Şimdi Ara

'Mustafa'da yeni olan ne? (6. sayfa)

Daha Fazla
Bu Konudaki Kullanıcılar: Daha Az
1 Misafir - 1 Masaüstü
5 sn
142
Cevap
0
Favori
7.159
Tıklama
Daha Fazla
İstatistik
  • Konu İstatistikleri Yükleniyor
0 oy
Öne Çıkar
Sayfa: önceki 45678
Sayfaya Git
Git
sonraki
Giriş
Mesaj
  • quote:

    Orjinalden alıntı: OPTİMİST

    Bende giderim ziyarete...


    Sahi mi? Yapabilir misiniz bunu?

    Latife bir yana, bu halk yobaz girişimlere karşı tepkisini Anıtkabir'i ziyaret ederek verir. Yobaz maraz merkezleri bunu bilir ve halkın nabzını bu ziyaretlerden ölçer.

    Yani beklenti/dilek/temennilerinizi gerçek olgularmış gibi sunmadan önce sizde bakınız efendim. Her gün güncellenir.
    http://www.tsk.mil.tr/HABERLER_ve_OLAYLAR/7_Anitkabir_Ziyaretci_Sayisi/anitkabir_ziyaretci_sayisi.htm




  • quote:

    Orjinalden alıntı: OPTİMİST

    Sözde Atatürkçüler panik içindeler, savundukları değerlerin doğruluğundan emin değiller çünkü. Ortada o kadar çok Atatürk var ki, hangisini seveceğimizi şaşırdık.



    İsterseniz "Sözde" kelimesini kaldırın "Atatürkçüler panik içindeler" deyin ve rahatlayın. Kendinizi bu kadar zorlamayın.
  • quote:

    Orjinalden alıntı: kaotika


    quote:

    Orjinalden alıntı: OPTİMİST

    Sözde Atatürkçüler panik içindeler, savundukları değerlerin doğruluğundan emin değiller çünkü. Ortada o kadar çok Atatürk var ki, hangisini seveceğimizi şaşırdık.



    İsterseniz "Sözde" kelimesini kaldırın "Atatürkçüler panik içindeler" deyin ve rahatlayın. Kendinizi bu kadar zorlamayın.



    Valla ortada o kadar çok Atatürk var ki, hangisin asıl hangisinin sözde olduğunu ancak Devlet arşivlerinde ki kayıt ve belgelerin açıklanmasından sonra kesin olarak anlayabiliriz. O zamana kadar benim için , bu belgeleri gizleyenler ve halkın bilmesini istemeyenler sözde Atatürkçülerdir, bahsettğim kişiler onlar.




  • Konu sapmaya devam ederse kilitlenecektir.
  • Can Dündar'ın 7 Kasım 2003 Cuma günü Milliyet gazetesine yazdığı yazısı. "Mustafa" 'da anlattığı da bunlar, farklı birşey yok.


    "Hangi Atatürk?

    Kimininki kalpaklı kiminki fraklı, kimi sert kimi güler yüzlü... Herkes kendine göre bir Atatürk portresi çiziyor. Peki bunların hangisi gerçek Atatürk?

    Ben gözümle görmedim, anlattılar: Atatürk, Anadolu'nun direniş ruhunun nasıl örgütlendiğinden söz ederken 'küçük kıvılcımlardan büyük yangınlar doğabileceğini' söylemiş.
    Sonra bu söz "Küçük kıvılcımlar, büyük yangınlar doğurur" diye pankart olup asılmış.
    Nereye biliyor musunuz?
    İtfaiyenin girişine...

    Hangisi yalancı?
    Atatürk'ü hepimizin değilse de, çoğumuzun yanlış ya da hiç değilse eksik anladığımızı söyleyebiliriz.
    Yıllar önce TRT'de Üç Yalancı diye bir program vardı.
    Üç tiyatro oyuncusu yan yana dizilir, ekranda gösterilen bir nesnenin ne olduğunu anlatırdı. Mesela birisi o nesnenin bir motor parçası, diğeri çocuk oyuncağı olduğunu söyler, üçüncüyse savaş meydanında bulunduğunu iddia ederdi. Yarışmacı 'üç yalancı'dan hangisinin doğru söylediğini bulmaya çalışırdı.
    Günümüzün Atatürk tarifleri biraz bu yarışmayı andırıyor.
    Baksanıza, Ata'nın müzede sergilenecek balmumu heykeli, gerçek boyuna uygun olarak 1.68 yapılınca, Atatürkçüler "Bu çok kısa" diye tepki gösteriyor ve heykelin boyu sipariş üzerine 1.85'e çıkarılıyor.
    Boyu konusundaki karmaşa, fikirleri konusunda da yaşanıyor.
    Atatürkçülük modası öyle bir hal aldı ki, artık herkes ondan bir parça koparıyor, o parçayı öne çıkarıp ona övgüler düzüyor. Zamanla Atatürk'ün sadece o parçadan ibaret olduğuna kendisi de inanıyor. İşte o yüzden, bütün bu parça-koparıcılar kadar çok sayıda Atatürk çıkıyor ortaya...

    Erbakan'dan Çelik'e kadar
    Ne demek istediğimizi anlatmak için Atatürkçüler listesine şöyle bir göz atmak yeterli:
    Adnan Hoca da Atatürkçü, Doğu Perinçek de...
    Popçu Çelik de Atatürkçü, 'ordu göreve' pankartı açan gençler de...
    Erbakan Başbakanken "En büyük Atatürkçü biziz" demişti; tabii onu hapseden Kenan Evren de...
    Eski Genelkurmay Başkanı Doğan Güreş, partisinin başkanı Tansu Çiller'in yarımyüz fotoğrafını Atatürk'ünkiyle eşleştirecek kadar Atatürkçüydü...
    Bu kadar farklı eğilimden insan, aynı liderden "Bizim önderimiz" diye söz ediyorsa bu işte bir yanlışlık olmalı.
    O zaman da sormak gerekiyor:
    Kaç farklı Atatürk var?
    Ve hangisi gerçek Atatürk?



    Bir liderden kaç farklı kimlik çıkar?

