Bildirim
RTE 'Islam'in guncellenmesinin gerektigini bilmeyecek kadar aciz bunlar' (25. sayfa)
Daha Fazla
Bu Konudaki Kullanıcılar:
Daha Az
2 Misafir - 2 Masaüstü
Giriş
Mesaj
-
-
KHK ile İslam v2 olarak güncellenmiştir dese kimse şaşmaz. Hatta daha ileri gidip yeni bir din çıkarabilir. Zaten Akp dini vardı. Şimdi çekirdek (kernel) olarak İslam'ı kullanıp bunu resmileştirebilir. Yapar mı yapar!
< Bu ileti mini sürüm kullanılarak atıldı > -
Tövbe estağfurullah şaşırmış
< Bu ileti mobil sürüm kullanılarak atıldı > -
quote:
Orijinalden alıntı: Fornax Elysion
quote:
Orijinalden alıntı: smartboy38
quote:
Orijinalden alıntı: Fornax Elysion
quote:
Orijinalden alıntı: smartboy38
Namibya geyiğini gözüne kestirip usul usul yaklaşıp pusuda bekleyen aslan gibi pusuya yatan ateist gardaşları çok sevindiren hareketler bunlar.Yusuf İslam nam-ı diğer Cat Stevens yıllar önce müslümanlara baksaydım müslüman olmazdım deyip Kuranı inceleyerek müslüman olduğunu söylerken bizim yıldız tozundan meydana gelmiş doğal seçilimlik zatı muhterem ateistlerimiz ise Rte'ye bakarak inanıp inanmamaya karar veriyor
Din zayıf insanların afyonudur.
Geçmiş zaman atalarımız olan insanlar bir araya geldiklerinde içten gelen duygularla birbirlerine masallar hikayeler anlatmışlardır.
Her gece ateşin etrafında masallar hikayeler anlatarak insanoğlu doğayı zamanı mekanı kavramistir. Şimdi bile bu iç güdü vardır. Hepimiz romanları severiz yada dizi izleriz en olmadı sinema izleriz. Bunlar hep iç güdümüzde olan hikaye anlatma ve dinleme isteğidir.
İşte gel zaman git zaman bu hikayeler efsane olmuş mit olmuş din olmuş. Yahudilerin Mitlerine semavi din diyoruz.
Dünyada koskoca dünyada sadece yahudilere peygamber indirilmesi bunun göstergesi. Nasıl ki türkler ozanlar dede korkutlar varsa nasıl ki eski Yunan'da filozoflar varsa Arap ve yahudilerin kanaat önderleri de peygamberlerdir.
Bunlardan şuna varmak istedim öyle rte ye bakıp da ateist olmadık. Azıcık araştırın bakın bakalım kültürde ne var tarihte ne var din nedir. Zaten cesaretiniz varsa er geç güldüğün ateistlerin yoluna gireceksin
Senin gibi düşünenler 1400 yıl önce de vardı şimdi de var sonra da olacak.
Müşriklerin Kur’an-ı Kerim’e Yönelik İthamları
“Biz sana sorumluluğu ağır bir söz vahyedeceğiz.” (Müzzemmil 73/5)
Hayat rehberi olan Kur’an-ı Kerim, her şeyi tastamam hazırlanmış bir kitap olarak gönderilmiştir. Müşrikler, onun ortaya koyduğu düzenin mükemmelliğini fark etseler de bu ağır sorumluluğun altına girmek istememişlerdi. İslam’ı kabul ettikleri takdirde inançlarının, gerek ferdî gerek içtimaî hayatın bütün alanlarını değiştireceğinin farkındaydılar. Bu sebeple hayatlarını haktan, adaletten, hesap gününden bahseden bir nizama göre yaşamaktansa keyiflerince yaşamayı tercih ettiler. Bu kadarla da kalsa iyi. Birilerinin Kur’an’dan bahsetmesine veya onun ayetlerini okumasına bile tahammül edemediler. Zira bu Kitab’ın toplumu harekete geçiren, ıslah eden, hayat dolu bir hususiyeti olduğunu görüyorlardı.
Daha önce de çevrelerinde “Allah bir” diyen Hanifler bulunuyordu. Ancak müşrikler, onların tepki göstermelerini gerektirecek bir güç oluşturamayacaklarının farkındaydılar. Kur’an ise öyle mi? O hem çok değer verdikleri(!) putların ve onlara tapan atalarının cehennemlik olduğunu söyleyecek kadar cesur hem de en azılı düşmanlarının bile gizlice ve de hayranlıkla dinlemekten kendilerini alamadıkları, insanları tesiri altına alan bir sihir sanki! Kureyş’in önde gelen kabile reislerinden Cübeyr b. Mut’im’e, Tûr Suresi’nin 35-39. ayetlerini dinlerken “Yüreğim sanki göğsümden fırlayacaktı.” itirafında bulunduran yine aynı kitap.
Bir Müşriğin Ağzından: “Ya Muhammed! Biz Seni Değil Getirdiğini Yalanlıyoruz.”
Kendi aralarında onun ne kadar etkisinde kaldıklarını itiraf etseler de bu sesi susturamazlarsa her geçen gün ona iman edenlerin sayısının katlanarak artacağını biliyorlardı. Bunun için öncelikle Hz. Muhammed’in şahsına ve peygamberliğine yönelik bir takım ithamlarda bulundular. Hedeflerine ulaşamayınca bu defa eleştiri oklarını Kur’an’a fırlatmaya başladılar. Zaten onların asıl derdi Ebû Cehil’in de itiraf ettiği gibi Muhammed (s.a.s)’le değil Kur’an’laydı: “Biz seni değil bildirdiklerini yalanlıyoruz.”[1] Aynı durumu, Kur’an da haber vermektedir. (En’am 6/33)
Eleştiriler Kur’an’a yönelince Efendimizin, müşrikler iftiralarını artıracak diye bazı ayetleri hemen duyurmamayı düşündüğü zaman bile olmuştu. (Hud 11/12) Her defasında Allah Teâlâ onların iddialarını çürüterek hem Rasûlü’nü ve Müslümanları teselli etmiş hem de müşriklere hadlerini bildirmiştir.
İşte müşriklerin Kur’an’a yönelik itirazları ve Kur’an’ın onları aciz bırakan cevapları:
1) “Kur’an başkasına inseydi.”
Mekke müşriklerinin itirazlarının başında Kur’an’ın, maddî gücü ve makamı elinde bulunduran kişiler yerine bunlara sahip olmayan, üstelik yetim olan Hz. Muhammed’e indirilmesi geliyordu. Onların değer yargılarına tamamen ters bir durumdu bu.
“Bu Kur’an, iki şehrin birindeki büyük bir adama indirilseydi ya, dediler.” (Zuhruf 43/31)
Allah Teâlâ dilediği kullarının derecesini yükselteceğini; makamın soy-sop, zenginlikle değil de Rabbe olan teslimiyetle elde edilebileceğini bildirerek şirkin dayandığı temele dinamit koymuştur.[2]
2) “Kur’an-ı Kerim Allah tarafından gönderilmemiştir.”
a) “Hz. Muhammed uydurmuştur.”
