Şimdi Ara

Sosyal demokrasi ve Kemalizm arasındaki çelişkiler

Daha Fazla
Bu Konudaki Kullanıcılar: Daha Az
1 Misafir - 1 Masaüstü
5 sn
10
Cevap
0
Favori
907
Tıklama
Daha Fazla
İstatistik
  • Konu İstatistikleri Yükleniyor
2 oy
Öne Çıkar
Sayfa: 1
Giriş
Mesaj
  • Sosyal Demokrasi ve Kemalizm’in Altı ok’u Arasındaki Çelişkiler:

    Sosyal Demokrasiyi kuranlar küresel sermayeyi temsil ettikleri için; Öncelikle Sosyal Demokrasi ve Kemalizm arasında jeopolitik tercihlerde taban tabana zıt farklılıklar vardır.
    1 - Sömürgeciliği uygarlık götürmek olarak tarif eden ve savunan Bernstein’den bu yana Sosyal Demokratların bir emperyalizm analizi hiç olmamıştır. Atatürk’ün “Ezen ve ezilen milletler” tezi de Sosyal Demokraside bulunmaz. Bu kavramların yerine sömürü üzerinden dünya kapitalist sisteminde kurulan ittifaklar ve iş bölümü söz konusudur.
    2 - Sosyal Demokraside; misak-ı millinin, uluslaşmanın, cumhuriyetçiliğin Sosyalist Enternasyonal sıralarında misakı milliyi, savunamazsınız. Türkiye Cumhuriyeti, coğrafyasını milletleştirme ve milli benliğini ortaya koyma üzerine kurulmuştur. Sosyal Demokrasi ise aksine milli duygulardan arınmayı, ulusa ait değerlerden vaz geçmeyi ve dünya vatandaşı olmayı önerir. Bu açıdan altı ok’un milliyetçilik ilkesiyle taban tabana zıt bir anlayışa sahiptir.
    3 - Sosyal Demokrasi anlayışında misakı milli anlayışı barınamaz. Açarsak; misakı milli anlayışına göre ekonomik ve coğrafi bağımsızlık savunmanız mümkün değildir ve sözde karşılıklı bir bağımlılık söz konusudur. Sosyal Demokratlar Avrupa Birliği’ni bir medeniyet projesi olarak göstererek egemenliğimizi onlarla paylaşmamızı isterler. Güçlü ile zayıf arasında muadil bir karşı bağımlılık olamayacağından aslında istenilen, güçsüzün güçlünün kurallarını kabul etmesi ve uymasıdır.
    4 - Sosyal Demokrasi “cumhuriyetçi” değildir. Sosyal Demokrat toplum yönetimi anlayışı çoğunlukla krallık ya da federatif yönetimlere sahip olan ülkelerde görülmektedir. Sosyal Demokrasi ulusalcı (ya da milliyetçi) olamaz. Ulusalcılığı aşılması gereken bir kavram olarak görür. Oysaki, 1919 da yayınlanan Amasya Genelgesi dünyada ilk defa milli egemenlik kavramından bahsetmiş ve emperyalist işbirlikçisi saltanat yönetimini dışlamıştır.
    - Cumhuriyetçilik İlkesine göre; ‘Türkiye Devleti TBMM tarafından idare edilir. Egemenlik ulusun bütününe aittir. Egemenliğe ulustan başka kimse sahip olamaz. Egemenlik bölünemez, parçalanamaz.’ Maddesi mevcuttur. Bu nedenle Avrupa Birliği’nin ve Sosyal Demokratların Avrupa’da oluşturdukları yerinden yönetim ve Avrupa Özerklik Şartı etnik temelde uygulandığında bölünmelere yol açacağından ve etnik ayrışmalara karşı bir önlen içermediğinden, halkın tümsel egemenliği özerk bölgeler ya da eyaletler yaratılarak parçalanmaya yol açacağından ve merkezi ulus devleti güçsüz ve etkisiz hale getireceğinden söz konusu uygulamaların mevcut halleriyle cumhuriyetçilik ilkesiyle bağdaşması mümkün değildir. Unutulmaması gerekir ki; ulus ötesi şirketlerin hedefinde ulus devletleri parçalamak ve mümkünse yıkarak yok etmektir.
