum ama Avrupalıların yüzyıllardır kazandığını ya ''0'' dan yaparız, ki bu da ne kadar sürede olur bilmem, ya da Osmanlı'dan gelen kültürümüzü, ki en azından sahipleneceğimiz bir kültür var bunu yadsımamak lazım, devam ettirerek, bunu sahiplenerek, geliştirerek, yanlış sapağa geri dönüp sonra tekrar doğru sapağa sapmayı deneriz, ki bu da oldukça zor.. İmkansız değil..

    Cumhuriyetin kazanımları dediğimiz şeye bakıyorum, kültürel olarak, aidiyet olarak çok da fazla bir şey göremiyorum açıkçası.. Kimlik çok önemli bir şey.. İyiki bu küreselleşme daha yüzyıl sürmeyecek, yoksa tarih sahnesinde erirdik, para peşinde koşmaktan, umarım bu fırsat kaybettiğimiz bir takım şeyleri kazanmamız için değerlendirebileceğimiz bir fırsattır.. Ama bu fırsat yine tepeden inme değil de, mümkün olduğu kadar dip dalga ile olursa daha köklü olur..

    Ek: Cumhuriyetin kazanımları derken kastettiğim sadece yönetim biçimi değil 85 yıllık tüm değerlerdir.. Kültürel, sosyolojik, siyasi bütün değerleri içine alabilirim..



    < Bu mesaj bu kişi tarafından değiştirildi hazardousmen -- 29 Mart 2010; 10:48:56 >




  • quote:

    Osmanlı'dan gelen kültürümüzü, ki en azından sahipleneceğimiz bir kültür var bunu yadsımamak lazım, devam ettirerek, bunu sahiplenerek, geliştirerek, yanlış sapağa geri dönüp sonra tekrar doğru sapağa sapmayı deneriz, ki bu da oldukça zor.. İmkansız değil..


    osmanlı kültürü TÜRK kültürü değildir sahiplenecek birşeyii de olduğunu düşünenler benim kapsama alanıma girmiyor. Peşin olarak belirteyeyim. Çok kültürlü yapılar bu yüzyılda tutar mı bilmem ama eskide kaldığı açık
  • quote:

    Orijinalden alıntı: vezir

    quote:

    Osmanlı'dan gelen kültürümüzü, ki en azından sahipleneceğimiz bir kültür var bunu yadsımamak lazım, devam ettirerek, bunu sahiplenerek, geliştirerek, yanlış sapağa geri dönüp sonra tekrar doğru sapağa sapmayı deneriz, ki bu da oldukça zor.. İmkansız değil..


    osmanlı kültürü TÜRK kültürü değildir sahiplenecek birşeyii de olduğunu düşünenler benim kapsama alanıma girmiyor. Peşin olarak belirteyeyim. Çok kültürlü yapılar bu yüzyılda tutar mı bilmem ama eskide kaldığı açık


    Neden hocam? Osmanlı bana göre katıksız olmasa da Türk'ten ibaret... En azından hakim unsur Türklük'tür Osmanlıda. Çok kültürlü olduğunu kabul etsek bile bu yüzyılda çok kültürlülüğün tutup tutmayacağı yaşanmamış bilinemez ve eskide kalması da dediğiniz gibi peşin bir hüküm olarak durmaya mahkum.

    Amerika çok kültürlü değil mi? Keza Commonwealth ülkelerini dikkate alırsak İngiltere de çok kültürlü ve üzerinde güneş batmayan imparatorlukların hemen tamamı çok kültürlü. Mesele kültürden ziyade teşkilatın niteliğinde ve yönetim gücünde... Zira çok kültürlülük renkliliğin ve farklı düşüncenin kaynağıdır, farklılıklar karşılıklı etkileşimlere, gelişime yol açan bir vakıadır bence. İşte önümüzde Avrupa Birliği örneği var. Birlik olmasaydı II dünya harbinden enkaz halinde çıkan Avrupa bu noktaya bu kadar kısa süre içerisinde gelebilir miydi? Belki iddialı olacak ama Avrupa Birliği'ni Avrupa Birleşik Devletleri şeklinde telaffuz etmek hatta tek devlet olarak görmek bile mümkündür.

    Hazard'ın dediğine katılıyorum ben, osmanlı'dan şu yönetim gücünü ve tecrübesini devralabilseydik hem dünya siyasi haritası hem de bu günkü konumumuz çok farklı olurdu?




  • quote:

    Orijinalden alıntı: Erzurum lu
    Hazard'ın dediğine katılıyorum ben, osmanlı'dan şu yönetim gücünü ve tecrübesini devralabilseydik hem dünya siyasi haritası hem de bu günkü konumumuz çok farklı olurdu?

