Pusholder (@pusholder) on Xtwitter Cumhurbaşkanı Erdoğan: "Gazi'nin ömrü en azından 10 yıl daha ülkeyi yönetmeye el verseydi 2. Dünya Savaşı sonrası bambaşka bir Türkiye görecektik." https://x.com/pusholder/status/1855544420273148371 |
Erdoağan:'Gazi'nin ömrü 10 yıl daha sürseydi 2. Dünya Savaşı sonrası bambaşka bir Türkiye görecektik
-
-
Kimileri bu yoruma helal olsun doğru konuştu diyor.
Kimileri Atatürk'ü övme ayağına İsmet Paşa'ya gömüyor diyor.
Kimileri ise kendi başkanlık süresini uzatmak adına yol yapıyor diyor.
-
Atatürk yaşasaydı muhtemelen İnönü gibi Türkiye'yi Dünya savaşının dışında tutardı ve savaş sonrasında da reformlara/inkılaplara daha kuvvetli şekilde devam ederdi.II.Dünya Savaşı sonrası Dünya düzeninde de muhtemelen 'Bağlantısızlar' blokunda yer alırdı ve bölgesel ittifaklar kurma yoluna giderdi.
Atatürk 1923'te Türkiye'yi kurduktan sonra tüm dikkatini yüzlerce yıl ihmal edilen Anadolu'yu bayındır hale getirmek ve inkılaplar yapmaya verdiği bilinen bir gerçektir.Dolayısıyla Türkiye'nin sınırlarını genişletmek gibi 'temel' bir hedefi olmamıştır zira ülkenin bunu karşılayacak ne askeri gücü vardı ne altyapısı vardı ne de ekonomisi vardı.Bugün dahi bu konularda sıkıntılar yaşıyoruz.Kendi döneminde sürekli dış politikayı kullanarak Türkiye lehine bazı kazanımlar elde edilmesini sağlamıştır.Bunların başında Montrö anlaşması ile Hatay'ın 'barışçıl' şekilde anavatana katılmasının yolunu açması vardır..
Eğer Atatürk,İnönü gibi 1973'e kadar yaşasaydı ya da Bayar gibi 1986 yılına kadar yaşasaydı muhtemelen yaptığı inkılaplar daha sağlam temellere oturmuş olacak ve bugün yaşadığımız iç çekişmelerin hiçbirini yaşamıyor olacaktır...Zira bugün yaşadığımız tüm iç tartışmalarının nedeni Türk devriminin 10 Kasım 1938'de Atatürk ile beraber durması ve 14 Mayıs 1950'de 'karşı devrim' sürecinin başlamasıdır.
Tabii bir de Atatürk yaşarken muhtemelen çok partili hayata geçiş olmayacaktı.Belki onun kontrolünde birkaç parti daha kurulur ancak onlarda Atatürk'ün 'dolaylı' kontrolünde olurdu.Eğer ömrü Bayar gibi 1980'leri görecek kadar uzun olsaydı muhtemelen gerçek anlamda çok partili hayata ancak soğuk savaşın sonuna doğru yani 1980'lerin sonlarına doğru geçiş yapardı.
Ama elbette tüm bu söylediklerim ve başkalarının bu konuda söyleyecekleri sadece 'beyin fırtınasından' başka birşey olmayacaktır...Sonuçta tarih varsayımlar üzerine konuşulmuyor ve yazılmıyor...
< Bu mesaj bu kişi tarafından değiştirildi Long Nightt -- 11 Kasım 2024; 2:9:13 >
-
Alternatif bir yorum olarak şu da söyleniyor.
Atatürk'ün yurtta barış dünyada barış sözünü söylemesinin nedeni 1911den 1922'ye kadar durmadan süren 11 yıllık savaş döneminin ülkeyi harabeye çevirmesi sonucu yeni Türkiye Cumhuriyeti'nin yeni sistemi oturtup , yaralarını sarıp, reformları sağlayıp , merkezi otoriteyi güçlendirene değin zamana ihtiyaç duymasıydı.
Nitekim Atatürk'ün 15 yıllık iktidarı süresince devlet doğuda Osmanlı'dan kalma feodal yapıyı ortadan kaldırmak ve tüm ülkeyi merkeze bağlayacak şekilde devasa bir demiryolu ağı inşa etmekle uğraşmıştır. Atatürk'ün merkezi otoriteteyi güçlendirip , devletin elini ülkenin tüm sınırlarına ulaştırma gayreti benzeri tüm olaylarda olduğu gibi bundan zarar gören yerel ağa , şıh , feodal beylerin ayaklanmasına yol açmış ve Atatürk doğudaki bütün bu yerel unsurları ezip Türkiye'yi modern - merkezi bir devlet haline getirmiştir.
Nitekim bu iç sorunların halledilmesi için mutlaka dışarda barış gerekiyordu.
Fakat 1930lardan sonra Nazi Almanya'sı ve diğer faşist revizyonist güçlerin yükselmesi ile beraber Atatürk Avrupa'nın karışmasını fırsat bilerek tarafsız tutrumunu terkedip Lozan'da dönemin zorunluluğu olarak vermek zorunda kaldığı tavizleri tersine çevirmek için harekete geçmiştir.
