Şimdi Ara

16 YAŞINDA ÜNİVERSİTEYE BAŞLAMAK, EĞİTİM HAYATIM ve YTÜ ECON

Daha Fazla
Bu Konudaki Kullanıcılar: Daha Az
2 Misafir - 2 Masaüstü
5 sn
47
Cevap
1
Favori
1.304
Tıklama
Daha Fazla
İstatistik
  • Konu İstatistikleri Yükleniyor
0 oy
Öne Çıkar
Sayfa: 123
Sayfaya Git
Git
sonraki
Giriş
Mesaj
  • İyi günler. Öncelikle şunu unutmayın: Akıl yaşta değil, baştadır. Okula erken başladığımdan başlıktaki gibi bir durum oldu. Yani 20 yaşımda üniversiteden mezun olacağım. Bu durumun avantajlarını ve dezavantajlarını, özellikle de eğitim hayatım boyunca karşılaştığım şeyleri anlatacağım. Ayrıca hafiften de bir üniversite, fakülte ve bölüm tanıtımında bulunacağım. Bayağı uzun olmuş ama yapacak bir şey yok. İlk bölüm eğitim hayatı, ikinci bölüm üniversite deneyimlerim. Çizgiyle bölümleri ayırdım.


    ---------------------------------------------


    Doğduğum günden beri etrafımdakiler bende bir gariplik olduğunu hissetmişlerdi. Süper gücüm yoktu ama süper hastalıklarım vardı. Bunlardan en önemlisi ise otizm. Eğitim hayatımı diğerlerinden daha fazla etkiledi. Tabi düşük seviyede olduğu için şanslıydım.


    Eğitim hayatımın ilk yıllarında öğretmenlerim aşırı salak bir öğrenci olduğumu velime bildiriyorlardı. Muhtemelen sınıf arkadaşlarım da öyle düşünüyorlardı. Bu yüzden pek yakın bir arkadaş çevrem olmadı. Bu mesele hala devam etmekte. Ama insan alışıyor.


    İlkokul dönemim bayağı kötüydü. Sınıf öğretmenim tarafından şiddete maruz kalıyordum. Sadece ben değil, sınıftaki herkes. Hatta hatrımda uzun süre yer edinecek ve asla unutmayacağım bir anımı anlatayım: İlkokulda cüzi bir miktar karşılığı zorunlu deneme sınavı yapılıyordu. Belki bunun iyi bir şey olduğunu düşünebilirsiniz lakin verilen eğitim karşısında çöpün içine karanfil atmaya benziyordu. Neyse, bu deneme sınavlarından birinde okulda ikinci olmuştum. Birinci olan kişi ise başka bir sınıftan Aysima isimli bir kız. Bu ismi asla unutamayacağım, nedenini anlayacaksınız. O kız denemede 1 yanlış yapmışken ben 3 yanlış yapmıştım. Şu an o kız Bilkent Ücretli İşletme okuyor. Bunu da bir dipnot olarak paylaşayım. Neyse, sonuçlar açıklanmış. Sınıf öğretmeni tahtaya 15 kişiyi kaldırdı. Bunlar sınıfta derece yapanlardı. Sırasıyla herkesi sopasıyla dövdü. Beni döverken de "0 yanlış yapacaksın, Aysimayı geçeceksin" diyordu sürekli. Tek şiddet olayı bu değil. Ama akılda en kalıcı iz bırakan buydu.


    Bir şekilde bu okulu da bitirdim. Tabi sınıfta birinci olamadım. Birincilik sınıfsaldır zaten. Çünkü beni çok küçük bir farkla geçen kişi dershaneye gidiyor, üstüne özel ders alıyordu. Birincilik sınıfsal değil de ne? Muhtemelen Aysima da benzer şekildeydi. Bunun üstünde ileride daha fazla duracağım.


    Ortaokulda yeni açılmış bir okula gittim. Daha kendini kanıtlamamıştı yani. Sınavla alıyordu. 25*4 sınıf vardı. Ben de 23. olarak en iyi sınıfa son sıralardan girdim. Hepsi bulunduğum ilin en iyi öğrencileri diye sanıyordum. Tam olarak öyle değildi ama kötü de değillerdi. O sınavda 1. olan kişi de özel okul çıkışlıydı. Sınıfsal... İlk dönem 1. olamadım. Törende ilk 3e ödül verdiler. Bu durum beni iyice hırslandırdı. Çünkü o törene çıkıp birinci olmalıyım, diye düşündüm. Dönem sonu okul birincisi olarak sahneye çıktım. "E hani birincilik sınıfsaldı?" diyeceksiniz elbet. Çünkü bu daha başlangıç.