    Devraldığımız için bu kadar kötü yönetiliyoruz.
  • quote:

    Orijinalden alıntı: nlty2000


    quote:

    Orijinalden alıntı: Erzurum lu
    Hazard'ın dediğine katılıyorum ben, osmanlı'dan şu yönetim gücünü ve tecrübesini devralabilseydik hem dünya siyasi haritası hem de bu günkü konumumuz çok farklı olurdu?

    Devraldığımız için bu kadar kötü yönetiliyoruz.


    Osmanlıyı çökerten, İttihat ve Terakki ekolünü ve yeniçeri isyanlarına boyun eğen negatif yönünü değil, İstanbul'da kardinal külahı görmektense Türk sarığı görmeyi tercih ettiren yönetim ve adalet anlayışını kasdetmiştim.

    Edit: imla



    < Bu mesaj bu kişi tarafından değiştirildi Erzurum lu -- 30 Mart 2010; 14:45:01 >
  • quote:

    Neden hocam? Osmanlı bana göre katıksız olmasa da Türk'ten ibaret... En azından hakim unsur Türklük'tür Osmanlıda. Çok kültürlü olduğunu kabul etsek bile bu yüzyılda çok kültürlülüğün tutup tutmayacağı yaşanmamış bilinemez ve eskide kalması da dediğiniz gibi peşin bir hüküm olarak durmaya mahkum.



    sayın erzurumlu,

    kpasama alanıma girmemesinin çok nedeni en önemlisi özümüzü unutmak ve gerçekten türk nedir dendiğinde vereceğimiz bir cevabın bulunamamasıdır.
    uzun uzun yazarak sizleri(taraf olanları ) bilmeyerek de olsa kırmak istemem.herkesin düşüncesi belirli bir aritmatik düşünceye dayanır ve bu kök bilgiyi değiştirmedikçe anlatmamın önemi olmayacaktır.Çok bilgi vardır ve gerçekten konumuz dağılabilr ama gerçek nedenleri için linke ilk satırlarını okuyunca neden karşı olduğumu anlayabileceksiniz.

    http://tr.wikipedia.org/wiki/Osmanl%C4%B1_%C4%B0mparatorlu%C4%9Fu_K%C3%BClt%C3%BCr%C3%BC

    Ancak böyle aydın gençlerin Atatürk'ü anlayamamış olmalarından da çok büyük üzüntü duyuyorum . Bilgi doğru kanalarıyla verilerse sonradan da tamamlanabilir ama önyargıları yıkmak olanaksızdır. psikolojik kökenlerine kadar derin araştırma gerekir.

    mesela Türk dil kurumu neden kurulmuştur aamacı ne idi , büyük önderimiz neden bu konuya önem vermiştir. bir kurum kurup Türk dili ve geçmişini araştırmaya neden bu kadar önemlidir. Bu konular anlşılmadan gerçeklerin üstü hep kapalı kalacaktır.

    Gerçekleri bulmak için araştırma birincil önemli aşamadır.

    Aşamayı ise ancak bu konuda kendine verilen , kalıp içine hapsedilmeyi hazmedemeyen , kabugunu kendi isteğiyle değiştirmek isteyen bireyler atabilir.




  • Benim ''Osmanlı'' kelimesinden ne kastettiğimi açmam gerek, çünkü yanlış anlaşılmalara sebebiyet veriyor..

    Osmanlı derken mimarisini, mimar Sinanı, cumbalı evlerini, kıyafetlerini, örflerini adetlerini, ananeleri, kısacası Anadoludan çıkmış harmanlanmış binlerce yıllık kültürü kastediyorum, yönetim biçimini değil.. Saymayayım liste uzun, hepimiz biliriz, bilmediğimiz binlercesi de var.. Tabii ki bunun içinde katıksız Türk kültürü yok, ama bunu tarihe mal edip de kendimizi yeni nesil olarak ne kadar köksüz bırakabiliriz ki..

    Bize borçlarını devrettikleri gibi, bu tarihsel geçmişimiz de bize devredilmiştir..

    Ha Osmanlı'nın yanlışı olmamış mıdır, olmaz olur mu, yukarıda bir kısmından bahsettim, kendi boynuna ilmiği geçiren yine kendisidir, zaten.. En başta yönetim yanlışlığıdır, sakat yönetim biçimi yüzünden akıl sağlığı yerinde olmayanlar bile başa geçebilmiştir, Ben iyi taraflarını alıp yanlışı düzeltmekten bahsettim.. Bunun için ''geri dönüp, sapılan yanlış sapağı bulup oradan doğru yola dönmek'' tabirini kullandım..