Bildiğin üzere Atatürk'ün bu çabaları Möntrö ve Hatay gibi iki önemli diplomatik zaferle sonuçlanmıştır. Möntrö'de Boğazlar tekrar silahlandırılmış ve egemenlik hakları büyük oranda Türkiye'ye geçmiştir. Hatay konusu ise Misak-i milli kapsamında Türkiye'nin istediği şekilde çözülmüştür.
Bu bağlamda Atatürk dönemi içerde ayrılıkçı , feodal - özerk yapıların temizlenip merkezi otoritenin sağlanması ve Avrupa'da gerekli koşulların oluşmasının ardından Boğazlar ve Hatay gibi dış hedeflerin başarılı diplomatik - askeri yöntemlerle Türkiye'nin istediği şekilde çzöülmesini içeriyordu.
Sözün özü Atatürk'ün Türkiye'yi tamamen kabuğuna çekmekten öte yıkılmış ülkeyi onarmak ve içerdeki ayrılıkçıları - özerk feodal yapıları temizlemek adına Türkiye'yi bir süre tarafsız tuttuğu düşüncesi var. Nitekim Hatay ve Möntrö adımları Atatürk'ün birtakım amaçları olduğunu ve şartlar oluştuğunda harekete geçmekten çekinmediğini gösteren işaretler değil mi ?
-
Ben bu görüşü yıllarıdr dile getiren birisiyim.
Atatürk 2. dünya savaşını geçirseydi Türkiye'yi yine savaşa sokmazdı. Zaten ölmeden önce 2.dünya savaşının çıkacağını öngörmüş ve kesinlikle ülkeyi savaşa sokmama kararı almış, bunuda İnönü ve Bayar ilede paylaşmıştı. O anlamda ülkeyi savaşa sokmazdı ancak 2.dünya savaşının sonuçları itibaeiyle tüm dünyayının siyasi ekseninin değişmesi durumundan ötürü oluşacak siyasi boşluklardan Atatürk nasılki Hatay'ı tek mermi sıkmadan aldıysa misakı milli çerçevesini %100 olmasa bile kayda değer şekilde bir sonuçla tek mermi atmadan toprak kazanımı sağlayabilirdi. O siyasi boşluklarda Hitler öldüğü anda zaten kendiliğinde ortaya çıktı bir çok kez.
Yani "Yapamazdı, edemezdi, şöyle olurdu, böyle olurdu" demek Atatürk'ün zekasıylada dalga geçmektir bana göre. Yapamasaydı Hatay'ı almazdı bu adam. Atatürk'ü özel kılan tarafı, hem askeri hemde siyasi zekası olması. Bu doğuştan gelen bir yetenek ve yaşamı boyuncada bu niteliklerini hem teoride hemde sahada tecrübe ederek geliştirdi. Yani Cumhuriyet konusunu pat diye ortaya atmadı yada Hatay konusunda ölümü göze alacak derecede üstüne gitmedi. Bunlar vizyon isteyen konular ve o vizyonda Atatürk'de olduğu için 2.dünya savaşı sonrasındaki konjonktürde Lozan'da elde edilemeyenleri tamamlamak adına asla oturmazdı yerinde. Atatürk hayatı boyunca en kazançlı savaşların "savaşmadan savaşmak" olduğunu çok iyi biliyordu. Hatay onun bu düşüncesinin nişanesidir.
Erdoğan şu yada bu sebebden bu konuyu söylemesi çok etki yaratmaz siyasi açıdan ama objektif bakıldığında söylediklerininde gerçeklik payı var.
-
Öyle ama asıl amacı 'barışı' korumak zira ülkenin buna ihtiyacı var.Belirttiğiniz üzere memleket 1911-1922 yılları arasında 11 yıl aralıksız savaş içerisindeydi. Anadolu Türk'ü sürekli cephelere sürülmüştü.Üstüne Balkanlardan gelen Türklerde Anadolu'da yurtsuz şekildeydi.Üstüne Lozan ile beraber Yunanistandan mübadele edilen Türlerinde iskan edilmesi meselesi vardı.Milli Mücadele sırasında Yunan ordusu tüm B.Anadolu'yu yakıp-yıkmış bir haldeydi..Ekonomi zaten yok denecek vaziyetteydi.Sağlık,eğitim,yol vaziyetlerine girmiyorum bile...
Atatürk'ün devraldığı Anadolu'yu akıllarda canlandırmak için bugünkü Afganistan'a bakmak yeterlidir derim.
Üstelik 1922'de Milli Mücadelenin sonlanmasından sonra memleket içerisinde özellikle G.Doğu'da çıkmış bölücü/dinci iç ayaklanmalar yaşanmıştı.1925 Şeyh Sait isyanı ve daha sonra 1930'lara kadar görülen irili ufaklı bölücü ayaklanmalar Türkiye'nin tam barış atmosferine girmesine engel olmuştu.1930 ve 1937-38 yıllarında da Tunceli merkezli olmak üzere büyük aşiret isyanları çıkmıştı.