    Bilineceği üzere Osmanlıyı çöküşe götüren tanzimat uygulamalarına o devirde karşı çıkan üç akım ortaya çıkmış ve iki akımın görüşleri iflas ettikten sonra üçüncü akım olan Türkçülük akımı cumhuriyetimizi kurmuştur. Türkçülük, ya da halkçılık, “milli iktisat” politikasını savunmak demektir. TÜSİAD’ın ve diğer işveren kuruluşlarının hâkimiyetini getiren Sosyal Demokrasi anlayışı Avrupalı ortaklarla bir araya gelerek Türk milletinin sömürülmesi planını sürdürmektedir. Bir başka ifadeyle, kısmen de olsa egemenliğimizin Avrupa ile paylaşılması demek eşit kalkınmışlığa sahip olmayan Türk üreticisi ve emekçisini sömürge haline gelmesine veyahut işsiz kalmasına göz yummak demektir.
    - İkinci Meşrutiyetin Türkçülük akımı, cumhuriyetle birlikte Türk milliyetçiliğine dönüşmüştür. Bu, ekonomi ve siyasette tam bağımsızlık demektir. Oysaki Sosyal Demokrasi, Türkiye için Tanzimat dönemi anlayışını temsil eden Batıcılık akımıyla örtüşmekte ve o dönem Avrupa’ya verilen tavizlere benzer ekonomik ve siyasi tavizlerin bu dönemde de Avrupa Birliğine, batılı emperyalist devletlere ve ulus ötesi şirketlere verilmesini önerir. Bu da milli burjuvazinin ortadan kaldırılarak ülkenin ekonomik faaliyetlerinin tamamıyla küresel güçlere (ve/veya finans kurumlarına) bağlı ve neredeyse sadece bu kurumlara acentelik görevi ifa eden ve Türk devletine değil, onlara hesap veren bir tür komprador burjuvazinin oluşturulmasını öngörür.
    - Halkçılık ilkesiyle birlikte sınıf çatışmalarının ortadan kaldırılmasını temin etmek için toplumun mesleki örgütlerden oluşan bir organizma olarak örgütlenmesi öngörülmüş, emeğin sömürülmesi meselesinin mesleki örgütlerin meslek etiği ve çalışma kurallarıyla çözülmesi öngörülmüştür. Burada bahsedilen meslek etiği, Türk milletinin bin yıllık lonca geleneği ile oluşturduğu işveren ve işçi ahlakıyla ilintili, fakat bu kez yazılı hale getirilen bir kurallar manzumesidir. Sosyal Demokrat anlayış ise kaynağını Marksist sınıflar çatışması prensibinden almakta ve bu çatışmayı hiçbir ahlaki kurala dayanmayan palyatif tedbirlerle önlemeğe yöneliktir. Tedbirlerin palyatif olması küresel sermayenin hangi koşullarda ne tür bir taviz vereceğinin belli olmaması durumundan kaynaklanmaktadır. Bugün artık görülmektedir ki, küresel sermayenin işçi sınıfına daha önceleri devlet eliyle vermekte olduğu eğitim ve sağlık hizmetlerinin ücretsiz bir devlet hizmeti olması prensibi rafa kaldırılmıştır.
    - Halkçılık veya ilkesi halkı Laz, Kürt, Çerkez, Arap, Boşnak v.s. gibi etnik gurupların, eğer kaderlerini Türk Milletiyle birleştirmişlerse kendilerine özgü alt kimliklerini yok saymadan aynı kültür altında toplama ilkesine sahiptir. Bu nedenle de Türk tanımı aynı kültürü paylaşan etnik gurupların toplamı olarak ifade edilmektedir. Halbuki Sosyal Demokrasi, Avrupa’nın bin yıllık şifa bulmaz bir hastalığı olan halkı çeşitli ırk ve sınıflardan oluşan bir mozaik olarak görür. Bu da doğal olarak, sık sık bu gurupların birbirleriyle çatışmasını ve ayrışmasını gündeme getirir