    Devrimci Atatürk
    Aslında 'Kuvvacı Atatürk' demek daha doğru...
    Kuvvacılarınki, post bıyıklı, kalpaklı, antiemperyalist bir lider.
    Daha 1960'larda Deniz Gezmiş, anti-Amerikan gençlik mücadelesine başlarken babasına şöyle yazıyordu:
    "Sana müteşekkirim, çünkü Kemalist düşünceyle yetiştirdin beni... Küçüklüğümden beri evde Kurtuluş savaşı anılarıyla büyüdüm. O zamandan beri yabancılardan nefret ettim. Biz Türkiye'nin ikinci kurtuluş savaşçılarıyız." Bu antiemperyalist ve sivil direnişçi ruh, bugün de siyasal alanda pekçoklarına ilham veriyor.
    "Ordu göreve" diyen Türk Solu dergisi, kalpaklı Mustafa Kemal kapağıyla çıkıyor.
    Kemal Paşa'nın 1920'de bir komünist partisinin kurucusu olması, Lenin'e 'ezilen milletleri emperyalizmin hegemonyasından kurtarmak için' mektup yazması 'Solcu Atatürk'çülerin dayanakları...
    Onun Anadolu halkına hitaben yayınladığı bir beyanname elden ele geziyor:
    "Müslüman kardeşlerim, komünist arkadaşlar...!
    Büyük devletler yeni bir Müslüman kurbanını boğazlıyorlar. Onu yok etmek azmindedirler. Fakat biz, elde silahımız, anavatan topraklarını savunarak ve haklarımızı haykırarak ölmesini bilenlerdeniz. Köylülerimiz topraklarını, yurtlarını ve köylerini istilacıya karşı müdafaa ederken, şehit düşerken emin olabilirler ki, yakın bir zamanda bütün İslamiyet, komünizmle birlik olarak onların intikamını alacaktır."

    Ülkücü Atatürk
    Ata'nın sağlığında yazılan tek biyografisinde H. C. Amstrong, ona 'Bozkurt Atatürk' ismini takmıştı.
    Nazım Hikmet'in tabiriyle 'sarışın bir kurda' benziyordu.
    MHP Kongresi'nde asılan bir afişte o Atatürk'ü, bıyıkları fırça darbeleriyle sarkıtılmış, sert bakışlı bir asker olarak tanımıştık.
    Ülkücülerinki, "Komünizm gördüğü yerde ezilmelidir" dediği önesürülen, daha 1933'te Sovyetler'in ilerde dağılabileceğini görüp "Oralardaki dili bir, inancı bir, özü bir kardeşlerimize sahip çıkmalıyız" diyen bir 'başbuğ'...
    Atatürk, 1927'de piyasaya çıkarılan 5 ve 10 liralık banknotların üzerine bozkurt resmi koydurmuştu.
    1930'da tarihçilere 'Türk tarihinin ana hatları'nı yazdırmaya başladığında, İslam'ın Türk tarihinin sadece bir bölümünü oluşturduğunu, oysa ondan önce de Türklere ait şanlı bir mazi bulunduğunu anlatmıştı. Alfabede, giyside, müzikte Osmanlı'yı çağrıştıran ne varsa silmeye çalışıyordu.
    Yıllar önce Celal Bayar'ın damadı Ahmet İhsan Gürsoy'dan dinlediğim bir anıyı burada nakletmekte yarar var. Gürsoy'un anlattığına göre Atatürk, 30'lu yıllarda Türk bayrağını da değiştirmeyi düşünmüş. Çünkü ayyıldız simgesinin Osmanlı'yı ve Arap dünyasını çağrıştırdığına inanıyormuş. Türklere yeni bir ulusal kimlik kazandırmaya çalışırken, ona İslamiyet öncesi köklerini hatırlatan bir bayrağın yakışacağını hesaplamış ve Göktürk'lerin bayrağını düşünmüş.
    O proje gerçek olsaydı, bugün Türk bayrağında ne olacaktı biliyor musunuz:
    Mavi fon üzerinde yeşil bir kurt profili...

    Kürtlerin Atatürk'ü
    Mustafa Kemal, Anadolu'ya geçtikten sonra Amasya'dan Kâzım (Karabekir) Paşa'ya çektiği telgrafta şöyle diyordu:
    "Ben Kürtleri ve hatta bir özkardeş olarak tekmil milleti bir nokta etrafında birleştirmek ve bunu cihana göstermek karar ve azmindeyim."
    Bu kararla, Amasya protokolünde 'Türklerin ve Kürtlerin oturdukları yerler' diye adlandırılan ülke için milli mücadele başladı ve BMM kuruldu.
    Meclis'teki ilk tartışmalardan biri Kastamonu Mebusu Yusuf Kemal Bey'in, "Türklerin sağlığı korunmalıdır" demesiyle patlamış, Sivas Mebusu Emir Paşa, bu vatanda sadece Türklerin yaşamadığını hatırlatmıştı. O aşamada, Mustafa Kemal Paşa devreye girmiş ve 'Meclis'in sadece Türklerden değil, Çerkezlerden, Kürtlerden, Lazlardan oluştuğunu ve bunların çıkarlarının ortak olduğunu' vurgulamıştı.
    Kurtuluş Savaşı başlarken Kemal Paşa, Kürtlere özerklik verilmesinden bile söz etmişti.
    Kürt sorunu yeniden gündeme geldiğinde, şahinler, Dersim isyanını sertlikle bastıran Atatürk'ü örnek alırken, güvercinler Mustafa Kemal'in 1920'lerdeki sözlerini arşivden çıkardılar.

    Dindar Atatürk
    Bitmek bilmez bir tartışma da Atatürk ve din meselesidir.
    Timur Selçuk, Yaşar Nuri Öztürk gibi Atatürkçü müminler Kur'an'la Nutuk'u bir arada saklar kütüphanelerinde... Başuçlarında Ata'nın Meclis açılışında ellerini kaldırmış dua ettiği fotoğrafı asılıdır. Fotoğrafın altında da Ocak 1923'teki konuşması vardır.
    "Bizim dinimiz en makul ve en tabii dindir. Ve ancak bundan dolayıdır ki, son din olmuştur. Bir dinin tabii olması için akla, fenne, ilme ve mantığa tetabuk etmesi lazımdır. Bizim dinimiz bunlara tamamen mutabıktır."
    Onlara göre 'Atatürk dinin özüne değil, din olarak kabul edilen geleneğe ve eskimiş kurumlara karşı tavır almış'tır ve vahiy ile akıl arasında uzlaşmazlık görmemiştir.
    Ateistler, buna bir başka Atatürk metniyle karşı çıkar.
    Onların elindeki metin, 1 Kasım 1937 tarihli Meclis açış konuşmasıdır: "Dünyaca bilinmektedir ki, bizim devlet idaresindeki ana programımız, Cumhuriyet Halk Partisi programıdır. Bunun kapsadığı siyasetler, idarede ve siyasette bizi aydınlatıcı ana hatlardır. Fakat bu prensipler gökten indirildiği sanılan kitapların dogmalarıyla asla bir tutulmamalıdır. Biz, ilhamlarımızı gökten ve gaipten değil, doğrudan doğruya hayattan almış bulunuyoruz."