Yani Atatürk'ün dönemi bir yandan ülkeyi bayındır hale getirme çabalarıyla,dışarda barışı korumakla,içerde rejimi yerleştirmekle ve bölücü/dinci isyanları bastırmakla geçmiştir diyebiliriz...Böyle bir ortamda diplomasiyi kullanarak Türkiye'nin lehine kazanımlar elde etmeyede çalışmıştır ama mesela Musul meselesinde özellikle Şeyh Sait isyanından sonra üstelememiştir.Yani nerede durması gerektiğini ve ne zaman hareket etmesini bilen bir liderdi.
1945 sonrasında ise Dünya iki kutuplu şekle büründüğü için Atatürk böyle bir Dünya'da Türkiye'nin tarafsızlığını korumaya ve bölgesel ittifaklıklar kurmaya ağırlık verirdi diye düşünüyorum.Zaten Türkiye birazda geç olarak 1960'larda özellikle ABD Başkanı Johnson'ın mektubundan sonra Sovyetlere yaklaşarak hem ABD'ye hem de NATO'ya karşı denge kurmaya çalışacaktı..Atatürk ise bunu 1945'ten hemen sonra yapmaya başlardı diye düşünüyorum.
Bu nedenle yine ülkenin bağımsızlığını ve tarafsızlığını korumaya odaklanırken içerde ise yaptığı devrimleri daha da sağlamlaştırma politikaları yürütürdü düşüncesindeyim..
-
arkadaşlar takılmayın böyle şeylere bakın paralarınız nerelere harcanıyor 200 milyon dolar
çok lazım ya
bingöl kent haber gazetesi | bingöl haber sitesi | bingöl son dakika haberleri | bingöl haberleriKiğı-Yedisu yolunun proje bedeli 7.7 milyar lira olarak belirlendihttps://www.bingolkenthaber.com/kigi-yedisu-yolunun-proje-bedeli-77-milyar-lira-olarak-belirlendi -
Yalnız Atatürk Hatay meselesinde ileri adımlar atarken sürekli Avrupa siyasetini gözlemliyor ve uluslararası dengeyi takip ediyordu.
Mesela İtalya 1936'da Habeşistanı MC kararlarına rağmen işgal ettiğinde Dünya tepki vermedi,Almanya Versay anlaşmasını ortadan kaldırdığında Dünya tepki vermedi,aynı Almanya 1936'da yasak olmasına rağmen Renanyaya asker soktuğunda da Dünya tepki vermedi,aynı Almanya 1938'de Avusturyayı ilhak ettiğinde de Dünya tepki vermedi...Hatta Atatürk'ün vefatından bir ay kadar önce 30 Eylül 1938'de İngiltere ve Almanya Çekoslovakyanın Sudetenland bölgesinin Almanya'ya katılması üzerine mutabakata varmıştı.Japonya'nın Uzak Doğu'da özellikle Çin'de 1930'ların başından beri genişleme uğruna yapmış olduğu savaşlarada Dünya sessiz kalıyordu.
Tüm bunları Atatürkte görüyordu ve buna göre adımlar atıyordu.I.Dünya Savaşından sonra kurulan barış Fransız general Ferdinand Foch'un dediği gibi '20 yıllık ateşkesten başka birşey değil' di.Böyle bir Dünya'da Atatürk'ün gerek Montrö gerekse Hatay konusunda hamleler yapması gayet normal zira ortam buna müsait.
Ancak II.Dünya Savaşı iki süper gücün doğmasına neden olmuş ve Dünya iki kutba bölünmüştü.Hem de ideolojik bir bölünmeden bahsediyoruz...İngiltere ve Fransa ise süper güçlüklerini kaybetmişler ve Dünya'da bu ülkelerin sömürdüğü ancak artık bağımsızlık kazanan onlarca yeni ülke ortaya çıkmıştı.Atatürk döneminde Türkiye'nin dostu olan Sovyetlerde 1945'ten sonra Türkiye'ye düşman olmuşlardı..
Böyle bir Dünya'da Atatürk'ün II.Dünya Savaşı öncesi politikaları takip edeceğini düşünmüyorum.Zira Dünya eski Dünya değildi.Mesela Kore'de Kim İl Sung bunu anlamamış ve Kore'yi birleştirmek için Güney'e saldırmış ve Kore savaşını başlatmıştı.Dönemin ABD başkanı Truman BM'de yaptığı konuşmada 1939'dan önceki Dünya'da İtalya'nın,Almanya'nın ve Japonya'nın barışı bozan hareketlerine eğer gereken cevap verilmiş olsaydı II.Dünya Savaşı felaketinin yaşanmayacağından bahsetmiş ve kendilerinin aynı hatayı yapmayacaklarını belirterek Kore savaşına dahil olmuşlardı...
Kısacası Atatürk'ün II.Dünya Savaşı sonrası Dünya düzenini II.Dünya Savaşı öncesi düzenin devamı olarak görmeyeceği açıktır...Böyle bir Dünya'da muhtemelen Bağlantısızlar blokuna üye olur ve bölgesel ittifaklıklar yapardı.Genel olarak içerdeki inkılaplara ve bayındır işlerine yoğunlaşırdı.