    Atatürk'ü anlamak ya da anlamamak meselesi de değildir olay, bu İngilizlerin bir taktiğimidir, ya da nedir bilemem, ama Atatürk'ün yaptıkları 30 yılla sınırlı kalabilmiştir, bugün bunu görüyoruz.. Yani tabana inememiştir, tabii konjonktürün de bunda etkisi olduğu yadsınamaz bir gerçek fakat, 30lardaki halk bilinci çok kısa sürmüştür, çok gelip geçici bir olaydır, başarılamamıştır.. Tek kişi ya da bir ekip sahiplenince, o ekip gittiğinde sahiplenilen şey de yavaş yavaş ortadan kayboluyor.. Neden böyle olmuştur, bin türlü sebebi var, bilemem, ama başarısız olduğunu kesinlikle söyleyebilirim, bugün aydın denilenlerin dili Türkilizce'ye dönüşmekte ise Türk dil kurumu fiilen atıl denilebilir..




  • quote:

    Orijinalden alıntı: vezir

    quote:

    Neden hocam? Osmanlı bana göre katıksız olmasa da Türk'ten ibaret... En azından hakim unsur Türklük'tür Osmanlıda. Çok kültürlü olduğunu kabul etsek bile bu yüzyılda çok kültürlülüğün tutup tutmayacağı yaşanmamış bilinemez ve eskide kalması da dediğiniz gibi peşin bir hüküm olarak durmaya mahkum.


    sayın erzurumlu,

    kpasama alanıma girmemesinin çok nedeni en önemlisi özümüzü unutmak ve gerçekten türk nedir dendiğinde vereceğimiz bir cevabın bulunamamasıdır.
    uzun uzun yazarak sizleri(taraf olanları ) bilmeyerek de olsa kırmak istemem.herkesin düşüncesi belirli bir aritmatik düşünceye dayanır ve bu kök bilgiyi değiştirmedikçe anlatmamın önemi olmayacaktır.Çok bilgi vardır ve gerçekten konumuz dağılabilr ama gerçek nedenleri için linke ilk satırlarını okuyunca neden karşı olduğumu anlayabileceksiniz.

    http://tr.wikipedia.org/wiki/Osmanl%C4%B1_%C4%B0mparatorlu%C4%9Fu_K%C3%BClt%C3%BCr%C3%BC

    Ancak böyle aydın gençlerin Atatürk'ü anlayamamış olmalarından da çok büyük üzüntü duyuyorum . Bilgi doğru kanalarıyla verilerse sonradan da tamamlanabilir ama önyargıları yıkmak olanaksızdır. psikolojik kökenlerine kadar derin araştırma gerekir.

    mesela Türk dil kurumu neden kurulmuştur aamacı ne idi , büyük önderimiz neden bu konuya önem vermiştir. bir kurum kurup Türk dili ve geçmişini araştırmaya neden bu kadar önemlidir. Bu konular anlşılmadan gerçeklerin üstü hep kapalı kalacaktır.

    Gerçekleri bulmak için araştırma birincil önemli aşamadır.

    Aşamayı ise ancak bu konuda kendine verilen , kalıp içine hapsedilmeyi hazmedemeyen , kabugunu kendi isteğiyle değiştirmek isteyen bireyler atabilir.


    18. yy bilim, sanat ve teknolojide büyük dönüşümlerin yaşandığı bir dönemdi. Bugün M.K. Atatürk'ü de yetiştiren okulları, idadîleri, düzeni merak edebiliriz ama simetrik bir şekilde Kierkegaard veya Marx'ın çıktığı Frankfurt Okulu da bugün o okul değildir. Bir dönemdi yavaşça sönerek geçti. Gelişmelerin sadece siyasi izleklerin sonucu olmadığını, olamayacağını düşünüyorum. Daha büyük şeyler var. Ekonomi, politika, kültür, teknik, bilim, sanat alanlarındaki aktörlerin etkileşimleri, ve bu etkileşimlerin sonucunda varılan noktalar var.