    2. sene biri geldi okula. Evet, yeni okul birincisi yani. O da giriş sınavında birinci olan kişinin özel ilkokulundan arkadaşıymış. O çağırmış zaten. Tabi sıralamada ikinci olmak benim aşırı zoruma gitti. Ne kadar çalışsam da onu geçemiyordum. 2 dönemde de birinciliği kılpayı ona kaybediyordum. O dönem dershaneye falan gidiyor muydu bilemiyorum. Ama özel bir yeteneği olduğu kesin. Çünkü LGS birincisi de oldu. İlk yıllarda kendisine kin tutsam da onu tanıdıkça sevdim. LoL bağımlısı olan biri nasıl LGS birincisi olur hala aklım almıyor. Buna Allah vergisi denir işte.


    Başka bir hastalığım daha ortaya çıktı o dönemlerde. Ölümden döndüm desem yalan olmaz. O dönemlerde çok kolay bir şekilde tespit edilebilecek bir hastalığımı 8 sene boyunca doktorlar tespit edememiş, en sonunda ağır bir şekilde hastalığım ortaya çıkmıştı. Aşırı uzun bir süre okuldan uzak kaldım o dönem. Yine de ortalamam yüksekti. 95 üstüydü yani. Bundan sonra ipler koptu zaten. Derece yapamamak zoruma gidiyordu. Ama dersleri de yakalayamıyordum. İnternet vs. gibi materyallere erişemiyordum. Ki bu bile başlı başına ders başarımı etkiliyordu. Özellikle de Lise döneminde.


    Pandemi, LGS falan derken hastalığımdan ötürü evimize yakın bir Proje Anadolu Lisesine yerleştim. Yakındaki Fen Liseleri falan tutmasına rağmen. Çünkü ben daha Ortaokuldaykem kafama koymuştum: Eşit Ağırlık okuyacaktım. Puanı da yüksek değildi girdiğim okulun. Proje kısmı ilk sene açılmıştı zaten. %20 ile kapatmış. Git gide de düşmüş. Bu sene de %50 ile kapatmış. Yani düştüğüm okulun kalitesini düşünün.


    İlk sene her şey online idi. Tabi benim internetim olmadığından derslere hiçbir şekilde erişemiyordum. Bu yüzden 9. sınıf ortalamam 70 olmuştu. İlk ve son Teşekkür belgem... Sonraki yıllarda ortalamamı 97-98-99 yapmama rağmen çok yükselmedi ortalamam. Merak ediyorsanız birinci olamadım. Sebebi belli: 9. sınıf ortalamam. Ama asıl sıkıntı başka bir şeydeydi: Kalitesiz öğretmenler...


    Öğretmenlerin çoğu ders anlatmıyor, bir de üstüne ders anlatmadığı yerlerden sınavda soru soruyordu. Hatta birisi sırf böyle yapmaması gerektiğini söylediğim için, yani görevini yerine getirmesini söylediğim için, benimle bayağı bir uğraşıyordu. Kötü anlamda yani. Benim başarısız olmam için aşırı çabalıyordu. Bir de bunu yüzüme karşı da söylemişti. Yani benim başarısız olmam için elinden geleni yapacağını. Müdür tarafından torpille getirildiğinden ben dahil kimse ona bir şey yapamıyordu. Müdüre durumu söyleyince "O benim çocukluk arkadaşım, öyle şeyler yapmaz" diyordu. Hatta bu kalitesiz öğretmen, bana aşırı büyük bir iftira atarak okuldan attırmayı bile denedi. Tabi okuldan atamadı ama çalışma hevesimi tamamen elimden aldığı gerçeği de ortadaydı. YKS için hiç çalışmadım desem yalan olmaz yani. Zaten disiplin cezası yeseydim üniversiteye bile giremeyecektim. Resmen diken üstündeydim yani.