    Demokrat Atatürk
    Ve nihayet liberal-demokrat Atatürk...
    Özellikle Cumhuriyet'le yaşıt İktisat Kongresi'nde uygulamaya konan ekonomi politikası ve Celal Bayar'ın Başbakanlığı döneminde hayata geçirilen uygulamalar, Atatürk'ü, İş Bankası'nın kuruluşuna imza atmış bir 'liberal devlet adamı' yönüyle öne çıkarır.
    Hele İsmet Paşa'nın Başbakanlığında iki kez direkten dönen çok partili rejim arayışları onu 'demokrat' sıfatıyla bir arada değerlendirenlerin en inandırıcı kanıtıdır.
    Her ne kadar Cumhuriyet tarihi boyunca demokrasiyi askıya alan tüm askeri müdahaleler, Atatürkçülük adına yapılsa da, Cumhuriyet'in asıl hedefinin demokrasi olduğuna inananlar, 'muhtaç oldukları kanıt'ı, onun Afet İnan'a verdiği el yazısı notlarında bulabilirler:
    "Artık bugün demokrasi fikri daima yükselen bir denizi andırmaktadır. Yirminci asır, birçok müstebit hükümetlerin bu denizde boğulduğunu göstermiştir."

    Neden bu kargaşa?
    Baştaki soruya dönelim: Hangisi doğru bunların? Her biri gerçek belgelere, tanıklıklara, konuşmalara dayandırılan bu politik kimliklerin hangisi gerçek Atatürk?
    Bir insan aynı anda hem devrimci hem ülkücü, hem 'Kürtler'in özerkliğinden yana', hem Türkçü, hem dindar hem pozitivist, hem otoriter hem demokrat olamayacağına göre bu iddia sahiplerinden biri yalan söylüyor olmalı...
    Hangisi?
    Sanıyorum, bu zor sorunun yanıtını bulabilmek için 1920'lerin koşullarını ve Kurtuluş Savaşı ile Cumhuriyet'in hangi şartlar altında gerçekleştirildiğini iyi bilmek gerek.
    Kurtuluş Savaşı verilirken, Anadolu ahalisinin kahir çoğunluğu, nihai amacın Saltanat ve Hilafet'i korumak olduğunu düşünüyordu.
    Kürtler'in bazısı özerklik peşindeydi.
    Komünistler, Sovyet devrimine özeniyordu.
    Bütün bu farklı eğilimlerden, ortak bir mücadele azmi yaratabilmenin yolu, hepsine yönelik sıcak mesajlar vermekten geçiyordu.
    O yüzdendir ki, Meclis'in açılışında eller açıldı, dualar edildi, Kürtler'e özerklik vaat edildi, muvazaalı bir resmi komünist parti kurulup Sovyet etkisindeki komünist hareket yok edildi.
    Ulus olma sürecinde din yerine tutkal olarak Türklük ruhu gerekiyordu; bozkurtlu bayrak düşünüldü.
    Ancak bunlar 1920'lere özgü geçici tedbirlerdi; hiçbiri bugün Atatürkçülük adına savunulamayacak kimliklerdi.
    O yüzden zaman zaman birbiriyle çelişen bu sözler, tavırlar, tutumlar kargaşasını, Atatürk'ün olgunluk dönemine ait notlarının, konuşmalarının, eylemlerinin süzgecinden geçirmek şart...
    Bu yapılmayıp da 1920'lerin kargaşasından rastgele bir fotoğraf çekince Atatürk, herkesin kullanımına açık "Binbir surat"lı bir lidere dönüşüyor ve 'bunca yalancı' içinde kimin doğruyu söylediğini bulmak, hepten güçleşiyor.

    Atatürk ticareti düşüşte

    29 Ekim geçti, 10 Kasım yolda. Peki Atatürk ürünlerinin satışı arttı mı? Esnafa sorarsanız, piyasada hiç hareket yok


    Melis Çelebi

    10 Kasım'ın arifesinde, Atatürk ürünlerinin hazırlık aşamasını araştırmak için soluğu Tahtakale'de aldık. Piyasada bir hareket beklerken, Atatürk ticareti yapan esnafın yüzünün pek de gülmediğine şahit olduk. Hepsi satışların ve Atatürk'lü ürünlere ilginin az olmasından şikayetçi. Dillerde, üç yıl önce yaşanan Ata patlaması dolaşıyor. Kime sorsak üç yıl önce, satışların bir anda tavana vurduğundan bahsediyor. Peki ya şimdi değişen ne? Üç yıl önce yaşanan patlamanın nedeninin, insanların irticai hareketlere ve dinci çevrelere tepkisi olduğu söyleniyor.
    Bugün ise, Mercan yokuşundaki dükkanlara "Atatürk" dediğimizde, kimi satıcılar bize kötü kötü bakıp tersliyorlar. Atatürksever dükkan sahipleri ise, ellerinde kalan mallardan şikayet ediyorlar.

    Özel günlerin satışa etkisi
    Metal aksesuvar satan Bronz İş'in sahibi Alex Ohannesyan, "Atatürk ürünlerini nasıl olsa satarım" diye düşünerek yaptırdığı aksesuvarları satamadığını söylüyor. "Atam İzindeyiz rozetlerini 29 Ekim'de, hiç olmazsa 10 Kasım'da satarım diye yaptırdım. İki yıldır özel günlerde bile satamadım" diye hayıflanıyor. Ohannesyan, artık hazırda rozet bulundurmuyor, ancak sipariş gelirse yaptırıyor. Bazen belediyelerden, sipariş geldiğini söylüyor.
    Karakuş adlı dükkanın sahibi Vehbi Karakuş, Atatürk ürünlerinin satışında değişiklik olmadığını anlatıyor. "Bir dönem Tarkan zilleri modası vardı. O ara, bu zillerin gerçekten bir piyasası oluştu. Oysa Atatürk için aynı şey geçerli değil" diyor. Ne de olsa Atatürk bir klasik, gelip geçici bir moda değil.
    Karakuş, özel günlerin bayrak satışına olsa da, Atatürk rozeti, büstü ya da posteri satışına bir etkisi olmadığı kanısında. Bunu da şöyle bir benzetmeyle açıklıyor: "Sevgililer gününde herkes sevgilisine bir gül veriyor. Bu durumda ise, isteyen istediği gün sevgilisine bir gül veriyor." Ancak ardından "Ama belli de olmaz, burası Türkiye" diye ekliyor: "Yarın bakarsınız bir rüzgar eser, o rüzgarı yakalarsınız. Her taraftan başlar gelmeye, 'Atatürk resmi var mı? Atatürk posteri var mı?' diye."