    Millet anlayışı vardı, ancak bu bugün anladığımız anlamda bir ulus-millet anlayışından çok farklıdır. Ayrıca milliyet de Osmanlı'da her zaman ikinci plandaydı. Önce müslüman, sonra Türk. Bunun haklı sebepleri var tabii. Birincisi Anadolu devletleri döneminden beri tehditin diğer büyük Türk devletleri olmasıdır. Bunun karşısında durabilecek bir düşünceye veya iknaya ihtiyaç vardı, Türk milliyetçiliği bunlardan biri olamazdı. Avrupa ise son dönemlere kadar büyük bir tehdit olarak algılanmamıştır. İkincisi, fetihlerle büyüyen bir devletin fetihlerin dayanak noktası olarak haçlı seferlerini tanımlamasıdır. Bu ilşkiler daha sonraki yüzyıllarda da sürecek olan Osmanlı siyasetinin temelini oluşturdu. Hatta Y.S. Selim'in resmi dil olarak Arapça teklif ettiği -neyse ki- ulemaların bu fikirden vezgeçirdiği söylenilir.

    Osmanlı Avrupa'ya karşı kendi reflekserini geliştirmiş ve tehditleri de görmüştür. Ancak gördüğü tehdite karşı gereki aygıtları geliştirememiştir. Başka siyasi iklimde çok iyi çalışan Osmanlı kurumları, yeni şartlarda pek de iyi bir halde değildiler. M.A. Ersoy'un Berlin Hatıraları'nda bir Osmanlı'nın Berlin'e gittiğinde neler hissettiği okunabilir. Tramvaylarımız bile doğru dürüst işlemiyordu. Çünkü geniş bir coğrafyada köklü değişimler hızlı ve kolay olmaz. Bir imparatorluğun tesis ettiği düzen, bu düzenin bütün muhattapları, birincil ve dolaylı ilişkileri kolayca tahliye olmaz. Bir tarihçi olan İlber Ortaylı bugün Güneydoğu'da, Kafkasya'da ve Balkanlar'daki problemeri de bir imparatorluk düzeninin tahliyesinin sonuçları olarak gösteriyor. Gerçekten de, Karabağ Osmanlı'dan Sovyet'e sessiz bir şekilde aktarılan, ancak baskı kalktığında açığa çıkan bir sorun değil midir? Dersim'in ana sebebi neydi, vergisini Osmanlı'da olduğu gibi pazarlık usulü vermek isteyenler, tebaasına karışlmamasını isteyen "ağa"larla devletin çatışması değil miydi? Yöntemlerin doğruluğu veya etkisi tartışmaya açıktır ama sömürgeciliğin izolasyonizme dönüşmüş olduğu bügünkü dünyada, ekonomik, siyasi ya da teknokratik bir aktör olmak isteyen bir devlet derebeylik düzenine göz yumabilir mi? Bırakınız derebeylik düzenini, siz şirketlerinizdeki branş sahiplerinin olağan toplantılarının birer "yuvarlak masa" toplantısı olup olmadığını denetleyemezsiniz ar-ge bile yapamazsınız. (Uç bir örnek gibi gelebilir, bu denetim dolaylı olabilir ama ne kadar kuvvetli bir şekilde tesis edildiği büyük devletlerde görülür)

    Tarih de tekerrür ediyor madem, yazımın başına dönüp düşünce veya yapısal düyadaki bir başka genel değişimin de -küçük veya genel- 1980'lerde olduğunu düşünmekten kendimi alamıyorum. Bizim için çalkantılı bir dönem olduğu için dünyayı pek göremiyoruz belki, ayrıca 1974'ün faturası da vardı... konu kendi içinde uzundur ama bunu sert bir şekilde yaşadığımız ortada. Fakat entellektüel dünya da, 70'lerden başlayarak, 80'lerde devam ederek ama tepe noktası tam da 1980+/- olacak şekilde büyük bir dönüşüme uğramadı mı? Nerde o 70'lerdeki ütopya filmleri, mimarlık ütopyaları? Rubber City'ler? Gelecekten beklenti var mı? Gelecek kelimesinin çağrışımları hala yerinde mi? Türkiye'de değil, dünyada... 68 kuşağının devrimcileri nerede, 60'larda cinsel devrimci, 80'lerde feminist bir punk, 90'larda sexist bir toplum robotu... Ben ilk iş olarak kısa-devre yapmış bir post-modernizm için Cumhuriyet(ler)i suçlama eğiliminde pek değilim. Bugün bir beyaz Rus'un, veya piyasada binlercesi bulunan bir ışık şalterinden "farklı" bir tane daha üretmek için aylarını veren Avrupalı'nın da zaman zaman hissettiği boşluğu hatırlatmak isterim sadece.




  • quote:

    Orijinalden alıntı: hazardousmen

    Benim ''Osmanlı'' kelimesinden ne kastettiğimi açmam gerek, çünkü yanlış anlaşılmalara sebebiyet veriyor..