-
Atatürk 10 yıl daha yaşasa ve hiç yoktan 2. Dünya savaşını görseydi ülkeye çok katkısı olurdu tezine bende katılıyorum.
En kötü 2. dünya savaşı sonrası EGE Adaları konusunda bir söz hakkımız olurdu bence... İsmet İnönünü içine kapanık ve çekingen politikası ve seçimsiz tek parti mantığı bize pek bir şey kazandırmamıştır.
O dönemde Almanya Yunanistan'ı ve adaları işgal ediyor. Ve diğer adalarda İtalya'da halen daha. Savaş bitince barış görüşmelerine adaların hakimiyeti konuşulmak üzere bizdende ekip çağrılıyor mesela. Ama bizimkiler GÖNDERMİYOR. O çok büyük hata mesela. İtalya'da çekilirken adaları Yunanlılara bırakıyor. O adalar bizde kalabilirdi. Çok ama çok büyük bir hata.
En kötü İtalya'ya Trablursgarp savaşı zamanı emanet verdiğimiz adalar geri alınabilirdi Atatürk sağ olsaydı. ( Aynı Hatay'ın kazanılması aynı boğazlarda halk kaybının giderilmesi gibi aynı Iğdır'da para ile toprak alıp Azerbaycan ile sınır komşusu olma gibi adalarda da kazanım zorlardı Atatürk. )
Hatta gözü karartım Musul Kerkük bile zorlanabilirdi gibi geliyor. Veya Misak-i Milli sınırlar bile denenebilirdi 2. Dünya savaşı sonrası karışık ortamda.
< Bu mesaj bu kişi tarafından değiştirildi 0zkanK. -- 11 Kasım 2024; 3:10:18 >
-
fantaziye gerek yok. bugün şartlar bellidir. düne bakacak unutmayacak, bugüne göre de hareket edeceksin.
-
Atatürk 2.dünya savaşı sonrasında zaten savaş öncesi politikalarla hareket edecek düşük zekada birisi değildi. Hatta yeni dünya düzeninin geleceğini görüp Lozan'ı güncelleme adına farklı adımlarda atabilirdi. Atatürk geçmiş politikalarla yürüyen bir adam olsa Cumhuriyeti benimsemezdi.
Zaten Atatürk'ü Atatürk yapan başka bir ayrıntıda masaları hep o kurdu, aynı şekilde beka sorunu olacak masalarıda dağıttı. Dolayısıyla değişen dünya konjonktürünü çok iyi analiz eden bir insandı Atatürk. Hatay konusunuda bu minvalde değerlendirmek gerekir. Yahu Stalin'e ayar vermiş bu adam. 2 kutuplu dünyada Türkiye'yi kendi dengesine tekrar oturturdu yani. Ancak buradaki en önemli ayrıntı, Atatürk kurduğu yada dağıtacağı her masada bizzat bulunmak isterdi çünkü kendi siyasi ve askeri zeka seviyesini çevresindeki insanlarda görmüyordu, bu konudada haklıydı.
-
Atatürk geçmiş politikalarla yürüyen bir lider değil zaten ancak gerçekçi olduğu herkesin malumudur.
Atatürk,Stalin'e ayar verdiği dönemde Sovyetler henüz süper güç değildi.Üstelik Dünya iki kutba bölünmüşte değildi.Yine Almanya'da Sovyetlere ideolojik olarak düşman olan Naziler iktidarı ele geçirmişti ve Almanya genişleme hedefinde olduğunu gizlemiyordu.Yine bu dönemde Sovyetlerin Uzak Doğu'da Japonya ile sınır çatışması içerisindeydi.Yani Atatürk'ün Stalin'e vermiş olduğu ayarı birazda dönemin şartlarını göz önüne alarak değerlendirmek gerekir düşüncesindeyim.Tabii bir de o dönem Sovyetler içerisinde bizzat Stalin'in yürüttüğü 'Büyük Tasfiye' adlı terör ortamı vardı.Sovyetlerde adeta kaşının üstünde kaş var denilerek insanların idam edildiği bir dönem yaşanıyordu.Kızıl ordu sayıca üstün olsada bu tasfiyeler ve terör nedeniyle Subay kadrosu oldukça yetersiz kalmış ve ordu düzeni bozulmuştu..Hitler'in 1941'de başlattığı Barbarossa harekatı ile Ruslara ani darbe indirmesinde Stalin'in yapmış olduğu bu tasfiyelerin olumsuz etkisi büyük olmuştur.
Ancak dikkat ederseniz Sovyetler II.Dünya Savaşının sonuna doğru Türkiye'ye açıkça düşmanlık beslediklerini belli ediyorlar.1925'te imzalanan Türk-Sovyet saldırmazlık anlaşmasını uzatmayanlarda yine Sovyetler olmuştu.Üstelik bu Sovyetlerde Stalin kesin hakimiyet kurmuş ve kişi kültü en üst seviyeye çıkmıştı.Kızıl ordu Dünya savaşı öncesindeki gibi siyasi iç karışıklıklar ve tasfiye içerisinde değil aksine neredeyse Avrupa'nın yarısını işgal eden bir güç olmuştu.