“Yoksa onu uydurdu mu, diyorlar?” (Secde 32/3, Tûr 52/33 Ahkâf 46/8…) Ayetlerdeki tekrar göstermektedir ki müşrikler bu iddiayı dillerine dolamışlardı. Cevap ise gecikmiyor:
“Arkadaşınız ne saptı ne de şaşırdı. O kendi hevâ-hevesi ile konuşmaz.” (Necm 53/3) “Arkadaşınız” ifadesiyle Hz. Peygamber’in, kendi aralarında yetiştiğini ve O’nu çok iyi tanıdıklarını, O’nun asla yalan söylemeyeceğini bildiklerini hatırlatmıştır. Aslında bu yalana kendileri de inanmadılar. O’nu tanımayanların İslam’a girmelerini engellemek için kullandılar bu iftirayı. “Ben sizin aranızda bundan önce bir ömür yaşadım. Hiç düşünmüyor musunuz?” (Yunus 10/16)
Hz. Peygamber’in vahiy öncesi hayatının gizli kalan hiçbir yönü bulunmuyordu. Hatta O’na sahip çıkacak, kusurlarını örtecek bir anne-babası bile yok. Öncesinde ne bir şiir yazmış, ne kitap okumuş (Ankebut 29/18),ne de Kur’an’daki kıssalara benzer bir kıssa anlatmıştı. Allah (c.c) “ümmî” bir Rasûl seçerek bu tür ithamlara ta baştan kapıyı kapamıştı.
Kur’an-ı Kerim, müşrikleri iddialarını ispatlamaya davet ediyor: “Eğer sözlerinde samimi iseler O’nun gibi bir söz getirsinler.” (Tur 52/34) Bu çağrıya cevap gelmeyince biraz daha hafifleterek “benzeri uydurulmuş on sure” getirmelerini (Hud 11/13), karşılık alamayınca “benzeri bir sure” getirmelerini (Bakara 2/23) istemiş. Ve ardından mührü vurmuş: “De ki: Andolsun, insanlar ve cinler bu Kur’an’ın bir benzerini getirmek üzere toplansalar ve birbirlerine destek olsalar, yine onun benzerini getiremezler.” (İsra 17/88)
b) “Başka bir insan öğretmiştir.”
“Andolsun ki biz onların, ‘Kur’an’ı ona bir insan öğretiyor.’ dediklerini biliyoruz. İma ettikleri kimsenin dili yabancıdır. Bu ise gayet açık bir Arapça.” (Nahl 16/103)
İddia edilen kişinin kimliği ile ilgili bir çok isim aktarılır: Amir b. Hadramî’nin okuma-yazma bilen Hristiyan kölesi Cevrâ, kılıç ustası Bel’am, Hristiyan köle Cebr, Yesar… Arapçaya bir Arap kadar vakıf olmayan bir yabancı, edebi yönden bu kadar güzel bir eser ortaya koyabilir mi? Bir insan öğretseydi onu suçüstü yakalamaları çok mu zordu?
Mekkeli müşriklerin ardından onların yolunu takip eden oryantalistler de benzer bir iftirada bulunarak Efendimizin, Kur’an-ı Kerim’i başka kitaplardan ve ehl-i kitap âlimlerinden çaldığını iddia ettiler. Zikrettikleri isimlerden biri de çocuk yaşta görüştüğü Rahip Bahira!
c) “Şeytanlar indirmiştir.”
Araplar cinlerin/şeytanların; göğe çıkarak kulak misafiri olduklarına ve onların çaldıkları haberleri sihirbaz, şair ve kâhinlere verdiklerine inanırlardı. Bu sebeple Kur’an’ın da şeytan sözü olduğunu iddia etmişlerdi. Allah Teâlâ gökyüzünü şeytandan koruduğunu ve kulak hırsızlığı yapmak isteyeni hemen parlak alev topunun kovaladığını (Hicr 15/16-18), şeytanın ise kime ineceğini haber verir: “Onlar, her günahkâr yalancıya iner. Bunlar da şeytanlara kulak verir. Onların çoğu yalancıdır.” (Şuara 26/222-223)
“O kovulmuş şeytanın sözü değildir. O halde nereye bu gidiş?” (Tekvir 81/25-26)
Getirdiği sistemin mükemmelliği, fesahat ve belâgati, özlü olması, gaybden haber vermesi gibi sebeplerle o kitabı ancak ve ancak “göklerin ve yerin sırrını bilen indirmiş” (Furkan 25/6) olabilir. Necm Suresi 5-12. ayetlerinde Cebrail’in nasıl vahyi ulaştırdığının oldukça canlı tasvirle anlatılması, Peygamberimizin iki yay aralığı yahut daha yakın bir mesafeden gördüğünü ifade etmesi, bu olayın bir serap olmadığını göstermesi açısından önemlidir. Cebrail’den bahsederken isminden ziyade “Ruhu’l-Kuds” (Temiz Ruh), “Rasûlin Kerim” (Şerefli Elçi) ya da “Ruhu’l-Emin” (Güvenilir Ruh) sıfatlarının kullanılması, onun emaneti aldığı şekliyle leke bulaştırmadan, tertemiz sahifelerde yerine teslim ettiğini bildirmek içindir.
3) “Büyüdür.”
Kur’an’ı dinleyen müşrikler, onun tesirinden hem kendilerinin hem de diğer insanların kurtulamadığını görünce “Bu düpedüz bir büyüdür.” (En’am 6/7) dediler. Büyülenmiş olduğu iftirasına Efendimiz gibi Hz. Musa(İsra 17/101), Hz. Salih (Şuara 26/153) de maruz kalmışlardı.
O’nun büyü olması mümkün mü? Eğer öyle olsaydı toplumda bu kadar büyük devrimler yapar, tesiri halen devam eder miydi? Bu yalan-yanlış ölçüp biçenlerin, büyüklük taslayarak arkasını dönenlerin yeri ise derileri kavuran, geride ne bu iftirayı atandan ne de sözünden hiçbir şey bırakmayan “Sekâr” olacaktır. (Müddessir 74/19-29)
4) “Eskilerin masallarıdır.”
Müşrikler, Dâru’n-Nedve’de yaptıkları toplantılardan birinde Kur’an’ın anlattığı kıssaları dillerine dolamaya karar verdiler: “Ona ayetlerimiz okunduğu zaman ‘Eskilerin masalları!’ der.” (Mutaffifin 83/13) Ayet-i kerimede geçen “esâtîr” daha çok eğlence için anlatılan abartılı veya asılsız masallar için kullanılır. Akıl hocaları ise Nadr b. Haris’ti. O birçok yere seyahatte bulunmuş; burada öğrendiği hikâyeleri Kur’an’a alternatif olarak Kureyşlilere anlatmaya başlamıştı. Velid b. Muğire de bu yöntemi kullanarak Kur’an’ın sadece bir hikâye kitabı olduğu izlenimi vermeye çalışmıştır.
5) “Arapça olmamalıydı.”
Müşriklerin saçmalıklarından biri de: “Muhammed Arap’tır. Getirdiği kitap da Arapça. Kendisi tarafından uydurulmadığını nereden bilelim? Kitab’ı kendisinin ve bizim bilmediğimiz bir dilde getirseydi onun ilâhî olduğuna inanırdık.”
Başka bir dilde gelseydi bu defa: “Arap bir peygamber ve başka dilde bir kitap öyle mi!” (Fussilet 41/44)derlerdi. İnsanları irşad etmek isteyen bir peygamberin getirdiği kitabın, kavminin diliyle olmasından daha tabi ne olabilir![3]
6) “Topluca bir defada indirilmeliydi.” (Furkan 25/32)
Müşrikler Kur’an’ın peyderpey indirilmesinin sebebinin, Hz. Peygamber’in düşünerek, başka kitaplara bakarak veya ehl-i kitaptan yardım alarak Kitab’ı kendisinin yazması olduğunu ileri sürüyorlardı.