    Üniversiteye girme hevesim de kaybolmuştu zaten. 3 senedir okumak istediğim İktisat bölümünü okumak istemiyordum bile. Evet, 10. sınıftan beri benim gönlümü bu bölüm çeliyordu. Ama bir anda tüm hevesim uçtu. Sınava bile aile zoruyla girdim. Çünkü babam beni okula erken yazdırmıştı. Üniversiteyi de erken bitirmemi istiyordu. Eğer kafamı toparlayıp mezuna kalsaydım belki YTÜ yerine ODTÜ veya Boğaziçi İktisat kazanabilirdim. Şimdi düşünüyorum da, babam bana doğru olanı yaptırmış olabilir. Tabi bunu zaman gösterecek.


    İlk kısım zorunlu eğitim hayatımdı. Acısıyla tatlısıyla, çoğunlukla acı, 12 sene geçirdim. Hayatım boyunca başarısızlıklarımı yaşıma bağlamadım. Çünkü yaşımla alakalı bir sorun yoktu. Sorun paraydı. Benden daha başarılı kişilerin arkasında para gücü olduğunu birkaç defa, sınıfsal sözcüğüyle, belirttim. Çünkü bu bir bilimsel gerçek. Parası olan daha iyi eğitim alır. 1 hatta 2 sene daha geç okula başlasaydım da aynı sorunlarla karşılaşacaktım. Hatta belki de daha güçlü bir şekilde gerçekler yüzüme vuracaktı. Gün geçtikçe zengin-fakir uçurumunun artması dolayısıyla eğitim seviyesi uçurumu da büyüyor. Top tier üniversiteleri kazanan insanların en önemli özelliği ailelerinin maddi kaygılarının olmaması. Özellikle dershanelerin kapatıldığı yıllarda bu söylediğim şey daha bir belirgin hale geldi. Kıt kanaat geçinen biri bile cemaat dershanesine evladını gönderebiliyordu o zamanlar. Eğer o öğrencide çalışma azmi de varsa rahatça derece yapıp bu üniversitelere girebiliyordu. Benim gibi asgarinin biraz üstü bir maaşla çalışan emekçinin evladından da artık çok yüksek bir başarı beklenmez zaten.


    ---------------------------------------------


    Şimdi geldik üniversiteye: Yıldız Teknik Üniversitesi. Bölümüm İktisat. Şu an 1. sınıfım. Türkçe okuyorum bölümü. Hacettepe, Marmara, İÜ, AÜ gibi üniversitelerin İngilizce bölümleri tutmasına rağmen bunları yazmadım. Pişman olacak mıyım, bunu zaman gösterecek. Ki pişman olsam bile bu bölümlere geçemeyeceğim. Mecbur bu 4 seneyi okumak zorundayım yani. Lakin şimdilik ilk izlenimlerim olumlu yönde. Böyle kalmasını temenni ediyorum.


    Kampüs kocaman. Benim için bu bir eksi ama. Fakülte-Metro durağı arası 2 kilometre yani yarım saat yürüme mesafesi. Ücretsiz ringler var ama çok dolu oluyor. Binemiyorsunuz yani. İkinci ringin gelmesi de uzun sürüyor. Bu da yürümeyi en mantıklı seçenek yapıyor.


    Köpekler genelde uyuyor. Hepsi cılız ve küpesiz. Acıyorum bu hayvancağızlara. Hem birilerinin politik malzemesi olduğu için, hem de zayıflıktan bitap düştükleri için. Toplatılıp hayvan barınaklarında yaşamlarını sürdürmelerini, belli bir süre sonra sahiplendirilmelerini isterdim.


    İktisadi ve İdari Bilimler Fakültesi, okulun en iyi 2. fakültesi. Birincisi Eğitim Fakültesi. Bina yapısı olarak kıyaslıyorum bu arada, eğitim açısından değil. Okul tuvaletlerinde, çok şaşıracaksınız, peçete var. Diğer fakültelerde böyle bir durum yok. Hatta Elektrik-Elektronik Fakültesinin tuvaletlerine moloz yığmışlar. Bu öğrenciler nerede işeyecek diye hal hatır soran yok ne yazık ki.