    - Sosyal Demokrasi özgürlükçüdür ama bağımsızlıkçı değildir. Yani bağımsızlık olmazsa olmaz bir kırmızı çizgi değildir. Örneğin Kanada, Avustralya, Güney Afrika gibi ülkeler özgürlükçü bir demokrasi altında yaşarlar ama bağımsız değildirler. İngiltere Kraliçesine sadakat yemini edenler tarafından yönetilirler. Yine Sosyal Demokrasi ile idare edilen ülkelerde cumhuriyet olma zorunluluğu ya da kaygısı yoktur. İngiltere, İsveç, Danimarka ve Hollanda gibi ülkeler cumhuriyetle değil monarşik demokrasi ile yönetilirler. Oysa altı ok’un cumhuriyetçilik anlayışı ile demokrasi ayrılmaz bir bütündür. Daha cumhuriyet kurulurken padişahlık kaldırılmıştır. Sosyal Demokrat ideoloji sizi Avrupa Birliği, NATO, DTÖ, Dünya Bankası ve İMF gibi batı’nın çıkarına çalışan ve ülke bağımsızlığını sınırlayan antlaşmalarda tutmak isterler. Oysa 6 ok’a göre hürriyetin, müsavatın ve adaletin dayanak noktası hakimiyeti milliye ve tam bağımsızlıktır.
    - Sosyalist Enternasyonale göre Sosyal Demokratlar ulus devletlerin içindeki faşizm veya anti demokratik baskısı altında ezilen ve bağımsızlık isteyen halkların yanındadır. Türkiye’de de Kemalist sistem olmasından ötürü faşist olarak görülen Türkiye Cumhuriyeti’nin baskısı altında yaşayan bir Kürt halkı (ile diğer alt kimlikler) vardır ve PKK baskıcı bir rejim altında inleyen halkın gerillasıdır, terörist değildir. Bu yüzden de PYD ve HDP Sosyalist Enternasyonal’e üye olarak alınmıştır. Yani artık Sosyalist Enternasyonal sözde ezilen Kürt halkının haklarının savunucusu olma durumundadır.
    - 1979 da Özyönetim ve Köy kent projelerinden söz edilmiş ve Sosyal Demokrasiye atıfta bulunulmuştu. Bugün Özyönetimi HDP savunmaktadır. Sosyal Demokrat CHP yönetimi de Özyönetim yerine özerkleşme ifadesini kullanmaktadır. (Kasım 2015 seçim bildirgesi) Yugoslavya örneğinden de bilindiği gibi etnik sorunların yaşandığı coğrafyalarda yerel yönetimlerin güçlendirilmesi, eyaletleşmeye yol açmakta ve ulus devleti etkisiz ve gereksiz hale getirmektedir. Bugün ne Yugoslav diye bir millet ne de Yugoslavya diye bir ülke kalmamıştır. Zaten dünyada küresel güçlerin amacı da ulus devletleri ortadan kaldırmak ve sermayenin hakim olduğu (kapitokrat) bir tek dünya devleti kurulmasıdır.
    - Sosyal Demokrasi gereğince Y-CHP, eşit vatandaşlık (Kasım 2015 seçim bildirgesi) hakkının etnik kimlikler gözetilerek verilmesini savunmaktadır. Oysaki Atatürk milliyetçiliğine göre milli hakimiyetin kayıtsız şartsız ulusun olması için tüm alt kimliklerin ortak olan Türk kültür şemsiyesi altında toplanması zorunludur. Aksi halde kimlikler arası çatışma kaçınılmazdır ki bu da milli hakimiyeti ve ulus devleti yok eder. “Ne mutlu Türküm diyene” sözü bu anlayışın ifadesidir.