    Liberal Atatürk
    Tahtakale'yi ve mahsun esnafı geride bırakarak, Güneşli'de Atatürk posteri basan bir matbaaya yol alıyoruz. Keskin Color'ın ortaklarından Reşit Keskin, Tahtakale esnafı kadar olumsuz bakmıyor olaya. "Evet doğru, Atatürk ürünlerinin satışı bundan üç yıl önce daha fazlaydı. Ancak şimdi satışların durduğunu söylemek doğru olmaz" diyor. Yılda 150-200 bin Atatürk kartpostalı, 60-70 bin tane de Atatürk takvimi sattıklarını söylüyor. Keskin, insanların 25 yıldır büyük önderin aynı resimlerini görmekten sıkıldıklarını, bu yüzden son zamanlarda piyasaya çıkan değişik ve orijinal, yeni fotoğraflarına rağbetin arttığını belirtiyor. Mesela, Atatürk trenin camından bakarken, vapurda salıncağa binerken, çocukların arasında gülerken, kadınlarla dans ederken, bir baloda zeybek oynarken veya keyifle yemek yerken...
    Atatürk'ün mareşal üniformalı posterinin artık insanların ilgisini çekmediğini söyleyen Keskin, "İnsanlar biraz daha liberal bir Atatürk görmek istiyorlar" diyor. "




  • 0PTİMİST

    HANS FROEMBGEN
    Atatürk, Türkiye'yi baştan başa değiştirmiş, Türkiye'nin sosyal, siyasal ve endüstriyel hayatının her kolunda MODERENLEŞTİRMİŞ, SULTANLAR DEVRİNDEN KALMA BÜTÜN KÖTÜ KALINTILARI KÖKÜNDEN KAZIMIŞ, yüzyıllarca devam etmiş olan bir kesmekeşten insicamlı ve devamlı bir siyasi sistem yaratmıştır.

    Eğer bugünkü Türkiye, büyük savaştan sonra AVRUPA'nın HERHANGİ BİR MEMLEKETİNDEN DAHA FAZLA İLERLETMİŞ BULUNUYOR, bunun en büyük nedenini yeni Cumhuriyetin başkanının DEHASINDA aramalıdır.
    1937

    -İşte, 1942 veya 1947 sonra, Türk milletini geri kalması sağlanmıştır.

    RAYMOND CARTİER
    Devrin yüksek şahsiyetleri KİTAPLARINDA, KONFERANSLARINDA, TÜRKİYE'nin ASLA DEĞİŞEMİYECEĞİNİ ve DEĞİŞMEDEN ÖLECEĞİNİ İLAN ETMİŞLERDİ. Halbuki ölmeden değişti. HEM DE KÖKÜNDEN ve BAŞTAN AŞAĞI DEĞİŞTİ. İtikatlar, adetler, usuller TAMAMIYLE YIKILDI. Son DÖKÜNTÜLERİNİ de YABANCI SAVAŞ GEMİLERİ ve KAPİTÜLÂSYONLAR gibi memleketten SÖKÜP ATTILAR. Türkiye, ruhunu değiştirmişti. Tamamiyle ve TASAVVUR EDİLEBİLECEK KADAR.

    BU NASIL OLDU?

    Sadece oradan bir adam geçti. Orta boylu, herkes gibi yürüyen, bakışları ve gözlerinin ışığı seçkin bir adam. O'nun adaı Mustafa KEMAL'dir.
    1938
    -----------------------------------------

    Bak bunları Türkler söylemiyor. Batılılar yazmışlar.

    İstersen, Jean-Paul Roux'un kitap'ından alıntıyı okur musun?

    Çeviriye ve yayıma katkı çerçevesinde yayımlanan bu yapıt,
    Fransa Dışişleri Bakanlığı'nın, Türkiye'deki Fransız Büyük Elçiliği'nin ve
    İstanbul Fransız Kültür Merkezi'nin desteğiyle gerçekleştirilmiştir.

    TÜRKLERİN TARİHİ
    Pasifikten Akdenize 2000 Yıl

    - Bu kitap, okullarda okutulan Tarih Kitap'ı değildir!
    Sayfa: 42, 1. Paragraf

    "... Türk ARŞİVLERİNİN gerçekten şaşkınlık verici nitelik ve niceliklerini kavramak güçtür. Bunlara her yerde, İŞGAL ettikleri tüm büyük kentlerde
    RASLANIR; çünkü TÜRKLER HER ŞEYİ KAYDETMİŞ ve MUHAFAZA ETMİŞLERDİR. Bu konuda bir tek ÖRNEK vermek yeter... Başbakanlık Arşiv Genel Müdürlüğü ARŞİVLERİNDE YÜZ MİLYONDAN FAZLA BELGE BULUNDUĞU ve bu belgelerden bazılarının YÜZLERCE SAYFALIK bir kütük de olabildiği bilinmektedir. Kütüphaneler de olağanüstü zengindir. (Biliyorsun ki okul kitaplarında 1400 yılında Avrupa'da rönesans ve reforumun başladığı öğretilmektedir. Bu mükün mü?!) İstanbul'da yirmi kadar kütüphane vardır ve bunların başlıcaları Topkapı Kütüphanesi ile Süleymaniye Camii Kütüphanesi'dir. Süleymaniye Camii Kütüphanesindedeki (1480, Fransa Kralı V. Charles ölümü!) ELYAZMASI SAYISI, 56.483 olduğu düşünülmektedir... Fransa Kralı V. Charles'in ölümünde (1480!), KİTAPLIĞINDA 1200 ELYAZMASI OLDUĞUNU, BUNUN SONDERECE YÜKSEK BİR MİKTAR SAYILDIĞINI (ve Fransa'dan ENGİZİSYON'un 1834'de kalktığını düşünür isen!), bu nedenle de "kitaplığın" o dönemin SEÇKİN AYDINLARINI çeken bir yer durumuna geldiğini ANIMSATMAKLA yetinelim."