    Fakültemizin kapısının hemen önünde yeşillik, o yeşilliğin üstünde ise bir sürü martı var. Üniversitenin en sevdiğim yeri burası. Ders bitince dışarı çıkar ve martıları izlerim. Gerçekten çok huzur verici. Tabi diğer öğrencilerin pek dikkatini çekmiyor. Genelde ders bitiminde sigara içiyorlar, sigara içerken martılara bakmıyorlar. Çok şey kaçırıyorlar ama farkında değiller. Belki de ben martıları abartıyorumdur, kim bilir?


    Sınıflar ferah. Bazı dersler amfide veya bilgisayar laboratuvarında olabiliyor. Amfiler ve laboratuvarlar da güzel. Lakin bazı hocalar kısık sesle konuşabiliyor. Bu yüzden dersleri daha iyi dinleyebilmek için sınıflarda en ön sandalyeleri kapın.


    Öğretmenler gerçekten öğrenci dostu. Anlatımları gerçekten iyi. Notları kıt değil. Olabildiğince yardımcı oluyorlar. Tabi bir emek gösteriyorsanız. Hiçbir hocanın kendi siyasi görüşünü öğrencilere empoze etmeye çalıştığını görmedim. Özellikle de koyu AK Partili bir hocamın. Dersini seçerken biraz tereddütte bulundum lakin hoca derse girince boşu boşuna kaygılandığımı anladım. Ağzından herhangi bir siyasi içerikli bir söz geçirdiğini duymadım. Sadece adam gibi dersini anlatıyordu. Bu da benim için bir ders oldu. Kısaca insanları desteklediği siyasi partiye göre ayrıştırmayın. Dersi nasıl anlatıyor ona bakın. Hatta yadığı makale sayısına, okuduğu okullara vs. bakmanızı da önermem. Sonuçta size ne öğreteceği önemli. Kaç makale yazdığı veya hangi okullarda okuduğu değil. Belki bunlar eğitim kalitesini etkileyebilir lakin ders anlatım kalitesi ile doğru orantılı olduğunu düşünmek yanlış olur.


    Bu bölümü YTÜde asıl seçme nedenim aktiflik. Kulüplerin aktifliği değil, İktisat bölümünün aktifliği. Alanında saygın ekonomistler, hatta bazıları Nobel ödüllü, bizim fakültemize gelip konferans veriyorlar. Hatta böyle bir şeyle okulun 3. günü karşılaşmam beni gerçekten çok şaşırtmıştı. İlk günler canımı sıkan şeyler, YTÜ ilk gün blogumda açıklamıştım, bir anda aklımdan silindi. Daha Türkçe bile konuşamayan YTÜ yönetim kadrosundan şakır şakır İngilizce konuşan YTÜ İktisat kadrosuna...


    Anladığım kadarıyla hocalar sınavlarda zorlamıyorlar lakin geçen sene İktisat ve İşletmede Matematik %60, Hukuk %70, Muhasebe %80 kalma oranı var. Hocalar bunu genelde dersin düzgün dinlenmemesi ve derse girilmemesi gibi nedenlere bağlıyorlar. Ayrıca derslere katılım sağlayıp çok çalışmadan 3 üstü alan çok kişi gördüm.


    Burası çok önemli, ilk dönem İktisat ve İşletme dersleri ortak. Yarı yarıya bölüştürülmüş yani. 2. sene ise kendi alanınızla ilgili dersler görülmeye başlıyor. Yani ilk seneden hangi alana ilginiz olduğunu keşfedebilirsiniz. Yani ona göre yıl sonu yatay geçiş yapabilirsiniz.


    Bölümde benden büyük birkaç kişiyle konuştum. Bana genel olarak şu iki hocayı önerdiler: Sırrı Emrah Üçer ve Hasan Ağan Karaduman. Eğer bu bölümü seçerseniz aklınızda bulunsun.


    YTÜ genelinde uygulanan saçma bir şey var: 2 vize olayı. Kimse bu durumdan memnun değil. Genelde ikinci vize kolayca yüksek alınabilecek bir sınav oluyor. Bazen de 2. vize yerine ödev veriyorlar. Yani öğrencileri olabildiğince zorlamamaya çalışıyorlar.