    - Y-CHP’nin Anayasada yapmak istediği değişiklik Türklük ve Kürt’lüğü aynı teraziye koyup Kürtlere sözde eşitlik getirmektir. Anayasanın 2.ci maddesini yahut o yasaya bağlı diğer yasaları bu nedenle değiştirmek istemektedir. Bu talep alt kimliklere yasal bir statü kazandırma işlemi olup, kendileriyle birlikte Sosyalist Enternasyonal ortak paydasında buluşan HDP’nin ve İmralı’nın talebiyle aynı düşmektedir. Özerkliğin önündeki anayasal engellerin kaldırılması işlemi de yine aynı kapsamda değerlendirilmelidir. (Kasım 2015 seçim bildirgesi)
    - Sosyal Demokrasi çok kültürlülüğü savunur. Bilindiği üzere bir ülkeye yabancı ülkelerden gelen göçmenlerin ülke vatandaşlığa kabul edilmesi farklı kültürden insanların bir arada yaşamasını da savunmak anlamına gelmektedir. Bu durum sermayeye ucuz emek sağladığı gibi, toplumun çoğunluk kültürüne ait emekçilerin emeklerini pazarlık sonucu daha değerli bir fiyata değerlendirmesini engellediği gibi çoğunlukla da işsiz kalmasına yol açmaktadır. Avrupa’da ırkçı partilerin yükselişi bundan kaynaklanmaktadır.
    - Küresel sermayeyi temsil eden sosyal demokratlar çok kültürlülüğü oylarını artırmanın yanı sıra toplumun kültürel değerlerinin bozunuma uğraması, yani ev sahibi kültürün önünde sonunda yok edilmesi ve ulus devletlerin ortadan kaldırılması amacıyla da kullanmaktadırlar. Çünkü artık ulus devletler ulus ötesi sermayenin hedefi haline gelmişlerdir. Tek elden idare edilen bir dünya sosyalist hükümeti olmalı, ancak ulus bilincini savunan ve sermayenin uçsuz bucaksız özgürlüğünü sınırlamayan bir tek dünya devleti istenmektedir. Ülkemizdeki duruma baktığımızda küresel sermayenin bu sosyal demokrat taleplerine karşılık verebilen parti CHP değil AKP’dir. CHP’de sosyal demokrat bir yönetim vardır ama tabanı çok kültürlülüğü ve alt kimlikçiliği parti tabanı kabul etmemektedir. Örneğin Ermenistan’dan, Asya ülkelerinden ya da Suriye’den gelen göçmenlere vatandaşlık ve iş verilmesine karşıdırlar. Çünkü özlerinde Atatürk’ün milliyetçilik ve devletçilik anlayışına sahiptirler. Cumhuriyetin ilk yıllarında milli iktisat politikası gereğince öncelik Türk milletinden olan teşebbüs sahiplerinin ve çalışanların idi. Bunun nedeni de ırkçılıktan kaynaklanmıyor, azınlıkların tekeline geçmiş olan iş imkanlarının millileştirilmesi amaçlanıyordu. Oysaki ulus ötesi şirketlerin projeleri doğrultusunda göreve getirilmiş olan AKP Ermenilere ve diğer Asyalı yabancılara sözde bir padişah merhameti gösterirken, Suriyeli ve diğer Müslüman ülkelerden gelen yabancılar içinse halka “savaştan kaçan ve ölüm tehlikesi içinde kardeşlerinden merhamet dileyen Müslümanlara kapı açmanın dini bir vazife “olarak gösterilmesi, halkta karşılık bulmakta ve çok kültürlülük yürütülmektedir.