Ayrıca Türkiye'nin II.Dünya Savaşına Müttefikler tarafından girmemiş olmasını ne Sovyetler ne de ABD/İngiltere savaş sonrasında unutmadı.Hatta İngiltere sırf bu nedenden ötürü Türkiye'nin Nato'ya girmesine bile karşı çıkıyordu ancak ABD'nin artık 'asıl' güç olması nedeniyle günün sonunda ABD ağır basmış ve Türkiye Nato'ya girebilmişti.
Böyle bir ortamda Atatürk yaşıyor olsaydı ve Dünya bu şekilde olsaydı muhtemelen bölgesel ittifaklara yoğunlaşır ve Türkiye'nin 1960'lardan itibaren izleyeceği denge siyasetini 1945'te başlatırdı düşüncesindeyim..Sovyet tehlikesi varkende Türkiye'nin sınırlarını genişletmeye çalışacağını düşünmüyorum.Mesela Uşi anlaşması ile İtalyanlara bıraktığımız on iki ada II.Dünya savaşı sonunda Türkiye'ye iadesi gündeme gelmiş ancak Sovyetlerin sert bir şekilde karşı çıkması nedeniyle bu adalar II.Dünya savaşında hem İtalyan hem de Alman işgaline uğrayan Yunanistana savaş tazminatı olarak 'Lozan hükümlerine uyulması şartı' ile verilmişti.
-
Atatürk Musul ve Kerkük'ün verilmemesinden ötürü Türkiye'nin geleceğine darbe vurulup ekonomininde ipotek altına alınacağı risklerini görmüştü. Atatürk kendi döneminde bu handikapları aşmak için ülkeyi tarım ve hayvancılıkta bölgenin 1 numaralı ülkesi haline getirerek ekonomik alanda aşmaya çalıştı. Zaten 1923-33 yılları arasında ülke nüfusunun 4te 3ü tarım ve hayvancılıkla geçimini sağlıyordu. 10 yıl içindede sadece buğday üretimi ülke nüfusunun 3-4 katı üzerinde hasat elde edildi ve bunlar yurtdışına ihraç edilerek elde edilen gelirler ülkeye petrol ihtiyaçları ve ağır sanayi altyapısının kurulmasını sağlandı. Hatay ise küçük bir adımdı ancak sonraki dönemde ömrü vefa etmedi.
Ancak kendisinin başarabileceği bir vizyonuda kendisinden sonrakilere miras bırakmakta istemedi çünkü çevresinde kendisi gibi zeka vizyonu eşit adamlar yoktu. Herkes birer görev adamıydı ve farklı niteliklere sahipti. Bir demirci ustasından at yetiştirme isteyemessin. Atatürk eğerki misakı milli sınırlarını kendisinden sonrakilere "mutlaka gerçekleştirin" mirası olarak bıraksaydı Cumhuriyetin temel niteliklerine gölge düşürmüş olacakdı ve bir Yunanistan'ın büyük helenizmi yada İsrail'in vaad edilmiş topraklar misali devletin ana hedefi olarak görülecek ve siyasi açıdanda atılacak her adımlar bu düşüncede yapılacakdı. Bana göre Atatürk gelecekte ülkeye en az kendisi gibi zeki bir liderin gelip oluşacak siyasi boşluklarda misakı milli sınırlarını elde etme adına adım atılacağını düşündü zira o da iyi biliyorduki, kendisinden öncede zeki liderler bu topraklara geldi tarih yazdı, kendisinden sonrada illaki başka bir zeki lider gelecekti.
Bİrde ütopik olsada şöyle düşünüp bir soralım kendimize; Bugünün TSK'sının askeri tecrübe,savunma sanayi ve sayısal gücü Atatürk'ün kendi döneminde elinde olsaydı ne yapardı?
İnönü'de Atatürk gibi bir zekaya sahip olamadığı için sıfır risk politikası güttü ve hiçbir şeye karışmadı. İçe kapandı. Atatürk'ün "Ben olamassam savaş çıkınca savaş girmeyin" sözünü tuttu sadece. İlerisini göremedi ve riskde almadı. Oysaki Atatürk kelle koltukta tüm riskleri gözünü karartarak almıştı. Her kişinin karekteride farklıdır en nihayetinde. Atatürk farklı bir karakter, İnönü daha farklı bir karekter. Atatürk'ün İnönü'ye kırgın ve küskün şekilde ölmesinin aslında temel sebebide İnönü'nün sıfır risk politikasını benimseyerek hareket etmesine Atatürk'ün karşı çıkmasıdır çünkü Atatürk şunu çok iyi biliyordu; savaşta doğru zamanda risk almassan kaybetmen kaçınılmazdır. Siyasettede aynı formül geçerlidir..Devlet yönetmekde sıfır riskle kat edilecek politikalarla yürünülmez. İşte zeka dediğimiz kavramda burada devereye giriyor..Doğru zamanda doğru yerde risk almak..Atatürk bu durumları hem öncesinden öngörüyor hemde çok etkili şekilde doğru zamanda uyguluyordu. İnönü'de ise bu çok kısıtlıydı. Doğru zamanlarda alınacak risklerden hep kaçındı. Bu birazda siyasi açından Atatürk kadar kendisine güvenilmediği içinde yaşadığı bir şeydi.