    İİBFde 5 çeşit Lisans eğitimi var:

    1. %100 İngilizce İktisat
    2. %100 Türkçe İktisat
    3. %100 İngilizce İşletme
    4. %30 İngilizce İşletme
    5. %30 İngilizce Siyaset Bilimi ve Uluslararası İlişkiler


    %100 Türkçe İktisat aralarından en avantajlısı. Hazırlık sınıfı yok. Dersler Türkçe olduğundan zor değil. Hatta hazırlık okumadan bile İngilizce ders seçilebiliyor. İsterseniz tüm derslerinizi İngilizce de seçebilirsiniz ama ilk seneden böyle bir yola girmenizi önermem.


    %30 İngilizce bölümlerde ise en az %30 İngilizce ders seçme zorunluluğu var. Aslında bu da mantıklı. Çünkü az da olsa istediğiniz dersi istediğiniz dilde seçme şansı tanıyor. Aynı şekilde tüm dersleri İngilizce de seçebiliyorsunuz. Ama bölüme geçmeden hazırlık okuma zorunluluğu var. Bu da aklınızda bulunsun.


    %100 İngilizce zaten malum, derslerin tamamını İngilizce seçiyorsunuz. İngilizce gözünüzü korkutmasın, hocalar yarı İngilizce yarı Türkçe ders anlatıyor. Dersi anlamama gibi bir durum söz konusu değil yani.


    Hazırlık okumanızı önermem. Kaliteli bir eğitim vermiyorlar. Bunun yerine yazın biraz çalışıp YTÜ İYS ile hazırlığı atlayabilirsiniz. Şaka gibi ama 60 puan hazırlığı atlamak için yeterli. Ama 1. sınıfta zorunlu İngilizce dersine girmek zorundasınız. YTÜ İYS 70 üstü alınca ise direkt bu dersten muaf oluyorsunuz. YTÜ İYS yerine YDS/YÖKDİL gibi ÖSYM alternatifleri ile de hazırlığı atlayabilirsiniz. İstenilen puanlar aynı.


    İktisat ile İşletme arasında kalan insanlar var. Onlara direkt İşletmeyi öneririm. İktisada özel bir ilginiz yoksa boşuna kendinizi hırpalamayın. Sonuçta daha kolayı var. İktisatta iş hayatında gerçekten hiç işinize yaramayacak teorik bilgiler öğrenirsiniz. Tabi KPSS-A atamaları daha yüksek olan bölüm İktisat. Belki bu yüzden tercih edilebilir.


    Akademi düşünüyorsanız bu işin YTÜ İİBFde bunun gerçekten zor olduğunu bilin. Amacınız akademisyen olmaksa gerçekten çok emek vermeniz gerek. Ki buna çoğu insanın ne parası ne gücü yeter. Zaten akademisyen olmak isteyen YTÜ yerine Boğaziçi, ODTÜ ve Bilkent gibi üniversiteleri seçmeli. YTÜden Yüksek Lisans için bu üniversitelere girmenin aşırı zor olduğunuda belirteyim.


    Okulun en büyük sıkıntısı öğrenciler. Akılları beş karış havada. Hiçbir emek vermeden okullarının adı sayesinde holdingde CEO olacağını sanıyorlar. Aynı şeyler Boğaziçi Eğitim Fakültesi öğrencilerinde de var. Lakin YTÜ İİBF bayağı farklı bir kafada. Bu seneki 1. sınıflar, ilk sene Sayısalda 150-300K arası yapıp seneye Eşit Ağırlığa geçip 6-100K arası bir derece yapan İstanbullulardan oluşuyor. Nadiren taşradan gelen oluyor. İlk defa sınava girenlerin sayısı da gerçekten çok düşük. 16 yaşındaki birinin, hatta 17 desem daha doğru olur, 19-20 yaşlarınındaki insanlarla aynı yerde ders işlemesi biraz garip duruyor. Ama ben aradaki bu yaş farkına rağmen yüksek bir ortalamayla dönemi sonlandırmayı düşünüyorum. Çünkü akıl yaşta değil baştadır.