Kur’an-ı Kerim’in parça parça indirilmesi, inananların ayetleri iyice sindirerek ondan azami istifade etmelerine vesile olmuş. Ayrıca Kur’an’ın daha iyi muhafaza edilmesi, sadece bir hukuk kitabı olmayan Kur’an’ın özel durumlara hitap eden ayetlerinin tedrici olarak toplumu inşa etmesi, Müslümanların zor şartlara karşı gücünü artırmak için motive edilmesi gibi hikmetleri de barındırmaktadır.
7)”Eğer hayırlı bir şey olsaydı ona ayak takımından önce biz inanırdık.” (Ahkâf 46/11)
8) “Okuyabileceğimiz bir kitap getirmeliydi.”
Müşriklerin, elleriyle tutabilecekleri yazılı bir kitap gönderilmeyişi de inanmamaları için sundukları gerekçelerden: “Bize gökten okuyacağımız bir kitap indirmedikçe göğe çıktığına da inanacak değiliz.” (İsra 17/93 Bkz. Müddessir 74/52) Böyle bir kitap gönderilseydi o zaman da “Bu apaçık bir sihirdir.” derlerdi. (En’am 6/7) Yahudiler de benzer şekilde Hz. Musa’dan Allah’ı açıkça göstermesini istemişlerdi. (Nisa 4/153)
9) “Başka Kur’an getirmeli ya da bunu değiştirmeliydi.”
Müşrikler yaşantılarına karışmayan, içinde şirki barındırabilen, değiş-tokuş usulüyle bir uzlaşma meydana getiren, hem istediğini yapabilmelerine fırsat veren hem de kendilerinin ahirette kurtuluşunu sağlayan bir kitap getirmesini veya Kur’an’ı değiştirmesini istemişler. Bu isteklerini haber veren ayetin devamında isteklerine cevap gecikmemiş: “De ki onu kendiliğimden değiştirmek olacak şey değil! Ben bana vahyolunandan başkasına uymam.” (Yunus 10/15-16)
10) “Bize de vahiy inmedikçe inanmayız.” (En’am 6/124)
11) “Biz seni anlamıyoruz; kalplerimiz kapalı.” (Fussilet 41/5)
Ne kadar mükemmel olursa olsun Kur’an’ı anlamaya niyetlerinin olmadığını, dinlemeye değer bulmadıklarını ifade ediyorlar İsrailoğulları gibi. (Bakara 2/88)
Bu eleştirilerinin yanı sıra Kur’an’ın ayetleriyle alay etmiş ve onun yanlış anlaşılması için ayetleri bağlamından kopararak ayetleri tahrif etmişlerdir. Ebû Cehil ticarî seyahatleri esnasında bir yabancıdan zakkumun; onların dilinde hurma ve kaymak olduğunu öğrenmiş. Evine gelen arkadaşlarına bunları ikram ederek şöyle demiştir: “Haydi zakkumlanın! Bu nefis hurmayı kaymağa karıştırarak yiyin. Biz bundan başka zakkum bilmiyoruz. İşte Muhammed’in korkutup durduğu zakkum! O kitabında ateşin içinde ağaç bittiğini söyleyip duruyor. Buna kim inanır!”[4]
Deve Kuşu Misali…
Öfkeden çılgına dönmüş hâldeler: “Kur’an’ı işittiklerinde o kâfirler neredeyse seni haset ve düşmanlıklarından dolayı gözleriyle devireceklerdi. O delinin biridir, diyorlardı. Hâlbuki Kur’an âlemler için bir öğüt ve uyarıcıdan başka bir şey değildir.” (Kalem 68/51-52)
Son çare olarak Kur’an okuyan kişi eğer güçsüz ise zorla susturmaya; susturamayacakları biriyse gürültü çıkararak sesini bastırmaya çalışırlardı. Alkışlamak, ıslık çalmak, şiirler okumak suretiyle yaygara koparırlardı. Bu iş için Mekke sokaklarında nöbet bile tutmaya başlamışlardı. “İnkâr edenler: Bu Kur’ân’ı dinlemeyin; okunurken gürültü çıkarın; belki üstün gelirsiniz, dediler.” (Fussilet 41/26)
Kur’an’a teslim olmak yerine deve kuşu gibi onu görmezden gelerek başını kuma gömseler de bir şey değişmeyecektir. Zira sadece kendilerini aldatmaktadırlar.
Rasûlullah, müşriklerin Kur’an’a karşı bu akıl almaz tavırları karşısında derdini, üzüntüsünü Rabbine arz etmiştir: “Rabbim! Kavmim, bu Kur’an’ı ihmal edip terk etti.” (Furkan 25/30)
Önce kendi cümlelerini kurmayı ogren
Sonra alıntı yaptığında kaynak goster
http://www.siyerinebi.com/tr/musriklerin-kuran-i-kerime-yonelik-ithamlari
Kendi lafımı üretme kabiliyetim de var ama Sen önce yıllardır duymaktan artık bana gına gelen şu klişe ateist argümanlarını bi gözden geçirmekle başlasan daha hayırlı olur Senin için.Sizin zihniyetiniz insanı hayrete düşürecek kadar çok güzel özetlenmiş Kuranı Kerimde benim lafıma ne hacet
< Bu ileti mobil sürüm kullanılarak atıldı >
-
Saçma saçma konuşma. Ben sünnet yok mu dedim sanki. yoh imanla çene kapatmak yok bilmem ne. Gerek yok da demedim. Sünnet kisvesi altında hadisi şerif kisvesi altında ta zamanında uydurulmuş hadislerin ortadan kaldırılması gerek dedim. Yani Açar bakarsın Kuran la çelişen bir şey varmı var o zaman bu sağlam değildir bunun yöntemi budur. Ben öyle fıkıh dersi falan almadım da aklın yolu birdir. Bir de bunlar türedi dediğin şey ise bir insan bir birey. Sen bir insana böyle hitap edebiliyorsan ben daha bir şey demiyorum. Kendin de belirtiyorsun ya bilgi edinme sırası Kuran birinci sırada. Peki eksiksiz olduğu Allah tarafından bildirilmiş Kuran-ı neden sahihliği meçhul hadis ile tamamlamaya çalışıyorsun? Eksiksiz bir hükmü nasıl tamamlar bir insan. Şuna tamam derim. Hükmün nasıl uygulanacağı ile ilgili sahih rivayet ile bir yol izlenebilir. Benim mealden okuduğum pek çok kısım gayet anlaşılır ve net. İş oraya kalırsa Ehli sünnetin bile Kuran da bulunduğu halde uygulamadığı bazı hükümler var ki o bambaşka bir dünya. Madem matematikten örnek verdiniz bende burdan vereyim örneği. 2 bilinmeyenli bir denklemi çözdünüz hatta bu denklemden iki tane var birbirlerini doğruluyan türden. Birini sen çözüyorsun sonuç doğru. Diğer çözülmüş denkleme kıyas ediyorsun aaa o da ney arada fark çıkıyor. Sonra sen ilk çözülü denklemi sana veren hocaya gidiyorsun hocada senin ilmin bu denkleme yetmez diyor? Umarım anlatabilmişimdir. Saygılarımla.