    - Lütfen, Türk tarhçilerinin yazdıklayla ve öğrendiklerinle karşılaştırı mısın?

    Böyle bir millet "Barbar" olabilir mi?


    YUNANLILARIN batıya gelişleri ve İngiltere'nin, devleti tanıması!

    Sayfa: 422, 4. paragraf
    "Başarılı olur ve Batı Türkistan'dan takviye alır. Bu takviye bölgeye kendiliğinden gelmiş ya da Ruslar tarafından itilmiş, TÜRKLER, özellikle de Yakup bey diye biridir.

    Yakub ÖZGÜRLEŞTİRME hareketinin başını çeker ve Kaşgar, Yarkent, Hoten, Aksu ve Kuça'yı ele geçirir. Peşinden Cungarları ve YÜZYILLARDIR (Çin'de) YUNNAN BÖLGESİNDE TECRİT EDİLMİŞ olarak yaşayan içinde Çinlilerin de bulunduğu tüm ÇİN MÜSLÜMAN TOPLULUKLARINI sürükler (1857'de), Devleti İNGİLTERE TARAFINDAN TANINIR."

    - 1857'de, İNGİLTERE'nin tanıdığı Devlet, YUNAN DEVLETİ değil mi? Bu devletin kurucusu, YAKUP BEY değil mi?

    - 1857 öncesi, Anadolu, Suriye, Mısır veya batıda bir Yunan medeniyetindenve kültüründen söz etmek mümkün müdür?

    14 Temmuz 1789'da Bastilla hapishanesinde (Meydan Larouss, Bastilla'da): 4 kalpazan, iki akıl hastası ve bir müsrüf genç asılzade bulunuyor muş! Hal bu aydınlarını kurtarmak için hapishaneyi basmıştır!

    -Fransa'da 1789'da, Fransız Devrimi yapılmış olabilir mi?

    -Avrupa'da, 1798 öncesi kaostan başka hiçbir şey yoktu. İngiltere ve Fransa birlikte Mısır'a 2000 topla saldırıp işgal ettikten sonra: Fransızlar, İskenderiye kötüphanesinde bulunan bütün bilim, teknik ve teknoloji kitapları ile ölçü aletlerinin, kimya labaratuvar gerçlerinin ve Louvr müzesindeki tabloların birer kopyasını çıkardıktan sonra, asıllarını da ingiltere'ye teslim etmiştir. (C. W. Ceram, Tanrılar Mezarlar ve Bilginler: İstanbul 1969, Remzikitap evi: Bölüm: Bir Yenilgi Zafer oluyor. Sayfa: 78- 85)




  • quote:

    Orjinalden alıntı: C4

    quote:

    Orjinalden alıntı: redstorm


    Bu film bana şunu bir kez daha gösterdi ki; sinemada her "yeni bir şey yaptık!" sloganıyla sunulan şeye, fazla bir beklentiyle gitmemek gerekiyor.



    Atatürk'ü göklerden indirip insan vasfı ile sunmak. evet yeni bir şey denilebilir buna. 12 eylülcüleri hatırlayın Atatürk'e en büyük haksızlığı onlar etmişlerdi. milleti öyle bir bunalttılar ki insanlar "off be" dediler Atatürk için.
    günde 3 paket sigara içen Mustafa Kemal, bana göre putlaştırılmış ve arkasına geçilerek insanlara sopa sallanan Atatürk'ten çok daha sevimlidir.

    Aslında bu tür tartışmalara girmek istemiyorum ancak senin hatrına bir iki kelam farz oldu

    Uzun zamandan beri söylenegelen "Atatürk'ün putlaştırılması" argümanının içinin aslında zannedildiği kadar dolu olmadığını düşünüyorum. Aksine, şahsına kutsiyet atfedilen bir insanı, toplumun büyük bir kesiminin Atatürk için yaptığı gibi bir ata, bir baba, bir yoldaş sadeliğinde düşünmez, onu kendilerinden biri olarak görmez. Kutsalllaştırıldığını iddia eden kesimin, bu tür ilişkileri ancak kendi dünya görüşüyle yorumlayış biçimidir bu olsa olsa. Neden bu şekilde yorumlamayı seçerler? ......! İşin o kısmı aslında tartışmayı esas alevlendirecek cevapları barındırmaktadır ve ben bunlara şimdi girmek istemiyorum.

    Darbeci de olsa, sivil yönetici de olsa, kendi erklerini sağlama almak için kullanacakları enstrümanları kullanmaktan hiçbirinin geri kalmayacağı aşikardır. Hele hele, daha emekleme çağında olan bir cumhuriyet içinde, demokrasiyi henüz sindirememiş ve geçmişten kalan yönetim alışkanlıkları mirasının etkileri doğal olarak hissedilecektir. Otoritenin sağlanması ve devamı için gerekli olan araç ise, bu cumhuriyetin en büyük varlığı olan Atatürk'tür. Doğaldır ki, eski coğrafyada yaratılan yepyeni bir devlet ve o devleti ve yaşayış şeklini benimsemiş çoğunluk için en büyük varlık, kendisini yaratan kişilerdir. Ve bu toplum, arkasına sığındıkları Atatürk vasıtasıyla sopa sallayanlara kızıp Atatürk için "off be" demez. Diyenlerin de sopacıları bahane ettikleri gayet açıktır.

    Edit: İmla



    < Bu mesaj bu kişi tarafından değiştirildi redstorm -- 12 Kasım 2008; 3:20:55 >




  • ilber ortaylı bu belgesel de yeni bişeyler olmadığını söylemiş.
  • Mustafa Kemal'i Anadolu'ya vatanı kurtarsın diye Sultan Vahidettin gönderdi diyen "Mustafa" filmini yalanlayan bir İngiliz belgesi aşağıda. Meğer Vahidettin ATATÜRK hakkında hangi düşüncelere sahipmiş...
    ............................................

    PUBLIC Record Office, Foreign Office Archives (Devlet Arşiv İdaresi, İngiltere Dışişleri Bakanlığı Arşivleri) 406/45’te kayıtlı; İstanbul’daki İngiliz Yüksek Komiseri Sir Horace Rumbold’dan İngiltere Dışişleri Bakanı Lord George Curzon’a gönderilen; 23 Mart 1921 tarih ve 300 numaralı belge:

    "Efendim,

    22 Mart tarih ve 199 numaralı telgrafıma atfen, 21 Mart’ta, Fransız ve İtalyan meslektaşım ve bendenizin, Sultan Vahideddin tarafından sırayla huzura kabul edildiğimizi bildirme şerefine nailim.