    Osmanlı derken mimarisini, mimar Sinanı, cumbalı evlerini, kıyafetlerini, örflerini adetlerini, ananeleri, kısacası Anadoludan çıkmış harmanlanmış binlerce yıllık kültürü kastediyorum, yönetim biçimini değil.. Saymayayım liste uzun, hepimiz biliriz, bilmediğimiz binlercesi de var.. Tabii ki bunun içinde katıksız Türk kültürü yok, ama bunu tarihe mal edip de kendimizi yeni nesil olarak ne kadar köksüz bırakabiliriz ki..



    Mimari konusuna katılıyorum, ama tamamen terk etmiş sayılmayız. Bire bir aynısını da sürdürmek, koltuklu otomobilden inip evde sedirde oturmak... ancak mümkün olduğu kadar dönüşmüş beton örnekleriyle mümkün. Bunlar kısmen var. Sanata önem verdiğimiz oranda, endüstriyel ya da diğer sanat dalları olsun eski kültür her zaman bir başvuru kaynağı olmuştur.

    "Kültür'ün iyi taraflarını alalım" bizim eski dostumuz bir ütopyadır. Hem Avrupa'nın, hem kendimizin de "iyi taraflarını" alalım deriz ama kültür bir bütündür. Portakal ve kabuğu gibi olmuyor. Japonlar 1970'lerde zeminde oturarak kullanabilecekleri bir kamyon tasarlamaya çalışıyorlardı... Bütünlüklten kastım budur, bir toplumun bazı şeylerini alırsanız otomatikman kültürleri de gelir. Endüstrinin de kültürü vardır.

    Yatay tahtalı ahşap evler geleneksel ve iyi tasarımlardı. Bir Japon mimar ahşap yapılarda çapraz atkıların Japon'ların Türkler'le tanışmasından sonra keşfedildiğini, ondan önce sadece yatay ve dikey direklerden oluşan yapıların hafif olmalarına rağmen depremlerde zarar gördüğünü söylüyordu. Bugün bu evleri bir de ABD'de görürsünüz. Çünkü bunun için orman endütrisi yani (konuya dönüyoruz) "odun" gerekir. Bu evleri artık neden yapamayacağımızı M. Akif "Fatih Kürsüsü"nde güzel anlatır... Serbest nazım, kendi ve bir arkadaşı arasında geçen uzun bir yazıdır. Diyaloglar şeklinde akar. Akif'ten daha iyi bir iğneleme yapamayacağım için ilgili alıntıyı veriyorum:

    ....

    Amasra sâhili çok eski bir müessesedir;

    Uşakların topu cerrâh olur:.. Hemen kestir!

    Bugünden ormanı göster kılağlı baltasına:

    Temizleyip çıkıversin, bırakmasın yarına!

    - Biraz da dikmeyi öğrenseler...

    - Adam sen de!

    Düşündüğün şeye bak... Sen şu ilmi öğren de...

    - O ilme hiç diyecek yok: Müfâdı kat´îdir!

    Ulûm-i sâire sun´î, o pek tabî´îdir.

    - Ne var ki: Kalmadı tatbîk için müsâid yer!

    - Neden?

    - Neden mi, görürdün çıkıp gezeydin eğer.

    Eteklerinde zığın saklı bildiğin orman,

    Bugün barındıramaz hâle geldi bir tavşan!

    O, sırtı hiç de güneş bilmeyen yeşil dağlar,

    Yığın yığın kayalardır: Serâblar çağlar!

    - Sabahleyin yine bir hayli nükte firlattın!

    Hayâli bol bol akıttın, serâbı çağlattın!

    - Hayır, hayâl ile yoktur benim alış verişim...

    İnan ki: Her ne demişsem görüp de söylemişim.

    Şudur cihanda benim en beğendiğim meslek:

    Sözüm odun gibi olsun; hakikat olsun tek!

    - Fenâ değil yolun amma epeyce sarp olacak!

    "Odun " dedin de tuhaftır, ne geldi aklıma, bak:

    Zavallı memleketin yoktu başka mahsûlü;

    Odundu, nerde bulunsan, metâ-ı mebzûlü;

    - Adam yetiştiremezmiş, demek ki, toprağımız!..

    - Lâtîfe ber-taraf amma, adam değil yalınız,

    Odun da isteriz artık yakında Avrupa´dan!

    - Bizim filizleri göndermesin sakın o zaman!

    ....




  • 
Sayfa: önceki 6869707172
Sayfaya Git
Git
sonraki
- x
Bildirim
mesajınız kopyalandı (ctrl+v) yapıştırmak istediğiniz yere yapıştırabilirsiniz.