< Bu ileti DH mobil uygulamasından atıldı >
-
quote:
Orijinalden alıntı: Fornax Elysion
quote:
Orijinalden alıntı: smartboy38
quote:
Orijinalden alıntı: Fornax Elysion
quote:
Orijinalden alıntı: smartboy38
quote:
Orijinalden alıntı: Fornax Elysion
quote:
Orijinalden alıntı: smartboy38
Namibya geyiğini gözüne kestirip usul usul yaklaşıp pusuda bekleyen aslan gibi pusuya yatan ateist gardaşları çok sevindiren hareketler bunlar.Yusuf İslam nam-ı diğer Cat Stevens yıllar önce müslümanlara baksaydım müslüman olmazdım deyip Kuranı inceleyerek müslüman olduğunu söylerken bizim yıldız tozundan meydana gelmiş doğal seçilimlik zatı muhterem ateistlerimiz ise Rte'ye bakarak inanıp inanmamaya karar veriyor
Din zayıf insanların afyonudur.
Geçmiş zaman atalarımız olan insanlar bir araya geldiklerinde içten gelen duygularla birbirlerine masallar hikayeler anlatmışlardır.
Her gece ateşin etrafında masallar hikayeler anlatarak insanoğlu doğayı zamanı mekanı kavramistir. Şimdi bile bu iç güdü vardır. Hepimiz romanları severiz yada dizi izleriz en olmadı sinema izleriz. Bunlar hep iç güdümüzde olan hikaye anlatma ve dinleme isteğidir.
İşte gel zaman git zaman bu hikayeler efsane olmuş mit olmuş din olmuş. Yahudilerin Mitlerine semavi din diyoruz.
Dünyada koskoca dünyada sadece yahudilere peygamber indirilmesi bunun göstergesi. Nasıl ki türkler ozanlar dede korkutlar varsa nasıl ki eski Yunan'da filozoflar varsa Arap ve yahudilerin kanaat önderleri de peygamberlerdir.
Bunlardan şuna varmak istedim öyle rte ye bakıp da ateist olmadık. Azıcık araştırın bakın bakalım kültürde ne var tarihte ne var din nedir. Zaten cesaretiniz varsa er geç güldüğün ateistlerin yoluna gireceksin
Senin gibi düşünenler 1400 yıl önce de vardı şimdi de var sonra da olacak.
Müşriklerin Kur’an-ı Kerim’e Yönelik İthamları
“Biz sana sorumluluğu ağır bir söz vahyedeceğiz.” (Müzzemmil 73/5)
Hayat rehberi olan Kur’an-ı Kerim, her şeyi tastamam hazırlanmış bir kitap olarak gönderilmiştir. Müşrikler, onun ortaya koyduğu düzenin mükemmelliğini fark etseler de bu ağır sorumluluğun altına girmek istememişlerdi. İslam’ı kabul ettikleri takdirde inançlarının, gerek ferdî gerek içtimaî hayatın bütün alanlarını değiştireceğinin farkındaydılar. Bu sebeple hayatlarını haktan, adaletten, hesap gününden bahseden bir nizama göre yaşamaktansa keyiflerince yaşamayı tercih ettiler. Bu kadarla da kalsa iyi. Birilerinin Kur’an’dan bahsetmesine veya onun ayetlerini okumasına bile tahammül edemediler. Zira bu Kitab’ın toplumu harekete geçiren, ıslah eden, hayat dolu bir hususiyeti olduğunu görüyorlardı.
Daha önce de çevrelerinde “Allah bir” diyen Hanifler bulunuyordu. Ancak müşrikler, onların tepki göstermelerini gerektirecek bir güç oluşturamayacaklarının farkındaydılar. Kur’an ise öyle mi? O hem çok değer verdikleri(!) putların ve onlara tapan atalarının cehennemlik olduğunu söyleyecek kadar cesur hem de en azılı düşmanlarının bile gizlice ve de hayranlıkla dinlemekten kendilerini alamadıkları, insanları tesiri altına alan bir sihir sanki! Kureyş’in önde gelen kabile reislerinden Cübeyr b. Mut’im’e, Tûr Suresi’nin 35-39. ayetlerini dinlerken “Yüreğim sanki göğsümden fırlayacaktı.” itirafında bulunduran yine aynı kitap.
Bir Müşriğin Ağzından: “Ya Muhammed! Biz Seni Değil Getirdiğini Yalanlıyoruz.”
Kendi aralarında onun ne kadar etkisinde kaldıklarını itiraf etseler de bu sesi susturamazlarsa her geçen gün ona iman edenlerin sayısının katlanarak artacağını biliyorlardı. Bunun için öncelikle Hz. Muhammed’in şahsına ve peygamberliğine yönelik bir takım ithamlarda bulundular. Hedeflerine ulaşamayınca bu defa eleştiri oklarını Kur’an’a fırlatmaya başladılar. Zaten onların asıl derdi Ebû Cehil’in de itiraf ettiği gibi Muhammed (s.a.s)’le değil Kur’an’laydı: “Biz seni değil bildirdiklerini yalanlıyoruz.”[1] Aynı durumu, Kur’an da haber vermektedir. (En’am 6/33)
Eleştiriler Kur’an’a yönelince Efendimizin, müşrikler iftiralarını artıracak diye bazı ayetleri hemen duyurmamayı düşündüğü zaman bile olmuştu. (Hud 11/12) Her defasında Allah Teâlâ onların iddialarını çürüterek hem Rasûlü’nü ve Müslümanları teselli etmiş hem de müşriklere hadlerini bildirmiştir.
İşte müşriklerin Kur’an’a yönelik itirazları ve Kur’an’ın onları aciz bırakan cevapları:
1) “Kur’an başkasına inseydi.”
Mekke müşriklerinin itirazlarının başında Kur’an’ın, maddî gücü ve makamı elinde bulunduran kişiler yerine bunlara sahip olmayan, üstelik yetim olan Hz. Muhammed’e indirilmesi geliyordu. Onların değer yargılarına tamamen ters bir durumdu bu.
“Bu Kur’an, iki şehrin birindeki büyük bir adama indirilseydi ya, dediler.” (Zuhruf 43/31)
Allah Teâlâ dilediği kullarının derecesini yükselteceğini; makamın soy-sop, zenginlikle değil de Rabbe olan teslimiyetle elde edilebileceğini bildirerek şirkin dayandığı temele dinamit koymuştur.[2]
2) “Kur’an-ı Kerim Allah tarafından gönderilmemiştir.”
a) “Hz. Muhammed uydurmuştur.”
“Yoksa onu uydurdu mu, diyorlar?” (Secde 32/3, Tûr 52/33 Ahkâf 46/8…) Ayetlerdeki tekrar göstermektedir ki müşrikler bu iddiayı dillerine dolamışlardı. Cevap ise gecikmiyor:
“Arkadaşınız ne saptı ne de şaşırdı. O kendi hevâ-hevesi ile konuşmaz.” (Necm 53/3) “Arkadaşınız” ifadesiyle Hz. Peygamber’in, kendi aralarında yetiştiğini ve O’nu çok iyi tanıdıklarını, O’nun asla yalan söylemeyeceğini bildiklerini hatırlatmıştır. Aslında bu yalana kendileri de inanmadılar. O’nu tanımayanların İslam’a girmelerini engellemek için kullandılar bu iftirayı. “Ben sizin aranızda bundan önce bir ömür yaşadım. Hiç düşünmüyor musunuz?” (Yunus 10/16)
Hz. Peygamber’in vahiy öncesi hayatının gizli kalan hiçbir yönü bulunmuyordu. Hatta O’na sahip çıkacak, kusurlarını örtecek bir anne-babası bile yok. Öncesinde ne bir şiir yazmış, ne kitap okumuş (Ankebut 29/18),ne de Kur’an’daki kıssalara benzer bir kıssa anlatmıştı. Allah (c.c) “ümmî” bir Rasûl seçerek bu tür ithamlara ta baştan kapıyı kapamıştı.