-
1945 sonrası dönemde Türkiye kendini çok tehlikeli bir durumun içinde bulmuştu. Sovyetler Almanlara karşı elde ettikleri zaferle kızıl devrim sonrasında kaybettikleri herşeyi fazlası ile geri almışlar. Ellerinde deneyimli ve batı yardımı ile çok iyi silahlanmış devasa bir ordu bulunduruyorlardı. 1. Dünya Savaşı sonrası kaybedipte geri alamadıkları ender topraklardan biride Kars, Artvin ve Ardahan'dı ve Buraları Türkiye'den talep edecek kadar ileri gitmişlerdi.
Böyle bir durumda Sovyetler ile yaşanacak bir çatışma savaş yorgunu batı dünyasının desteği olmadan bir felaketle sonuçlanabilirdi. Bu nedenle İsmet İnönü bu savaşın çıkmasını engellemek için elinden gelen herşeyi yaptığı gibi Türkiye'nin İnönü döneminden başlayarak denge siyasetinden aşırı batı yanlı siyasete geçişin nedenide Sovyetlerin oluşturduğu bu tehdit olmuştur.
Nitekim Stalin bu denli saldırgan bir tutum takınmasaydı belki Türkiye bir Nato ülkesi bile olmayıp tarafsız bir ülke olabilirdi.
Dediğiniz gibi İsmet İnönü döneminin içe kapanık dış politikasını Sovyet tehdidini hesaba katmadan okumak biraz haksızlık olur.
< Bu mesaj bu kişi tarafından değiştirildi Periah -- 11 Kasım 2024; 4:16:6 >
-
Atatürk, Stalin'e ayar verdiği dönemde Sovyet ordusu Türk ordusuna göre çok daha güçlüydü yanlız. O kıyas bile edilemez dolayısıyla Sovyetler o dönemde zaten gizli bir süper güç ülkeydi. Nazi Almanyasına göre ise Sovyetler daha güçsüzdü. Tartışmasız olarak Hitler Almanyası Atatürk döneminin en belirgin süper gücüydü ancak Atatürk'de olupta Hİtler'de (Stalin'de dahil) olmayan yegane şey siyasi zekaydı. Atatürk bu noktada farkını ve ağırlığını gösterdi.
Stalin dönemi ise zaten çok tarışılacak bir dönem değil. Stalin'de Hitlerin kızıl haliydi. 2.dünya savaşında Stailn ABD ile anlaşmasaydı Hitler sovyetleri yutacakdı.
Atatürk ölünde zaten müttefik dediğimiz tüm ülkeler 1.dünya savaşından sonra gömdükleri düşmanlık baltalarını çıkardılar. Bunda zaten şaşılacak bir durumda yok. Türkiye'nin Nato'ya girmesi bana göre Atatürk sonrası atılmış en büyük stratejik hamledir. Büyük sıkıntılar ve darbelere zemin hazırlayacak durumlar yaşatsada Nato Türkiye'de modern nizami ordu hüviyetini kazandırdı. TSK'da bu hüviyeti tarihi genlerine uygun şekilde biçimlendirdi. Ama askeri ekonomi anlamındada bizi yıllar boyunca dışa bağımlı bir ülke konumunada getirdi.
Atatürk 2.dünya savaşını geçirmiş olsaydı bizlerin düşündüğünden çok farklı adımlar atardı. Bunu nasıl yapardı kısmı tartışılabilir ama yapardı ve nihayi hedefinede tek mermi sıkmadan ulaşırdı.
-
İkinci Dünya Savaşı sonunda Sovyetlere karşı en büyük dengeleyici güç olan Almanya ortasdan kalkmıştı. İngiltere ve Fransa ise eskisinin hayaletine dönmüşlerdi. Amerika ise savaş sonrası dönemde birkaç yıl boyunca tekrar kabuğuna çekilmek veya batı dünyasına liderlik etmek arasında gitgeller yaşamıştır. Nitekim 2. Dünya Savaşına girmek konusunda bile Amerikan halkı son derece isteksizdi.
İşte böyle bir ortamda Türkiye Sovyetler ile başbaşa kaldı. Bence İsmet İnönü'yü biraz ağır biçimde yargılıyorsunuz.
Stalin'in nasıl bir adam olduğunu veya 2. Dünya Savaşı sonunda Sovyetlerin ordusunun ne kadar güçlendiğini ikimizde biliyoruz. Türkiye böyle bir ortamda ülkesinin belli topraklarında hak iddia eden bir Sovyetler Birliği varken çok fala risk alamaz , maceralara atılamaz veya bağımsız davranamazdı. Nitekim Sovyetleri ve Varşova Paktını dengeleyecek bir güce ihtiyaç vardı.