    - 1990 lı yıllardan itibaren liberal sol olarak da anılan sosyal demokrasi küresel sermayenin işine yarayacak ve emekçi halkın aleyhine sonuçlar doğuracak olan serbest pazar ekonomisini ve özelleştirmeleri savunur hale gelirken, devletçi modelden, (devletçilikten) vazgeçmiş, eğitim ve sağlık alanında alt sınıflar lehine olan ücretsiz uygulamaların kaldırılması yönünde hareket etmiştir. Bu da küresel sermayenin daha az vergi ödemesi anlamına gelmiştir. Bilindiği üzere, ücretsiz uygulamalar zenginlerden toplanan vergilerle yapılmaktadır.
    - Ayrıca, Atatürk’ün devletçilik ilkesi milli sermayeyi koruyan, küresel sermayenin ülke ekonomisine tahakküm etmesine izin vermeyen, sosyal adaleti benimseyen karma ekonomik görüşü savunur ve Türkiye’ye özgü bir modeldir. Bu model, işçi işveren ilişkilerinde dengeyi korur, sınıf mücadelesine izin vermez. Sistem meslek kuruluşları arasında oluşturulacak dayanışmayı (Solidarizm) hedefler.
    Küresel sermayenin ülkeye denetimsiz bir şekilde girişini engeller, ekonomik dengeleri bozmaması için gerektiğinde vergi ve gümrük koyarak kendi üreticisini korur. Zengin kesimlerden alınan vergileri düşürmez, dar gelirlilere yapılacak hizmetlerin zenginlerden ve ülkeye denetimli olarak giren sermayeden kesilen vergilerle olacağının bilincinde bir sistem olarak sosyal demokrat yahut liberal kapitalist sistemden çok daha sosyal adaletçidir.
    Laiklik anlayışına gelirsek;
    - Sosyal Demokratlar kendi ülkelerinde ılımlı Hıristiyanlığı savunmakta, İslam ülkelerinin de laik değil kendi tarif ettikleri ılımlı İslam anlayışıyla yönetilmesini savunmaktadırlar ve son zamanlarda buna “özgürlükçü laiklik”, ya da “inançlara saygılı laiklik” ifadesini de kullanmaktadırlar. Onlara göre kilise özgürdür, dini istediği gibi tebliğ eder ve yorumlar. Oysa Atatürk’ün laiklik anlayışında devletin din üzerinde diyanet işleri vasıtası ile bir kontrolü mevcuttur. Cemaatler, tarikat ve dini guruplar hiçbir şekilde siyasete karışamazlar. Din ve devlet işlerinin ayrı tutulması da bu anlayışa dayalıdır ve Türkiye Cumhuriyeti’nin bekası için de olmazsa olmaz bir gerekliliktir. “Özgürlükçü laiklik” ifadesindeki özgürlük, tarikat ve cemaatlerin devlet yönetimini ele geçirmek ve ülkeyi dini kurallara göre yönetmek için tanınması gereken bir serbesti olarak algılanmaktadır. Bu nedenle, sosyal demokratlar diyanet işlerinin de kaldırılması taraftarıdır. Bugün Sosyalist Enternasyonal’de de HDP, CHP ve Barzani aynı saflarda oturur ve Türkiye’de diyanet işleri başkanlığının kaldırılması gerektiğini savunurlar. Sonuç olarak Kemalist laiklik anlayışına göre din işleri çerçevesinde kalmak üzere tüm dini anlayışlar kendilerini özgürce ifade edebilmeli, dini vecibelerini yerine getirebilmelidir. <Diyanet İşleri başkanlığının görevi temsilde adaleti korumak ve dini anlayışların siyasete burunlarını sokmasına ve rasyonel eğitim sistemine müdahale etmesine engel olmaktır. Türkiye’de siyaset anlayışlarının birbiriyle çatışması ve çökme noktasına gelmesi göz önüne alınırsa cumhuriyetimizin kurulması dönemindeki laiklik anlayışının terk edilmiş olması ile izah edilebilecektir.
    Faik Kurtulan
    Temmuz, 2017