Kur’an-ı Kerim, müşrikleri iddialarını ispatlamaya davet ediyor: “Eğer sözlerinde samimi iseler O’nun gibi bir söz getirsinler.” (Tur 52/34) Bu çağrıya cevap gelmeyince biraz daha hafifleterek “benzeri uydurulmuş on sure” getirmelerini (Hud 11/13), karşılık alamayınca “benzeri bir sure” getirmelerini (Bakara 2/23) istemiş. Ve ardından mührü vurmuş: “De ki: Andolsun, insanlar ve cinler bu Kur’an’ın bir benzerini getirmek üzere toplansalar ve birbirlerine destek olsalar, yine onun benzerini getiremezler.” (İsra 17/88)
b) “Başka bir insan öğretmiştir.”
“Andolsun ki biz onların, ‘Kur’an’ı ona bir insan öğretiyor.’ dediklerini biliyoruz. İma ettikleri kimsenin dili yabancıdır. Bu ise gayet açık bir Arapça.” (Nahl 16/103)
İddia edilen kişinin kimliği ile ilgili bir çok isim aktarılır: Amir b. Hadramî’nin okuma-yazma bilen Hristiyan kölesi Cevrâ, kılıç ustası Bel’am, Hristiyan köle Cebr, Yesar… Arapçaya bir Arap kadar vakıf olmayan bir yabancı, edebi yönden bu kadar güzel bir eser ortaya koyabilir mi? Bir insan öğretseydi onu suçüstü yakalamaları çok mu zordu?
Mekkeli müşriklerin ardından onların yolunu takip eden oryantalistler de benzer bir iftirada bulunarak Efendimizin, Kur’an-ı Kerim’i başka kitaplardan ve ehl-i kitap âlimlerinden çaldığını iddia ettiler. Zikrettikleri isimlerden biri de çocuk yaşta görüştüğü Rahip Bahira!
c) “Şeytanlar indirmiştir.”
Araplar cinlerin/şeytanların; göğe çıkarak kulak misafiri olduklarına ve onların çaldıkları haberleri sihirbaz, şair ve kâhinlere verdiklerine inanırlardı. Bu sebeple Kur’an’ın da şeytan sözü olduğunu iddia etmişlerdi. Allah Teâlâ gökyüzünü şeytandan koruduğunu ve kulak hırsızlığı yapmak isteyeni hemen parlak alev topunun kovaladığını (Hicr 15/16-18), şeytanın ise kime ineceğini haber verir: “Onlar, her günahkâr yalancıya iner. Bunlar da şeytanlara kulak verir. Onların çoğu yalancıdır.” (Şuara 26/222-223)
“O kovulmuş şeytanın sözü değildir. O halde nereye bu gidiş?” (Tekvir 81/25-26)
Getirdiği sistemin mükemmelliği, fesahat ve belâgati, özlü olması, gaybden haber vermesi gibi sebeplerle o kitabı ancak ve ancak “göklerin ve yerin sırrını bilen indirmiş” (Furkan 25/6) olabilir. Necm Suresi 5-12. ayetlerinde Cebrail’in nasıl vahyi ulaştırdığının oldukça canlı tasvirle anlatılması, Peygamberimizin iki yay aralığı yahut daha yakın bir mesafeden gördüğünü ifade etmesi, bu olayın bir serap olmadığını göstermesi açısından önemlidir. Cebrail’den bahsederken isminden ziyade “Ruhu’l-Kuds” (Temiz Ruh), “Rasûlin Kerim” (Şerefli Elçi) ya da “Ruhu’l-Emin” (Güvenilir Ruh) sıfatlarının kullanılması, onun emaneti aldığı şekliyle leke bulaştırmadan, tertemiz sahifelerde yerine teslim ettiğini bildirmek içindir.
3) “Büyüdür.”
Kur’an’ı dinleyen müşrikler, onun tesirinden hem kendilerinin hem de diğer insanların kurtulamadığını görünce “Bu düpedüz bir büyüdür.” (En’am 6/7) dediler. Büyülenmiş olduğu iftirasına Efendimiz gibi Hz. Musa(İsra 17/101), Hz. Salih (Şuara 26/153) de maruz kalmışlardı.
O’nun büyü olması mümkün mü? Eğer öyle olsaydı toplumda bu kadar büyük devrimler yapar, tesiri halen devam eder miydi? Bu yalan-yanlış ölçüp biçenlerin, büyüklük taslayarak arkasını dönenlerin yeri ise derileri kavuran, geride ne bu iftirayı atandan ne de sözünden hiçbir şey bırakmayan “Sekâr” olacaktır. (Müddessir 74/19-29)
4) “Eskilerin masallarıdır.”
Müşrikler, Dâru’n-Nedve’de yaptıkları toplantılardan birinde Kur’an’ın anlattığı kıssaları dillerine dolamaya karar verdiler: “Ona ayetlerimiz okunduğu zaman ‘Eskilerin masalları!’ der.” (Mutaffifin 83/13) Ayet-i kerimede geçen “esâtîr” daha çok eğlence için anlatılan abartılı veya asılsız masallar için kullanılır. Akıl hocaları ise Nadr b. Haris’ti. O birçok yere seyahatte bulunmuş; burada öğrendiği hikâyeleri Kur’an’a alternatif olarak Kureyşlilere anlatmaya başlamıştı. Velid b. Muğire de bu yöntemi kullanarak Kur’an’ın sadece bir hikâye kitabı olduğu izlenimi vermeye çalışmıştır.
5) “Arapça olmamalıydı.”
Müşriklerin saçmalıklarından biri de: “Muhammed Arap’tır. Getirdiği kitap da Arapça. Kendisi tarafından uydurulmadığını nereden bilelim? Kitab’ı kendisinin ve bizim bilmediğimiz bir dilde getirseydi onun ilâhî olduğuna inanırdık.”
Başka bir dilde gelseydi bu defa: “Arap bir peygamber ve başka dilde bir kitap öyle mi!” (Fussilet 41/44)derlerdi. İnsanları irşad etmek isteyen bir peygamberin getirdiği kitabın, kavminin diliyle olmasından daha tabi ne olabilir![3]
6) “Topluca bir defada indirilmeliydi.” (Furkan 25/32)
Müşrikler Kur’an’ın peyderpey indirilmesinin sebebinin, Hz. Peygamber’in düşünerek, başka kitaplara bakarak veya ehl-i kitaptan yardım alarak Kitab’ı kendisinin yazması olduğunu ileri sürüyorlardı.
Kur’an-ı Kerim’in parça parça indirilmesi, inananların ayetleri iyice sindirerek ondan azami istifade etmelerine vesile olmuş. Ayrıca Kur’an’ın daha iyi muhafaza edilmesi, sadece bir hukuk kitabı olmayan Kur’an’ın özel durumlara hitap eden ayetlerinin tedrici olarak toplumu inşa etmesi, Müslümanların zor şartlara karşı gücünü artırmak için motive edilmesi gibi hikmetleri de barındırmaktadır.
7)”Eğer hayırlı bir şey olsaydı ona ayak takımından önce biz inanırdık.” (Ahkâf 46/11)
8) “Okuyabileceğimiz bir kitap getirmeliydi.”