    Sultan’ın benimle, daha ayrıntılı olarak görüşmeyi arzuladığını anladım. Ayağıma kadar gelen bu fırsatı, Londra Konferansı’nın sonucunu meslektaşlarımıza arz etmek suretiyle değerlendirdim ki; teklif edilen antlaşmanın (Sevr) Türkiye tarafından kabulü, bizim almamız için beklememiz gereken Sultan’ın desteğine bağlıdır.

    Sultan beni iki saat on beş dakika tuttu. Mr. Ryan bana eşlik ediyordu. Sultan yine, bir başka kişinin huzurda hazır bulunmamasını tercih etti. Maiyetinde çalışan memura kabulden önce yol verdi ve Mr. Ryan’dan tercümanlık yapmasını rica etti.

    Sultan başlıca fikirlerini açıklarken umumiyetle olduğundan bile daha açık ve kesin ifadeliydi. Fakat söylediklerini tekrar ediyor ve sık sık duraksıyordu. Bu yüzden elinizdeki belge, görüşmenin tam sırasını gayretinde bulunmadan, konuşulanları her boyutuyla izlemenizi sağlayacaktır.

    Sultan kendisine ve mevkiine gösterilen hürmetten ötürü minnettarlığını ifade etti. Mamafih, Anadolu’da durumun malum olduğunu söyledi: ’Bir avuç çeteci tam bir nüfuz kurmuşlar. Sayıları azdır fakat genellikle boynu bükük, mahcup ve fakir oluşlarından istifade ederek, bu zavallı millet üzerinde hákimiyet kurmuşlardır. Bunların gücü, sayıları 16 bine varan asker ve gelecekteki kişisel çıkarları için onlara omuz veren subaylardan ibarettir.’

    Sultan, Bekir Sami Bey gibi bir adamın makul olduğunu ancak onu Londra’ya gönderenlerin büsbütün aşırı milliyetçi olduklarını belirtti.

    Ben Londra görüşmelerinin ülkedeki iyi niyetli tüm unsurları, Sultan’ın rehberliği altında birleştirip canlandırılabilecek yeni bir yapı oluşturduğu ümidimi ifade ettim.

    Sultan temelde aynı fikirde olduğunu, ancak ayrıntılar konusunda hemfikir olmadığını söyledi: Ankara liderleri, bu memlekette hiçbir dikili kazığı olmayan adamlardır; bu memleketle ne kan ne de bir başka bağları vardır. Mustafa Kemal, kökeni belli olmayan Makedonyalı bir devrimcidir. Kanı herhangi bir şey, örneğin, Bulgar, Yunan veya Sırp olabilir. O daha çok bir Sırp’a benziyor.

    Bekir Sami Çerkez’dir. Onların hepsi aynı; Arnavutlar, Çerkezler, Türk hariç her şey. Aralarında gerçek Türk yoktur. Gerçek Türkler özüne sadıktır ancak, kendi esirliğinin hikáyesi gibi hayali yalanlarla Türkler sindirildi, aldatıldı..."




  • Filmde Can Dündar kendi kafasındaki Atatürk'ü göstermiş ama birçok yanlışı bulunuyor. Birçok eleştiri aldı ve bunlar da yerinde eleştirilerdi. Sen bu ülkenin en büyük adamının belgeselini yapacaksan, daha dikkatli olmalısın. Öyle Vahdettin milli mücadeleyi başlatmış, yok Atatürk diktatörmüş, yok yalnızmış, içkiciymiş böyle palavraları belgesele sokarsan işin içine edersin.
    Tamam böyle bir çalışmaya atılması güzel birşey ama bu kadar tepki çekecek yanlışları da yapması kötü olmuş.
  • Yahu onu bunu sansürleyerek ATATÜRK'ün belgeselini yapmak sıradan olurdu.
    Hakikaten herkes kendi beyninde yarattığı Atatürkü istiyor.
    Ne yani Atatürk hergün bi 35'lik götürüyosa, fosul fosul sigara içiyosra, dinlerin insan yaratması olduğunu düşünüyorsa, yalnızsa ? , Çapkınsa bir kadına ilgi duyuyorsa,
    ONUN BU MİLLETE KAZANDIRDIĞI ŞEYLERİ EKSİLTİRMİ?
    Kınıyorum CHP yi, Atatürkçü geçinenleri.
    Atatürk dindar DEĞİLDİ'!!!!
    Kabul edin.
    O dinlere itibar etse zaten bu kadar büyük olamazdı, diye fikrimi söyleyeyim dedim.
  • madem can dündar atatürk ün gnüklerinden notlarından faydalanmış.''Allahtan başka yoktur ilah'' tarzında yazdığı cümleleri,denemelerini neden kullanmamış.bu adam sadece içki içip hovardalıkmı yapıyomuş.dündar samimi olmadığını burdan belli etmiş zaten.
  • Bu yazarları da anlamak imkansız. Bazısı 'klişe görüntüler' der, bir çoğu ise Atatürk'le igili çok farklı yerlere dokunmuşlar, insani yönünü göstermekle iyi etmemişler der. Sonuç olarak hepsi de filmi kötü yönde eleştiriyor. Fakat bu yazar gibi olan bazı istisnai yazarlar 'klişe' derken diğerleri farklı ve gösterilmemesi gereken yerlere değinilmiş diyerek kendi aralarında bir daha çelişiyorlar. Özgür düşünce diye buna denir.
    Bu kadar fazla eleştiri alan bir film aklıma şu atasözünü getirdi: MEYVELİ AĞAÇ TAŞLANIR.
  • C4
    şimdi birisi çıkıp "filmi yapılacak ve insani yönlerine işaret edilecek bir Atatürk mü kalmıştı, onun filmi yapılamaz, ne mektuplarından, ne içkisinden ne de sigarasından konuşulamaz" demesin ve komik olmasın. yukarıda dellci'nin değindiği gibi Atatürk'ü kafalarında kurguladıkları vampirlere gösterilecek haç yapanlar oturup iyice bir düşünsünler. ne zamana kadar bunu sürdürecekler? yeni nesil artık bu dayatmalara kulak asmıyor, pabuç bırakmıyor. onlar Atatürk'ü Mustafa hali ile sevecekler, ilahlaştırılmış olarak - bir put olarak değil.
    --------------------------------------------------

    Atatürk DİN adamı veya peygamber değil ki Türk milleti ona TAPSIN. Ama tapınmaya alışkın olanlar, Atatürk'e de tapınmaktan vazgeçemezler.