-
2.dünya savaşından sonra İnönü zaten kendi kısıtlı vizyonu çerçevesinde doğru zamanda doğru siyaseti uygulayamazdı..İnönü'nün kapasitesi ile Atatürk'ün kapasitesi zaten kıyaslanamaz. Aksi olsaydı zaten Atatürk ölmeden önce İnönü'ye direktifini farklı ilertirdi. Atatürk'ün son aylarında İnönü'ye olan güvenini kaybettiği ancak bu kişisel tavrının ülkede siyasi bir kriz yaratmaması içinde Atatürk'ün geriye çekildiği net bir gerçek.
Atatürk sonrasında tüm ülkeler zaten İnönü'yü zayıf bir lider olarak görüyordu ve savaş sonrasındada politikalarını bu çerçevede ilerlettiler. Stalin'de agresyonist politikalarla Atatürk'e yapamadığını İnönü'ye yapmaya çalıştı. Soruları birazda tersten sormak lazım; Stalin bu agresyonluğu İnönü'ye değilde Atatürk'e yapabilirmiydi 2.dünya savaşı sonrasında? ve Atatürk'de İnönü gibimi hareket ederdi? zaten kouştuğumuz konunun temelide bu.
-
Sovyet ordusu Türk ordusuna göre elbette daha güçlü ancak burada dikkat etmediğiniz husus Sovyetlerin kendi içerisinde terör ortamının olması..Yani içleri karışık durumda ve Stalin'in 'Büyük Temizlik' adı ile anılan tasfiye süreci ülkeyi zayıflatmış vaziyette.Bu nedenle Hitler 1941'de sağlam bir yumruk indirebildi.Sovyet ordusu savaşın ilk aylarında Alman ordusuna karşı neredeyse hiç dayanamadı.ABD yardımlarından önce Sovyetleri kurtaran Rusya'nın sert iklimi oldu.Yani meşhur 'general kış' devreye girmeseydi muhtemelen ABD yardımları gelmeden Hitler Sovyetleri ezip geçecekti.
Mesela Sovyet ordusunun Stalin'in 'Büyük Temizlik' adı ile anılan tasfiye sürecinde nasıl zayıfladığını 1940 yılında Finlandiya ile girdikleri savaşta açıkça görebiliriz.Takdir edersiniz ki Finlandiya ordusuda görünürde Sovyet ordusundan zayıftı ancak Sovyetlere kök söktürmüş ve bu durum Hitlere Sovyetlere saldırması konusunda cesaret vermişti.Kızıl ordu ancak II.Dünya Savaşı esnasında gerçek anlamda ciddi bir güç olabildi.
Dolayısıyla Atatürk'ün Stalin'e ayar verdiği dönemde olası bir Sovyet-Türk savaşında Sovyetlerin işinin kolay olmayacağı aşikardı.Bunu Atatürk'te görmüştü.Üstelik Almanya'da direk Sovyetleri 'düşman' olarak tanımlayan Nazizim iktidara gelmişti ve bu Nazizimin asıl genişleme bölgesi Hitlerin Kavgamda açıkça bahsettiği Rus topraklarıydı.Dolayısıyla Stalin'in o dönem Türkiye ile daha fazla zıtlaşması için bir nedeni yok zira bundan kazanacağı birşey yoktu.Üstelik Almanya'da yükselen Nazizimden başka hem içerde kaos ortamı vardı hem de Uzak Doğu'da Japonlar ile sınır çatışmaları yaşanıyordu.Nitekim 1945'ten itibaren hem ordusu Avrupa'nın yarısını işgal ettikten sonra hem Almanya ve Japonya devre dışı kaldıktan sonra hem de içerde siyasi istikrarı sağladıktan sonra Türkiye için düşmanca tutumunu gizleme gereği bile duymayacaktı.
Atatürk'ün siyasi zekası hem Avrupa siyasetini takip etmesinden hem de görüştüğü ülkelerin ister dost ister düşman olsun farketmeksizin iç siyasi meselelerini iyi tahlil edebilmesiden ve takip edebilmesinden ileri geliyordu.Bunun üzerinede gerçekçi dış politika inşa edebiliyordu..Yani varsayımlarla,temennilerle iş yaptığı görülmemiştir.Durumu tahlil eder,güçleri karşılaştırır ve ona göre harekat planını çizerdi.
Bu özelliği Milli Mücadele döneminde sıkça görülmüştür.Halide Edip Adıvar'a Avrupa gazetelerini tercüme ettirir ve Avrupa iç siyasi meselelerini yakından takip ederdi.Böylece I.Dünya Savaşından sonra dargın olan İtalyanların İngilizlere karşı tutumunu anlamaya çalışır yine I.Dünya Savaşından sonra Avrupa üzerinde rekabete giren İngiliz-Fransız ilişkilerini takip ederek Fransızları İngilizlerden ayırmanın yollarını arardı.
Kısacası Atatürk yaşarken II.Dünya Savaşı bildiğimiz haliyle sona erseydi ve Dünya siyaseti yine bildiğimiz şekilde oluşsaydı Atatürk'ün takip edeceği üç yol olurdu.Bunlarda;
1-Bağlantısızlar grubuna dahil olmak
2-Bölgesel ittifaklıklar kurmak
3-İçerde yaptığı inkılapları sağlamlaştırmak ve bayındırlık işlerine ağırlık vermek
Yani Atatürk'ün toprak genişletme hevesine kapılacağını düşünmüyorum zira bu ona pek uyan davranış olmazdı..Daha harp okullu yıllarındayken arkadaşlarına Anadolu merkezli bir Türk devletinin kurulması gerektiğini savunan birisinden bahsediyoruz.Onun nihai amacı Türklerin güven içerisinde ve uygarlaşmış şekilde yaşayabilecekleri bir vatan yaratmaktı.Bu amacını gerçekleştirmeden önce toprak genişletmek gibi bir hedefinin olacağını düşünmüyorum..