Müşriklerin, elleriyle tutabilecekleri yazılı bir kitap gönderilmeyişi de inanmamaları için sundukları gerekçelerden: “Bize gökten okuyacağımız bir kitap indirmedikçe göğe çıktığına da inanacak değiliz.” (İsra 17/93 Bkz. Müddessir 74/52) Böyle bir kitap gönderilseydi o zaman da “Bu apaçık bir sihirdir.” derlerdi. (En’am 6/7) Yahudiler de benzer şekilde Hz. Musa’dan Allah’ı açıkça göstermesini istemişlerdi. (Nisa 4/153)
9) “Başka Kur’an getirmeli ya da bunu değiştirmeliydi.”
Müşrikler yaşantılarına karışmayan, içinde şirki barındırabilen, değiş-tokuş usulüyle bir uzlaşma meydana getiren, hem istediğini yapabilmelerine fırsat veren hem de kendilerinin ahirette kurtuluşunu sağlayan bir kitap getirmesini veya Kur’an’ı değiştirmesini istemişler. Bu isteklerini haber veren ayetin devamında isteklerine cevap gecikmemiş: “De ki onu kendiliğimden değiştirmek olacak şey değil! Ben bana vahyolunandan başkasına uymam.” (Yunus 10/15-16)
10) “Bize de vahiy inmedikçe inanmayız.” (En’am 6/124)
11) “Biz seni anlamıyoruz; kalplerimiz kapalı.” (Fussilet 41/5)
Ne kadar mükemmel olursa olsun Kur’an’ı anlamaya niyetlerinin olmadığını, dinlemeye değer bulmadıklarını ifade ediyorlar İsrailoğulları gibi. (Bakara 2/88)
Bu eleştirilerinin yanı sıra Kur’an’ın ayetleriyle alay etmiş ve onun yanlış anlaşılması için ayetleri bağlamından kopararak ayetleri tahrif etmişlerdir. Ebû Cehil ticarî seyahatleri esnasında bir yabancıdan zakkumun; onların dilinde hurma ve kaymak olduğunu öğrenmiş. Evine gelen arkadaşlarına bunları ikram ederek şöyle demiştir: “Haydi zakkumlanın! Bu nefis hurmayı kaymağa karıştırarak yiyin. Biz bundan başka zakkum bilmiyoruz. İşte Muhammed’in korkutup durduğu zakkum! O kitabında ateşin içinde ağaç bittiğini söyleyip duruyor. Buna kim inanır!”[4]
Deve Kuşu Misali…
Öfkeden çılgına dönmüş hâldeler: “Kur’an’ı işittiklerinde o kâfirler neredeyse seni haset ve düşmanlıklarından dolayı gözleriyle devireceklerdi. O delinin biridir, diyorlardı. Hâlbuki Kur’an âlemler için bir öğüt ve uyarıcıdan başka bir şey değildir.” (Kalem 68/51-52)
Son çare olarak Kur’an okuyan kişi eğer güçsüz ise zorla susturmaya; susturamayacakları biriyse gürültü çıkararak sesini bastırmaya çalışırlardı. Alkışlamak, ıslık çalmak, şiirler okumak suretiyle yaygara koparırlardı. Bu iş için Mekke sokaklarında nöbet bile tutmaya başlamışlardı. “İnkâr edenler: Bu Kur’ân’ı dinlemeyin; okunurken gürültü çıkarın; belki üstün gelirsiniz, dediler.” (Fussilet 41/26)
Kur’an’a teslim olmak yerine deve kuşu gibi onu görmezden gelerek başını kuma gömseler de bir şey değişmeyecektir. Zira sadece kendilerini aldatmaktadırlar.
Rasûlullah, müşriklerin Kur’an’a karşı bu akıl almaz tavırları karşısında derdini, üzüntüsünü Rabbine arz etmiştir: “Rabbim! Kavmim, bu Kur’an’ı ihmal edip terk etti.” (Furkan 25/30)
Önce kendi cümlelerini kurmayı ogren
Sonra alıntı yaptığında kaynak goster
http://www.siyerinebi.com/tr/musriklerin-kuran-i-kerime-yonelik-ithamlari
Kendi lafımı üretme kabiliyetim de var ama Sen önce yıllardır duymaktan artık bana gına gelen şu klişe ateist argümanlarını bi gözden geçirmekle başlasan daha hayırlı olur Senin için.Sizin zihniyetiniz insanı hayrete düşürecek kadar çok güzel özetlenmiş Kuranı Kerimde benim lafıma ne hacet
Ya sen ne diyorsun
Senin o attığın linkteki yazılar gibi makaleler hazırladım o konularda müslüman iken kalkmış akıl veriyorsun komik
Tahmin edebiliyorum makalelerindeki argümanları.Daha farklı ve kaliteli makaleler yazman dileğiyle başarılar dilerim
< Bu ileti mobil sürüm kullanılarak atıldı >
-
Ya hu,
Arkadaşım neye göre yorum yapıyorsunuz çok merak ediyorum benim dinim bana senin dinin sana. O da ayrı mesele ya neyse. Nasıl okudun nasıl anladın da birde cevap yazmışsınız. Bur verdiğiniz cevabı hangi cümlelerimden anlayarak yazdınız lütfen özetini çıkarın ona göre tekrar yazayım olmazsa. Bak ne demişim orada il cümlede Sünnet dediğin şeye zaten uydurup uydurup ekleme yapa yapa bu hale getirdiler. Yani ortada güzel olan bir sünnet vardı da önüne gelen ben hocayım diyen herkesin uydurmalarından ortada garip garip hadisler ve sünnet denen davranışlar geziyor. Benim çocukken kuran kursunda hocalarımdan öğrendiğim sünnet denilen hareketler gayet güzeldi. Ama deve sidiği içmek sünnettir diye bir geyik var. Sen eğer aklın ile cevap verdiysen bu yoruma lütfen aklın ile düşün tekrar ne demek istediğimi bir anlayıver. Ayrıca Kuran ilk bilgi kaynağı peki ikincide neden sünnet var. Kuran ın eksiksiz ve apaçık olduğu birden fazla ayette belirtiliyor mu belirtilmiyormu? Kaldı ki elimizde kapı gibi apaçık ayet varken bile sünnete hadise gerek kalırmı? Aynı telden çalacaksanız ben bu mesajı sileyim haydi eyvallah diyeyim.
< Bu ileti DH mobil uygulamasından atıldı >
-
Sayın cumhurbaşkanı nasıl bir güncellemeden bahsetmiş bilemiyorum ama ben destekliyorum. Şu andakinden daha kötü olamaz bence.
< Bu ileti DH mobil uygulamasından atıldı > -
Birçok arkadaş konuyu alaya almış ama din Erdoğan 'ın tabiriyle güncelleme yapılabilecek bir şey değil. Ne anlamı kaldı o zaman o dine uymanın. En fazla modern hayatın getirdiklerini, dini bir yaklaşım ile ele alirsin bir ölçü ve sınır koyarsın olur biter. Insanlar hala kusurun Islamiyet se olduğunu sanıyor ve artık buna tepemizdeki din tüccarları da ön ayak olmaya başladı. Neymiş yok efendim Erdoğan aslında öyle demek istememiş şöyle demek istemişmiş. Hadi oradan. Yanlışlıkla söylenen basit bir kelime ile dahi dinden çıkarsın bunlar öyle hafife alınacak basit konular değil. Kim olursa olsun Allah' ın kitabı kanunu hakkında konuşurken her türlü davranışına dikkat etmeli üstelik bu kişi sözde dini lider olarak görülen ve halifeliği elinde bulunduran bir ülkenin devlet başkanıysa. Ortada bir güncelleme yapılması gerekiyorsa bunu kendisini her halti bilen eksiksiz ibadeti imani olan beynamazlara bir upgrade yapılmalı. Bunlar sayesinde 300 senedir çektiğimiz eziyet yeter. Nerede bir sarıklı sakallı ağlayıp zırlayan bir it var hemen tepemize çıkarıyorlar. Insanlar bu kadar avam olduktan sonra gökten bir el inmeden bunlar bu sigirlıktan vazgeçmezler zaten büyük bir kısmı koyun olmuş çoban nereye giderse oraya gidiyor.