    Türkiye'yi bu hale getirenler cahil denen köylüler mi, yoksa bu ülkenin AYDINLARI, DİN ADAMLARI ve SİYASETÇİLER Mİ?

    Bir kale dıştan yıkılmaz. İçten yıkılr. Türkiye Cumhuriyeti devletini yıkmayı düşünen çok ama, hepsi avucunu yalar!

    Atatürk Cumhuriyeti kurarken, yıkılmamak üzere kurmuştur. Bunu batının gerçek aydınları anlamış olmalarına karşılık, Türkiyedekiler anlamamışlardır. Onun için anarşi, törör, dincilik veya herçeşit ihanet boşunadır.

    5 Tane maddeyi değiştiremedeikten sonra, Türk Cumhuriyetini yıkmayı düşünmek hayaldan başka birşey değildir!

    Katolikler, Türkiyede yönetimin sünnülerin eline geçmesine sessiz mi kalacaklarını düşünüyorsunuz? Haçlı seferleri demek, Katoliklerle, Ortadoks rumların ve müslüman ortodoksluğun (doğru yol sünnülerin)savaşıdır!

    Ortodoks Rumlar kutsal dişi ikonasını bırakarak günümüzde kutsal haççı taşımaktadırlar! Her nekadar Kut-sal (kut) Meryem ANA'da deseler, Kut-sal İsa (dam) ikonasını taşımaktadırlar.

    Hergeç Katolikler size karşı çıkacaklardır!

    Kamutanrıcılık, bütün dinlere eşin mesafede yaklaşmaktır!




  • Anlamıyorum kardeşim filmde yanlış şeyleri anlatsa anlarım da niye bu kadar adamın üstüne gidiliyor anlamadım ?içmiyomuydu Atatürk mis gibi içiyodu bu mu zorunuza giden ? ya da fosur fosur sigara içiyodu bu mu zorunuza giden ?bunları anlatıyor diye Atatürk sevgimizde bir azalmamı olucak şahsen benim olmaz.
  • sadece eleştirilmesi dert değil. eleştirilirken kasıt aranması sinir bozucu.
    bu adam aynı zamanda "sarı zeybek"i de yapan adam, bu adam aynı zamanda "cumhuriyet belgeseli"ni de yapan adam...
    üstelik kendi sitesine girdiğinizde "mustafa"nın belgeseller yerine sinema filmleri kategorisinde yer aldığını görüyorsunuz.

    bence mustafa, can dündar'ın da söylediği gibi çok şey anlatmak isteyip, o 110 dakikaya hiçbirini doğru düzgün sığdıramamasından kaynaklı hataları olan bir film. her konuyu ucundan azıcık izlediğini düşünüyor insan.evet yetersiz, evet eksik ama kötü değil..

    can dündar'ın filmde başaramadığını "erol mütercimler" yeni kitabında yapıyor: FİKRİMİZİN REHBERİ. kitap 1194 sayfa ve çoculuğundan itibaren Atatrk'ün hayatını konu alıyor. belgeleriyle, alıntılarıyla... ben kitabın henüz başlarındayım zira kitap çoook kalın.eğer bir kitap hepsini anlatınca bu kadar kalın oluyorsa yazık can dündar 110 dk.da ne kadarını nasıl anlatsın? bence zaten can dündar'ın düştüğü hata bu. her şeyi anlatmaya çalışmak... atatürkçüyseniz, kemalistseniz, buyrun efendim, okuyun.



    < Bu mesaj bu kişi tarafından değiştirildi casilo -- 19 Kasım 2008; 16:55:07 >




  • quote:

    Orjinalden alıntı: casilo

    sadece eleştirilmesi dert değil. eleştirilirken kasıt aranması sinir bozucu.
    bu adam aynı zamanda "sarı zeybek"i de yapan adam, bu adam aynı zamanda "cumhuriyet belgeseli"ni de yapan adam...


    Can Dündar, “Mustafa” filmiyle pek çok şey kaybetti. İtibar, güvenirlik ama en önemlisi de onu var eden kitleden oldu.

    Romantik isyankârın adını duyurması geniş kitleler için “Sarı Zeybek”e dayanır. Onu Can Dündar yapan bu belgeseldir. Bu yapımla laik kitleleri, Cumhuriyetçileri, Atatürkçüleri tavlamıştır. Yıllardır da bu insanların sırtından prim yapar. Hiçbir zaman İkinci Cumhuriyetçiler’in, liberallerin adamı olmamıştı. Okur kitlesi de, izleyicileri de ona “Sarı Zeybek” sayesinde aşina olan kitleydi.

    Ama “Mustafa” onu “Sarı Zeybek”ten uzaklaştırdı, kitle de tepkisini gösterdi. Ayağının altındaki zemin kaydı. Asıl kitlesi ona sırt çevirirken sadece İkinci Cumhuriyetçiler de onu bağrına basıyordu.

    Ayşe Arman’a verdiği ve “Linç bu, linç kültürü” diye ağladığı röportajda da anladığımız kadarıyla laik kesimden gelen eleştiriler Can Dündar’ın canını fazlasıyla yakmış. En çok Mümtaz Soysal ve Bekir Coşkun’un eleştirilerine bozulduğunu anlamak mümkündü.

    Çünkü Soysal da Coşkun da Can Dündar’ın yıllardır üzerinden rant topladığı insanlar için “kanaat önderi” konumunda. Bir anda veto yemiş, bu kanaat önderleri tarafından başka kapıya yollanmıştı.

    Can Dündar’ın canını sıkan şeyin “kitlesini kaybetmiş aydın” acısı olduğu sanılmasın; bu kitleye sırt çevirmesine üzülmesinin altında para kaybetme ihtimali yatıyordu. Bundan sonra “Sarı Zeybek”i onlara satamayacak olması, ileride yapacağı başka sulu gözlü ağlak işlerden bu insanlar üzerinden para gelmeyeceğiydi onu endişelendiren.

    O da ne yaptı? Hemen Taraf’a saldırmaya başladı. “Bakın ben İkinci Cumhuriyetçiler’e saldırıyorum, ben sizdenim” mesajı vermeye çalıştı.

    Yemezler. Ahmet Altan sesini yükseltince de sindi, “Ben öyle demek istemiyordum” diye kıvırdı...