    < Bu ileti mobil sürüm kullanılarak atıldı >







  • Atatürkün Marksist yaklaşımları benimsediği nerden çıktı. 2 kere 2 4 eder o zaman aa bak Atatürk burada çelişiyor. İşte o 4 etmiyor. Her ülkenin kendine göre yönetim biçimi vardır. Bu konunun ucu çok açık. Herkes ayrı telden çalar.

    < Bu ileti mini sürüm kullanılarak atıldı >
  • Sosyal demokrasi yazılı kuralları bulunan, değişmez bir natüre sahip olan bir şey olsaydı size hak verirdim. Fakat terim başlangıcı itibariyle sosyalistleri ifade ederken günümüzde Rawls'ın sosyal demokrasisi kapitalist prensiplerle barışmış, serbest piyasa ekonomisini destekler.

    Yani demek istediğim sosyal demokrasi konsept olarak bir uçtan bir uca gidebilir. Günümüz sosyal demokrasisinin neo-liberalizmden ayrıldığı çok çok az nokta var. Atatürk'ün 1923'te kurduğu cumhuriyetin temel prensipleri de klasik sosyal demokrasi anlayışıyla fazlasıyla uyuşur bana kalırsa. Devlet regülasyonunda bir ekonomi, refah devleti anlayışıyla ücretsiz eğitim, sağlık hizmetleri. Fakat diğer yandan da özel teşebbüsleri destekledi yeni rejim.



    < Bu mesaj bu kişi tarafından değiştirildi Guest-1AB9A40D5 -- 6 Şubat 2020; 11:55:11 >
  • İdeolojilerden ziyade bilime ve edebiyata önem veriyorum.


    Atatürk de diyor ''söylediklerimle bilim arasında kalırsanız bilimi seçin'' diye.
  • quote:

    Orijinalden alıntı: Guest-ED6D34AAB

    İdeolojilerden ziyade bilime ve edebiyata önem veriyorum.


    Atatürk de diyor ''söylediklerimle bilim arasında kalırsanız bilimi seçin'' diye.
    O sözün bir kaynağı yok diye biliyorum. Evet insan bu sözü Atatürk'e yakıştırabiliyor ama tarih bilimi adına aforizmalar için bile tarihi kaydına bakmak gerekiyor.

    < Bu ileti mobil sürüm kullanılarak atıldı >
  • Atatürk hiç bir şeye bağlı olmayan bir adamdı, zaman ve durum ne gerekiyorsa onu yapmaya çalıştı ve bunu öğüt verdi, onun tek kıstası akıl ve bilimdir, 6 ok falan fasa fisodur.
  • quote:

    Orijinalden alıntı: Nat Alianovna

    O sözün bir kaynağı yok diye biliyorum. Evet insan bu sözü Atatürk'e yakıştırabiliyor ama tarih bilimi adına aforizmalar için bile tarihi kaydına bakmak gerekiyor.

    Alıntıları Göster
    Evet, kesin değil ama yakışıyor.




  • Yapay Zeka’dan İlgili Konular
    Daha Fazla Göster
  • Sosyal demokrasi ve 6 ok birbirine tamamen zıtdır.
    Sosyal demokrasi juden'lerin azınlıkların yönetimde olmasi halkı ezmesi ülkeyi parçalaması ve nasyonalite kavramını yoketmesi demekdir.
    Yani AKP ve y-CHP ikiside sosyal demokrat partilerdir



    < Bu mesaj bu kişi tarafından değiştirildi Guest-39A3D5E9A -- 15 Şubat 2020; 14:26:17 >
    < Bu ileti DH mobil uygulamasından atıldı >
  • Evet arada büyük tezatlık var akp sosyal demokrasiyi benimsiyor ve islamı o ayara getirmeye çalışıyor hatta büyük oranda halkı buna ikna ettiler. chp nin büyük ayağıda sosyal demokrat kısaca burnumuz boktan kurtulmayacak.
  • 
Sayfa: 1
- x
Bildirim
mesajınız kopyalandı (ctrl+v) yapıştırmak istediğiniz yere yapıştırabilirsiniz.