Elbette Türkiye'nin dört bir yanında fabrikalar olsaydı,ekonomisi sağlam olsaydı,inkılaplar yerine tam olarak oturmuş olsaydı,güçlü bir orduya sahip olsaydı belki o zaman bahsettiğiniz şekilde hareket ederdi ancak 1940'ların Türkiyesi ile sizin bahsettiğiniz hedefleri gerçekleştirmek mümkün değil..
-
Haydaaa -
Özellikle Savunma Sanayi konusunda büyük bir sıçrama yapardı Türkiye diye düşünüyorum.
Çünküm savunma ve havacılık konusunda büyük girişimler başlamıştı Atatürk zamanında.
Ama Atatürk öldükten sonra Türkiye'de bilim ve teknolojik olarak Dünya'da yaşanan sıçramaya seyirci kaldı.
Bu girişimler yok edildi.
ABD Manhattan Projesini gerçekleştirirken Türkiye'de atomun daha ne olduğunun bilen kişi sayısı herhalde 10 tane falandır.
En Beğenilen Yanıtlar
Tüm Yanıtları Genişlet
Atatürk yaşasaydı muhtemelen İnönü gibi Türkiye'yi Dünya savaşının dışında tutardı ve savaş sonrasında da reformlara/inkılaplara daha kuvvetli şekilde devam ederdi.II.Dünya Savaşı sonrası Dünya düzeninde de muhtemelen 'Bağlantısızlar' blokunda yer alırdı ve bölgesel ittifaklar kurma yoluna giderdi. Atatürk 1923'te Türkiye'yi kurduktan sonra tüm dikkatini yüzlerce yıl ihmal edilen Anadolu'yu bayındır hale getirmek ve inkılaplar yapmaya verdiği bilinen bir gerçektir.Dolayısıyla Türkiye'nin sınırlarını genişletmek gibi 'temel' bir hedefi olmamıştır zira ülkenin bunu karşılayacak ne askeri gücü vardı ne altyapısı vardı ne de ekonomisi vardı.Bugün dahi bu konularda sıkıntılar yaşıyoruz.Kendi döneminde sürekli dış politikayı kullanarak Türkiye lehine bazı kazanımlar elde edilmesini sağlamıştır.Bunların başında Montrö anlaşması ile Hatay'ın 'barışçıl' şekilde anavatana katılmasının yolunu açması vardır.. Eğer Atatürk,İnönü gibi 1973'e kadar yaşasaydı ya da Bayar gibi 1986 yılına kadar yaşasaydı muhtemelen yaptığı inkılaplar daha sağlam temellere oturmuş olacak ve bugün yaşadığımız iç çekişmelerin hiçbirini yaşamıyor olacaktır...Zira bugün yaşadığımız tüm iç tartışmalarının nedeni Türk devriminin 10 Kasım 1938'de Atatürk ile beraber durması ve 14 Mayıs 1950'de 'karşı devrim' sürecinin başlamasıdır. Tabii bir de Atatürk yaşarken muhtemelen çok partili hayata geçiş olmayacaktı.Belki onun kontrolünde birkaç parti daha kurulur ancak onlarda Atatürk'ün 'dolaylı' kontrolünde olurdu.Eğer ömrü Bayar gibi 1980'leri görecek kadar uzun olsaydı muhtemelen gerçek anlamda çok partili hayata ancak soğuk savaşın sonuna doğru yani 1980'lerin sonlarına doğru geçiş yapardı. Ama elbette tüm bu söylediklerim ve başkalarının bu konuda söyleyecekleri sadece 'beyin fırtınasından' başka birşey olmayacaktır...Sonuçta tarih varsayımlar üzerine konuşulmuyor ve yazılmıyor... |
Kimileri bu yoruma helal olsun doğru konuştu diyor. Kimileri Atatürk'ü övme ayağına İsmet Paşa'ya gömüyor diyor. Kimileri ise kendi başkanlık süresini uzatmak adına yol yapıyor diyor. |
Benzer içerikler
- rojda tu şirini sözleri türkçe
- nagehan alçı"nın ilk eşi emre
- en cahil ülkeler sıralaması 2024
- furkan bölükbaşı sevgilisi
- sezen aksu pkk
- yapay zeka tahlil sonuçları
- togg fiyat listesi 2024
- en zengin ülke
- reeder nerede üretiliyor
- bina yıkım kararı sorgulama
Bu mesaj IP'si ile atılan mesajları ara Bu kullanıcının son IP'si ile atılan mesajları ara Bu mesaj IP'si ile kullanıcı ara Bu kullanıcının son IP'si ile kullanıcı ara
KAPAT X