< Bu ileti mobil sürüm kullanılarak atıldı >
-
quote:
Orijinalden alıntı: asau
quote:
Orijinalden alıntı: amadeus99
quote:
Orijinalden alıntı: asau
quote:
Orijinalden alıntı: Al Swearengen
"itaat" ı "ihanet" olarak degistirmeniz gözden kaçmıyor.Siz de mi güncelliyorsunuz?
Aklı sıra bana kapak yapmaya gelmiş. Arapça bil diyen yok ama mealden algılama bilgin de mi kıt?
Bakalım uydurukça dilindeki çevirisiyle ilgili ayette ne deniyor;
...onların namuslarını ve mallarını, Allah’ın yardımıyla korurlar. Namuslarınıza hıyanet etmesinden korktuğunuz kadınlara, karı koca haklarını öğretin ve tatlı sözlerle nasihat edin, onları yatağınızdan ayırın. Yine de, uslanmaz iseler, hafif dövün! Uslanırlarsa, onları üzecek şey yapmayın, kendilerini incitecek bahane aramayın. Nisa 34)
Görülüyor ki, mala ve namusa hıyanet etmeyen kadınları dövmek değil, onları hiçbir suretle üzmek caiz değildir. Namusa ve mala hainlik edenlere, her kanun, ağır ceza vermektedir. İslamiyet, kadınlara çok kıymet verip, çok acıdığı için, hain olanlarını, kanun pençesine düşürmeden önce, hafif vurmakla ıslah edilmelerini önerir, emretmiş!
Elmalılı Hamdi Yazır (4/NİSÂ-34: Er olanlar kadınlar üzerinde hâkim dururlar, çünkü bir kerre Allah birini diğerinden üstün yaratmış bir de erler mallarından infak etmektedirler, onun için iyi kadınlar itaatkârdırlar, Allah kendilerini sakladığı cihetle kendileri de gaybı muhafaza ederler, serkeşliklerinden endişe ettiğiniz kadınlara gelince: evvelâ kendilerine nasıhat edin, sonra yattıkları yerde mehcur bırakın, yine dinlemezlerse döğün, dinledikleri halde incitmeye behane aramayın, çünkü Allah çok yüksek, çok büyük bulunuyor)
Dediğin şey ile ilgisiz, serkeşlik başına buyruk demektir. Artık bu kadar saçmalık cidden ayıp.
Allahaşkına okuduğundan ne anladın sen? Elmalılı mealindeki her kelimeyi, her cümleyi özgün dildeki gibi anlamak nasıl bir mantıktır. Bari daha öz Türkçe bir çeviri'yi kullansaydın. Örneğin "gaybı muhafaza etmek" kavramından ne anladın. Örneğin "kadınlar üzerine hakim olmak" kavramından ne anlıyorsun? Mesela serkeşlik ne demek?
Anadili Arapça olan en cahil biri bile bu ayetten şunu anlıyorsa bu bile yeterli değil.
Allah’ın, (iki cinse) birbirinden farklı özellik ve lutuflar bahşetmesi ve mallarından harcama yapmaları sebebiyle erkekler kadınların yöneticisi ve koruyucusudurlar. Dinin emir ve yasaklarına uyan kadınlar Allah’a tam itaat ederler; Allah’ın korumasına uygun olarak, kimsenin görmediği durumlarda da kendilerini korurlar. (Evlilik hukukuna-mahremiyete) aykırı davranmaktan endişe ettiğiniz kadınlara ögüt verin, onlara cinsel anlamda yaklaşmayın ve onlara hafifçe sert davranın. Eğer bu konuda size itaat ederlerse artık onların aleyhine başka bir yol aramayın; çünkü Allah yücedir, büyüktür.
Bu ayetten Kuran'ın kadını dövmeyi emrettiği hükmü nasıl çıkıyor. Kuran fıtratı bir olguya göre hüküm veriyor, ve bir erkeğin kadına karşı gidebileceği azami sınırı çiziyor. Burada en kötü durumda bile kadının yaşam hakkını koruyor..
Elmalının dilini İslam ilahiyatçıları bile zor anlıyor, avam takımı nasıl anlasın? Bari diyanetin çevirisine bakın;
https://kuran.diyanet.gov.tr/tefsir/Nisâ-suresi/527/34-ayet-tefsiri
وَاللاَّتِي تَخَافُونَ نُشُوزَهُنَّ فَعِظُوهُنَّ وَاهْجُرُوهُنَّ فِي الْمَضَاجِعِ وَاضْرِبُوهُنَّ
َاضْرِبُوهُنَّ = onlara vurmak/vurun
َاضْرِبُ = vurmak
-------
نُشُوزَهُنَّ = itaatsizlik
Diyanet'in çevirisi ne kadar doğru ki baksınlar? Henüz, erkeğin kadının üstünde kılındığını / tercih edildiğini belirten ilk cümlede dahi nereden çıktığı belirsiz "özellik" ve "lütuf" gibi ifadeler kullanılmış. (Gelen tepkiler sebebiyle çalışmalarda mümkün mertebe yumuşak dil kullanmaya çalışıyorlar.)
Kur'an kadını dövmeyi emrediyor. Bu bir emirdir. İtaatsizliğinden endişe ettiğiniz / korktuğunuz kadını dövün diyor. Sınır falan çizmiyor. Yalnızca yapılması gerekeni belirtiyor. Fazlasını yapıp yapmamak yorumlayana kalmış. Diğer yandan buradaki itaatsizlik ifadesi ihanet falan değildir, baya baya söz dinlememektir. Ayeti bütün olarak ele alıp ihanet şüphesi durumu olarak değerlendirmek ya da değerlendirmemek yine yorumlayana kalmış. İhanet olarak değerlendirildiğinde dahi (bağ kalmamış bir evliliği zarar vererek sürdürmenin anlamı olmadığı gibi) şiddetin günümüz insani değerleri açısından da açıklaması olamaz. Dövün diyor ama öldürün demiyor gibi bir argüman da saçmalıktan fazlası değildir.
Elmalılı'nın, dönemin gereği olarak, bolca Arapça ve Farsça ifade içeren dilini kendine İslam ilâhiyatçısı diyen anlamıyorsa o kişi ya Türk değildir, Türkçe ifadeleri ve/veya Latin harflerini anlamıyordur ya da (Türk ise - İslam üzerine çalışan) ilâhiyatçı falan değildir zira İslam kaynaklarının genel olarak içerisinde bulunduğu Arap ve Fars dillerini bilmiyordur, geçerli kabul edilebilecek çalışma yapma imkanı yoktur.