    Kimileri bana Can Dündar’ı nasıl bu kadar iyi çözdüğümü soruyorum. Ben onun sicilini biliyorum da ondan; çalışma yöntemlerini, kafasının nasıl işlediğini. Eskiden onu çözmek, niyetini okumak için belki böylesi bilgiler gerekliydi. Ama artık gerçek yüzünü gizleyemiyor bile.

    Maske bir kere düştü ne de olsa.

    Oray EĞİN




  • quote:

    Orjinalden alıntı: casilo

    sadece eleştirilmesi dert değil. eleştirilirken kasıt aranması sinir bozucu.
    bu adam aynı zamanda "sarı zeybek"i de yapan adam, bu adam aynı zamanda "cumhuriyet belgeseli"ni de yapan adam...



    Paragöz, romantik ve sanki çocuk kandırıyor

    Can Dündar’ın “Mustafa”sında öne çıkan iki nokta var. Biri Sovyetler Birliği’nden alınan üç kasa altın. Diğeri de Savarona yatının 1 milyon 200 bine alınması. Tarihe baktığımızda Sovyetler’in yardımının sadece altınlarla sınırlı olmadığını anlayabiliriz, ama belgeselci özel olarak bu kısmı cımbızlamış. Özel olarak parayı vurguluyor yani. Tıpkı Savarona yatının fiyatı gibi. “Yat alındı” demiyor, fiyatının altını çiziyor. Ne demek istiyor olabilir? Dönem için çok mu lüks, çok mu pahalı?

    Bir belgeselde tarihsel gerçekleri ancak kafası sadece paraya çalışan bu yöne çekebilir.

    Can Dündar’a paragöz demem de boşuna değil. Beyni sadece paraya çalıştığı için yaptığı işler de bu vurgudan bağımsız olamıyor, bunu anladım.

    AĞLAYAN ÇOCUĞU AKLAMA KAMPANYASI

    Ama ağlayan çocuk her zaman kandıracak birilerini buluyor. Dün, beyhude bir aklama kampanyasının devamı olarak Ayşe Arman ağırlamış romantik paragözü. Pek çoğu bana cevaplardan oluşan bu röportajda, tarih konusundaki bilgisiyle tanınmayan Ayşe Arman’ın bu zaafından yararlanıp filmini temize çıkarmaya çalışmış Dündar. Sonra da “Benim kafam paraya basmaz” gibilerinden bir şey demiş.

    Kahkahayı patlattım.

    Doğru! Para işlerini karısı Dilek Dündar hallediyor. Beraber kurdukları şirketin bütün hesapları iyi bir hesapçı olan Dilek Dündar üzerinden gidiyor, bu şirketin iş yapması içinse vitrin olarak Can Dündar kullanılıyor. Kadife sesi ve ağlayan çocuk suratıyla, sempatik sempatik işadamlarının önüne gidiyor, köşesinde bir şeyler çiziktiriyor, iş bağlıyor. Daha sonra Dilek Dündar tarafından fatura yollanıyor.

    Medyada çokça dile getirilen bir iddiaya göre, Diyarbakır Belediyesi’nin tanıtım işlerini de bu şirket yürütüyor ve bağlantıyı kuran bizzat Can Dündar.

    GARİH BELGESELİNE 250 BİN DOLAR ÇEKTİ

    Hadi onu geçelim, çok kısa süre önce sembolik bir Üzeyir Garih belgeseli yapması için ona giden Alarko’culara 250 bin dolar fiyat çekip, komplike bir bütçe çıkartan da Can Dündar’ın şirketiydi. Çok pahalı bulunduğu için ondan vazçgeçildi ve Nebil Özgentürk’e bu iş verildi.

    Dikkatimi çeken şeylerden biri de Can Dündar’ın edindiği yeni üslup. Üçüncü sınıf magazin figürü gibi konuşmuş. Neredeyse Sibel Can gibi, bütün söylemleri herkesi kandırmak üzerine kurulu insanlar gibi cümleleri var: “Beni linç ediyorlar, üzgünüm, ağlıyorum” gibi duygu sömürüsü yapan cümleler de sıkıştırılmış araya. (Ekranda, kırmızı çerçevelerin ardından süzülen gözyaşları ve hıçkırıklar da rating yapardı, en kısa zamanda bir haber bülteninde ağlamasını tavsiye ediyorum.)

    Yine çocuk kandırır gibi aktardığı olaylardan biri şu: Saidi Nursi belgeseli. Diyor ki “Fethullah Gülen’den para almadım.”

    Herhalde Hocaefendi kalkıp da elinde bavulla Ankara’daki Dilek Dündar’ın ofisine gidip para getirecek değil.

    Meğerse bizim romantik tüccar Said-i Nursi’ye kendi kendine merak salmış.

    Kime anlatıyor, kimin bunlara inanacağını düşünüyor acaba? Bütün bir kariyer motivasyonu para üzerine kurulu biri hiçbir şeye kendi kendine merak salmaz ki.

    ‘TAHSİLAT’I DİLEK DÜNDAR YAPACAK

    Bu belgesel de, Can Dündar’ın bütün diğer belgeselleri gibi parası bastırılarak çektirilecek ve o İkinci Cumhuriyetçi yazıları, Fethullahçı Ali Babacan’ı yıkama yağlamalarının karşılığını nakit olarak alacak bizim romantik.

    Paraya kafası basmayan Can Dündar yerine de Dilek Dündar tahsil edecek bu belgeselin gelirlerini de.

    Tabii Can Dündar’ın sözleri kandırabildiğine manalı. Kandırabildiği kadar da kandırsın. Naçizane bir tavsiyem, kendini kandırmasın.


    Oray EĞİN




  • Açıksaı sevmedim . .
  • oray eğin'den de üslubundan da hiç hoşlanmam.
    bir insanın neyini nasıl eleştirmek istiyorsanız öyle eleştirebilirsiniz. ve oray eğin de eleştirmek için eleştirenlerden biri bana göre.

    bütün bu eleştirilerde anlayamadığım bu adam koca filmde hiç mi güzel bir şey anlatmamış?

    yani kimsenin gözüne batmamış mı askerlerine "önce ben gideyim" demesi, ya da onun devrimler hakkındaki fikirlerini taa akademideyken oluşturacak kadar zeki olduğu?

    eleştirilerden yola çıkılarak filme bakılacak olsa film tamamen bir karalama kampanyasının ürünü.
  • 
Sayfa: önceki 45678
Sayfaya Git
Git
sonraki
- x
Bildirim
mesajınız kopyalandı (ctrl+v) yapıştırmak istediğiniz yere yapıştırabilirsiniz.