    Biraz da şehirden bahsedeyim. İstanbul genel olarak turistlerin en çok ziyaret ettiği nokta. Turist olarak ziyaret ettiğimde nedenini anlamadığım bir şekilde pek beğenemediğim bir şehir. Ama yerleşince bu şehrin aslında ülkenin en iyi şehri olduğunu düşünmeye başladım. Toplu taşıma konusunda endişelerim çok büyüktü. Çünkü konuştuğum neredeyse herkes İstanbul toplu taşıma sisteminin yetersiz olduğunu söylüyordu. Tabi bu kocaman bir yalanmış. Aylık abonman ile neredeyse tüm İstanbula ulaşabiliyorsunuz. Hem de sudan katbekat daha ucuz bir fiyata. Aracın gelmesini uzun bir süre bekleme derdi de yok. En kötü 10 dakikada istenilen araç geliyor. Toplu taşımaların tıklım tıklım dolu olduğunu düşünüyordum. Öyleymiş zaten. Geldiğim ilde daha kötü olduğundan kolayca alıştım.


    İstanbulun geldiğim ilden daha ucuz olması beni daha da şaşırttı. Eğer satılan dönerlerde martı eti yoksa, ürünlere tağşiş vesaire uygulanmadıysa bu durum gerçekten çok şaşırtıcı.


    Kaldığım yurt Avcılar Cerrah Mehmet Paşa KYK yurdu. Yurt Tip-6 yani en kalitelisi. Odalar 6 kişilik. Biraz dar olabilir ama idare eder. Yemekler bedava. Yurtta en çok korktuğum şey yemeklerdi. Yemeklerde herhangi bir sıkıntı vs. yok. Gayet lezzetli ve doyurucu yemekler çıkıyor. Hatta kahvaltı yerine isterseniz poğaça, simit, açma, gözleme, sandviç alıp okul yolunda yiyebilirsiniz.


    Velkasılkelam, YTÜ ne kadar iyi olursa olsun öğrenci kalitesi gerçekten yerlerde. Geçen derste hoca bir öğrenciye kapitalizm hakkında ne düşündüğünü sordu. Öğrenci de "Hocam ben apolitiğim" dedi Gülmemek için kendimi zor tuttum. YTÜlüler hakkında forumda söylenen şeyler gerçek yani. Alayı utangaç akepeli. Ama şunu unutmayın, dersi öğrenci değil akademisyen anlatır. Bu üniversiteyi/bölümü okurken kendinizi geliştirmeye bakın. Eğer sorunuz vesaire olursa sormaktan çekinmeyin.








  • Üniversite tercihimi yaparken ve lisans dönemimin büyük bir kısmında öğrenci kitlesinin çok önemli olmadığını düşünüyordum. Ancak bir üniversitenin kültürünü yaratan, öğrencilerin vizyonunu belirleyen asıl etkenlerden birisi o kitle işte, bunu sonradan fark ettim. O açıdan kulüplere katılmak, sosyalleşebildiğiniz kadar sosyalleşmek, yeni şeyler görmeye çalışmak önemli, size de öneririm. Tabii ben YTÜ'nün öğrenci kalitesi nasıl bilemiyorum ama dediğiniz gibiyse bunu aşmanız için bir şeyler yapmak lazım.

  • Daha ciddi bir troll ve zebani bekledim hayal kırıklığı
  • Ogrenci kitlesini sevmiyorsan okul disindaki bazi spesifik topluluklara da katıl bence. 20 yasinda mezun olmak harbidennçok iyi ben uniye 19 da basladim. Azerbaycanli arkadaslarim bile 17de baslio 16 yi nasio basardin bilmiom ama müq. Ingilizceyi de gelistirsen akar gidersin.
  • TLDR, okuyamadım durumum yoktu kardeş

  • phosphophyllite kullanıcısına yanıt

    YTÜ içerisinde aidiyet duygusu yok. Sayısalcılar İTÜ tutturamadığı için burayı yazıyor. İTÜ tutturamamanın ezikliğini hep içlerinde hissediyorlar. Hatta YTÜ okumaktan utanıyorlar. Eşit Ağırlık ve Sözel bölümlerde durum biraz daha farklı. Ama onlarda da yine güçlü bir aidiyet duygusu yok. Sonucunda güçsüz bir kültür oluşumu var.


    YTÜ kulüpleri aşırı korkunç. Ciddi bir kast sistemi uyguluyorlar. Üsttekiler alttakileri, tabiri caizse, köle gibi kullanıyorlar. Buna karşı çıkınca da size network, staj, cart curt imkanı sağlıyoruz diyorlar. Tek bir kulüp değil, alayı böyle. Bir gastronomi kulübünün İktisat öğrencisine staj imkanı sağlayabileceğini söylemesi kulağa aşırı saçma geliyor.