Ayet açıkça kadının dövülmesini emrediyor işte neyin geyiğini yapıyorsun? İnancınızı cidden burada konuştuğunuz kadar sahipleniyorsanız ifadeyi benimsemeniz, karşıt argümanlara inancınızın öğretisinin üstünlüğü kabulü çerçevesinde cevap vermeniz gerekir. Bunu yapmak yerine ayeti/ifadeyi "aslında karşıt düşüncenin söylediği gibi değil" mantığıyla, karşıt düşünceden farklı/ters yönde şekillendirerek savunmaya çalışıyorsunuz. Bir yandan seküler ve hümanist düşüncelere giydiriyorsunuz diğer yandan kendi öğretilerinizi bu düşüncelere uyarlamaya çalışıyorsunuz. Ya cidden inandığınız şeyin ne olduğunu bilmiyorsunuz ya da ilkesiz ve idealsizce içinde bulunduğunuz görüşü, görüşe aykırı olup olmamasını umursamadan günün şartlarına göre taraftar toplayacak şekilde savunma peşindesiniz. Burada popüler söylemler çerçevesinde öğretileri sevgi çiçeği gibi yansıtınca içerik değişmiş olmuyor. Ayet net şekilde dövün/vurun diyor.
Edit: İmla.
< Bu mesaj bu kişi tarafından değiştirildi Lotusx -- 10 Mart 2018; 7:47:58 >
< Bu ileti mobil sürüm kullanılarak atıldı >
-
Birçok arkadaş konuyu alaya almış ama din Erdoğan 'ın tabiriyle güncelleme yapılabilecek bir şey değil. Ne anlamı kaldı o zaman o dine uymanın. En fazla modern hayatın getirdiklerini, dini bir yaklaşım ile ele alirsin bir ölçü ve sınır koyarsın olur biter. Insanlar hala kusurun Islamiyet se olduğunu sanıyor ve artık buna tepemizdeki din tüccarları da ön ayak olmaya başladı. Neymiş yok efendim Erdoğan aslında öyle demek istememiş şöyle demek istemişmiş. Hadi oradan. Yanlışlıkla söylenen basit bir kelime ile dahi dinden çıkarsın bunlar öyle hafife alınacak basit konular değil. Kim olursa olsun Allah' ın kitabı kanunu hakkında konuşurken her türlü davranışına dikkat etmeli üstelik bu kişi sözde dini lider olarak görülen ve halifeliği elinde bulunduran bir ülkenin devlet başkanıysa. Ortada bir güncelleme yapılması gerekiyorsa bunu kendisini her halti bilen eksiksiz ibadeti imani olan beynamazlara bir upgrade yapılmalı. Bunlar sayesinde 300 senedir çektiğimiz eziyet yeter. Nerede bir sarıklı sakallı ağlayıp zırlayan bir it var hemen tepemize çıkarıyorlar. Insanlar bu kadar avam olduktan sonra gökten bir el inmeden bunlar bu sigirlıktan vazgeçmezler zaten büyük bir kısmı koyun olmuş çoban nereye giderse oraya gidiyor
< Bu ileti mobil sürüm kullanılarak atıldı >
-
Bahsedilen kelimenin bir cok anlami var, anlami sapitmak isteyenler dovmek diye kullanmis o linkdeki yazida teknik biton detay vardi neyse ben daha cok yazismak istemiyorum yanlis anlamayin bu kadar soylesi yeterli benim icin
Erkeklerede eve bakdigi, ekonomisini sagladigi icin bir takim haklar verilmis, oyle cok ustun haklari yok ancak fizik yapisi gucu ve eve bakdigi geregi kadini kollamasi gerektigi belirtilmis. Cennet kadinlarin ayaklari altintadir. Kadinlar narindir erkeklere emanettir boyle belirtilir Kur'an da mantiken bende oyle kabul ediyorum. Kadinlar ne fiziki agir sartlarda is gormeli, ne de cinsel obje olarak gorulup kullanilmali.
Edit : iyi geceler
< Bu mesaj bu kişi tarafından değiştirildi general4242 -- 10 Mart 2018; 0:17:56 >
< Bu ileti mobil sürüm kullanılarak atıldı > -
Hiç bir canlı bu dini kıyamete kadar bozamayacak, cürret edenler cehennemin dibini boyladı.
< Bu ileti mobil sürüm kullanılarak atıldı > -
quote:
Orijinalden alıntı: Son Hata Bükücü
Yerli uçağımız göklerde demek, cümle yazıldığı anca göklerde uçma yetisi olan bir yerli uçak vardır demek.
Yalan dolan savunacağız diye geldiğiniz hallere bak yazık.
Ben söylüyorum o zaman, milli uzay üssümzü kurduk Mars'a sonda ve koloniler için insan gönderiyoruz. Hem de milli uzay araçlarımızla. Bak ne güzel seçim afişi.
Bir dahaki genel seçimlerde de bunu bastıralım istersen.
Nasılsa eleştirenler bir gün bu dediklerimiz olursa utanabilir değil mi?
Allah'ım yarattın bari takip et.
Hadi oradan beee ne diyorsun sen bir projeye başlanması ile ertesi gün uçağı göke çıkacağını anlayan bir kesimden başka nesiniz siz bir araba yani piyasada olan volkswagen bile jetta 'yı yenilediği zaman 4 yıl sonra seri üretime geçiyor eskiden arabalar 10 yıl da seri üretime geçiyordu testleri denemeler hatalar ne kadar yol gitti kaç km de bakıma ihtiyaç duyduğu hep paso bu gibi nedenlerden üretime geçmesi 10 yıla mal oluyordu şimdi 4 5 yıla düştü, makyajlamadan bahsetmiyorum tamamen baştan sona yenilenmesinden bahsediyorum bunu bile yanlış anlarsınız siz, o yüzden bu uçak olayını da sanıyorsunuz başbakan bugün duyurdu yarın göke uçak çıksın çıkmayınca hani nerede yalancı hükümet yersennnnnnnnnnnnnnnnnn anladınnnnnnnnnnnn..
< Bu ileti DH mobil uygulamasından atıldı >
-
Bu söz alenen islama küfürdür. Bizzatihi tekfir etmekte sakınca görmemekteyim.
< Bu ileti mobil sürüm kullanılarak atıldı > -
Reis, dinler yalan, yaşasın deizm ateizm diye açıklama yap ilk oyum sana be!
< Bu ileti DH mobil uygulamasından atıldı > -
Bu güncelleme sözü Erdoğan’ın başkanlığı kaybetmesine neden olursa hiç şaşırmam.
< Bu ileti mobil sürüm kullanılarak atıldı > -
RTE ve tayfası zâten müslümanca hareket etmiyordu. Kendilerine tecâvüzün, hırsızlığın günah olmadığı yeni bir din kurmaları herkesin yararına olur. Böylece hiç kimse de onları "Siz günah işliyorsunuz" diye tenkit etmez.
< Bu ileti mini sürüm kullanılarak atıldı > -
sdas
< Bu mesaj bu kişi tarafından değiştirildi pekbiumursanmaz -- 18 Eylül 2023; 19:11:48 >
< Bu ileti DH mobil uygulamasından atıldı > -
Ip işlemleri
Bu mesaj IP'si ile atılan mesajları ara Bu kullanıcının son IP'si ile atılan mesajları ara Bu mesaj IP'si ile kullanıcı ara Bu kullanıcının son IP'si ile kullanıcı ara
KAPAT X
Bu mesaj IP'si ile atılan mesajları ara Bu kullanıcının son IP'si ile atılan mesajları ara Bu mesaj IP'si ile kullanıcı ara Bu kullanıcının son IP'si ile kullanıcı ara
KAPAT X