    Hatta geçenlerde bir olay oldu: Eskiden YTÜ SPARK kulübünde bulunan bir fenomen, kulüpleri eleştiren ilgili bir TikTok videosu çekiyor. Ertesi gün ise SPARK kulübü, videonun silinmesi için arkadaşı tehdit ediyor. Hatta kulüp mahkemesine verileceğini söyleyerek te arkadaşın gözünü korkutmaya çalışıyorlar ki öyle bir mahkeme yok. Yani durum gerçekten çok kötü.


    Kulüplerde kast sistemi olmasını geçtim, kulüplerin çoğu utangaç akepeli. Dümdüz AK Partili olsalar amenna, her görüşe saygılıyız. Lakin muhalif olduklarını iddia edip belli başlı olaylarda akepeli gibi kabuğuna çekiliyorlarsa pardon ama bunlara utangaç akepeli denir. Üstüne protesto yapmanın saçma bir davranış olduğunu, yapılmasının gereksiz olduğunu falan söylüyorlar. En sonki kadın cinayetlerine yönelik yapılan protestolarda çoğu kulüp böyle bir tavır sergiledi.


    Aslında aklımda yeni bir kulüp kurma fikri var. Kulüp sadece tavuk beslemek üzerine olacak. Erasmus, staj, sempozyum falan olmayacak. Dümdüz tavuk beslenecek. Üniversitede bunun için uygun bir kümes bile var. Beslemesi kolay zaten. Sosyalleşme imkanlarını artırır diye de düşünmekteyim. Tek eksiğim bu kulübü kurmam için gereken yönetim kadrosu. 1 akademisyen ve 20 öğrenci lazım. Bunları da bulursam mis gibi kulübümü kurarım.





  • The Killing Road kullanıcısına yanıt

    Özür dilerim.

  • EistroY661 E kullanıcısına yanıt

    Şu an 17 yaşındayım zaten. Üniversiteye girdiğimde ise 16 yaşındaydım.

  • Egon_Krenz E kullanıcısına yanıt

    Okumak sınıfsal... Kimi bu yazıyı S3 Minisinden okur, kimi de Maybach ekranından...

  • Jamser kullanıcısına yanıt

    osuruk kokusu da sınıfsaldır

  • Egon_Krenz E kullanıcısına yanıt

    Zenginler osurmaz  

  • quote:

    Orijinalden alıntı: Jamser

    Zenginler osurmaz  

    nası ya, protein yedikten sonra kokan osuruk vs karbonhidrat yedikten sonra kokan osuruk farkı??




    < Bu mesaj bu kişi tarafından değiştirildi Egon_Krenz -- 13 Ekim 2024; 11:23:45 >
  • Jamser kullanıcısına yanıt

    Kulüpteki kast sistemi manyak komik kulüp başkanı bi eleman -maymuna benziyor- arkadaşıma yürümüş kız tepki vermeyince kızı kulüpte ghostluyorlardı a taciz top noktada soytarı okul. Bu arada bunlar arı gibi çalışırken kulüp başkanı yanda oturup çay içiyor bu manzaralara alışın. Bounun kariyer kulüpleri de farklı değil ama olsun en azından taciz olunca ifşalanıyor onlarda

  • Egon_Krenz E kullanıcısına yanıt

    Sence alikoç osuruyor mudur?

  • randyrhoads7 kullanıcısına yanıt

    Şaşırtmadı. Daha kötülerinin de olduğunu düşünüyorum. Keşke kulübün ismini söyleseydin.

  • çeviriye atmaya üşendim valla ne biçim konu

  • HenryKissinger kullanıcısına yanıt

    Kürt müsün?

  • Ciddi konu gelmiş, destek yorumu

    Tebrikler hocam
  • diamante35 kullanıcısına yanıt

    Teşekkürler.

  • oğlum bu yazılanlar gerçek mi anlayamıyorum artık

  • 
Sayfa: 123
Sayfaya Git
Git
sonraki
- x
Bildirim
mesajınız kopyalandı (ctrl+v) yapıştırmak istediğiniz yere yapıştırabilirsiniz.